GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBUNUN, BURSA MİLLETVEKİLİ SENA KALELİ VE 20 MİLLETVEKİLİ TARAFINDAN BAYBURT'TA YAŞANAN GÖÇÜN NEDENLERİNİN ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 4/4/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 9 TEMMUZ 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:135
Tarih:09.07.2013

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de benden önce konuşan arkadaşlarım gibi bu kutsal ramazan ayının ülkemize barış ve huzur getirmesini diliyorum. Özellikle de Başbakana ve AKP'li bakan ve milletvekili arkadaşlarımıza da İslam'ın özü olan merhamet, sevgi, kardeşlik duygularını hatırlatmasını ümit ediyorum.

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Merhamet sadece bize değil size de lazım.

BİNNAZ TOPRAK (Devamla) - Bizi izleyen Bayburtlulara önce kendimi tanıtayım. Ben Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekiliyim ama aynı zamanda da Bayburt'un fahri milletvekiliyim.

Önce şunu söyleyeyim: Dün gece Gezi ve çevresinde bir kez daha yaşanan polis şiddeti, daha doğrusu otoriter bir iktidarın şiddeti karşısında bugün bu konuyu konuşuyor olmak tuhaf kaçabilir. Haftalardır, bu kürsüye çıkan her arkadaşımız şiddetin durması için çağrı yaptı, itidalin hâkim olması için çağrı yaptık günlerce burada. Daha dün, Taksim Meydanı'nda sivil toplum kuruluşu üyeleri tutuklandı. Bugün, şu anda, biz burada otururken bu kişilerin evleri hukuksuz bir şekilde aranmakta. Yani, her itidal çağrımıza AKP'den gelen cevap, şiddeti bir kademe daha yükseltmek. Bu durum karşısında konuşmalarımızın duvara çarptığını düşünüyorum. Yani, AKP'li milletvekillerinden, bu haftalar boyunca yaptığımız konuşmalara karşılık, bir kişinin bile vicdanının sızladığına tanık olmadık, maalesef buna tanık olamadık. Dolayısıyla, meydanlarda gaz yedik, milletvekili kimliğimizle belki bu şiddete karşı halkı koruyabiliriz ümidiyle araya girmeye çalıştık, biz de gaz yedik. Hiçbir şey fayda etmiyor, sözün bittiği noktadayız. Onun için, bugün, belki de Türkiye'nin Gezi Parkı'na ve Taksim'e çok uzak olan bir bölgesinin, Bayburt'un sorunlarını gündeme getirmek çok daha yararlı bir çaba olabilir.

Bayburt, Türkiye'nin en geri bıraktırılmış -geri kalmış demiyorum- illerinden bir tanesi. Oysa, Bayburt'un çok zengin bir geçmişi var, milattan önce 3000 yıllarına dayanmakta ve İpek ve Baharat Yolu üzerinde. Eski kayıtlarda, Bayburt'tan zengin ve kalabalık bir şehir olarak bahsediliyor, mesela ta antik Yunan kayıtlarında ve gerçekten de bugün Bayburt'a baktığınızda kent bunun kanıtlarıyla dolu. Mesela, oradaki Çoruh Nehri'ne ve kente bakan bir Bayburt Kalesi var, bu dik kayalar üzerine inşa edilmiş, milattan sonraki ilk yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor, şu anda çevresi pislik içinde, kaderine terk edilmiş vaziyette. Mesela Bayburt'un Aydıntepe'sinde Aydıntepe Yer Altı Şehri var; tahminî 50 kilometrelik bir alanı kapsıyor, ta Bayburt Kalesi'ne kadar uzandığı söyleniyor, bugün girişi bile belli değil, içindeki tüneller belediye tarafından kapatılmış. Bayburt'un Bayrampaşa, Kitre, Çayıryolu köylerinde  kale kalıntıları var, Çımağıl Mağarası var, Helva Köyü Buz Mağarası var. Kültür ve Turizm Bakanlığı buralara el atacak olsa, yatırım yapacak olsa Bayburt bambaşka bir Bayburt olabilir ama maalesef, terk edilmiş vaziyette.

Bu arada, Bayburt çok güzel bir şehir yani harika bir şehir olabilir. O Çoruh Nehri'nin kenarında kurulmuş bir şehir ve sarp kayalar var, kaleye bakıyor. Dışında da Bayburtlu bir sanatçı ve eğitimci olan Sayın Hüsamettin Koçan bir müze kurmuş, adı "Baksı Müzesi". Baksı Bayburt'un eski adı. Baksı Kırgız Türkçesinde "saman" demekmiş. Bu da aslında Bayburt'un geçmişine yani tarıma dayalı olan geçmişine gönderme yapan bir isim. Bu isimler niye değiştiriliyor, onu da anlamış değilim çünkü hakikaten de bu isimlerin aynen kalması Türkiye coğrafyasının aynı zamanda zenginliğinin de bir göstergesi.

