GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: T.C. BAŞBAKANLIK TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI İLE AZERBAYCAN CUMHURİYETİ HABERLEŞME VE ENFORMASYON TEKNOLOJİLERİ BAKANLIĞI VE AZERBAYCAN CUMHURİYETİ MİLLİ TELEVİZYON VE RADYO ŞURASI ARASINDA TELEVİZYON YAYINCILIĞI ALANINDA İŞBİRLİĞİNE DAİR PROTOKOL İLE TEKNİK HİZMET SÖZLEŞMESİNİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
Yasama Yılı:4
Birleşim:16
Tarih:13.11.2013

CHP GRUBU ADINA HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; 105 sıra sayılı uluslararası anlaşmanın onaylanmasının uygun bulunması hakkındaki Kanun Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev ülkemize iki günlük resmî bir ziyaret gerçekleştirdi. Dün, kendisine Türkiye Cumhuriyeti'nin en yüksek nişanı olan Devlet Nişanı tevcih edildi. Hani üzerindeki "T.C." kısaltması ve Atatürk siluetini kaldırdığınız Devlet Nişanı var ya, işte o, Sayın Aliyev'e layık görüldü.

Elbette, Türk halkı için Azerbaycan'ın, Azeriler için de Türkiye'nin önemi çok büyüktür. Ancak, bugünkü uluslararası konjonktürde "Bir millet iki devlet." gibi söylemler uygulamada kendini göstermekten çok uzaktır çünkü AKP Hükûmetinin bugünkü dış politikasıyla bu söylemin örtüşmediği gözlemlenmektedir. "Azerbaycan ve Türkiye eşit ve egemen iki devlettir." diyoruz. Biz diyoruz ve katılıyoruz ki tarihten gelen güçlü bağlar bu iki devleti her zaman bir arada tutmalıdır. Türkiye, uluslararası arenada her zaman Azerbaycan Türklerinin sorunlarını gündeme getirmeye devam etmeli, haklı davasında Azerbaycan'ın yanında olmalıdır. Bize göre "Uluslara özgürlük ama Türkler hariç." biçimindeki politikaları sürdürmek yanlıştır. En az tüm ulusların olduğu kadar dış Türklerin haklarıyla da yakından ilgilenmeli ve bu konudaki hassasiyetimizi beyan etmeli ve göstermeliyiz.

Azerbaycan topraklarının yüzde 20'ye yakını hâlen haksız bir şekilde işgal altındadır. 1992 yılındaki Hocalı katliamının ardından 1 milyona yakın Azeri Türkü yurtlarından edilmiştir. Artık, kronikleşen Yukarı Karabağ sorununun çözümü yönünde somut adımlar atılmamaktadır. AGİT Minsk Grubu bu sorunun çözümü konusunda atıl, hareketsiz kalmıştır. Ermenistan'la ilişkilerimizin normalleştirilmesi elbette önemlidir ve Türk halkı tarafından arzu edilmektedir. Ancak, bunun Azeri kardeşlerimizi incitmek pahasına yapılması asla istenilen bir durum değildir. Bunu aklımızda tutmakta yarar vardır.

Türkiye'nin resmî politikası, yirmi yılı aşkın süredir Ermenistan'ın işgal altında bulundurduğu Azerbaycan topraklarını terk etmediği sürece sınırı açmama, ekonomik ambargoyu kaldırmama ve diplomatik ilişki kurmama biçimindedir. Bu resmî politikadaki en ufak bir oynama Azerbaycan'ı incitebilmektedir.

İşte, hatırlatayım: Bu politikanın değişeceği yönündeki söylemlerin artması üzerine, 2009 yılında, İlham Aliyev bu konuyu gerekçe gösterip İstanbul'da yapılan Medeniyetler İttifakı Zirvesi'ni boykot edip katılmamıştı. Azerbaycan Hükûmeti bu zirveye bakan düzeyinde dahi katılımcı göndermemişti.

