GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBUNUN, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ GÜNDEMİNİN "GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER" KISMINDA YER ALAN (10/436) ESAS NUMARALI, 28/12/2011 TARİHİNDE MEYDANA GELEN VE 35 YURTTAŞIMIZIN YAŞAMINI YİTİRDİĞİ ULUDERE/ROBOSKİ KATLİAMININ TÜM BOYUTLARIYLA ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN ÖN GÖRÜŞMESİNİN GENEL KURULUN 10 EKİM 2013 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN ÖNERİSİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:6
Tarih:10.10.2013

HAMZA DAĞ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şırnak ili Uludere ilçesi Gülyazı köyü Irak sınırında yaşanmış olan ve 34 vatandaşımızın vefat ettiği 28 Aralık 2012 günü, gerçekten bizim açımızdan sıradan bir gün değildir. Hepimizi üzen, her kesimden her vatandaşımızı derinden üzen bir olay olmuştur. Bu olayın yaşanmasının hemen arkasından, her gruptan parti temsilcilerimiz, milletvekillerimiz Türkiye İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna, inceleme komisyonu kurulması için önerge vermişlerdir. Bunlar içinde bizim grubumuzdan arkadaşlar da vardır. Bu sebeple, 9 Ocak 2012 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu içinde Şırnak ili Uludere ilçesi Irak sınırında yapılan hava harekâtı sonucu meydana gelen ölümlerle ilgili bir inceleme komisyonu kurulmuştur ve hemen akabinde, 6 Ocak 2012 günü Uludere Gülyazı'ya gidilip hem oradaki kHAMZA DAĞ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şırnak ili Uludere ilçesi Gülyazı köyü Irak sınırında yaşanmış olan ve 34 vatandaşımızın vefat ettiği 28 Aralık 2012 günü, gerçekten bizim açımızdan sıradan bir gün değildir. Hepimizi üzen, her kesimden her vatandaşımızı derinden üzen bir olay olmuştur. Bu olayın yaşanmasının hemen arkasından, her gruptan parti temsilcilerimiz, milletvekillerimiz Türkiye İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna, inceleme komisyonu kurulması için önerge vermişlerdir. Bunlar içinde bizim grubumuzdan arkadaşlar da vardır. Bu sebeple, 9 Ocak 2012 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu içinde Şırnak ili Uludere ilçesi Irak sınırında yapılan hava harekâtı sonucu meydana gelen ölümlerle ilgili bir inceleme komisyonu kurulmuştur ve hemen akabinde, 6 Ocak 2012 günü Uludere Gülyazı'ya gidilip hem oradaki kişilerle, yakınlarını kaybeden kişilerle hem de yetkililerle görüşmeler yapılmıştır. Akabinde, İHA görüntüleri incelenmiş, Genelkurmay, Millî Savunma Bakanlığı ve Diyarbakır Özel Yetkili Mahkemesinden gerekli bilgi ve belgeler istenmiş ve aynı zamanda gerekli kişiler dinlenmiştir.

Bütün bu incelemelerden sonra, gerçekleşen bu üzüntülü olayın incelenmesine baktığımızda, açıkçası İHA görüntülerinin ve istihbaratın çok önemli olduğunu görmekteyiz. O günkü istihbarat hususlarına baktığımızda, 2011 Kasım ve Aralık ayına ilişkin hem jandarmadan hem MİT'ten çok ciddi bir şekilde istihbarat paylaşımının olduğunu, çok net bir şekilde yaptığımız incelemelerde görmüş olduk. Bunun ötesinde, İHA görüntüleri -gerçekten biz de inceledik- hem Gülyazı'da bulunan tugay hem tümen hem İkinci Ordu hem de Genelkurmay tarafından izlenmektedir ve burada, bizim gibi ilk defa izleyenler değil bu işin artık üstadı olmuş, erbabı olmuş askerî bilgiye sahip kişiler tarafından incelenmiştir. Bu incelemeler neticesinde ve Şırnak'ta yaptığımız görüşmeler, oradaki tümen komutanının vermiş olduğu beyanat, açıkçası bu olayın gerçekleşmesi noktasında kasti bir durumun olmadığına ve raporda da bu sonuca varmamızda çok etkili olmuştur. Çünkü, tümen komutanı da orada bu görüntüyü izlemekte ve görüntüyü izledikten sonra şu kanaate varmakta ve burada bir uçarbirlik harekâtı yapma niyetinde ve net bir şekilde sayın tümen komutanının "Kaçakçı olduğunu bilsem, ben uçarbirlik harekâtı planlamam. Neden? 'Yapmayacağım.' derken endişem... Neden planlamam? Çünkü o kaçakçı da yakaladığım şey de o riske değmez. Ben, orada 2 helikopterimi kırarsam yani düşerse en az 30 eğitimli personelimi, 1 tanesi düşerse de 15 eğitimli personelimi... O havanın kış olduğu, kar yağışı olduğu ve gece olduğu ortamda, zemin imkânını sağlamadan ve orada zemin güvenliğini sağlamadan böyle bir harekâtı planlamam mümkün değil." diye bir ifadesi var.