Şimdi, insanlık tarihi açısından Türkiye toprakları gerçekten çok zengin, böyle başka bir ülke yok. Ancak, ne yazık ki biz, bu zenginliği değerlendirecek yerde, mesela, mimari açıdan hiçbir özelliği olmayan, son dönem bir Osmanlı kışlasını halkın bütün itirazlarına rağmen Gezi Parkı'nın ortasına kondurma hayalleriyle meşgulüz.

Şimdi, Bayburt kendi kaderine terk edilmiş vaziyette. Kamu yatırımlarından pay alan en sonuncu il Bayburt. Sanayisi yok, ticaret çok gerilemiş vaziyette, tarım ve hayvancılıkla geçiniyor Bayburtlular ama bu ekonomi de nüfusu besleyemez olmuş. Dolayısıyla da bunun sonucunda müthiş bir göçle karşı karşıya, nüfusu sürekli gerilemekte.

En önemli sorunlarından biri nakliye ve ulaşım. Erzincan-Trabzon demir yolunun yapılması için yıllardır uğraşıyor Bayburtlular ama maalesef buna kulak verilmiyor. Ben, oraya, bizim milletvekillerinden Sena Kaleli ile birlikte Erzurum kara yolu vasıtasıyla gittim. Erzurum-Bayburt arası; geceydi gittiğimizde yani birkaç kere "Acaba yuvarlanır, araba kaza geçirir mi?" diye telaşlandık, o kadar berbat bir yol. Bu demir yolunun muhakkak yapılması lazım.

Tarımdaki en büyük sorun, sulama. Gümüşhane'de bir Demirözü Barajı var; bunu güçlendirmek amacıyla Çamur köyünde bir Çamur barajı yapılması planlanmış, sonra bundan vazgeçilmiş, "Buna ihtiyaç yok." denmiş. Hâlbuki baraj Bayburt'un köylerinin altında kalıyor dolayısıyla o köyler sulanamıyor. Bu baraj yapılacak olsa Bayburt'a bağlı Damlıca, Kalecik, Serenli, Elmalı, Dikmetaş, Beşpınar, Akyaka köylerindeki 35 bin dönüm arazi suya kavuşacak. Aynı şekilde, Göldere köyü Kırklartepe Barajı haritalarda varmış gibi gösteriliyor, hâlbuki inşaatı bile başlamamış bu barajın. "Bayburt merkez Akşar beldesinde 2009'da Mahmutpaşa barajı yapılacak." denmiş. Burada da hiçbir faaliyet yok. Yapılacak olsa 15 bin dönüm arazi sulanabilecek.

Aynı zamanda, elektrikli pompa ile su verilen birtakım araziler var. Köylü elektrik borcunu ödeyemediği için bu arazilere de su gitmiyor. Borç ödenemiyor çünkü çok yüksek paralar talep ediliyor. Dönüm başına 8 TL gibi bir şey. Oranın köylüsü için de bu çok aşırı yüksek.

Şimdi, verimli tarım yapılamamasının bir başka nedeni de göç kaynaklı veraset sonucu arazilerin bölünmüş olması. İnsanların elinde tapu yok. Tapu olmadığı için de tarım desteklerinden yararlanamıyorlar çünkü devlet tapu gösterilmesini istiyor. Bu sorunun da çözümlenmesi lazım. Bu da talep edilen meseleler arasında.

Tarımdaki sorunlara çözüm getirecek önerilere de Hükûmet kulağını tıkamakta. Mesela, Bayburt Aydıntepe'de 55 dönüm üzerine kurulu bir kampüs var. Burada derslikler, kapalı spor salonları, yemekhane, lojman, kız-erkek yurtları? Buraya Bayburt Üniversitesine bağlı bir ziraat fakültesi yapılması için defalarca AKP'li Bayburtlu milletvekiline müracaat edilmiş -Bayburt'un tek bir milletvekili var- bu arkadaşımızın söylediği, ziraat fakültesi yerine oraya bir imam-hatip okulu yapılacağı. Hâlbuki, Aydıntepe'de bir imam-hatip okulu var ve okul öğrenci kıtlığı çekmekte yani yeterince öğrencisi yok. Böyle bir ihtiyaç da yok, böyle bir talep de yok. Eğer bu üniversite, bu kampüs yapılacak olsa -şu anda binalar çürümeye terk edilmiş- Aydıntepe'de bir ziraat fakültesi kurulacak olsa sadece Aydıntepe'de değil, Bayburt'un genelinde ve köylerindeki tarım sorunlarına önemli çözümler getirebilir.

Bayburt'ta pek çok esnaf, aynı zamanda iflas etmiş durumda, 2008 krizinden sonra. Dolayısıyla, şimdi, zengin traverten kaynakları var, Bayburt taşı var; bu, inşaat sektörü için geliştirilebilir, böyle bir potansiyel var. Bu konuda da hiçbir şey yapılmıyor ve tüm bunların sonucunda, 2010 yılında 97 bin olan Bayburt'un nüfusu iki yıl içinde yani 2012'de 76 bine düşmüş, çok daha düşeceği tahmin ediliyor. Yani, Bayburt'ta insan kaynağı erozyona uğramış vaziyette, buna "Dur." demek gerekiyor. Bayburt için acilen bir kalkınma planına ihtiyaç var.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)