GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: GÜNEYDOĞU AVRUPA SAVUNMA BAKANLARI SÜRECİ ÇERÇEVESİNDE KOORDİNASYON KOMİTESİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
Yasama Yılı:4
Birleşim:8
Tarih:23.10.2013

CHP GRUBU ADINA HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 322 sıra sayılı uluslararası anlaşmanın onaylanmasının uygun bulunması hakkındaki kanun tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

20'nci yüzyılın başları dünyamızda olağanüstü değişikliklerin yaşanacağı bir dönem olarak tarihe geçecektir. 20'nci yüzyılın sonunda dünya bloklaşması farklılaşmış, çok kutuplu dönemin sona ermesi doğrultusunda gelişmeler olmuştur. Geçen zaman içerisinde dünyada güç ağırlıklarının coğrafyalar arasında dağılımı açısından yeni gelişmeler yaşanmıştır. Gerçekte, geçen yüzyılın başında bazı ülkelerin dünya ticaretinden giderek daha fazla pay aldığı ve bu sürecin de devam edeceği öngörülebiliyordu. Aynı görüntü son on yılda daha da netleşmiş hâlleriyle millî gelirlerde görüldü. Özellikle bize daha sağlıklı bilgi veren satın alma paritesi yöntemi ile hesaplanan millî gelir rakamları dünyada yeni bir dönemin başlayacağını haber veriyordu. Tabii ki satın alma paritesi hesaplama yöntemleri de gelişmiş ülkeler tarafından değiştirildi manidar olarak. İşte dünya coğrafyasının farklı yerlerinde yaşanan bu gelişmeler yeni çağın yeni dengelerinin habercisiydi çünkü dünyamızda kalkınmışlık ve uluslararası yeni güç merkezlerinin varlığı sadece ekonomide olmayacak, siyasi alanlara yansıyacak, savunma dengelerinde kendisini gösterecektir.

Burada kısaca değinmekte yarar vardır: Gelişmiş ülkelerin hâlâ içinden çıkamadıkları ekonomik bunalımın ve ekonomik sürdürülebilirlik sorunlarının altındaki temel mesele işte bu yeni güç dağılımlarının ortaya çıkması ve dünyayı yeni değişimlere zorlamasıdır. Bu değişimler neler olacaktır ve neler olmalıdır? Tartışılacak en önemli mesele dünyadaki değişimlerin neler olacağı ve neler olması gerektiğidir. Her şeyden önce, içinde bulunduğumuz ve derinliği olan küresel dengesizlikler barış içerisinde atlatılmalıdır. Bunun olmaması hâlinde dünyamızın, insanlığın ve diğer canlı hayatın ödeyeceği bedeller benim burada anlatmak istemeyeceğim kadar büyüktür. Barış olmadığı hâlde, dünyayı bekleyen ve şu anda içinde bulunduğumuz sürecin içerisinde hazırlıklarının devam ettiği şartlar barış olmadığı hâlde dönüştüğü takdirde burada konuşmak istemeyeceğimiz kadar kötüdür. Ümidimiz, 20'nci yüzyılın savaşlara yol açan sonuçlarıyla karşılaşmak yerine, çalışmaların sorunları barış içerisinde çözmek doğrultusunda devam etmesidir çünkü silahlar da teknoloji ile birlikte korkunç bir şekilde gelişmiştir. Sorunlar artık çağımızda silahlarla çözülmemelidir. Bunun için çalışmak lazımdır ve bu zihniyetle çalışmak lazımdır.

