| Konu: | BİR ÜNİVERSİTE ADI İLE BİR İLÇE ADININ DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 30.10.2013 |
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) - Çok teşekkürler Sayın Başkanım.
Şimdi, bu kürsüden konuşan herkes, özellikle MHP'liler müthiş bir Osmanlı övgüsüyle ecdadımızın ne kadar insani değerlere sahip olduğunu Hacı Bektaşi Veli'yle de birleştirmek suretiyle ortaya koydular. AKP'lilere zaten vurgu yapmıyorum çünkü onlar cumhuriyet düşmanları olarak Osmanlının her şeyini övmekte pek mahirdirler.
FATİH ŞAHİN (Ankara) - Kendine bak, kendine!
METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Cumhuriyet düşmanlığı tanımı için aynaya bakacaksın.
FATİH ŞAHİN (Ankara) - Neye dayanarak söylüyorsun?
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) - Şimdi, Osmanlı Devleti 1911 yılında Tunceli'nin Nazımiye ilçesini... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Stockholm sendromunun en güzel tezahür ettiği insanlardan birisin.
BAŞKAN - Sayın Külünk, lütfen...
Hatibi ben duyamıyorum.
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) - Padişahın torununun adı "Nazım" diye, Dersim'in Kızılkilise olan bölgesini o çok övdüğünüz Osmanlı rejimi 1911'de Nazımiye yapmıştır. Sadece padişahın küçücük bir torununun adını vermiştir. Bulgarca, Yunanca pek çok ismi de Balkanlar yenilgisinden sonra, Balkanların işgali sürecinde İslamlaştırmak için değiştirmeye çalışan bizzat Babıali'nin kendisi olmuştur.
Devam edelim: Şu, çok istismar edilen, "cumhuriyetin adları değiştirme politikası" diye hep eleştirdiğiniz, değiştirilen 30.280 ismin -içinde 12 bin köy var- tam 9 bin küsurunu 1956'da Menderes'in kurduğu Ad Değiştirme İhtisas Komisyonu değiştirmiş. Yani üçte 1'ini sizin çok övdüğünüz, "İdam edildi." diye her zaman hatırlattığınız, "Tayyip Erdoğan'ı da yedirmeyeceğiz." diye örnek verdiğiniz Adnan Menderes değiştirmiş. Dolayısıyla, bu konuda cumhuriyetin günahlarına Osmanlı da, cumhuriyetin içindeki Osmanlıcılar da dâhildir. Meclisi bilgilendirmek açısından bunları söyleme gereği duyuyorum.
Şimdi, Hacı Bektaş Veli'nin adının verilmesi ile ilgili de şunu söyleyeyim: Aslanla kuzunun dostluğundan hep bahsedildi, herkes bu güzel vurguyu yaptı ama daha bugün İstanbul'da İnsan Hakları Derneğinin çatısı altında bir araya gelen İstanbul Sığınmacı Platformu bir rapor açıkladı. Türkiye'de bulunan 800 bin civarındaki sığınmacının kamplarda kalan 200 binine dair açıkladıkları raporda şöyle bir cümle var: "Kamplarda kalan Çerkez, Roman, Hristiyan ve Alevi sığınmacılar kamplarda kalmak istemiyorlar." Valilerin, kaymakamların bütün ısrarlarına, yer hazırlanma vaatlerine rağmen kamplara gitmek istemiyorlar. İşte, bir ay evvel gazetelere yansıdı, İstanbul'da parklarda kalan Türkmen Alevilerin dramını burada hatırlatabiliriz. Dolayısıyla, aslanla kuzunun dostluğundan bahsederken daha bugün yalanlanan kardeşliğe, barışa dair siyasetinizi, bizzat ülkeye davet ederek getirdiğiniz 800 bin sığınmacı arasında bile ayrımcılık yaparak bir kez daha ortaya koyduğunuzu görüyoruz.
Şimdi, Hacı Bektaş'a dair de tabii çok şey var söylenecek ama bir şeyi söyleyeyim: Hacı Bektaş Üniversitesi yapıyorsunuz, yapın, eyvallah ama şu an Hacı Bektaş'ın dergâhını temsil eden Veliyettin Hürrem Ulusoy bu tasarınızla ilgili bir açıklama yaptı. Hacı Bektaş soyunu temsil ediyor. Dedi ki: "Bize düşe düşe sadece bir tabela düştü." Yani o posta oturan, öve öve bitiremediğiniz büyük insanın torunu, ceddi, bu değişikliği bir tabela değişikliği olarak niteledi. Niye biliyor musunuz? Hacı Bektaş bünyesinde, üniversite diye değiştireceğiniz o Nevşehir Üniversitesinin bünyesinde ilahiyat fakültesi var ama bir Alevilik araştırma enstitüsü bile yok.
Türkiye'de nerede var, ona da bir baktım. Hani, dedim, gelip burada boş şeyler anlatmamayım, hep böyle yapar hatipler. Üç yerde var: Biri Dersim'de, biri Çorum'da, biri de Gazi'de. Çorum'daki Osman Eğri diye bir arkadaş, çok bilinen akademik yayınları da var. Bu arkadaş 1985'te Ankara'da imam-hatibi bitirmiş, 1990'da da ilahiyat fakültesi mezunu yani en çok yayını olan Hitit Üniversitesindeki Alevilik Araştırma Merkezinin başındaki arkadaşın sicili böyle. Buradan Alevilik lehine ne çıkacağını sanırım tahmin edersiniz. Gazi'deki arkadaş ise Hüseyin Gümüş diye bir yardımcı doçent. Onun kariyerine baktım, adam gıda sağlıkçısı yani seçilen kişilerin etnik kimliklerine, kökenlerine, o kürsüye uygun olup olmadıklarına değil sicillerine bakarak oradan nasıl bir bilimsel üretim yapılacağını düşünebiliriz. Buradan hiçbir şey çıkmayacağını sadece bu isimlerin sicillerinden de anlamak mümkün. Hacı Bektaşi'nin yoluna çok saygı duyuyoruz ama Hacı Bektaşi'nin yoluna gerçekten AKP her gün nasıl ihanet ediyor. Reyhanlı'da öldürülen 52 insanı bile "Sünni yurttaşlarımız öldürüldü." diye toplumu nasıl bölüyor biliyoruz. Bu bakımdan atılan adımın sahte ve yapay olduğunu düşünüyorum.
Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)