| Konu: | CHP GRUBUNUN, MALATYA MİLLETVEKİLİ VELİ AĞBABA VE ARKADAŞLARININ 2011 GENEL SEÇİMLERİNDE HALK TARAFINDAN SEÇİLMİŞ OLMALARINA RAĞMEN, HÂLEN KAÇMA ŞÜPHESİ VE DELİLLERİ KARARTMA OLASILIĞI SEBEP GÖSTERİLEREK CEZAEVLERİNDE TUTULAN 7 MİLLETVEKİLİNİN HUKUKİ DURUMLARININ ARAŞTIRILMASI VE TUTUKLULUK HÂLLERİNİN SONLANDIRILMASI İLE GÖREVLERİNE BAŞLAMALARININ SAĞLANMASI AMACIYLA 22/10/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERMİŞ OLDUĞU MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 22/10/2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 7 |
| Tarih: | 22.10.2013 |
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, geçtiğimiz Kurban Bayramı'nızı kutluyorum.
Değerli milletvekilleri, 2002'den bu yana AKP'nin uyguladığı politikalar sonucunda Türkiye, herkes açısından dünyanın en büyük cezaevi hâline geldi. AKP, adalet konusunda dünya rekorları kırıyor. Bu dönemde AKP sayesinde dünyada cezaevinde en çok öğrenci Türkiye'de var ve bir kampüsü dolduracak kadar, en çok tutuklu sendikacı yine Türkiye'de ve üniversite kuracak kadar bilim adamı cezaevinde. Yine ordu kuracak şekilde en çok asker Türkiye'de cezaevinde. En az üç dört tane ulusal gazeteyi çıkaracak şekilde gazeteci var cezaevinde. Yine belki bir baroyu oluşturacak avukatlar Türkiye'de cezaevinde. Değerli arkadaşlar, bir siyasi partinin 81 ilde örgütlenmesini sağlayacak şekilde siyaset adamı şu anda cezaevinde bulunuyor.
Şimdi, bütün bunlara baktığımız zaman bunlara "demokrasi" demek mümkün değil. İdare edildiğimiz rejimin adına "demokrasi" demek mümkün değil, ancak ve ancak denilse buna "parmak demokrasisi" denilir ve bu parmak demokrasisinin örneğini de bugünlerde yaşıyoruz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de bu dönemde, 90 yıllık siyasi tarihimizde karşılaşmadığımız bir terimle daha karşı karşıya kaldık; tutuklu milletvekili meselesi. Tutuklu milletvekili meselesi sadece dünyada bize özgü bir mesele ve Türkiye tarihinde böyle bir sorunumuz olmamış. Değerli milletvekilleri, bir araştırma yaptık "Örneği var mı dünyada?" diye, maalesef bulamadık. Bu utanç sadece ve sadece bizde var. 90 yıllık cumhuriyet tarihimizde böyle bir şey yaşanmamış. Bakınız, geçmişte Mümtaz Faik Fenik isminde birisi 1950'de tutuklanıyor, 14 Mayıs 1950'de milletvekili seçilince tahliye oluyor. Hepimizin çok iyi bildiği Osman Bölükbaşı 1957 yılında hükûmete hakaretten tutuklanıyor, 1957 seçimlerinde Cumhuriyetçi Millet Partisinden milletvekili seçilince tutukluluğu sonlandırılıyor. Fadıl Akgündüz var, onu AKP grubu, hepsi çok yakından tanır, hakkındaki iddialar nedeniyle dört yıl iki ay hapis cezası alıyor, yurt dışına kaçıyor, kırmızı bültenle aranıyor. 2002 seçimlerinde Siirt'ten bağımsız milletvekili seçiliyor, Akgündüz milletvekili seçilince hakkındaki arama kararı kaldırılıyor ve 9 Kasım 2002 yılında Türkiye'ye geliyor. Yine Sayın Sebahat Tuncel tutukluyken 2007'de bağımsız milletvekili seçiliyor, 25 Temmuz 2007'de cezaevinden tahliye oluyor.