Türkiye ile Azerbaycan arasındaki özel ilişkiler, aynı zamanda büyük stratejik ve jeopolitik bir öneme sahiptir. Sovyetler Birliği'nin dağılması, bulunduğu coğrafi konum ve yeni kurulan devletlerle olan tarihî bağları nedeniyle Türkiye'nin stratejik önemini arttırmıştır. Bu durum, bölgede birçok ülkeyi rahatsız etmekte ve beraberinde türlü hesapları getirmektedir. Yaşanan süreç göstermektedir ki 20'nci yüzyılın sonunda ortaya çıkan yeni durumda Türkiye önemli bir bölgesel aktör konumuna ulaşmıştır. Yukarı Karabağ sorunu Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan ilişkilerini etkilediği gibi, Hazar çevresindeki zengin enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılmasını da etkilemektedir. Bu bağlamda, Yukarı Karabağ sorunu AB, ABD ve Rusya'nın politikaları açısından önem arz etmekte, Türkiye'nin bu ülkelerle ve uluslararası kuruluşlarla olan ilişkilerini de etkilemektedir.

Değerli arkadaşlarım, Güney Kafkasya'da büyük devletlerin etkinliğinin daha fazla hissedileceği bir döneme giriyoruz. ABD, Rusya, Türkiye ve İran, hatta perde arkasında Çin, bölgede jeopolitik görünümün değişmesine yönelik mücadeleyi artırmakta, fazlalaştırmaktadırlar. Bugün, dünyanın önde gelen jeopolitika uzmanları Rusya-Ermenistan-İran jeopolitik iş birliği ekseninden söz etmektedir -şu andaki durum- bunu Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan ekseninin dengeleyebileceğine inanmaktadırlar. Bu arada ABD, AB, Çin gelişmeleri çok yakından takip etmektedir. Yani 19'uncu yüzyılda Orta Asya ve Kafkasya bölgesinde İngiltere ve Rusya gibi iki büyük uluslararası aktörün başrolünde sahnelenen büyük oyun, 20'nci yüzyılda yeni aktörlerle yeniden gündeme gelmek üzeredir.

Peki, Türkiye ne yapıyor arkadaşlar? Türkiye, tırnak içerisinde "değerli yalnızlık" isimli oyunu oynuyor. Türk dış politikasının sözde "değerli yalnızlık" yaşadığı bu zaman diliminde, çok yönlü dış politikanın nasıl olması gerektiğini tartışıyoruz ve tartışmalıyız, belki de. Çok yönlü ve çok boyutlu dış politika AKP Hükûmetinin izlediği biçimde olmaz, bu bellidir. Bugün, politikalarınız iflas etmiş durumdadır. 2008'deki Rusya-Gürcistan savaşı sonrasında teklif edilen ancak sonuçlandırılmayan Kafkas ittifakı ve devam eden süreçte sonuçsuz kalan Türkiye-Ermenistan protokolleri gibi konulardan dolayı bölgeye olan ilgisini azaltan Türkiye, enerji alanında transit ülke olma konumundan daha fazlasını hedeflemediği sürece Kafkasya'da tırnak içerisinde "değerli yokluk" yaşamaya devam edecektir.

Hazar ötesine olan ilgisizlik ise Rusya, ABD ve Çin gibi devlerin çatışma alanı olan Orta Asya'da Türkiye'nin tırnak içerisinde "değerli bilinmezliği"ni pekiştirecektir arkadaşlar sayenizde. Almanya kadar bölgenin etnik haritasına egemen, Fransa kadar ticari olanaklardan, imkânlardan haberdar, İran kadar ortak değer vurgusuna sahip ve bunları incelemiş, Rusya kadar baskın politika girişimi olmayan Türkiye, Orta Asya coğrafyasında artık sayenizde, bu Hükûmet sayesinde neredeyse yoktur arkadaşlar.