Değerli arkadaşlar, dünya coğrafyasının belli bir bölgesinde süren olağanüstü büyüme dünyanın ekonomik ve ticari ortamına büyük katkılar yapmış ve hatta uygulanmak istenen bazı küresel planlarda köklü değişiklikler yapılmasına, dünyadaki büyük küresel planlarda köklü değişiklikler yapılmasına yol açmıştır bu yakın tarihte yaşananlar. Elbette planları değişen veya değişmeye zorlanan büyük güçler, dünyanın süper güçleri olacaktır. Değişimlerden olumlu olduğu kadar hegemonya alanlarının daraltılması açısından olumsuz şekilde etkileneceklerdir dünyanın büyük güçleri. Bunun yanında bizim gibi gelişmesi konjonktürel ortamlarda sürdürülebilen ülkelerde -yönetimlerin acziyeti ve yanlış bakışı neticesindedir bu- üretime dayalı yapılar yerine konjonktüre bağlı yapılar geliştirilmiştir. Yaşanan gelişmelerden ekonomik ve siyasi olarak olağanüstü ölçülerde etkilenmeye açık olacaktır bizim gibi ülkeler. İşte, AB ve ABD'nin yaptığı serbest ticaret anlaşması, FED'in dolar emisyonunu daraltması neticesinde bizim gibi ülkelerin hükûmetlerinin aşırı rahatsızlığı buna en önemli örnektir, hükûmetler âdeta titremektedirler. Yani, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması -ki bu belli zorlamalar sonucunda dünyada gündeme gelmiştir, Avrupa ve ABD'nin entegrasyonu meselesidir- ve bununla doğacak ekonomik kalkınma ortamı Amerika'da çıkılmakta olan krizden farklı politikalara doğru yönelmeyi getirmiştir ve bu politikalar sonucu emisyondaki daralma bizim gibi ülkeleri tir tir titretecektir. Bakın, yanlış politikalar sonucunda nelerle karşılaşacağız, hatta hükûmetler için ne riskler gündeme gelecektir. Yeni şartlarda görüldüğü gibi AB ve ABD ticaretini genişletecek bir entegrasyon girişimindedir. NATO ise hem Akdeniz'de hem Orta Doğu'da müdahale gücünü artırmaya çalışmaktadır.

Bakınız, hem Büyük Okyanus'a kıyısı olan ülkelerde hem Atlantik kıyısında hem Akdeniz'de önemli değişiklikler olmaktadır. Bir tarafta serbest ticaret anlaşmaları yapılırken diğer tarafta ülkelerin siyasi yapılarının yeniden yapılandırılması için uluslararası müdahaleler gündeme gelmektedir. Bu gelişmeler içinde olumlu gelişmeler yanında, tabii ki, itiraz edilecek davranışlar oldukça yaygındır. Nerede? Akdeniz ülkelerinde. Nerede? Orta Doğu'nun birçok yerinde. Kim tarafından? Hem gelişmişler tarafından hem de bizim gibi şaşkın ülkeler tarafından.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Biz şaşkın ülke değiliz ki.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) - Şaşkın ülkelerin yönetimleri tarafından, düzeltiyorum.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Şaşkın ülke kim ya!

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) - Şaşkın yönetimler tarafından.

Gerçek şudur ki, dünya giderek uluslararası bölgesel entegrasyonları hızla geliştirirken, muhtemel kaos ortamlarına hazırlığını yeni savunma anlaşmalarıyla güçlendirmektedir.Buradan hareketle, geleceğin dünyasında birbirini dengeleyen uluslararası ekonomik bölgesel entegrasyonlar ve yeni savunma anlaşmaları olacaktır.

AKP Hükûmeti nihayet bizi dengesizleştirme potansiyeli çok yüksek olan istikrarsız Orta Doğu ülkelerinin iç işlerine karışma ve onlarla entegrasyon rüyası, havucu peşinde koşma dışında bir konuya, bu meseleyle dikkatini verebilmiştir, ara sıra iyi şeyler oluyor.

Biz her fırsatta Hükûmete söyledik: İstikrarsız bölge ile ilişkilerinizi artırırsanız istikrarsızlık tıpkı bir hastalık gibi Türkiye'ye de bulaşacaktır. "İstikrarsız bölgeyle entegrasyon yapılmaz." dedik. Siz entegrasyon peşindesiniz. İşte, entegrasyonun sonucu Orta Doğu'da itibarı ne hâle gelmiştir bunları sizler çok iyi görüyorsunuz. Bu anlamda kısmi de olsa istikrarlı görünümde olan kuzey, batı ve doğu yönlerimizdeki bölgeler bizim için ekonomik entegrasyona en uygun olanlardır.

