GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ VE DEVLET MEMURLARI KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:134
Tarih:08.07.2013

MHP ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 478 sayılı Tasarı'nın beşinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, mübarek ramazan ayının hayırlara vesile olmasını diliyorum, ibadetlerinizin kabul olmasını diliyorum, Allah'ın rızasını hedefleyerek yapmış olduğunuz işlerin de hayırlı olmasını diliyorum.

İslam dünyası tarihinin en büyük travmasını bundan yaklaşık bin üç yüz elli yıl önce Hazreti Ali ve Muaviye çatışması akabinde Hz. Hüseyin'in Kerbela'da hunharca şehadetiyle yaşamıştır. Yaşadığımız bu acı travmanın İslam âleminde meydana getirdiği sarsıntıların yol açtığı ızdırapları hâlâ yüreklerimizde, zihinlerimizde ve sosyal yaşantımızda hissetmeye devam etmekteyiz. Bugünün ruh dünyamızdan geriye dönüp baktığımızda, bütün bu acıların kaynağında İslam ümmetinin adalet arayışı ve zalim idarecilerin zulmüne karşı mazlumun direniş mücadelesi olduğunu teşhis ediyoruz.

Emevi saltanatının devlet bürokrasisine liyakatli idareciler yerine, saltanatla akrabalık bağı olan ya da dini mübinin kural ve kaideleri yerine Emevi zihniyetinin yandaş ve yoldaşlarını ataması; İslam toplumundaki adalet ve hakkaniyet inancını zedelemiş, toplum vicdanını Kur'ani köklerinden kopartacak ölçüde sarsmıştır.

Kendi iktidarının varlığını Emevi saltanatının varlığına ve devamına bağlayan liyakatsiz yöneticiler, kendilerini daha da güvende hissetmek için giderek haksızlık ve yolsuzluklarını artırmış ve nihayet, Emevi iktidarı, adaletsizliğin ve zulmün iktidarına dönüşmüştür. Ancak tarih bize göstermiştir ki, hiç kimse zulümle abat olamamıştır, hiç kimsenin zulmü ilelebet payidar kalmamıştır. İnanan toplumlar tarihin her döneminde zulmün putlarını yıkmaya muktedir olmuştur. Her Firavunun karşısına bir Musa, her Nemrut'un önüne bir İbrahim, her Yezit'in yoluna bir Hüseyin çıkmıştır. İlahi adaletin ve toplum vicdanının kırbaçları olan Aliler, Hüseyinler, Ebu Hanifeler her defasında zalimlerin suratında patlamış ve şehadetleriyle zulmün iktidarını yerle bir etmişlerdir.

Bugünün Türkiye'sinde Emevi zihniyeti ve zulmü hortlamış, Hükümetin bedeninde kendisini göstermiştir. Toplum vicdanı her gün yaşanan adaletsizlik, haksızlık ve hukuksuzluklarla derin sarsıntılar yaşamıştır. Müslüman Türk toplumunun her farklılığı bir ayrışma nedeni hâline getirilip, yaratılan çatışma ve kutuplaşmalardan sürdürülebilir bir iktidar siyaseti üretilmeye çalışılmıştır. Yandaş, kandaş ve yoldaş renkleri taşıyanlar hükümetin birinci sınıf vatandaşları olarak devlet katında makbul görülürken, onlardan farklı inananlar, farklı konuşanlar ve farklı yaşayanlar susturulmaya, sindirilmeye ve yok edilmeye çalışılmaktadır.

Kamu görevine atanmada eşitlik, terfilerde liyakat, paylaşımda adalet anlayışı artık terk edilmiştir. Eşitlik ve adalet ilkeleri Emevi kriterlerine bağlanmıştır. Adaletin temel kriteri artık hakkaniyet ve liyakat değil AKP'ye sadakat olmuştur. Kim Tayyip Erdoğan'a sadakatle bağlıysa adalet ve eşit muamele onun hakkı olmuştur. Kamu görevlerine atanacaklar, kamunun servetini paylaşacak olanlar sadece onlardır.

Adalet Tanrıçası Temis'in gözündeki bağ artık çözülmüştür. Adalet; artık vatandaşların düşüncelerine, inançlarına, dinlerine, mezheplerine, unvanlarına, oy verdikleri partilerine, sahip oldukları servetlerine karşı kördür ve eşit değildir.

