GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ İÇTÜZÜĞÜNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR İÇTÜZÜK TEKLİFİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:16
Tarih:13.11.2013

MHP GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; parti grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İç Tüzük'te yapılmak istenen bu değişiklik biz kadın milletvekillerinin pantolon giymesi konusunu içeriyor. Elbette ki buna hiçbirimiz itiraz etmiyoruz. Hatta biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunu insan haklarının birincil cümlesi içinde teati ediyoruz. Dolayısıyla "İnsanların giyinme, barınma, beslenme ihtiyaçları" cümlesinden pantolonun da bir giyim olması, bugünün hayatının getirdiği bazı ortamlarda kadınlar tarafından sıklıkla kullanılması itibarıyla Milliyetçi Hareket Partisi bu konuya destek vermektedir, hiçbir çekincemiz yoktur.

Yaklaşık iki hafta kadar önce Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yine biz kadınların giyim kuşamıyla ilgili bir düzenleme yapıldı. Bütün bunların Mecliste grubu bulunan tüm partiler tarafından uzlaşmayla yapılmış olması hepimiz adına memnuniyet verici. İnsanların milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olduklarında ne giyip ne giymeyecekleri, buraya nasıl çıkabilecekleri konusunda kendilerinin karar verme yetenekleri olduğuna millet karar vermiş ki bizleri buraya kendilerini temsil edelim diye çıkarmış. Dolayısıyla, bu yalnızca özgürlükleri genişletici bir hâldir ve Milliyetçi Hareket Partisi buna taraftır.

Burada da en çok önemsediğimiz şey bu insan hakları cümlesinde olan her şeyin bizim tarafımızdan olumlu karşılanacağının bilinmesidir. Onun ötesinde de uzlaşma kültürünün ülkemizde yaygınlaşması ve toplumdaki tansiyonun düşmesi adına bütün siyasi partilerin iş birliğiyle alacağı bu tür kararlara her zaman biz de destek vereceğiz. Ancak söylediğim gibi, uzlaşma anlık bir şey değil, uzlaşma bir kültür. Uzlaşma yalnızca bir anda ağızdan çıkan "evet" sözü değil, uzlaşmanın arkası, anı ve sonrası var. Nitekim, millet olmak bile bir uzlaşma. Millet olmak demek binlerce yıllık biriktirdiğimiz anı bohçalarımızla anda, hâlde uzlaşmak demek ama bizler, yalnızca böyle nokta atışlarla uzlaşmamalıyız; başörtüsünü çekiştirdiniz, uzlaştık, hiçbir şey olmadı, şimdi paçadan çekiştireceksiniz yine bir şey olmuyor ama uzlaşma yalnızca kılık kıyafetle olmamalı. Uzlaşma bir kültür; uzlaşma hayatımızın bütününde olmalı ve özellikle karar verici insanların sarf ettikleri cümlelerin insanları ayrıştırmaya, insanları kışkırtmaya, insanları farklılaştırmaya yönelik olmaması gerekir.

Bu sebeple, dün sarf edilmiş bir sözü hatırlatmak istiyorum: "Düşmanları sevindirmek." diye bir ifade kullanıldı. Siyasi rekabette düşmanlık yoktur. Siyaset uzlaşma üzerinden gider. Yalnızca, çıkacak bir yasa, bir İç Tüzük düzenlemesinde uzlaşmak, toplumdaki tansiyonu düşürmek adına yetmez.

Muhalefet olarak biz -kendi parti grubum adına söylüyorum bunu ve sanıyorum diğer muhalefet partilerinde de aynı şey vardır- iktidar eden partiyi düşman diye görmüyoruz. Bizler kimsenin düşmanı değiliz, kimsenin de bizi düşman diye görmesini arzu etmeyiz. O sebeple, bu "sevinecek düşmanlar" kimdir, bunun izah edilmesi gerekir.

Bütün siyasi partiler mümkün olduğunca uzlaşarak toplumdaki tansiyonu düşürmeye çalışırken Hükûmet eden parti tarafından "Düşmanları sevindirmeyelim." diye bir cümle sarf edilmesi, bu kültürün henüz bazı kişiler tarafından içselleştirilmediğinin bir göstergesidir ve dolayısıyla, bu kışkırtıcı, bu insanları ürküten cümlelerin izaha ihtiyacı olduğu mutlaktır. "Düşmanlık" ifadesi, hiçbir siyasetçinin ağzına yakışmayan bir şeydir. "Düşman"dan anladığımız, millî menfaatlerimize karşı olan bir tutumdur. Burada siyaset yaparken birbirimizin karşıtı, birbirimizin düşmanı değiliz, aksine, uzlaşmak üzere buradayız.