Geçmişte karmaşık etnik yapıları nedeniyle çeşitli istikrarsızlıklar ve çalkantılar yaşamış olan Balkan ülkeleri, bugün artık bu çağrışımın unutulması nedeniyle, unutulması amacıyla güneydoğu Avrupa ülkeleri olarak anılmak istemektedirler. Bu coğrafya bizim için jeopolitik ve ekonomik açıdan olduğu kadar tarihî, kültürel ve insani ilişkiler bakımından da büyük öncelikler taşımaktadır. Aynı zamanda Balkanlar, Türk tarihi açısından taşıdığı özel önem ve bölgesel entegrasyon hedeflerimiz bağlamında geleceğe dönük içerdiği potansiyellerle çok büyük öneme sahiptir. Özellikle Yugoslavya'nın dağılmasının ardından Balkanlardaki tüm dengeler farklılaşmış, bu süreçte ortaya çıkan istikrarsızlık uluslararası barış açısından tehlikeli boyutlara ulaşmıştı. Balkanlarda büyük insani acılar yaşanmış ve acılı etnik temizlik hareketleri gündeme gelmişti. Yaşanan bu acılardan ve uluslararası askerî müdahalelerden sonra 1934'te imzalanan ve İkinci Dünya Savaşı'nın yarattığı uluslararası konjonktürde geçerliliğini yitiren Balkan Antantı'ndan yaklaşık altmış yıl sonra yani 1996'da Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci Örgütü kurulmuştu. Bu örgütün temel özelliği Balkanlar kaynaklı tek iş birliği platformu olmasıdır. Bu örgüt Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Karadağ, Makedonya, Moldova, Romanya, Sırbistan, Slovenya, Türkiye ve Yunanistan olmak üzere 12 üyeden oluşmaktadır. Bir 12'li başlangıç daha... Örgüt, bölge ülkeleri arasında siyasi, ekonomi ve güvenlik alanlarında iş birliğinin güçlendirilmesi ve Balkanlar coğrafyasında bir daha insani acıların yaşanmayacağı bir barış ortamının tesis edilmesini amaçlamaktadır. Ben de partim adına önümüzdeki dönemde bu örgütün kurduğu Parlamenterler Asamblesi Türk Grubunun etkin bir üyesi olarak iş birliği sürecinin başarılı bir şekilde devam etmesine yönelik katkılarımı sunmaya çalışacağım.

Değerli milletvekilleri, bugün artık parlamenter diplomasi, en az diplomatlar eliyle yürütülen klasik diplomasi kadar önemli bir hâle gelmiştir, hatta daha önemli bir hâle gelmiştir. Bilgi ve politika üreten, bölgenin refahı ile istikrarı yönünde karar alan, raporlar hazırlayan, uluslararası iş birlikleri gerçekleştiren bir Parlamenterler Asamblesi yalnızca bölgedeki barış ortamına hizmet etmekle kalmayacak, aynı zamanda hükûmetlerin dış politikalarına olumlu yönde katkılar sunabilecektir, tabii eğer dış politikaları yöneten kurum ve kişiler ortaya çıkacak bu bilgi kaynaklarından istifade etmek isterlerse. Ne yazık ki AKP Hükûmetinin Dışişleri birimleri dış politika konusunda uyarılarımıza kulaklarını tıkamaya devam etmektedirler. Bu sağır tutum ve dış politikadaki analiz yoksunluğu, dünyada yaşanan gelişmelerin nedenlerini sonuçlarıyla düşünmek yerine yalnızca kavramlarla yapılmaya çalışılan dış politika anlayışı ülkeyi bugünkü sorunlu duruma getirmiştir. Bırakın artık sadece kavramlarla düşünmeyi, hangi gelişmeler hangi büyük dünya meselesinin bir sonucudur, buna bakınız. Dışişleri Bakanlığına çok değerli katkılarımız olabilir eğer bizi dinlemek isterlerse -Dışişleri Bakanını burada göremiyoruz bile- ve görüşlerimizi değerlendirmek isterlerse kapımız kendilerine her zaman açık olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi Balkanlar coğrafyası bizim açımızdan hem çok özel hem de çok güzel bir coğrafyadır. Bu coğrafyada tarihsel açıdan Türkiye ile çok güçlü bağları olan ülkeler bulunmaktadır. Dillerimiz bazılarıyla benzer kökenlerdendir; Sırpça, Bulgarca, Arnavutça ve Boşnakçada binlerce Türkçe kökenli sözcük bulunmaktadır. Tarihsel paydaları aradığınız zaman aşırı bir zenginlikle karşılaşacağız. Balkanlarda karşılıklı güven ve istikrarın sağlanması ve komşuluk ilişkilerinin kurulması ancak Türkiye'nin de içinde bulunduğu etkin bir uluslararası örgüt yoluyla mümkün olabilecektir. Yani var olan örgütler acil bir şekilde etkinleştirilmeli ve ciddi bir şekilde çalışılmalıdır. Bu bölgedeki ülkelerin Avrupa Birliği ve NATO gibi kurumlarla entegrasyon sağlaması bu ülkelerdeki demokratik yönetimlerin pekiştirilmesi açısından önem arz etmektedir. Türkiye'nin de bu sürece rahatsız edici emperyal hedefler gözetmeksizin önderlik etmesi ve bölge ülkeleriyle daha düzenli bir entegrasyon hedefi peşinde koşması gerekmektedir. Gerçekte bu süreç için geç bile kalınmıştır diyebilirim.

