GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BİR ÜNİVERSİTE ADI İLE BİR İLÇE ADININ DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA
Yasama Yılı:4
Birleşim:10
Tarih:30.10.2013

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) - Sağ olun Sayın Başkanım.

Kürsüde çok zikredildi diye açıklama yapmak mecburi galiba. "Dersim" adıyla ilgili özellikle MHP ve BDP hatipleri bazı açıklamalar yaptılar. Oranın milletvekili olarak "Dersim" adının orijinine dair Meclisi bilgilendirmek isterim.

Şimdi, Dersim'in ilk olarak resmî yazışmalarda geçmesi 1517 yılına dayanır. 1517'de Babıali'de Dersim mutasarrıflığına, Dersim bölgesindeki Osmanlı komutanlığına yazılan bir şifrede Dersim'in Kızılkilise bölgesindeki "Desimli" denen aşiretin üzerine gidilmesi ve hareket yürütülmesi talimatı verilir. O bölgede o zaman "Kızılkilise" denen bölgede bir aşiretler konfederasyonu olan Desimli aşireti yaşamaktadır ve bazı tarihçiler Dersim adının o aşiretten "Desimli" adı verilen o aşiretten geldiğini ileri sürerler.

"Desim" sözcüğü Dersim'in orijinalidir ve bana göre de Farsça ve Zazaca orijinlidir. "Des" Zazacada "duvar" demektir, "desim" ise "duvarlı" gibi bir manaya geliyor, yerel bilgiler bize bunu kanıtlıyor.

Şimdi, "duvarlı" adı çok manidar, zira Dersim bölgesine gidenler bilir, oranın çeşitli ağıtlarında da dile geldiği gibi Dersim'in dört dağ içinde olması, fanus gibi bir bölgede yaşayan nüfusu barındırması ifade ediliyor. Bu bakımdan, ben bu "duvarlı" adının Dersim'in tarihsel arka planına da uyduğu kanaatindeyim çünkü Munzur silsilesi yukarıdan kaplıyor ve içerideki halk işte, yüz yıllar boyunca Yavuz'un o büyük katliamlarına da o büyük duvarlar sayesinde direnerek kendilerini bugüne kadar getirdiler.

Şimdi, BDP adına konuşan hatip arkadaş şöyle bir şey söyledi: "Ben Bingöllüyüm, Zaza'yım, "Dersim" de Zazacadır, Zaza Kürdü'yüz." Bu bana şeyi hatırlattı: Bir zamanlar, Türk milliyetçilerinin yazdığı eserlerde "Türk Kürtleri" diye bir kavram vardı. Kürtlerin varlığını inkâr etmek için Kürtlerin aslında Türk olduğunu ima eden işte, "Dağda karların üzerinde yürürlerdi, ayaklarından 'kart, kurt' sesleri çıkardı." gibi bilimsel olmayan tezlerden bir tanesi olarak "Türk Kürtleri" ileri sürülürdü. Sevgili BDP'li hatibin "Zaza Kürtleri" lafı doğrusu onu aklıma getirdi ve çok güldüm çünkü Zazalar kendisini Zaza olarak görüyor, ortaya koyuyor; Bingöl'de, Dersim'de, Hınıs'ta kendisine "Zaza'yım." diyenler var. Yani onları illa başka bir etnisiteye bağlama çabasını da anlaşılır bulmuyorum ama ben de Farsça ve Zazaca olduğuna inanıyorum. Bizim orada kelimenin orijinine dair anlatılan şeyler de duvarlarla, oradaki 4 dağ silsilesiyle ilgili olsa gerek.

Şimdi, bunun dışında arkadaşlar, yani "Dersim" adının geri verilmesi, Dersimlilerden özür dilenmesi konusunda da Meclisin hiçbir şey yapmadığını üzülerek söylemek gerekiyor. Mecliste bir komisyon kuruldu, Dersim'den gelen 10 bini aşan sayıdaki dilekçelere çözüm bulmak adına, Dilekçe Komisyonunun içinde alt bir komisyondu. Bu komisyon, neredeyse bir yıldır çalışmalarını tatil etmiş durumda. Yani Dersim'e dair o kadar tartışılıyor, herkes birbirini suçluyor, Dersim katliamından bahsediliyor ama bütün partilerin yer aldığı o komisyon çoktan, geçtiğimiz yaz Tunceli bölgesine gidip dilekçe sahipleriyle görüşmeyi programına aldığı hâlde hiçbir şey yapmadı çünkü Gezi patladı, Dersimlilerden işte, AKP'ye oy gitmiyor, oradaki refleksler Hükûmete bir türlü uymuyor, vesaire. Dersim'le ilgili bahsi böyle kapatayım.

İki tane Alevilik araştırma merkezine dair, oraların başkanlarının kimliklerine ve geçmişlerine dair bilgiler verdim ve o merkezlerin neden Alevileri asimile etmek için çalışan ve Alevi toplumunun nezdinde inandırıcılığı olmayan kurumlar olduğunu ortaya koymaya çalıştım.

