GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBUNUN, İSTANBUL MİLLETVEKİLİ FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU VE 23 MİLLETVEKİLİNİN YÜKSEKÖĞRENİM ÖĞRENCİLERİNİN BARINMA SORUNLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 2/5/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERMİŞ OLDUĞU MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 9 EKİM 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:5
Tarih:09.10.2013

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, tabii, bir iki konuya temas etmek istiyorum. Güçlü demokrasi güçlü milletvekillerinin omuzları üzerinde yükselir. Milletvekillerini ikinci veya üçüncü derecede bir noktada tutmak, seslerinin ve sözlerinin duyurulmasını engellemekle, demokrasinin sürdürülebilir olmaktan çıkarılacağının özellikle altını çizmek istiyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi tarafından ülkemizdeki yükseköğretim gören öğrencilerin barınma sorunlarıyla ilgili olarak Meclis araştırması açılması için verilmiş olan önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

2002 yılından önce her kurulan hükûmetin bir eğitim politikası olurdu ve eğitim politikaları hükûmetlerden hükûmetlere değişirdi. Tabii ki yanlıştı bu da çünkü eğitim politikası millî bir politika olmalı ve bu millî politika da hükûmetlere göre değil, nesillerin geleceğinin bilimsel ve sistematik gelişmeler doğrultusunda evirilerek, ileriye doğru gidilerek gerçekleşmesi ve o düzeyde bir strateji üzerinden yürütülmesi gerekirdi. Ancak, 2002 yılından sonra her gelen millî eğitim bakanının bir eğitim politikası oluşmaya başladı. Her bakan ile birlikte değişen sistem, sorunları da kendi bünyesinde ortaya çıkarmaktadır. Gençler, kendilerine, geleceklerinden ümitvar edebilecek bir eğitim alamamaktadır. İstidat ve kabiliyetine uygun bir eğitim sürecinden geçenlerin sayısı ise oldukça azdır. Sürekli değişen ve hangi amaca hizmet ettiği de kesin olarak belli olmayan bir eğitim sistemi vasıflı ve kişilikli, kimlikli bireyler yetiştiremez. Diğer yandan, birbiriyle çelişen değerleri alan öğrencilerin kavram kargaşası içerisine düşeceklerinden de kimsenin kuşkusu olmasın.

Değerli milletvekilleri, millî eğitim her bakanın üzerinde dilediği gibi tasarruf yapabileceği bir kadavra değildir. Hâlbuki eğitim sistemi sürekli koy kaldır, dene yanıl, yapboz metoduyla gidebilecek bir süreç de değildir. Eğitim sistemi insan hayatında çok önemli bir yer edinen ve çok uzun vadeli tekrarlar sonucunda meyvesi alınabilecek bir süreci anlatır. Bundan çok yıllar önce Konfüçyüs diyor ki: "Bir yıl içinde sonuç almak istiyorsan tohum ek, on yıl içerisinde sonuç almak istiyorsan ağaç dik, yüz yıl içerisinde sonuç almak istiyorsan insan eğit." Biz ise Troçkist bir kafayla sürekli devrim yapar gibi, sürekli sistem değiştiren, sürekli yöntem getiren, sürekli yöntem kaldıran bir mantık üzerinde hareket ediyoruz. Bu da köklü bir milletin, köklü bir tarihin, köklü bir kültürün eğitim politikası ve onun başındakilerin de aynı şuura ve bilince sahip olamamasından kaynaklanmaktadır. İnsan eğitme sistemini sürekli değiştiren toplumlar kurumsal, kalıcı ve etkili bir yapı meydana getiremezler. Sistemde yapıyla ilgili olarak gerçekleştirilen değişmelerin birbirini desteklememesi ise büyük sorunlara neden olmaktadır.