Şimdi, bu konuyla ilgili birçok şey konuşuldu. Levent Bey bugün de konuştu, daha önce de konuştu, BDP'li arkadaşlar da konuştular ve ben, bu konuşmalardan, açıkçası, bizim hazırlamış olduğumuz raporun okunduğu konusunda şüpheye düşüyorum çünkü raporda gerçekten bu konuyla alakalı -varsa- eksiklikler çok net bir şekilde dile getirildi ve söylendi. Mesela, bunlardan birisi: Olay günü saat 21.06'da, ilk grup Türkiye sınırına 50 ile 80 metre mesafede olduğu tahmin edilen açık alana ulaştığında, bu alanın en yüksek noktasına kümelenmiştir. Bu saat itibarıyla, ikinci grup da yaklaşık 1.100 metre geride, açık alanda beklemektedir. Gruplar, yaklaşık 35 dakika, açık alanda, hiçbir güvenlik tedbiri almadan, hayvanlarını bırakarak bekleme yapmışlardır. Sağ kurtulanların ifadelerine göre, ilk grup sadece açık alandaki en yüksek noktada telefon çektiği için, telefon görüşmesi yapma maksadıyla toplanmıştır. Grubun hâl ve hareketlerinden, mevzilenme veya herhangi bir saldırıya karşı tedbir almadıkları; aksine, oldukça rahat tavırlar sergiledikleri görülmüştür. Grup, bu noktaya kadar İHA gözetiminde, açık alanlardan, Irak'ın kuzeyinden Türkiye'ye doğru giden toprak yoldan sınır noktasına ulaşmıştır. Yani burada, grubun duruşundan ve geride bulunan diğer grubun duruşundan, aslında bunun tespit edilebileceği -yani "kaçakçı", "sınır ticareti" ne derseniz deyin- bunu yapan kişilerin tespit edilebileceği ve aynı zamanda, oradaki askerî tesislere 4-5 kilometre mesafenin olduğu ve bu nedenle de ani bir tepki verilmesine gerek olmadığı raporda dercedilmiş zaten.

Bunun ötesinde, tereddüt oluşturması gereken bir başka veri de öndeki ilk gruba atılan 3 bombadan sonra, yaylanın sonunda 1.100 metre geride beklemekte olan ikinci grubun hiç dağılmadan, açık alanda beklemeye devam ediyor olmasıdır. "Grubun -terörist olması durumunda- harekâtı gerçekleştiren uçakların seslerini duyduktan sonra ve ilk gruba atılan bombalardan sonra, son derece dağlık ve sarp olan arazilerde bulunabileceği, kaçabileceği değerlendirilmektedir." diye raporda bu hususa değinmişiz. Açıkçası, raporu incelediğinizde, biraz önce arkadaşların iddialarına ilişkin, kaçakçıların gittiğinin bilindiği ve buna ilişkin Heron görüntüleri izlendiğinde, mesela kaçakçıların gittiğine veya sınır ticareti yapanın gittiğine ilişkin bir iddia var. Baktığınızda, bu kişiler üçte, dörtte buradan ayrılıyorlar ama Heron görüntüleri saat 17.20'den itibaren buradan alınmakta. Aynı şekilde, oradaki askerî yetkililere söylenmesine rağmen bombalamanın durdurulmadığını araştırdığınızda da telefon görüşmesinin 21.30'da, saati faraza söylüyorum... Yani, arada yetmiş iki saniyenin olduğunu, yetmiş iki saniye içinde de son bombalamanın engellenmesinin mümkün olmadığını ve söyleyen kişinin de bir astsubay olduğunu değerlendirdiğinizde, buna da imkânı olmadığını görüyorsunuz.