Nitekim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, pozitif muhalefet yaptığımızı her zaman söylüyoruz; doğru olan her uygulamaya, doğru olan her kanuna "evet" demeyi prensip olarak kabul ediyoruz ve bunu da dillendiriyoruz ve hep örnek veriyoruz şunu: "Dumansız hava sahası kadar iyi bir uygulama mı var?" diye. Bunlara "Hayır." demek mümkün müdür? Bunlara muhalefetteyiz diye itiraz etmemiz beklenebilir mi? Hayır. Ama, muhalefet yalnızca reddetmek değil, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz pozitif bir muhalefet yaparak. Ama, "düşmanları sevindirme" tanımının -tekraren söylüyorum- izaha ihtiyacı vardır ve birileri bunu izah etmelidir, düşman kimdir?

Ve bu farlılıkları belirten, farklılıkları kışkırtan söylemlerin de sonlanması gerekiyor ama kimlik sorunu üzerinden yürütülen bu mevcut durumdaki siyasetteki kışkırtıcılık, retorikteki, bu söylemdeki abartılı tutumlar toplumdaki tansiyonu maalesef ki yükseltiyor ve bu yükselen tansiyona koşut giden bazı bürokratlar da oluyor, hepimiz biliyoruz ve bu çirkinlikler yayılıyor. Hani, laf meşhur, "Hoca öksürürse, cemaat hapşırıyor." Dolayısıyla, toplumda bu tür sıkıntı yaratacak, diğer siyasetçilerle ilgili tereddütler uyandıracak, karşıtlıkları pekiştirecek söylemlerin karar vericiler tarafından sarf edilmemesi gerekiyor. Zaten "devlet adamı" denilen kişilerin de hizmet için kalkıp, hikmetle konuşup hürmetle oturması bekleniyor, kışkırtması değil ve bir gün, hayatta öyle enteresan şeyler oluyor, başkası için söyledikleriniz bumerang gibi dönüp sizi bulabiliyor, bunun örnekleriyle dolu siyasi tarihimiz. O bakımdan başkalarına bazı şeyleri atfederken kendimizi de o insanların yerine koyup "Ne diyorum, ne yapıyorum?" diye düşünmek gerekir. Siyaset biraz da empati yapmak demek, toplumu kışkırtmak yerine toplumu uzlaşmada buluşturmak demek.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu uygulamalara elbette ki "Evet." diyoruz ama ben pantolon konusundan öte başka bir şey söylemek istiyorum. Burada daha önce bir konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisiyle özdeşleşmiş bir kavram üzerinden birilerine atıfta bulundu ve o arada da barış süreci diye bir şeyden bahsediyor ve bizim buna karşı olduğumuzu, ayrıca kendisinin eski ülkücülüğünden filan atıf yapan konuşmacılar da oldu. Hikâye meşhur, ben bu hikâyeyi paylaşmak istiyorum sizlerle, tavşanın doktora tezi hikâyesi.

Tavşan mağaranın önünde doktora tezini yazıyormuş bilgisayarı kucağında. Ayı geliyor, diyor ki: "Tavşan kardeş, ne yapıyorsun?" Tavşan "Doktora tezimi yazıyorum." deyince, diyor ki: "Nedir konusu?" "Bir tavşan bir ayıyı nasıl yer?" Ayı diyor ki: "Güldürme beni, sen beni hiç yiyebilir misin?" Tavşan "Mağarama gir, görürsün." diyor ve biraz sonra mağaradan tavşan elinde bir kemik, dişlerini karıştırarak çıkıyor ve ayı yok. Arkasından kaplan geliyor, diyor ki: "Tavşan kardeş, ne yapıyorsun?" Tavşan "Doktora tezimi yazıyorum." diyor. "Hayırdır, konusu ne?" "Bir tavşan, bir kaplanı nasıl yer?" Kaplan inanmıyor. Diyor ki tavşan: "Gel mağarama, göstereyim." Mağaraya giriyorlar, kaplan yok. Tavşan yine elinde bir kemik, dişlerini karıştırarak çıkıyor. Ormanda bu hikâye yayılınca ormandakiler toplanıp geliyorlar, diyorlar ki: "Tavşan, sen burada ne yapıyorsun?" Oturuyor dizüstü bilgisayarıyla, diyor ki: "Doktora tezimi yazıyorum." Hani, önce mezun oldu, mastırını yaptı, artık doktora, ustalık belgesini alacak. Diyorlar ki: "Bunu nasıl yapıyorsun?" Tavşan "Mağarama gelin, göstereyim." diyor. Diyorlar ki: "Ama bak, biz sağlam çıkmak istiyoruz." "Hayhay." Tavşan mağaraya götürüyor bunları. Bir giriyorlar ki içeride aslan yan gelmiş yatıyor.

Özetle konu şudur: Doktora tezinizin ne olduğu değil, danışmanınız önemlidir. Kimlere akıl danışıyorsanız onlarla istişare ettiğiniz şeyleri bu millete kefen diye biçmeyiniz lütfen, istirham ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi bu milletin hayrına olan her şeyde, her zaman vardır ve bu milletin hayrına olan her konuya "evet" der. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bu pantolon uygulamasına da parti grubumuz olarak "evet" diyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)