Bir tane de Tunceli'de var. Adı Alevilik Araştırma Merkezi. Ben kurulduğunda orada avukattım ve başında bir avukat vardı, aynı zamanda öğretim görevlisiydi, çok yaşlı bir insan, Hüseyin Bey diye çok muhterem bir beyefendiydi.

Bu Hüseyin Bey beni arıyordu, diyordu ki: "Şu gün panel yapacağız Alevilikle ilgili, bize araba bul." Ben de orada sıradan bir adamım, araba buluyordum. "Mazgirt'e gideceğiz, bir ziyaretle ilgili araştırma yapacağız, bize benzin al." Bir gün dedim ki: "Ya Hocam, siz koskoca Alevilik Araştırma Merkezisiniz, yani mazot aldırıyorsunuz, panel için yardım istiyorsunuz, seve seve yapalım ama siz kocaman bir üniversitesiniz ve herkes sizi izliyor." Bana şöyle dedi: "Ne bir ödeneğimiz var ne bir büromuz var ne benim bir sekreterim var."

Hüseyin Bey orada Alevilik Araştırma Merkezi adına rektör tarafından atanan tek kamu görevlisiymiş ve bu duruma dayanamadı, 2 tane panelden sonra istifa etti. Sonra da oranın rektörü Durmuş Boztuğ, Maliyede memur olan başka birini, Sarı Saltuk Ocağı'nın çok önemli bir dedesini -memur da olduğu için- Alevilik Araştırma Merkezinin başına geçmeye ikna etti.

O arkadaş da geldi, birkaç ay kaldı, birkaç başarısız panel yaptı, en son bu Bekir Bozdağ Hacı Bektaş'ta yuhalanınca, orada talihsiz bir yumruk atma girişimi olunca da -çok yanlış bir olaydı ve hepimiz kınadık- bu Ali Ekber Dede, Dersim'deki 12 tane cemevinin dedesini topladı, TRT'de canlı yayına çıktı; şöyle dedi: "Tam da Hükûmetimiz Alevi açılımı yapıyordu, her şey çözülüyordu, provokatörler Hacı Bektaş'ı birbirine kattı."

Sonra toplum öyle bir tepki gösterdi ki -az evvel ben Ali Ekber Dede'yle ilgili bilgi istedim danışmanımdan- çocuk meğerse istifa etmiş. Yani rektörden gelen baskılara Alevilik Araştırma Merkezi hiçbir şey yapamadığı için, toplum nezdinde hem dedelik postunu gittikçe saygınlıktan uzaklaştırdığından ötürü hem de Dersim halkının tepkilerine dayanamayarak istifa etmiş. İnanılmaz bir şey. Dersim'deki Alevilik Araştırma Merkezinin serencamı bu arkadaşlar.

Dolayısıyla, siz Hacı Bektaş Üniversitesi deseniz bile, aslan ile ceylanın kardeşliğinden bahsetseniz bile, orada Aleviliğin özüne uygun, Aleviliği tanımaya, anlamaya, Alevilerin ne istediğini ortaya koymaya dönük bilimsel çalışmalar yapılmazsa, bu araştırma merkezlerinin, üniversitelerin hiçbir anlamı kalmıyor. Bu 3 tane araştırma merkezini bu yüzden anlattım. Mesela, Osman Eğri, Alevilerin tepkiyle karşıladığı bir isim çünkü bütün entelektüel faaliyetleri, Alevilerin öncelikle Türklüğünü -çok garip, milliyetçi bir çaba da var- daha sonra da Sünniliğini kanıtlamaya dönük. Aslında camiye de gelebilecekleri, camiye giden Alevi köyleri olduğunu ispat etmeye dönük tırnak içinde "bilimsel bir faaliyet" yürütüyor.

Bu nedenlerle diyorum ki yani, Hacı Bektaş Üniversitesi olsun... Gerçi Hacı Bektaş'ın postnişini Sayın Ulusoy kabul etmiyor, "Bize bir tabela çıktı." diyor. Ben onun ne dediğine bakarım öncelikle, bu Meclisin bile ne dediği önemli değil aslında. Mesela, o, bunu çok yetersiz buluyor. Şöyle diyor: "Siz 3'üncü köprüye Yavuz Sultan Selim'in adının verilmesi karşısında oluşan tahribatı gidermek için Hacı Bektaş'ın adını buraya veriyorsunuz." Yani, attığınız bu adımı inandırıcı bulmuyor. "Gezi'de 6 kişi öldü, 6'sı da Alevi ölenlerin. Siz hiç birini telefonla arama zahmetinde bulunmadınız, bu yüzden Aleviler size inanmıyor." diyor. Üç sayfalık açıklaması var, konuşmaya gelmeden evvel okudum.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Bakan evine kadar gitti ya.

HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) - Ya, Alevileri anlamak istiyorsak, Hacı Bektaş'ın yoluna uygun bir politika izlemek istiyorsak, dahası Mecliste gerçekten bir kardeşlik ortamı kurulsun istiyorsak biraz Gezi'deki acılara kulağımızı versek iyi olur. Ben gözü çıkan 12 tane arkadaşı ziyaret ettim, İstanbul, Ankara ve İzmir'de yaşıyorlar; 9'u Alevi, 3 tanesi Alevi değil. Mesela, bir tane bakan, bir tane milletvekili aramış mıdır? Sayın Cumhurbaşkanı Gül geldi bu kürsüde aylar sonra, Gezi artık bastırıldıktan sonra, Türkiye'de darbe olmayacağına dair kesin bir kanaat oluştuktan sonra, ABD'nin henüz AKP'nin üstünü çizmediği anlaşıldıktan sonra şöyle dedi: " O acılara da tabii, kayıtsız değiliz, acıları paylaşırız." Aylar sonra. Oysa benim eleştirdiğim bir şey, mensubu bulunduğum Cumhuriyet Halk Partisi Gezi'nin en sert direnişinin olduğu gün gece yarısı bir MYK topladı, biz de Taksim'de heyecanla bekliyoruz MYK'mız ne karar aldı diye çünkü polisler durmadan bomba atıyorlardı.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Gezi'dekilerin bir darbe yapacağını mı söylüyorsun sen? Milletin kürsüsünden darbeye çığırtkanlık yapıyorsun.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) - İtiraf ediyor.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Bak, bir de itiraf ediyor.

BAŞKAN - Sayın Şahin lütfen... Sayın Külünk lütfen...

HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) - Gece MYK şöyle bir karar aldı, dedi ki: "Abdullah Gül bu krize el koymalı, bu krizi çözmek için devreye girmeli." Biz Gezi'de duranlar...

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Milletin gözü önünde bir yerden darbeye çığırtkanlık yapıyorsun.

BAŞKAN - Dikkatle izliyorum ben, lütfen...

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Biz de izliyoruz Başkanım, ne dediğini gayet iyi anlıyoruz, çok iyi dinliyoruz.

BAŞKAN - Tamam da yani oturduğunuz yerden yapmayın, güzel güzel gidiyor işlem.

HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) - Biz, Gezi'de sizin paralı askerlerinizin ve halkın hesap soracağı faşist polis örgütünün bombardımanı altında biz şöyle yaptık, dedik ki...

METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Siz de darbe çığırtkanlığı yaptınız. Darbe yapabilmek için canınız çıktı.

HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) - "Cumhurbaşkanı Gül'ü niye göreve çağırıyorsun? Cumhurbaşkanı Gül'ün bu direnişin ruhuna uygun bir tavır almayacağı ortada." Biz partimizi eleştirdik ve o Gül "Hadi evinize dönün." dedi, CHP'yle görüşmeye gerek duymadı, liderler zirvesini bile kabul etmedi. Aylar sonra Meclis açıldığında geldi, burada, acıları paylaştığını söyledi.

Şimdi, bu ortamda, sahne böyleyken, katil Yavuz'un adını 3'üncü köprüye vermişken, her gün Alevi öldürürken, her gün cemevlerinden insanları terörist diye hapishaneye gönderirken Hacı Bektaş Üniversitesi adını vermenizin ne anlamı var? Ya, ben Sünni arkadaşları dinledim, konuştular, hepsi çok tepkiliydi.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Yavuz da bu toprakların değeri, Hacı Bektaş Veli de size rağmen bu toprakların değeri. Yavuz Sultan Selim de bu toprakların değeri, Hacı Bektaş Veli de bu toprakların değeri.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - İkisini aynı kefeye koyma. Hiç ağzına yakışmıyor.

HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) - Onlar da bizimle aynı tepkilerini gösteriyorlar. Dolayısıyla, Hacı Bektaş'a dönük samimi bir özeleştiri yapmadan, Osmanlıda yapılan cinayetleri, Osmanlıda yapılan katliamları kınamadan, Yavuz'un katliamdan ibaret olan mirasını reddetmeden Alevi açılımı yapamazsınız.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Her ikisi de bu toprakların değeri, sizin anlayamayacağınız kadar. Siz ne Yavuz'u anlayabilirsiniz ne de Hacı Bektaşi Veli'yi anlayabilirsiniz.

HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) - Osmanlı Devleti'nde 20 tane cumhuriyet ortaya çıktı. Bu sözüm de Yusuf Hocama olsun. Bu 20 devlet kendi tarihlerini araştırırken, neden uluslaşamadıklarını ve modern devletlere dönemediklerini araştırırken hep Osmanlı despotizminden bahsediyorlar, 20 ülke. Bir tek Türkler bu gelenekle müthiş övünüyorlar. Burada bir tuhaflık var. O 20 ülkenin tarihini bence biraz okumak lazım.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)