Şimdi, baktığınızda, bu sürecin demokratik yollardan uygulandığını ve ülkemizde gerçekten demokratik kanalların açık olduğunu, artık eskinin olmadığını gösterecek -hem Batı'daki örneklerden hem de ülkemizdeki eski örneklerden- birçok örnek verebiliriz. Mesela, 2000-2006 yılları arasında, Neonaziler tarafından birçok vatandaşımız öldürüldü. 26 Ocak 2012'de, Alman Parlamentosunda bir araştırma komisyonu kuruldu ve bu komisyon ile ilgili gerekli kurumlar da incelemelerde bulundu ve kişilerin dinlenmesine rağmen, resmî kurumlarda hiçbir ifade yer almamaktadır ve konu yargıya intikal ettirilmiştir.

Yine, 2 Temmuz 1993 günü Sivas'ta meydana gelen ve 33 yurttaşımızın vefat ettiği konuyla ilgili 12-15 Temmuzda, Sivas'ta inceleme yapmak üzere bir Meclis araştırması komisyonu kuruldu ve bu Meclis araştırması komisyonu orada ne valiyi dinleyebildi ne tümen komutanını dinleyebildi ama biz, tümen komutanını da, valiyi de, hepsini de komisyonla gittiğimizde sonuna kadar dinledik. O zaman iktidarda kim vardı? DYP ve SHP koalisyonu vardı ve bazı arkadaşlar da o SHP içinde milletvekiliydi. Aynı şekilde, 21 Mart 1992'de "kanlı nevroz" dediğimiz, Cizre'de yaşanan olaydan dolayı komisyon dahi kurulmadı ve yıllar sonra... İnsan hakları örgütleri bölgeye dahi sokulmadı ama o zaman, yine, şu anda bu önergeyi veren arkadaşlar SHP içinde bu işi, siyaseti yapmak durumundaydılar.

Şimdi, şu konuya da değinmek istiyorum: Yasama ve denetim, bizim görevimiz. Yasamayı yapıyoruz ve denetimi yapıyoruz ama yargı, görevimiz değil. Yargının görevini yargıya bırakacağız.

LEVENT GÖK (Ankara) - Yargı da görevini yapmıyor.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Yargı görevini yapmıyor, ne olacak, kim sorumlu?

HAMZA DAĞ (Devamla) - Onu yargı yapacak.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Niye uyutuyorsunuz?

LEVENT GÖK (Ankara) - Ben anlattım onu, yargı görevini yapmıyor. Yargı tıkandı o noktada bak.

HAMZA DAĞ (Devamla) - AK PARTİ'nin iktidara gelmesiyle, yeşeren ümitler, millî birlik ve kardeşlik projesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Herkesin "Yeter artık." dediği bu süreç, çözüm süreciyle birlikte ivme kazanmış, toplumun her kesiminin desteği sağlanmış ve çözüme yaklaşılmıştır. Çözüm noktası, umutların yeşerdiği bu sorun, en son açıkladığımız demokrasi paketiyle birlikte farklı bir boyuta taşınmıştır. (CHP sıralarından gürültüler)

On bir yıllık iktidar süremiz boyunca birçok sorunun çözümü noktasında adım attık. Kürtçe kanal açılmasından tutun da Kürtçe siyasi propagandaya, Kürtçe eğitim kurslarına kadar, hayal bile edilemeyen demokratik düzenlemeler yaptık. Kürtçe noktasında birçok yasağı kaldırdık. Kürtçe kamu hizmeti alınması noktasında düzenlemeler yaptık.

Bakın, şu noktaya özellikle dikkat çekmek istiyorum: Bizim dönemimizde, ilk defa, devlet geçmişte yaptığı yanlışlarla yüzleşmeye başlamıştır.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Nerede yüzleşme, biz bir şey görmedik. Aynada kendinizle mi yüzleşiyorsunuz?