Peki, bu dönemde ne oluyor arkadaşlar? Önce YSK'nın aday olmasına izin verdiği Hatip Dicle'nin milletvekilliği çalınıyor. Sonra da halkın oylarıyla, tutuklu 8 insan milletvekili seçiliyor. 8 arkadaşın geçmiş dönemde seçilip serbest bırakılan milletvekillerinden hiçbir farkı yok. Değerli arkadaşlar, Anayasa aynı, kanun aynı ama maalesef halkın oylarıyla seçilen Kemal Aktaş, Engin Alan, İbrahim Ayhan, Mustafa Balbay, Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız, Gürsel Yıldırım hâlâ cezaevinde tutuklu.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Hatip Dicle de...
VELİ AĞBABA (Devamla) - 24'üncü Dönemde hâlâ yedi koltuk boş, Meclisin yedi damarı tıkalı yani Meclisimiz eksik, bu arkadaşlarımızın koltukları boş ve biz burada bugün otururken bizim gibi oylarla seçilen, milletvekili olan 7 arkadaşımızın tamamı 11 metrekarelik hücrelerinde tutsak tutuluyorlar. Onlar için TBMM harfleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin kısaltması değil; TBMM, "Türkiye büyük milletvekili mahpushanesi"nin kısaltması; bu utanç başta Meclis Başkanı olmak üzere hepimizin.
Değerli milletvekilleri, Meclis Başkanı dönem başında bir mektup yazarak Meclisin itibarını zedeleyecek davranışlardan kaçınmamızı istedi. Şimdi, Allah aşkına, Meclisin itibarını milletvekillerinin birbirine laf atması mı düşürür yoksa 7 milletvekilinin cezaevinde bulunması mı düşürür? Buna kim inanır değerli arkadaşlar? Bizi bu utanç, dünya siyasi tarihine geçirdi. Bu Meclise acaba bu Meclisi seçen bir halk inanabilir mi? 7 milletvekili tutuklu iken Meclisin itibarından söz edilebilir mi, Meclis itibarlı sayılabilir mi? Şimdi, kendi sorununu çözemeyen Meclis ülkenin sorunlarını çözebilir mi?
Bakın, bu konuyla ilgili sadece ve sadece gazetecilik faaliyetlerinden dolayı tutuklanan, şimdi Sincan L Tipi Cezaevinde bizi dinleyen İzmir Milletvekili Mustafa Balbay mektubunda şöyle diyor: "Bu sorun bütün canlılığıyla Meclisin gündeminde durmaktadır. Mecliste, dolayısıyla Türkiye'de irade özgürlüğü sorunu vardır."
Değerli milletvekilleri, 24'üncü Dönem milletvekilleri olarak eğer demokrasiye inanıyorsak, eğer hukuka inanıyorsak Meclis olarak irade özgürlüğü sorununu çözmeliyiz. Biz buna CHP Grubu olarak hazırız. Biz demokrasiyi sadece kendimiz için değil herkes için istiyoruz, geçmişte bunu yaptık. Bakın, Başbakan için birileri "Muhtar bile olamaz." diyordu ama 22'nci Dönem Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri bunun önünü açtı. Biz bunu Başbakanı çok sevdiğimizden yapmadık, biz Türkiye'ye demokrasiyi getiren bir partinin üyeleri olduğumuz için yaptık ve Başbakanın önce milletvekili olmasını sağladık, sonra da Başbakan olmasını sağladık. Şimdi düşünüyorum, aslında "Muhtar bile olamaz." derken muhtarlara hakaret edilmiş değerli arkadaşlar. Demokrasiye inanan ve bu yoldan geçmiş insan bunu yapabilir mi? 7 milletvekilinin içeride kalmasına izin verebilir mi? Böyle bir şey olabilir mi ve buna demokrasi diyebilir miyiz değerli milletvekilleri?
