| Konu: | CHP GRUBUNUN, MANİSA MİLLETVEKİLİ HASAN ÖREN VE ARKADAŞLARININ KISA DÖNEM ASKERLİK SÜRESİNİN DÜŞÜRÜLMESİNİN ÜLKEMİZE VE TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNE SAĞLAYACAĞI YARARLARIN VE KAMUOYUNUN BEKLENTİLERİNİN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 24/10/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERMİŞ OLDUĞU MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 30 EKİM 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 30.10.2013 |
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, askerlik hizmeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 72'nci maddesi gereğince her Türk vatandaşının hakkı ve ödevidir. Askerlik hizmeti, 1111 sayılı Askerlik Kanunu ile 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu'nun detaylarıyla düzenlenmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinde kısa dönem erler yani çavuşlar altı ay, yedek subaylar on iki ay, er ve erbaşlar ise on beş ay süreyle vatani görevini yerine getirmektelerdi. Ancak, Hükûmetimizin yaptığı düzenleme ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin asker ihtiyacı, harbe hazırlık, risk, tehdit algıları göz önünde bulundurulmuş ve bu doğrultuda uzun dönem askerlik Genelkurmay Başkanlığı ile koordineli çalışmalar neticesinde on beş aydan on iki aya indirilmiştir. Resmî Gazete'nin 25 Ekim 2013 tarihinde yayınlanan kararıyla Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında 1111 sayılı Askerlik Kanunu'na tabi yükümlülerin muvazzaf askerlik hizmet süresinin, 1 Ocak 2014 tarihinden geçerli olmak üzere, silah altındaki yükümlüleri de kapsayacak şekilde, erbaş ve erler için on beş aydan on iki aya indirilmesi kararlaştırılmıştır.
Değerli milletvekilleri, alınmış olan bu karar, özellikle Türkiye'nin değişim ve dönüşüm içerisinde olan konjonktüründe gerçekten önemli ve anlamlı bir karardır. Geçtiğimiz üç dört aydan beri bu konu kamuoyunun gündeminin içerisinde bulunmaktadır. Ülkemizin içinde bulunduğu jeopolitik koşullar ve çevresel ilişkilere de bakıldığında, dönem dönem askerlikle ilgili düzenleme yapılması konusuna ihtiyaç olduğunu görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, bir ülke, güvenliğini oluştururken güvenlik-refah dengesini azami seviyede tutması gerekmektedir. Hükûmetimiz güvenlikle ilgili aldığı kararları hep bu doğrultuda almıştır. Özellikle teknolojinin geliştiği böyle bir çağda artık insan gücünden, bireyden ziyade teknolojinin çok önde olduğu bir kuvvet yapısına ihtiyaç olduğunu görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri rakamsal olarak NATO bünyesindeki ülkeler arasında personel yönünden 2'nci büyük orduya sahiptir; öte yandan, NATO bünyesindeki birçok ülke, soğuk savaşların geride kalması sonrasında ordularını yeniden yapılandırmışlardır ancak ülkemiz, içinde bulunduğu durumdan ötürü, haklı olarak, bu dönüşümü gerçekleştirememiştir. Bunun sebebi, iç güvenlik, terörle mücadele konusundaki yüksek duyarlılık ve bu bağlamda yaşanan gelişmelerdir.
Demokratikleşme paketi içerisinde sunulan kararlarla birlikte bu süreç de sağlıklı bir şekilde devam edecektir. Ayrıca, terörle mücadele konusunda otuz yıldan beri devam eden sürecin en önemli sıkıntılarından biri, bu olayın sadece güvenlik boyutunun çok öne çıkarılması ve bunun sadece Türk Silahlı Kuvvetlerine havale edilmesiydi. Ancak AK PARTİ Hükûmeti olarak, yönetimi devraldığımız günden beri, bu yükü Türk Silahlı Kuvvetlerinin üzerinden alarak hadisenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde çözülmesi, yönetim boyutuyla ele alınarak çözülmesi için çabaladık. Ekonomik, sivil, sosyal, kültürel, diplomatik bütün ayaklarını devreye sokarak güvenlik boyutuyla alakalı olan konulardaki ihtiyaçları yeniden gözden geçirdik. Bu bağlamda, bu kararın zamanlaması çok önemlidir.
Demokratikleşme paketinin sahaya indirildiği şu dönemde asla bir zafiyet söz konusu olamaz çünkü artık Türkiye eski Türkiye değildir. Az önce de belirttiğim üzere, önceki dönemlerde askerin tamamen merkezde olduğu bir ilişki modeli varken bugün ciddi bir koordinasyon içerisinde, Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı ve Hükûmetimiz ciddi hazırlıklar neticesinde böyle bir kararı almıştır. Bu tarz stratejik kararlar verilirken analitik düşünce yapısıyla yetişen Türk Silahlı Kuvvetlerinin güvenlik konusunda asla herhangi bir zafiyete düşmeden bu kararları vereceğinin altını çizmekte fayda görmekteyim. Böylesine hassas bir konu, çok iyi çalışılmış bir pakettir.
Değerli milletvekilleri, güvenlik yönetilirken teknolojinin çok öne çıktığını görmekteyiz. Türkiye, ateş gücü yüksek, operasyonel kabiliyeti yoğun ve yüksek olan bir orduya doğru gitmektedir. İşte bu noktada er sayısının düşmesi zorunlu olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, erlerimizin uzun süreli görev yapacağı çok teknik sahalar mevcut değildir. Yani teknoloji yoğun herhangi bir araç ve gerecin uzun dönemli çalıştırılması için, malumunuz, uzman erbaşların devreye girdiğini görmekteyiz, kademe kademe.