HAMZA DAĞ (Devamla) - En son açıkladığımız demokratikleşme paketiyle de Kürtçe ana dilde eğitimin özel okullarda önünü açıyoruz. Yerleşim yerlerinin eski isimlerinin tekrar verilmesini sağlıyoruz. Bizim Kürt vatandaşlarımız bunun çok iyi farkındadır.

Uludere'de yaşanan bu acı hadiseden kimse nemalanmaya çalışmasın. Gelin, hep birlikte, her türlü yanlışın sonuna kadar üzerine gidelim, takipçisi olalım ama sorunları siyasi ranta kurban etmeyelim.

Öldürmek için dağa çıkmış ve birçok ananın ciğerini yakmayı kendine amaç edinmiş birine sarılıp ardından evlat acısı yaşayan bir anayı kucaklamak, samimiyetsizliğin en güzel göstergesidir.

Meclisin görevini yapıp raporunu tamamladığı, yargılama safhasının devam ettiği bu konuda "Tekrar Mecliste komisyon kurulsun." demek, bu konunun takipçisi olunduğu anlamına falan gelmiyor. Yargının kararını beklemek ve yargının kararına saygı duymamız gerektiğini belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

işilerle, yakınlarını kaybeden kişilerle hem de yetkililerle görüşmeler yapılmıştır. Akabinde, İHA görüntüleri incelenmiş, Genelkurmay, Millî Savunma Bakanlığı ve Diyarbakır Özel Yetkili Mahkemesinden gerekli bilgi ve belgeler istenmiş ve aynı zamanda gerekli kişiler dinlenmiştir.

Bütün bu incelemelerden sonra, gerçekleşen bu üzüntülü olayın incelenmesine baktığımızda, açıkçası İHA görüntülerinin ve istihbaratın çok önemli olduğunu görmekteyiz. O günkü istihbarat hususlarına baktığımızda, 2011 Kasım ve Aralık ayına ilişkin hem jandarmadan hem MİT'ten çok ciddi bir şekilde istihbarat paylaşımının olduğunu, çok net bir şekilde yaptığımız incelemelerde görmüş olduk. Bunun ötesinde, İHA görüntüleri -gerçekten biz de inceledik- hem Gülyazı'da bulunan tugay hem tümen hem İkinci Ordu hem de Genelkurmay tarafından izlenmektedir ve burada, bizim gibi ilk defa izleyenler değil bu işin artık üstadı olmuş, erbabı olmuş askerî bilgiye sahip kişiler tarafından incelenmiştir. Bu incelemeler neticesinde ve Şırnak'ta yaptığımız görüşmeler, oradaki tümen komutanının vermiş olduğu beyanat, açıkçası bu olayın gerçekleşmesi noktasında kasti bir durumun olmadığına ve raporda da bu sonuca varmamızda çok etkili olmuştur. Çünkü, tümen komutanı da orada bu görüntüyü izlemekte ve görüntüyü izledikten sonra şu kanaate varmakta ve burada bir uçarbirlik harekâtı yapma niyetinde ve net bir şekilde sayın tümen komutanının "Kaçakçı olduğunu bilsem, ben uçarbirlik harekâtı planlamam. Neden? 'Yapmayacağım.' derken endişem... Neden planlamam? Çünkü o kaçakçı da yakaladığım şey de o riske değmez. Ben, orada 2 helikopterimi kırarsam yani düşerse en az 30 eğitimli personelimi, 1 tanesi düşerse de 15 eğitimli personelimi... O havanın kış olduğu, kar yağışı olduğu ve gece olduğu ortamda, zemin imkânını sağlamadan ve orada zemin güvenliğini sağlamadan böyle bir harekâtı planlamam mümkün değil." diye bir ifadesi var.

