GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SÖZLEŞMELİ ERBAŞ VE ER KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE CUMHURİYET HALK PARTİSİ GRUP BAŞKANVEKİLİ YALOVA MİLLETVEKİLİ MUHARREM İNCE'NİN; TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ İÇ HİZMET KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:138
Tarih:12.07.2013

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, aslında, askerî okullarda muvazzaf veya emekli subayların ders vermesi gayet tabiidir. Nitekim geçmiş dönemlerde bu konuyla ilk karşı karşıya kaldığımız dönem 1700'lü yıllara dayanmaktadır ve Osmanlılarda modern askerî okulların kurulduğu dönem bu tarihte başlar. Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyûn ve Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn adı altında kurulan iki askerî okulun ki bunlardan Berrî-i Hümâyûn daha sonra, 1944'ten itibaren İstanbul Teknik Üniversitesinin de temelini teşkil etmiştir. Ayrıca, tabii ki yine harp okulları kurulmuştur ve önemli subaylar yetiştirilmiştir burada. Dolayısıyla, Birinci Dünya Savaşı'nda aslında yedi düvele karşı çıkan Osmanlı ordusunun subayları da bu okullardan yetişmiştir. Dolayısıyla, askerlerin iyi eğitilmesinde büyük faydalar vardır.

Ancak, burada birkaç konuyu dile getirmek istiyorum. Şimdi, bulunduğumuz coğrafya güçlü bir orduya ihtiyaç doğuruyor ülkemizi. Gerçekten, silahlı kuvvetlerin bu coğrafyada çok güçlü olması gerekir ve iyi eğitilmiş subaylardan meydana gelmesi gerekir ama burada şunu özellikle belirteyim: Hiçbir kanun maddesi askerlerin darbe yapmasını engellemez, hiçbir kanun maddesi engellemez çünkü darbelerin hiçbir tanesi kanun maddesine dayanmaz. Yani, istediğiniz kanun maddesini koyun, darbe yapmak isteyen bir askerî cunta varsa, bir ordu varsa kesinlikle istediği şekilde darbe yapabilir çünkü darbe yaptıktan sonra, zaten anayasa da dâhil olmak üzere bütün kanunlar rafa kaldırılır. Dolayısıyla, "Bunu bundan dolayı yapıyoruz." demeyin, şu 17'nci maddedeki ve 18'inci maddedeki durumu ama şurasını söyleyeyim; demin arkadaşlar burada şunu ifade ediyorlar: "Efendim, işte ülkede bir askerî vesayet vardır. Karakol yapımlarına bilmem neler karşı çıkıyor." Eğer, bir ülke bağımsızsa istediği yere karakol yapar, ihtiyaç duyduğu zaman karakol yapar ama karakol yapılmasına engel olmak isteyenler varsa, kusura bakmasınlar ama, onlar da bu ülkenin vatandaşı olarak kendilerini görmüyor demektir, o orduyu kendi ordusu olarak görmüyor demektir. Dolayısıyla, bu konuda da hiç kimse "Efendim ordu baskı yapıyor, işte işkence yapıyor." gibi birtakım sözlere girişmesin.

Değerli milletvekilleri, aslında konuyu daha farklı bir biçime sokmak istemiyorum ama şurasını özellikle ifade etmek isterim: Cumhuriyetin ilk kuruluşunda bir askerî vesayet var mıydı ülke üzerinde? Vardı, çünkü Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında millî mücadeleyi yapanlar askerlerdi ve cumhuriyeti kuranlar askerlerdi. Dolayısıyla, belli bir askerî vesayet tabii olarak vardı çünkü sivil gruplar, her şeyden önce, Osmanlı Devleti'nden gelen hanedan silsilesini devam ettirmek arzusundaydı, cumhuriyet başka türlü kurulamazdı. Peki, askerî vesayetin ortadan kaldırıldığını söylediğimiz andan sonra nasıl bir vesayet hâkim olmuştur ülkeye? Şu Meclisi düşünün: bu Mecliste kaç maddenin görüşüldüğünü bilmeyen milletvekilleri, hangi konunun görüşüldüğünü bilmeyen milletvekilleri ve gerçekten, buraya çıkıp da tenkit etmesi gereken bir konuyu tenkit etmeyen bir milletvekili grubu var. Öyleyse, siz, tutup da askerî vesayetten söz ederken sivil bir vesayetin de size hâkim olduğunu söylemekten vazgeçemezsiniz. Burada bir sivil vesayet vardır. Bu sivil vesayet sadece Meclise hâkim değil, aynı zamanda hukuka da hâkim olmuştur. Dolayısıyla, siz, eğer, bunlardan kurtulmak istiyorsanız, samimi bir demokrasi kurmak istiyorsanız, bu bir kültür meselesidir; ne askeri kanunla engelleyebilirsiniz ne de sivili kanunla engelleyebilirsiniz, bu bir eğitim meselesidir, bu bir kültür meselesidir. Buna sahip olduğunuz zaman, ne darbeden korkarsınız ne de demokrasinin yara almasından korkarsınız. Dolayısıyla, herkes bu konuda ittifak etmelidir ve demokrasinin yerleşmesi konusunda da herkes özverili davranmalıdır.

Sözlerime son verirken Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)