Şimdi, "ileri demokrasi" döneminde üç ayda bir yargı paketi çıkıyor değerli arkadaşlar; çözüm olmuyor, yeniden yargı paketi çıkıyor, artık yargı paketleri yetmiyor, şimdi, demokrasiyi paketlemede usta olan AKP demokratikleşme paketi açıklıyor. Bu pakette ilginç bir düzenleme var değerli milletvekilleri; "q", "w", "x" harflerine özgürlük veriliyor. Bu durumla ilgili olarak iki şey var: Dün, Sayın Gülşah Balbay çok güzel şekilde söyledi, "q", "w", "x" harflerinin kullanımı serbest bırakılırken değerli milletvekilleri, Mardin'in, Şanlıurfa'nın ve Şırnak'ın milletvekilleri cezaevinde tutuluyor. Böyle bir şey olur mu? Böyle samimiyet olur mu? Buna kim inanacak? Buna sadece ve sadece sizin milletvekilleriniz inanır. Bir de bu "q", "w", "x"i klavyede özgür bırakıyorsunuz, bu harfleri kullanan gazetecilerin tamamını cezaevine tıkıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, elimde bir rapor var. Birazdan sayın grup başkan vekillerine bu raporu takdim edeceğim. Bu raporu Sayın Özgür Özel, Sayın Nurettin Demir'le birlikte hazırladık. Bu rapor bizim eserimiz değil. Değerli arkadaşlar, bu raporu hazırlayan AKP. Bu raporu hazırlamamıza yol açan AKP'nin uyguladığı politikalar maalesef bize daha çok rapor hazırlatacak gibi gözüküyor. Bu raporu yazarken tek tek milletvekillerini ziyaret ettik ve bir şeyle karşılaştık, tutuklu milletvekillerinin tamamı görevlerinden dolayı yargılanıyor. Diyarbakır Cezaevinde İbrahim Ayhan neyle suçlanıyorsa Sincan Cezaevinde Mustafa Balbay benzer şeylerle suçlanıyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, birkaç tane milletvekilinin nelerle suçlandığıyla ilgili örnek vermek istiyorum size: Yöneticisi olduğu siyasi partinin seçim çalışmalarına, basın açıklamalarına, mitinglere, parti içi eğitim çalışmalarına katılmak; seçim mitingi için pankart hazırlamak; partinin eğitim veren kurumunda açılış konuşması yapmak; üyesi olduğu partinin parti meclis üyesini ağırlamak; merkez ilçe yöneticisi olduğu partinin il binasına düzenli gidip gelmek; bölgede yaşanan ölümlerden sonra taziye ziyaretine gitmek; Türkçe, Kürtçe ve diğer dillerde müzik dinlemek; bölgeye özgü kıyafetleriyle basın açıklamasına, eylemlere katılmak; bir üst komutanlıktan gelen emre itaat ederek bir toplantıya katılmak; suçlanan bir komutan ile akrabalık bağının bulunması; gazeteci olarak devletin en üst düzey yöneticileriyle, Cumhurbaşkanı, Yargıtay Başkanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, siyasi parti temsilcileri, kuvvet komutanları, rektörler ve öğretim üyeleriyle, Türkiye'nin en büyük sendikalarından birinin başkanıyla görüşmek, bunlarla ilgili notlar tutmak; bugün hepinizin kabul ettiği Halepçe katliamını kınamak ve protesto etmek; yöneticisi olduğu bir partinin genel başkanıyla görüşmek; yöneticisi olduğu partinin grup başkan vekilleriyle telefonla görüşmek; fidan dikme kampanyasına katılmak. Hele bir suçlama var ki, değerli arkadaşlar, bu ilk kez yine AKP döneminde tarihimize geçti, basılmamış kitaptan suç üreten zihniyet aynı şeyi milletvekilleriyle ilgili de yapmış. Kemal Aktaş, 1980 yılında cezaevinde yaşamış olduğu olumsuzlukları anlatan bir kitap yazıyor, bu kitabı bastırmıyor ama AKP Hükûmeti, Başbakanın o seçim dönemlerinde "Aha, o Diyarbakır Cezaevi var ya." dediği cezaeviyle ilgili yazmış olduğu kitaptan dolayı yargılanıyor ve suçlanıyor.
Eğer sizler parmak demokrasisinin milletvekilleri değilseniz bugün bu araştırma önergesine destek verirsiniz ve tutuklu milletvekili ayıbına son verirsiniz.
Hepinizi bu duygularla saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)