"Çok boyutlu dış politika" diyorsunuz, çok boyutlu dış politikada parlamenter diplomasi bu denli göz ardı edilir mi? Dış politika bütün ülkeler için ulusal politikadır, ülkelerin ulusal çıkarları üzerine inşa edilir. Çağdaş demokrasilerde muhalefet de dış politikadan haberdar edilir ve destek verilir. Bu desteği alabilmek için iktidarlar, Dışişleri Bakanları aracılığıyla yüce Meclisi ve muhalefet partilerini periyodik olarak bilgilendirirler. Burada Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanı var, Dışişleri Bakanı her zaman olduğu gibi yok! Ülkemizin köklü demokrasi kültüründe olan bu gelenek, ne yazık ki AKP hükûmetleri döneminde sekteye uğramıştır. Stratejik derinlik üstadı Sayın Dışişleri Bakanı ancak lütfederse Meclise uğramaktadır. Geçen hafta Dışişleri Komisyonuna gelmişti, doğrusu biz de çok şaşırmıştık, Sayın Bakan Meclisin yolunu hatırlamıştı, umarız bundan sonraki süreçte Genel Kuruluda bilgilendirme nezaketini gösterebilir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin çıkarları söz konusu olduğunda, Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin çıkarlarına, Türkiye'nin menfaatlerine sahip çıkar ve çıkacaktır. "Komşularla sıfır sorun" anlayışından "Sıfır komşulu dış politika" anlayışına geçtiğimiz bir süreçte, Sayın Genel Başkanımız önderliğinde, CHP heyeti Irak'ı ziyaret etti ve Irak'taki bütün taraflarla görüştü. Sayın Bakan ancak bizim bu ziyaretimizden sonra Irak'a gidebildi. Aynı şekilde, Mısır'la yaşanan sorunların çözümü amacıyla da adımlar attık. Partimizin yetkilileri Mısır'daki tüm siyasi aktörlerle görüştü, her kesimi kucakladı.

Cumhuriyet Halk Partisi bunu neden yapıyor? AKP Hükûmetinin dış politikada kırıp döktüklerini temizlemek, arkasını toplamak ve Türkiye'yi içine düştüğü yalnızlıktan kurtarmak için yapıyor. Bizim girişimlerimiz sayesinde, Türkiye Orta Doğu coğrafyasındaki saygın konumunu tekrar kazanacaktır, rol modeli olma iddiasını tekrar sürdürebilme imkânına kavuşacağız.

Gelelim diğer önemli soruna: Türkiye dış Türklerle ilgili sağlıklı ve gerçekçi bir politika geliştirmediği için, çoğu kez diğer ülkelerdeki Türk azınlıkların sorununu çözmediği gibi bu sorunları daha da içinden çıkılmaz hâle getirmiştir. TİKA'nın yurt dışı faaliyetlerinde akraba topluluklarla olan ilişkilerimizden ziyade, Orta Doğu ve getirisi meçhul Afrika ülkelerine verilen önem söz konusudur. Sanıyoruz, birileri yurt dışındaki Türklerle ve akraba topluluklarımızla Türkiye adına geliştirilebilecek ilişkilerin sakıncalı olduğu görüşündedir ya da bu görüş bir şekilde benimsetilmeye çalışılmaktadır. TİKA'nın insan hakları mücadelesi veren Uygurlara sırtını dönmesi bu vahim tabloyu ortaya koymaktadır. Ne yazık ki Uygurlu kadınlar toplantıdan neredeyse kovulmuşlardır sizler tarafından.

TİKA ne Türklerin yaşadığı diğer ülkelerde ne Orta Asya Türk cumhuriyetleriyle ne de akraba topluluklarıyla ekonomik ve siyasi bütünleşme alanları yaratabilmiştir. Ne yaptığını merak ediyoruz. Hatta, kimi iddialara göre, özellikle Türk cumhuriyetlerindeki TİKA büroları âdeta dinî grupların temsil ofislerine dönüştürülmüştür. Bu konuya cevap gelmez tabii ki! Bu nedenle, başta Özbekistan ve Rusya olmak üzere, birçok ülkede TİKA'ya ciddi kuşku ve mesafeyle bakılmaktadır.

