| Konu: | YARGI HİZMETLERİ İLE İLGİLİ OLARAK BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI (S. SAYISI 475) |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 126 |
| Tarih: | 27.06.2013 |
CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı Yargı Hizmetleriyle ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı aslında daha çok adli tatil sürecini değerlendiren maddelerle dolu. Yakın zamanda da, 20 Temmuz yaklaşıyor, yasanın bir an önce çıkması tabii ki önemli ama adli tatille ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.
Adli tatil, Türk hukuk geleneğinde yerleşmiş bir uygulamadır. Bu uygulama ne yazık ki kaldırıldı, olmadı, otuz beş güne indirildi, üzerinde çeşitli oynamalar yapıldı. Gelinen süreçte, adli tatil uygulamasının mahkemelerde bir alışkanlık yarattığını ve yeniden eski hâle dönmenin yerinde olduğunu düşünüyorum ama ne yazık ki tasarıda böyle bir anlayış yoktur. Özellikle hâkimlerimizin çalışma yapısı, çalışma sistemi içerisinde adli tatil artık neredeyse bir zorunluluk hâline gelmiştir.
Burada dikkatinizi çekmek istediğim konu şudur ki adli tatilden yararlanmayanlara da aynı sürede izin verilmiş olması gerçekten uygulamada hiçbir işe yaramayacaktır. Adli tatilin bir anlamı vardır; mahkemelerin yaz boyunca boşta kalmaları, keza, yargılama sayısının en aza inmesi, bir anlamda toplu bir tatil yapılması sistemin bir gereğidir. Hem bir yandan adli tatili kabul edip bir yandan da adli tatilden yararlanmayanlara aynı süre kadar izin hakkı tanınması, adli tatil sistemini işlevsiz hâle getirecektir. Bunun yarın, gelecekte uygulamalarını göreceğiz.
İkinci bir nokta da özellikle adli tatilden yararlanma konusunda yüksek yargıçlarla diğer hâkim ve savcılar arasında ayrım yapılmış olmasıdır. Bu doğru değildir. Normalde olması gereken, eski kurallara dönüp bu noktada yine adli tatili kırk beş gün yapmak, adli tatilden yararlanamayan, nöbetçi olanlara da otuz gün izin kullandırmaktır. Münavebeli sistemde bunu uygulamak olası hâle gelecektir ama böyle bir uygulama yöntemi de seçilmemiştir.
Noterler açısından belediyelerden iş yeri açma ruhsatı istenmekteydi. Yapılan düzenleme yararlı bir düzenlemedir, avukatlar gibi noterler de belediyelerden ruhsat talep etmek zorunda kalmayacaklardır.
Ceza infaz, tutukevi personelinin eğitim sürelerinin bir yıldan beş aya indirilmesi, anlaşılan o ki bir ihtiyacın sonucu ortaya çıkmıştır. Ama dileriz, bu beş aylık kısa sürede özellikle insan hakları bağlamında personele gereken eğitim verilir, buna da özen gösterilir diye düşünüyorum.
Bir noktaya değineceğim, birinci bölümdeki bir husustu. Hâkim ve savcılardan Yargıtaya ve Danıştaya üye seçme süresinin yirmi yıla çıkarılması. Tabii, bunun tam olarak karşılığını alamadık. MHP tarafından söylenen sorulara rağmen yeterli bir yanıt alınamadı. Bana kalırsa bu, 160 kişinin intikamıdır. 160 kişi belli bir anlayıştan gelmiştir. O açıdan, biraz da Yargıtayda aynı anlayış içerisinde denge sağlamak için bu yirmi yıllık sürenin getirildiğini düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bu noktada, bu Gezi olaylarına ilişkin olarak da bazı hususlara değinmekte yarar görüyorum. Şimdi, aslında istenen şudur: Tek düşüncenin merkezi bir üniversite, iktidar politikalarına bilimsel kılıf getirecek öğretim üyeleri ve kalıptan çıkmış gençlik yaratmaktır amaçlanan. Sormayan, irdelemeyen, araştırmayan, düşünce üretemeyen ve Dolmabahçe'ye davet edildiklerinde munis yüzleriyle orada olacak hanım hanımcık kızlar, nur yüzlü delikanlılardır arzulanan. Ancak, olmamıştır. Gençlerin içinde, büyüklerinin istediği biçimde itaatkâr olmak istemeyenler vardır. Bir kıpırdanma, yular vurulmaya bir karşı çıkış söz konusudur. Protestolar birbirini izliyor. Verilen cezalar, okuldan uzaklaştırmalar, göze sıkılan gazlar ve sırta inen coplar daha bir keskin kılıyor bu gençleri. Aslında iktidar farkında değil. Uygulattığı baskıyla çeliğe su verdiğini göremiyor. Cezalar ve aşırı güç kullanımı gençleri daha sert ve keskin kılıyor. Ülkede pek çok kesim suspus olmuşken nedir bu gençliğin cüretkârlığı? Çünkü gençlik toplumsal muhalefetin akıncı gücüdür. Gençlik, korku, çıkar ve duyarsızlığının gereği olarak sessiz kalanlara benzemez. Gençlik, sindirilmiş anne ve babalarının sesidir. Gençlik, içlerinden bazılarına ihtimam gösterilip ötekileştirilmeyi kabullenemez. Gençlik, bir ülkenin iyi yönetilmediğini gösteren en hassas termometredir. Öğrenci kredilerine zam yapınca, öğrenci sorununu giyimden ibaret görünce, biat kültürü içinde uysal bireyler yaratınca sorunların biteceğini sananlar yanılıyor, keza, onları hastalıklı düşünce sahibi zıpırlar, yani çapulcular veya iç-dış odakların tetikçisi olarak görenler de.