Şimdi, bu konuyla ilgili birçok şey konuşuldu. Levent Bey bugün de konuştu, daha önce de konuştu, BDP'li arkadaşlar da konuştular ve ben, bu konuşmalardan, açıkçası, bizim hazırlamış olduğumuz raporun okunduğu konusunda şüpheye düşüyorum çünkü raporda gerçekten bu konuyla alakalı -varsa- eksiklikler çok net bir şekilde dile getirildi ve söylendi. Mesela, bunlardan birisi: Olay günü saat 21.06'da, ilk grup Türkiye sınırına 50 ile 80 metre mesafede olduğu tahmin edilen açık alana ulaştığında, bu alanın en yüksek noktasına kümelenmiştir. Bu saat itibarıyla, ikinci grup da yaklaşık 1.100 metre geride, açık alanda beklemektedir. Gruplar, yaklaşık 35 dakika, açık alanda, hiçbir güvenlik tedbiri almadan, hayvanlarını bırakarak bekleme yapmışlardır. Sağ kurtulanların ifadelerine göre, ilk grup sadece açık alandaki en yüksek noktada telefon çektiği için, telefon görüşmesi yapma maksadıyla toplanmıştır. Grubun hâl ve hareketlerinden, mevzilenme veya herhangi bir saldırıya karşı tedbir almadıkları; aksine, oldukça rahat tavırlar sergiledikleri görülmüştür. Grup, bu noktaya kadar İHA gözetiminde, açık alanlardan, Irak'ın kuzeyinden Türkiye'ye doğru giden toprak yoldan sınır noktasına ulaşmıştır. Yani burada, grubun duruşundan ve geride bulunan diğer grubun duruşundan, aslında bunun tespit edilebileceği -yani "kaçakçı", "sınır ticareti" ne derseniz deyin- bunu yapan kişilerin tespit edilebileceği ve aynı zamanda, oradaki askerî tesislere 4-5 kilometre mesafenin olduğu ve bu nedenle de ani bir tepki verilmesine gerek olmadığı raporda dercedilmiş zaten.

Bunun ötesinde, tereddüt oluşturması gereken bir başka veri de öndeki ilk gruba atılan 3 bombadan sonra, yaylanın sonunda 1.100 metre geride beklemekte olan ikinci grubun hiç dağılmadan, açık alanda beklemeye devam ediyor olmasıdır. "Grubun -terörist olması durumunda- harekâtı gerçekleştiren uçakların seslerini duyduktan sonra ve ilk gruba atılan bombalardan sonra, son derece dağlık ve sarp olan arazilerde bulunabileceği, kaçabileceği değerlendirilmektedir." diye raporda bu hususa değinmişiz. Açıkçası, raporu incelediğinizde, biraz önce arkadaşların iddialarına ilişkin, kaçakçıların gittiğinin bilindiği ve buna ilişkin Heron görüntüleri izlendiğinde, mesela kaçakçıların gittiğine veya sınır ticareti yapanın gittiğine ilişkin bir iddia var. Baktığınızda, bu kişiler üçte, dörtte buradan ayrılıyorlar ama Heron görüntüleri saat 17.20'den itibaren buradan alınmakta. Aynı şekilde, oradaki askerî yetkililere söylenmesine rağmen bombalamanın durdurulmadığını araştırdığınızda da telefon görüşmesinin 21.30'da, saati faraza söylüyorum... Yani, arada yetmiş iki saniyenin olduğunu, yetmiş iki saniye içinde de son bombalamanın engellenmesinin mümkün olmadığını ve söyleyen kişinin de bir astsubay olduğunu değerlendirdiğinizde, buna da imkânı olmadığını görüyorsunuz.

Şimdi, baktığınızda, bu sürecin demokratik yollardan uygulandığını ve ülkemizde gerçekten demokratik kanalların açık olduğunu, artık eskinin olmadığını gösterecek -hem Batı'daki örneklerden hem de ülkemizdeki eski örneklerden- birçok örnek verebiliriz. Mesela, 2000-2006 yılları arasında, Neonaziler tarafından birçok vatandaşımız öldürüldü. 26 Ocak 2012'de, Alman Parlamentosunda bir araştırma komisyonu kuruldu ve bu komisyon ile ilgili gerekli kurumlar da incelemelerde bulundu ve kişilerin dinlenmesine rağmen, resmî kurumlarda hiçbir ifade yer almamaktadır ve konu yargıya intikal ettirilmiştir.