Uluslararası bölgesel entegrasyonların taşıdığı önemi bu kürsüden müteaddit defalar dile getirdim. İşte bugün görüşmekten olduğumuz örgütün kurduğu yapılar bunun en somut örneklerinden birisidir. Hem kalıcı barışın tesis açısından hem oluşacak uluslararası yeni dengelere destek açısından savunma iş birliklerinin artırılması ve ekonomik bütünleşme süreçlerinin önünün açılması yaşamsal önemi haizdir.

Konuşmamın başında genel olarak ifade ettiğimiz gibi, gelişmiş ülkelerin Güneydoğu Asya ülkelerini ve özellikle de Çin ve Hindistan'daki muazzam büyüme rakamlarını dengeleyebilmek için Güneydoğu Avrupa ve Karadeniz ülkeleri civarında kapsamlı entegrasyon ve iş birliği olanakları aramaya başladıkları tartışma götürmez bir gerçektir. Bu arayış çeşitli defalar da çeşitli düşünürlerce dile getirilmiştir.

Gelişmiş ülkelerde eğilim, Batı dünyasının yeni şartlara, büyük ölçek ekonomileri yaratabilecek yeni uluslararası entegrasyonlara olan ihtiyacının arttığı şeklindedir. Bizler de bu ölçek ekonomisi yarışında öncelikle en yakınımızla ve bize en yakın olan ülkelerle menfaat birliklerini geliştirmek, bu konudaki fırsatları zaman ilerlemeden, zaman geçirmeden gerçekleştirmek zorundayız. En yakındaki ülkeler kimlerdir? 1) Balkan ülkeleridir. 2) Karadeniz'in kuzeyindeki ülkelerdir. 3) Kafkasya'dır. 4) Orta Asya'dır. Orta Asya'da geriledik. Kafkasya'da ilişkilerin ne olduğu belli değil. Rusya'yla aramızda güvensizlik var. Şimdi emeklemeye çalışıyoruz, yapmaya çalışıyoruz; daha yeni gündemimize geliyor, Hükûmetin 10'uncu senesinde Balkanlarla iş birliğini geliştirmek amacındayız.

İlişkiler nerede gelişmiş? Orta Doğu'da gelişmiş. Nasıl gelişmiş? Konuşma daha iyi, düşünme daha iyi. Geliştirdiğiniz ilişkiler işte Irak'ta, geliştirdiğiniz ilişkiler Suriye'de. Suriye'de sizi kale bile almıyorlar şu anda, Cenevre görüşmelerinde görüşünüzü bile almıyorlar.

Geleceğin dünyası bölgesel entegrasyonlar ve yeni bölgesel savunma anlaşmalarıyla bizim gibi gelişen ülkelere önemli ve daha büyük hareket olanakları sunma imkânını verecektir. Zaman akıllıca ve gecikmeden kullanılmalıdır. Uluslararası bölgesel yapıların olduğu bir dünyada bölgeler arası ilişkiler içerisinde gelişmekte olan ülkelerin etkileri ve hareket alanları daha büyük, daha geniş ve daha etkili olacaktır arkadaşlar. Zaman akıllıca ve gecikmeden kullanılmalıdır. En yakındaki dengeli ülkeler bizim yakın iş birliği partnerlerimiz olarak algılanmalı ve bu doğrultuda çalışılmalıdır.

Dinlediğiniz için teşekkür eder, yüce Meclisi saygılarımla selamlarım, hepiniz sağ olun. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)