Şurası bir gerçek ki gençlik, keyfî, kayırmacı, çıkarcı ve ülke bağımsızlığını her geçen gün erozyona uğratan uygulamalardan rahatsızdır. Günlük yaşam biçiminin dönüştürülmek istendiği kaygısını taşıyor ve kalıptan çıkmışçasına bir gençlik yaratma projesinin süjesi olmak istemiyorlar. Aynı zamanda neoliberal politikalar da gençliği doğrudan etkiliyor. Zira, özelleştirmeler sonucu devletin istihdam politikası sona eriyor, artık devlet birkaç binden ibaret polis veya öğretmen alımı dışında iş alanı yaratmaktan uzak. Okullarını bitiren yüz binlerce genç ise evlerde, sokak ve kahve köşelerinde pineklemek durumunda kalıyorlar.
Son eylemleri 1968 olaylarıyla ya da cumhuriyet mitingleri ile ilişkilendirenler de yanılmaktadırlar. Bu, bunun ötesinde bir olgudur. İşsizlik oranlarının yüksek seyretmesi ve ekonomide sarsıntılarla, öğrenci eylemlerinin önce işsiz kesimde sempati bulması ve giderek işçilere de yansıması muhtemeldir. Böyle bir ortamda ülkenin yeni bir çatışma ortamına girmesi ve üzücü pek çok olayla karşılaşmamız söz konusu olacaktır.
Öncelikle, mevcut iktidar gençleri anlamayı denemeli, onların darbe özendirdiği yaklaşımından vazgeçmeli ve bu girişimleri kökü dışarıda örgütlerin ya da finans kuruluşlarının işi olarak da görmemelidir. Bu gençleri kendilerince terbiye etme anlamında yapılacak her baskıcı yöntem çatışmayı şiddetlendirmekten başka bir işe yaramaz. Yine "Bizden olanlar iyiler, bizden olmayanlar uyumsuzlar." olarak ayrıştırma anlayışı da terk edilmelidir. Ayrıca, tüm siyasi partilerin gençliğin içinde bulunduğu durumu iyi analiz etmeleri gerekmektedir. İşsizliğe çözüm üretmek, gelecek kaygısını gidermek ve onlara özgür bir üniversite sağlama anlamında proje üretemezlerse gelecekte onlar da bu protestolara maruz kalacaklardır.
Yeni iktidar namzetleri AKP'nin neoliberal politikalarını sürdürme yanlışına düşmemelidir ve de gençler bundan böyle daha da dikkatli olmak durumundadırlar. Tepkilerini ortaya koyarken üzücü sonuçların ortaya çıkmamasına özen göstermeleri gerekir. Eylemlerin demokratik yollardan gerçekleşmesi ve yasal gereklere uygun olması önemlidir. Yakın zamanda, çoğu haklı çıkışlarının sabote edilmesi ihtimal dâhilindedir; zira, aralarına sızacak provokatörler iş başında olacaktır, yine içlerinde "Yetmez, daha dikkat çekeni yapalım, vuralım, kıralım." diyen de.
Değerli milletvekilleri, ben bu yazıyı kendi İnternet sitemde tam iki buçuk yıl önce yazmışım. Anlaşılan o ki mevcut iktidar hâlâ durumdan bir sonuç çıkaramamış diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)