Artık adalet, adalet arayanın sıfatlarına göre tecelli etmektedir. Adaleti sadece AKP'ye oy verenler, Başbakana sadakatle hizmet edenler, "Yetmez ama evet." diyenler, onunla beraber yürüyüp beraber ıslananlar, onun vücut dilinden anlayanlar, AVM'lere tapanlar, çocuk parklarını bile ranta çevirmeye çalışanlar, PKK açılımına destek sunanlar, yalakalıkta sınır tanımayanlar, çapulcu olmayanlar ve evlerinde zor tutulan yüzde 50'ye dâhil olanlar layıktır. Geri kalanlar ise yeni Emevi döneminin adaleti hak etmeyen çağdaş köleleridir.

Bugün önümüze getirdiğiniz tasarı, bu zihniyetin adaletsizlik ve hukuksuzluğunu yasal kılıflara sokma çabasından ibarettir. Mahkemelerin, "Bu hukuksuzdur, adaletsizdir, hakkaniyete uygun değildir." dediği ve bu durumu muhkem kaziye hâline getirdiği bir uygulamaya Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kılıf hazırlanmaktadır. Mahkeme kararları boşa çıkarılmakta, hukukun arkasından dolanılmaktadır.

Bir yetki yasası çıkarmışsınız, Anayasa'ya aykırı; Hükûmet olarak kanun hükmünde kararname çıkarmışsınız, dayandığı yetki yasasına aykırı; uygulama yapmışsınız, çıkardığınız kanun hükmünde kararnameye aykırı. Şimdi bunun neresini düzelteceksiniz?

Yanlışın yanlışının yanlışı, hem de şeddeli yanlış. Neyi düzelteceğiz? Kalkmışsınız, devlet memurluğu sınavlarını kazanamamış kendi yandaşlarınızı, akrabayı taallukatı "sözleşmeli personel" diye sınavsız kamuya almışsınız, şimdi onları memur kadrosuna geçiriyorsunuz. Peki, sınava girip de sıra bekleyen diğer gençlerimizin hakkı ve hukuku ne olacak? Onlar size oy vermedi diye devlet memuru olma haklarını ellerinden alıyorsunuz. Bu mu sizin adalet anlayışınız?

"Memur ve işçi alımı" diye sınav yapmışsınız, yandaşlarınızı kayırıp korumuşsunuz. Vatandaş dava açma hakkını kullanmış ve sınavdaki haksızlık ve suistimallerinizi yargıya götürmüş, kendi hakkını aramış ve mahkeme sizin sınavda haksızlık ve hukuksuzluk yaptığınızı tespit edip sınavı iptal etmiş. Şimdi, kalkıyorsunuz, bu, hukuksuz olduğu mahkeme tarafından tespit edilen memur alımına kanuni meşruiyet kazandırıyorsunuz. Adalet, hak, hukuk, nesafet, vicdan ve merhamet bunun neresinde? Elbette o koruduğunuz ve kolladığınız insanların da mağdur olmasını istemeyiz ama hakkı gasb edilen diğerlerinin hakkını ve hukukunu kim koruyacak? Bu kadar mı vicdanlar karardı, bu kadar mı gözler körleşti, kulaklar sağırlaştı, bu kadar mı Allah korkusundan uzaklaşıldı?

Yine, rant peşinde koşuyorsunuz. Bu kanunla, daha önce kamulaştırdığınız yerleri devletin ihtiyacı kalmadığı hâlde tekrar vatandaşa geri vermiyorsunuz ya da değer artışından istifade ettirmiyorsunuz çünkü AVM dikeceğiniz, rant temin edeceğiniz boş alanlar kalmadı. Kamu kuruluşlarının daha önce vatandaşın elinden kamulaştırma yoluyla aldığı yerleri şimdi o kuruluşlara boşalttırıp TOKİ eliyle ranta çevirmektesiniz.

Baraj ve diğer yıllara sari yatırımlar için kamulaştırma işlemlerini tamamlamadan inşaatlara başladınız. Kamu İhale Kanunu'nu bu amaçla değiştirdiniz. İnşaata başladığınız alanlarda henüz kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış ve mülkiyeti hâlâ vatandaşın elinde bulunan arazilere vatandaşın yaptığı evleri, binaları, bahçeleri şimdi yok saymaya, onları bedavaya kapatmaya çalışıyorsunuz. Kendi elinizle hazırladığınız yanlış sonuçları yine yanlış yollarla örtmeye çalışıyorsunuz. Bu arada vatandaş mağdur olmuş, umurunuzda değil.