Türkiye'de son zamanlarda çok ciddi sayıda üniversite açılmıştır. Bu üniversitelerin en büyük sorunu öğrenciler açısından barınma, yönetimler açısından da yapısal ve pedagojik sorunlardır. Son zamanlarda eğitim konusunda tek boyutlu adımlar atılmaktadır, sistem değişmekte ancak sistemin gerektirdiği altyapı ve donanım "Kervan yolda dizilir." mantığıyla ikinci plana atılmaktadır. Eğitim öğretim kurumları açılmakta ancak eğitici, öğretici ve öğrencilerin durumları göz ardı edilmektedir. Göz ardı edilen hususlardan biri de öğrencilerin barınma sorunudur. Unutmamak gerekir ki ihmad edilen genç ihmal edilen gelecektir. Üniversite gençlerinin içinde yaşadığı ortama ve öğrencilere ilişkin olarak yapılan bazı araştırmalar gelişim, uyum ve barınma sorunlarının bu olgunun sonucunda çok miktarda ortaya çıktığını göstermektedir. Türkiye'de sayısız vakıf üniversitesi açılmış, biraz önce de ifade edildi 210 bin civarında buralara öğrenci yerleştirilmiş fakat buna karşılık kapasite son derece düşük bir seviyede kalmıştır. Kurumların materyal, bina, yurt ve teknolojik donanım durumları dikkate alınmadan faaliyete geçmesine izin verilmesi yanlıştır. Her eğitim öğretim kurumu öğrenci kapasitesine göre yurt yapmak durumunda olmalıdır. Barınma, burs, kredi en büyük sorunların başında gelmektedir. Üniversite dönemindeki öğrencilerin içinde bulundukları ortam kaygı ve stres üretecek bir nitelikten mümkün olduğu kadar uzak tutulmalıdır. Yükseköğretime belirsizlik altında kaygı ve stres içinde gelen her gencin bir de barınma sorunuyla yüz yüze gelmesi hâlinde psikolojisinde ve sosyolojisinde meydana gelecek değişiklikleri söylemeye bile gerek yoktur.

Değerli milletvekilleri, üniversiteler bu yıl yine açıldı ve bir yığın öğrenci buraya kaydedildi ve bu öğrencilerin kayıtları sırasında bize de müracaat edenlerden anladığımız, en büyük sorunun ev, barınma, yurt sorunu, burs sorunu, kredi sorunu olduğudur. Yurtlarda yer bulamayan on binlerce öğrenci kötü ve zorlu şartlar içinde, sağlıksız yerlerde yaşamak durumunda ve konumunda kalmaktadır. Öğrencilere kiralık ev verilmesinde de çok büyük güçlükler söz konusudur. Kiralık ev bulanlar da ekonomik yönden "yıkım" denilecek durumlarla karşı karşıya kalabilmektedir. Yurt bulamadığı için öğretimine devam edemeyen, öğrenimini yarıda kesen öğrenciler de vardır. Hatta, Kredi ve Yurtlar Kurumunun dışındaki yurtlarda kalan öğrencilerin dışarıda uyuşturucu, alkol ve çeşitli bağımlılık unsurlarıyla daha çok yüz yüze geleceğini de burada göz ardı etmemek gerekmektedir. Yurt kapasitelerinin genel olarak ihtiyacı karşılamaması, yurtların çağın gereklerine uygun hâle getirilememesi sonucu aileler yüksek maddi külfetlerin altına girerek çocuklarını okutmaya çalışmaktadır. Uzun ve gerilimli sınav dönemlerinin yerini bu defa da barınma için yer bulma sorunu almaktadır. Devlet yurtlarına bir biçimde girmeye hak kazanan öğrencilerin çoğu ise bu yurtlardaki birtakım sorunlarla da yüz yüze gelmektedir. Mesela burada sıcak suların ancak belirli saatlerde verilebiliyor olması, yurt odalarının kapasitenin çok üstünde öğrencilerle asker koğuşu gibi âdeta doldurulmuş bulunması öğrencilerin her anlamda davranışları üzerinde ve kişilikleri üzerinde olumsuz etkiler bırakmaktadır.

Değerli milletvekilleri, diğer yandan yurt dışından eğitim için Türkiye'ye gelen öğrencilerin de en büyük sorunlarının başında barınma sorununun geldiğini onların yakınmalarından anlıyoruz. Azerbaycan'ın Ankara Büyükelçiliği Eğitim Müşaviri bu konuda şunu söylüyor, diyor ki: "Türkiye'de 170'e yakın üniversite var, bunların yanında yurtların da yapılması gerekiyor çünkü yeni üniversiteler açılıyor ama yurtların sayısı artmıyor. Bizim öğrencilerimizin Türkiye'deki üniversitelerde en büyük sorunu yurt sorunudur. Öğrencileri kabul eden üniversitelerin, gelecek olanlara da yurtlarda kalacakları yerleri ayarlaması iyi olur. Bizim çocuklarımız da bu vesileyle burada zorluk çekmezler ve eğitimlerini iyi bir şekilde tamamlarlar. Amacımız, Azerbaycan'dan gelen öğrencilerin yurt problemlerinin üniversiteler tarafından çözümlenmesi."

Demek ki bu yurt problemi, bırakın Türkiye'yi uluslararası da bir hâl almış durumda. O hâlde önemli bir sorundur ve bunun üzerinde ciddi bir biçimde durmak gerekir. Bu örnek bile, barınmanın üniversite öğrencilerinin en can yakıcı sorunu olduğunu göstermektedir. Bütün bu sorunların araştırılmasının, irdelenmesinin, acil olarak alınması gereken tedbirlerin ortaya konulmasının son derece yararlı olacağını düşünüyor ve bu araştırma önergesinin kabul edilmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)