Yine, 2 Temmuz 1993 günü Sivas'ta meydana gelen ve 33 yurttaşımızın vefat ettiği konuyla ilgili 12-15 Temmuzda, Sivas'ta inceleme yapmak üzere bir Meclis araştırması komisyonu kuruldu ve bu Meclis araştırması komisyonu orada ne valiyi dinleyebildi ne tümen komutanını dinleyebildi ama biz, tümen komutanını da, valiyi de, hepsini de komisyonla gittiğimizde sonuna kadar dinledik. O zaman iktidarda kim vardı? DYP ve SHP koalisyonu vardı ve bazı arkadaşlar da o SHP içinde milletvekiliydi. Aynı şekilde, 21 Mart 1992'de "kanlı nevroz" dediğimiz, Cizre'de yaşanan olaydan dolayı komisyon dahi kurulmadı ve yıllar sonra... İnsan hakları örgütleri bölgeye dahi sokulmadı ama o zaman, yine, şu anda bu önergeyi veren arkadaşlar SHP içinde bu işi, siyaseti yapmak durumundaydılar.

Şimdi, şu konuya da değinmek istiyorum: Yasama ve denetim, bizim görevimiz. Yasamayı yapıyoruz ve denetimi yapıyoruz ama yargı, görevimiz değil. Yargının görevini yargıya bırakacağız.

LEVENT GÖK (Ankara) - Yargı da görevini yapmıyor.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Yargı görevini yapmıyor, ne olacak, kim sorumlu?

HAMZA DAĞ (Devamla) - Onu yargı yapacak.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Niye uyutuyorsunuz?

LEVENT GÖK (Ankara) - Ben anlattım onu, yargı görevini yapmıyor. Yargı tıkandı o noktada bak.

HAMZA DAĞ (Devamla) - AK PARTİ'nin iktidara gelmesiyle, yeşeren ümitler, millî birlik ve kardeşlik projesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Herkesin "Yeter artık." dediği bu süreç, çözüm süreciyle birlikte ivme kazanmış, toplumun her kesiminin desteği sağlanmış ve çözüme yaklaşılmıştır. Çözüm noktası, umutların yeşerdiği bu sorun, en son açıkladığımız demokrasi paketiyle birlikte farklı bir boyuta taşınmıştır. (CHP sıralarından gürültüler)

On bir yıllık iktidar süremiz boyunca birçok sorunun çözümü noktasında adım attık. Kürtçe kanal açılmasından tutun da Kürtçe siyasi propagandaya, Kürtçe eğitim kurslarına kadar, hayal bile edilemeyen demokratik düzenlemeler yaptık. Kürtçe noktasında birçok yasağı kaldırdık. Kürtçe kamu hizmeti alınması noktasında düzenlemeler yaptık.

Bakın, şu noktaya özellikle dikkat çekmek istiyorum: Bizim dönemimizde, ilk defa, devlet geçmişte yaptığı yanlışlarla yüzleşmeye başlamıştır.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Nerede yüzleşme, biz bir şey görmedik. Aynada kendinizle mi yüzleşiyorsunuz?

HAMZA DAĞ (Devamla) - En son açıkladığımız demokratikleşme paketiyle de Kürtçe ana dilde eğitimin özel okullarda önünü açıyoruz. Yerleşim yerlerinin eski isimlerinin tekrar verilmesini sağlıyoruz. Bizim Kürt vatandaşlarımız bunun çok iyi farkındadır.

Uludere'de yaşanan bu acı hadiseden kimse nemalanmaya çalışmasın. Gelin, hep birlikte, her türlü yanlışın sonuna kadar üzerine gidelim, takipçisi olalım ama sorunları siyasi ranta kurban etmeyelim.

Öldürmek için dağa çıkmış ve birçok ananın ciğerini yakmayı kendine amaç edinmiş birine sarılıp ardından evlat acısı yaşayan bir anayı kucaklamak, samimiyetsizliğin en güzel göstergesidir.

Meclisin görevini yapıp raporunu tamamladığı, yargılama safhasının devam ettiği bu konuda "Tekrar Mecliste komisyon kurulsun." demek, bu konunun takipçisi olunduğu anlamına falan gelmiyor. Yargının kararını beklemek ve yargının kararına saygı duymamız gerektiğini belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)