Libya'da ABD yaklaşımına önce "Hayır." dediniz, daha sonra, nasılsa politikanız örtüştü. Türkiye'den gemiler, paralar, El Kaide militanları gitti Libya'ya. Buna "Hayır." diyen olmadı. Suriye'de ABD ile yola çıktınız ama geldiğimiz nokta aynı değildir. Mısır'da ABD ile paralel politikamız vardı, daha sonra politikalar ayrıştı. Gelecekte, muhtemelen, aynı şeyi söylüyor olacaksınız. Batılı ülkeler dış politikada ne kadar mesafeli olacaklarını bilmektedirler, dış politikada neyi, ne kadar açıklayacaklarının farkındadırlar. Bu konuda politikaları, onlara muhtemel durumlara karşı esneme veya başka açıdan hedef farklılaştırma olanakları sağlamaktadır. Peki, Hükûmetin politikası nasıldır? Her konuya bodoslama girmektedir bu Hükûmet dış politikada. Türkiye'de El Kaideler, El Nusralar kol gezmektedir. Avrupa'da birçok yabancı örgüt ile angajmana girdiğinizi duyuyoruz. Sonunda ne oluyor? Politikalar farklılaşıyor dünyada, siz girdiğiniz angajmanlar nedeniyle ortada kalıyorsunuz. Yasa dışı örgütler "Suriye sınırını kapattığınız takdirde Türkiye içerisinde eylem yaparız." diyerek sizi tehdit ediyor, siz ses çıkarmıyorsunuz. Siz, dış politikadan anlamıyorsunuz sayın Hükûmet yetkilileri. Hayalî hedefler peşinde giderken, bakınız, her konuda açığa düştünüz. "Osmanlıcılık" diyorsunuz, bakın, Osmanlı tarihçileri size ne diyor?

Daha dün akşam, İlber Oltaylı, CNN TÜRK'ün "Aykırı Sorular" programında şöyle diyor: "Şu anda, garip bir kadrolaşma başladı. Hiç alışmadığımız, sözde diplomat türleri görüyoruz. İdari aksaklıklar aldı başını gidiyor, ciddi değiller. Çad'daki Sefirikebirin Mali'deki politikalar için Twitter'dan mesaj çekmek nereden aklına geldi acaba? Bunu Mehmed Emin Ali Paşa duysa şapkası havaya uçardı, bunları sopayla kovalardı. Çölden gelmedik, biz kocaman, eski bir devletiz." Kısaca, sizin bir zamanlar sözü üzerine söz kondurmadığınız tarihçilerin yorumları böyle. Kendi tarihinizi yazıyorsunuz ve hazırlanın, yakında tarih olacaksınız arkadaşlar.

İktidara geldiğiniz dönemle -burası önemli- sizinle pek yakın ilişkileri olan Amerika Birleşik Devletleri'nin eski Ankara Büyükelçilerinden Morton Abramowitz ve Bush Hükûmeti döneminin en önemli diplomatlarından Eric Edelman -sizin iktidarınızda burada Büyükelçiydi- geçenlerde "ABD'nin Türkiye Politikasını Yeniden Biçimlendirmek" isimli bir raporu tanıttılar, üzerinden çok zaman geçmedi. Bu raporda nelere değiniliyor, birkaç örnek verelim; sizin beraber yola çıktığınız sizleri destekleyen dostlardan bir kısmının sizlerle ilgili yorumlar nedir diye bakalım.

Abramowitz diyor ki: "Suriye, Başbakanın laneti hâline gelmiştir." Başbakanın çok yakın ilişkileri vardı kendisiyle, öyle duyardık basından. "'Esat gitmeli.' sözü onu felakete sürükleyen bir fikrisabit hâline geldi. Türkiye, savaşan teröristlere destek verme noktasındadır. Başbakan, etrafındakilerce yanlış yönlendirilip ülkesini ve kendi siyasi geleceğini pek çok açıdan tehlikeye sokmuştur. İnatçı karakteri nedeniyle bu durumu da sürdürmek niyetindedir." Arkadaşlar, sizlerin geleceğini çok ilgilendiriyor bu anlattıklarım verdiğiniz itibara göre. "Uluslararası alanda Türkiye sorgulanır hâle gelmiştir. İzlenen mezhepçi dış politika bunun en büyük nedenidir." Amerikalılar söylüyorlar.