Devlet ciddiyet ister, planlı ve programlı iş yapma becerisi ve kabiliyeti ister. Akşam yatıp, sabah kalkıp "Ben burada şu yatırıma başlıyorum." diyemezsiniz. Hele de baraj, enerji tesisi, kara ve demir yolu gibi büyük yatırımlar günübirlik şov amaçlı kararlarla yapılmaz. Önce projelerinizi hazırlarsınız, sonra kamulaştırmalarınızı yaparsınız, en son inşaata başlarsınız. Siz bunun yerine önce siyasi şovunu yapıyorsunuz, sonra bölgedeki arazileri yandaşlarınız eliyle kapatıyorsunuz, sonra sadece yandaşlarınızın elindeki arazileri kamulaştırıp inşaata başlıyorsunuz ama vatandaşa bir kuruş ödemiyorsunuz.

RECEP ÖZEL (Manisa) - Ne yandaşı ya, tek bildiğiniz bu.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Vatandaşımız da kendi arazisi üzerine ev yapıyor, bahçe yetiştiriyor siz kalkıp "Ben burada daha önce yatırım kararı almıştım, o nedenle sana yaptığın evin, yetiştirdiğin bahçenin kamulaştırma bedelini ödemem." diyorsunuz. Var mı böyle bir hukuk, böyle bir düzen? Adam gibi önce kamulaştırmalarını tamamla sonra inşaata başla. Sen kalkıp seçim dönemlerinde propaganda yapacağım diye "Üçüncü Köprü, Kanal İstanbul yapacağım, hem de güzergâhı ve yeri şurası olacak." diye belirleyeceksin sonra vatandaşın oradaki evine, ağacına para ödemem diyeceksin. Siz hangi hukuka inanıyorsunuz, hangi hak ve hürriyetlere saygı duyuyorsunuz, hangi demokrasiden bahsediyorsunuz anlamak mümkün değil.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Nereden çıkarıyorsun bunları mübarek gecede ya?

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Devleti ebed müddet kılan adalettir, hukuka bağlılığıdır. Adalet duygusunun kaybolduğu bir toplumda devlete olan saygı ve itaat de yok olur. Altı yüz sene Osmanlı, otorite, istismar ve tahrik siyasetiyle değil, adalet, hukuk ve merhametle hükmettiği için yaşadı. Çünkü Osmanlı biliyordu ki tebaa için kimin yönettiği değil, nasıl yönettiği önemli idi. Yönetene değil, yönetime itibar ve itaat ediliyordu. Bu acı gerçekle Gezi Parkı'nda yüzleştiniz. Gezi Parkı'nda patlayan öfke, sizin yönetiminizin adaletsizliklerine, hukuksuzluklarına ve zulmüne karşı toplumsal bir direniştir. Mitingler yaparak, oralarda üç hilalli bayrakları sallayarak, mütedeyyin kardeşlerimizi inanç ve hayat tarzları üzerinden tahrik ve istismar siyaseti izleyerek, iftira ve fitne saçarak bu direnişi durduramazsınız. Onlar bu zulüm iktidarının Musalarıdır, İbrahimleridir, Hüseyinleridir.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - DHKP-C'lilerin avukatı oldun ya!

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Sadece onlar değil, evde zor tuttuğunuz yüzde 50 de artık bu zulüm ve yağma düzeninden bıkmıştır.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Sen bu konuşmayı Osmaniye'de yapabiliyor musun, Osmaniye'de?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - DHKP-C'nin avukatı oldun!

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sen PKK'nın oluyordun ya, sen PKK'nın avukatlığını yapıyordun ya! Niye acıttı yani anlamadım.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Onlar artık sizin kurşun askerleriniz değildirler. Artık onlar da size inanmıyor ve güvenmiyor çünkü onlar da adalet istiyor, onlar da hukuk arıyor, onlar da huzur arıyor, onlar da merhamet ve vicdan sahibi bir yönetim bekliyor. AKP zulmünün, adaletsizliğinin, ayrımcılığının ve bölücülüğünün ateşlediği toplumsal yangın, artık Söğütözü'ndeki 20'nci yüzyılın Emevi sarayını da sarmıştır.

Sayın Başbakan artık kendi aklını kendi başına almalıdır, kiralık akılları bırakmalıdır. Kiralık akillerin, kirli beyinlerin, karanlık ruhların Türkiye'yi soktuğu yıkım süreçleri artık netleşmiştir. Pus dağılmış, perdeler açılmış, gerçekler görünmüştür. Artık küresel merkezlerin, gayrimillî iş birlikçilerin, İmralı'nın, Kandil'in aklıyla değil, Türk milletinin yüksek ferasetiyle düşünüp?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - ?bin yıllık kardeşlik hukukunun açtığı birlik zaviyesinden bakmalı, adalet ve merhametten asla ayrılmamalıdır.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Utan be, utan! Utanma, arlanma yok bu adamda!

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)