Hizmet faaliyetlerinin, lojistik faaliyetlerin her geçen gün sivilleşmesi, özelleşmesi verimlilik açısından da bütün dünya ülkelerinde uygulanan bir gerçektir. İnsan gücü planlamasında da rakamların düşmesi çok anlamlı bir karardır. Profesyonel orduya geçiş noktasında çalışmalarımız zaten devam etmektedir. Konunun özeline baktığımızda, hem sosyokültürel yapısı hem de jeopolitik konumu itibarıyla belki de karma ordunun Türkiye için bugünlerde çok daha anlamlı olacağını söyleyebiliriz.
Değerli milletvekilleri, Batı ülkelerindeki profesyonel ordu çok öne çıkıyor olabilir ama Batılı ülkelere baktığımızda bunların tehdit ve risk algılamaları Türkiye'den çok daha farklıdır. Burada esas önemli olan konu, verimli bir ordunun operasyonel gücünün maksimum seviyede olacağı bir optimalı yakalamaktır. Hükûmetimiz bu konuda çok kararlı olup özellikle terörle mücadeledeki hassasiyeti ve çevre ülkelerde meydana gelen gelişmeleri dikkate alarak bu kararı almıştır.
Kamuoyunda herhangi bir endişe ve tereddüde yer olmaması gerektiğini düşünmekteyim. Zaten savunma sanayisinin millîleştirilmesi, geliştirilmesi yolundaki yoğun gayretler çok önemlidir. Türkiye her geçen gün kendi silah ve teçhizatını üretme konusunda önemli adımlarla ilerlemektedir. Çin'den alınan hava savunma sistemlerinin NATO'ya rağmen Çin'den alınmasının en önemli sebebi, buradaki millîlik oranının yani ortak üretimin olmasıdır. Daha öncesinde hep Türkiye'nin silahlı kuvvetlerinin, güvenlik unsurlarının istediği "kaynak kodları" dediğimiz yani kumandaların, yazılımların tamamen Türkiye'de olduğu bir sürece gidilmesinden dolayı böyle bir tercih kullanılmıştır. Burada önemli olan, minimum maliyet, maksimum verimdir.
İnsan gücü planlaması açısından askerliğin kısalması bence çok anlamlıdır ve yerindedir. İnsan gücü burada iş gücüne de dönüşecektir. Er statüsünde askerlik yapan ve erken terhis olarak bu durumdan faydalanabilecek yaklaşık 70 bin Mehmetçik askerlikte değil, iş hayatında olacaktır. Bunun Türkiye ekonomisine yaratacağı katkıyı da unutmamalıyız. Askerliği gençlerimizin bir kayıp vakit olarak değil de hakikaten bir vatani görev olarak görmelerini sağlayacağız. Askerlik geçiştirilecek bir görev değil, anayasal bir hak ve ödevdir. Asker sayısı fazla olan değil, ateş gücü ve operasyonel gücü yüksek ordular her zaman daha güçlüdür ve daha başarılıdırlar. İnsansız hava araçları, pilotsuz uçakların olduğu bir süreçte bulunmaktayız. Sınır güvenliği konusunda da artık karakollarda nöbetler değil, elektronik ve dijital sistemlerle sınır güvenliği operasyonel anlamda daha başarılıdır. Burada esas önemli olan hizmet faaliyetleri ve lojistik faaliyetlerde olan kadroların özelleştirilmesiyle hem kalite yükselmiştir hem de bu noktada askerliğe ihtiyaç bir anlamda kısmen azalmıştır. Özellikle orduevleri, askerî kamplar gibi sosyal tesislerde hizmet faaliyeti veren kadroların, sanıyorum, önümüzdeki dönemden itibaren süratli bir şekilde özelleştirilmesine doğru gidilecektir. Artık kahraman askerimiz patates, soğan soyan, çukur kazan asker değil, daha çok operasyonel anlamda olması gerektiği yerde olacaktır.
Konuşmamın başında da belirttiğim üzere, sürelerin artırılıp düşürülmesi Hükûmetimizin, Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığıyla koordineli yaptığı çalışmalar neticesinde ortaya çıkabilen bir durumdur. Risk, tehdit algılamaları göz önünde bulundurulmuştur, harbe hazırlık önemsenmiştir.
Değerli milletvekilleri, yedek subay adayı statüsüne ayrılmayan kısa dönem statüsündeki yükümlülerin hizmet süresi -1111 sayılı Askerlik Kanunu'nun 5'inci maddesi- yedek subay adayı olarak ayrılanların hizmet süresinin yani on iki ayın yarısı olarak, altı ay olarak belirlenmiştir. Bunun yaklaşık bir ayı acemilik eğitiminde geçmekte, on iki günü de izin olarak kullanılmaktadır. Yaklaşık dört buçuk ay da bu ülkeye harbe hazır asker olarak hizmet etmektedir değerli kardeşlerimiz. Dolayısıyla, kısa dönem askerlerimizin sürelerinin yeterli olduğunu düşünmekteyim. Zira Türk Silahlı Kuvvetlerinin sadece uzun dönem askerlerimize değil üniversite, fakülte mezunu askerlere yani kısa dönem çavuşlarımıza da ihtiyacı bulunmaktadır.
Kısa dönem askerlik, yedek subaylık süresi ve sistemiyle doğrudan ilişkilidir. Ayrıca, uzun dönemin on beş aydan on iki aya indirilmesinin Türk Silahlı Kuvvetlerinin harbe hazırlığına olabilecek etkilerinin sönümlenmesine kadar beklemede kalınmasının yararlı olacağını da değerlendiriyorum. Bu bağlamda, kısa dönem askerlik süresinin altı ay olmasının makul olduğuna inanıyor, bu vesileyle hepinize saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)