Edelman ise şöyle diyor: "İki ülke arasındaki ayrışma Suriye sorunuyla başlamıştır." Yani ABD ile Türkiye. "Davutoğlu'nun tercihleri ile ayrışma daha da derinleşmiştir." Türkiye ile Suriye arasında. "Hükûmetin mezhepçi dış politikası nedeniyle bölgede dostluk kalmamıştır." Buraya dikkat ediniz. Edelman, Hükûmetin Gezi Parkı direnişi nedeniyle toplumun büyük bölümünün gözünde meşruiyetini yitirdiğini söylüyor arkadaşlar. "Oyları düştü." diyor ve partinizin gelecekte büyük ayrışmalar yaşayacağını ima ediyor, içinizde. Ben söylemiyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - İlk defa söylenmiyor bu, yıllardan beri söyleniyor.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) - Bunu Amerikalılar söylüyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Amerikalıların hayali o.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) - Devam ediyor.

Hayır, yola çıktığınız adamlar size neler söylüyorlar, onu söylüyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Demek ki yola çıkmamışız.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) - Yollar ayrışmış, öyle diyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Hayır, biz çıkmadık.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) - Devam ediyor ve diyor ki: "Türkiye'nin Orta Doğu ve Arap coğrafyasında rol modeli olma şansı kalmamıştır." Rapor, AKP politikalarının Türkiye toplumundaki kutuplaşmayı -biraz önce meseleydi- artırdığını, bunu da partinin siyasi güvenliği ve rant sağlamak uğrunda yaptığını belirtiyor. Yani, diyor ki: "Rant sağlama ve siyasi güvenliğiniz için, geleceğiniz için kutuplaşmayı artırıyorsunuz." Biz düşünmüyoruz, bize böyle söylüyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Ya, ne kadar kıymetliymiş bu Amerikalının düşünceleri ya.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) - Zaten ondan cevap verdim biraz önce Sayın Grup Başkan Vekili.

Rapor, Amerika'nın, Başbakanın otoriter bir politikayı saplantı düzeyinde benimsediğini, eleştiriye tahammülü olup olmadığını belirtip "Türkiye'de artık hukukun üstünlüğü ve basın özgürlüğü kalmamıştır." diyor ve ekliyor: "Ilımlı sağcılar ve toplumun demokrat kesimleri kendini terk etmektedir."

Son olarak, partinizin iktidara gelmesinden bir süre sonra ABD'nin Ankara Büyük elçisi olarak atanan Edelman, AKP'nin Türkiye siyasetinde belirleyiciliğinin sona erdiğini belirtip Başbakanın çatışmacı üslubuna değiniyor. Burada kişiliği hakkında nasıl bir yorum yapıyor, Türkiye Başbakanı olduğu için dile getirmeyeceğim.

Şimdi, sizin iktidara gelirken yakın desteğini gördüğünüz gruplardan böyle yorumlar geldiğini belirttik. Bu gruplara ne diyeceğinizi, bunlara ne haber yollayacağınızı çok merak ediyorum. Ancak, dikkat ediniz, içinizde dış politika ve diğer konularda raporla aynı fikirde kişiler olabilir.

Son bir şey ekleyip raporu kapatalım. Rapor, arkanızdaki seçmen desteğinin ağırlıklı olarak ekonomik nedenle olduğunu ancak durumun değişeceği doğrultusunda sizleri uyarıyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - On yıldan beri söyleniyor onlar.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) - Diyor ki: "Bugüne kadar kısa vadeli yabancı sermaye girişimi Hükûmet borçlanmasıyla..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) - Süre bitti mi, yirmi dakika?

Peki efendim, teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) - Efendim, yeni FED politikalarıyla gelecekte borçlanma meselelerinin dönmeyeceğini ve büyük siyasi krizlerin yolda olduğunu belirtiyor. Hayırlı, uğurlu olsun.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Bütçe konuşmalarına bakın, on yıldır yine aynı şeyler söyleniyor, 11'incisi bu sadece.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) - Bu sefer Amerika söylesin.