| Konu: | YARGI HİZMETLERİ İLE İLGİLİ OLARAK BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI (S. SAYISI 475) |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 126 |
| Tarih: | 27.06.2013 |
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yeniden burada şu konuyu hatırlatmak istedim sizlere: Yüksek yargıçların -Danıştay, Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi- ne gibi bir özelliği var, ne gibi bir ayrıcalığı var da onlar adli tatilde nöbetçi kaldıklarında diğer tarihlerde kırk gün izin kullanıyorlar? Taşra hâkim ve savcıları neden kullanamıyor? Yani bunu lütfen, bir görüşmeniz için? Yani ilk etapta söylemiştik ama şimdi bu konuyu hiç tartışmadığınızı ve böylesine bir eşitsizliği, adaletsizliği yeniden devam ettirdiğinizi görmekten üzüntü duyuyorum. Bu toplantıyı, Genel Kurulu artık İnternet üzerinden izleyen hâkim ve savcılarımız, mutlaka sizin bu konudaki yanlış yaklaşımınızı, eşitlikçi olmayan ve yüksek yargıçları koruyan ama kürsü hâkimlerini, gerçekten emek veren hâkimleri korumadığınızı göreceklerdir ve herhâlde, sizlerle ilgili, AKP iktidarıyla ilgili ve Bakanlığın tasarrufuyla ilgili yapılan bu işlemleri protesto edeceklerdir. En azından, gönüllerinden bir kırgınlık olacaktır. Bunu belirtmek istedim.
Bir de şu günlerde, özellikle çözüm süreci, barış süreci ve bu barış sürecine aman kimse halel getirmesin, kimse herhangi bir şey söylemesin, çok iyi gidiyor bu çözüm süreci? İşte, Başbakanla görüşüyorlar Akil Adamlar, diğer parti gruplarıyla, BDP Grubuyla görüşüyorlar ve çok iyi şeyler yaptıklarını ileri sürüyorlar ama Akil Adamlar örneğin benim memleketim Uşak'a geldiklerinde, kaçarak geldiler, çok az sayıda seçilmiş insanla üniversitede görüştüler, ona rağmen, Uşaklı insanlarımız gittiler, protesto ettiler Akil Adamları, halkın içine dahi çıkamadılar. Şimdi, geliyorlar Akil Adamlar "Biz şu kadar insanla görüştük." Onlar gerçekte halkla konuşmadılar, halkın gerçek duygularını, düşüncelerini falan almadılar. Ya Başbakana yalan söylüyorlar ya da Başbakan, öylesi bir konuşmayı ya da öylesi bir görüşmeyi, halkı yine aldatmak, yanıltmak amacıyla onların söylediklerini kabul ediyor görünüyor. Bu hiç kabul edilebilir bir olay değil.
Onun yanında, barış süreci sanki böylesine çok iyi gidiyor, çok güzel şeyler yapılıyor ve şiddet tamamen sona ermiş gibi bir izlenim yaratılmaya çalışılıyor ama hepinize hatırlatmak istiyorum, 20 Haziranda Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı ve 3. Tümen Komutanının olduğu bir helikopter PKK'lı teröristlerin ateşi sonucu düşme tehlikesi geçirdi ve zorunlu iniş yapmak durumunda kaldı. Hani şiddet bitmişti? Hani artık PKK terör örgütü terör yapmıyordu, aktivist olarak değerlendiriliyordu? Terör örgütü listesinden çıkartılması talep ediliyor ve biliyorsunuz, Avrupa Konseyinde çıkartıldı.
Şimdi, bunları görmezden mi geleceğiz? Görmeyelim mi bunları? Sizler görmüyor olabilirsiniz, duymuyor olabilirsiniz ama vatandaşımız bunları duyuyor.
Aynı şekilde, 22 Haziranda Bitlis taş ocağında çalışan 2 mühendis kaçırıldı PKK'lılar tarafından ve hâlen daha ellerinde. Bu nasıl bir? Hani, PKK artık eylem yapmayacaktı? Hani silahlı eylemler yapmayacaklardı?
Aynı şekilde, 25 Haziranda karakol inşaatında çalışan şantiye şefi yine kaçırıldı PKK'lı teröristler tarafından. Nedir bu? Kimi aldatıyoruz? Kendinizi mi aldatıyorsunuz, birbirimizi mi aldatıyoruz?
Öncelikle PKK'nın, eğer gerçekten bir barışa ihtiyacı varsa -mutlaka barışa ihtiyacı var- barış süreci olacaksa gerçek anlamda, silahları Türkiye Cumhuriyeti devletine teslim etmesi gerekiyor ve silahlı şiddet eylemlerine hiçbir zaman başvurmayacağını söylemesi gerekiyor. Birinci koşul bu.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi, bütün terör örgütleriyle eğer böyle bir barış sürecine geçilecekse, IRA'nın olduğu gibi, ETA terör örgütü üyelerinin olduğu gibi, öncelikle "Artık şiddete başvurmayacağım, silahlarımı teslim ediyorum." demesi lazım.
Ama ne yapıyor PKK? "Silah benim elimde, siz bu düzenlemeleri yapacaksınız." Bütün Türkiye Cumhuriyeti devletini ve Meclisi aslında şantajla tehdit ediyor "Bunları yapmazsanız, o zaman ben yeniden gelirim." İşte, yapıyor, bakın.
Bunlar şiddet eylemleri değil mi? Yani PKK'yı şimdi bir aktivist olarak değerlendirebilecek misiniz, terör örgütü listesinden çıkartılması konusunda çaba sarf edebilecek misiniz? Ya da bunu yapsanız bile vatandaşımız sizleri affedecek mi, Başbakanı affedecek mi?
Yani sizin o "barış süreci" demeniz, "Çok güzel şeyler oluyor." demeniz falan hiçbir şey ifade etmiyor. Basını elbette manipüle ediyorsunuz, bunlar basında çok fazla duyulmayabiliyor, ancak özgür basında duyulabiliyor ama lütfen, bunu -bu ülkeye karşı sorumluluğu olan elbette içinizde çok değerli milletvekilleri de var- bu gerçeği görmeniz ve AKP içindeki gerçek vatansever milletvekillerinin de bu konuda duyarlılık göstermesi gerekiyor. Ülkemizin geleceği açısından, ülkemizde oynanmak istenen bölünme ve parçalanmaya karşı, PKK terör örgütünün hepimize yöneltmiş olduğu bu saldırılara karşı sizlerin daha duyarlı olması gerekir diye düşünüyorum.