GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBUNUN, VAN MİLLETVEKİLİ NAZMİ GÜR VE ARKADAŞLARININ 23/10/2011 VE 9/11/2011 TARİHLERİNDE YAŞANAN İKİ BÜYÜK DEPREM AKABİNDE VAN MERKEZE BAĞLI KÖYLERDE TESPİT EDİLDİĞİ ÜZERE ENKAZLARIN KALDIRILMAMASININ VE YAPILMASI VADEDİLEN EV VE HAYVAN BARINAKLARININ YAPILMAMASININ NEDENLERİNİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 23/5/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERMİŞ OLDUĞU MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 2 EKİM 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:2
Tarih:02.10.2013

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce Meclisimizin yeni yasama yılının hepimiz için hayırlı uğurlu olmasını dileyerek başlamak istiyorum. Yine bu yeni yasama yılında, yüce Meclisin gerek grup başkan vekilliklerinde gerekse Meclis başkan vekilliklerinde yeni görevlere seçilen bütün arkadaşlara hayırlı olsun diyorum ve hepsine başarılar diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, evet, ben BDP'nin Van depremiyle iligili grup öneri üzerinde söz aldım ama Van'a geçmeden önce Tokat Milletvekili olarak bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Hepinizin bildiği gibi Tokat da Kuzey Anadolu fay hattında, özellikle Kelkit Vadisi üzerinde ve şu anda çok ciddi deprem riski olan bir bölge. Şimdi, Van'da testi kırıldı birçok insanımızı kaybettik -biraz rakamlardan bahsedeceğim size- ama hiç olmazsa Tokat'ta testinin kırılmasına izin vermeyelim. Deprem için gereken önlemleri almasını -lütfen- Hükûmetten rica ediyorum burada.

Evet, değerli arkadaşlarım, 23 Ekim 2011'de Van'da maalesef bir deprem yaşadık ve bu depremde tam 644 vatandaşımızı kaybettik, 1.500'ün üzerinde de yaralımız var; yine, 17 bin konut hasar gördü. Depremin olduğu ilk gün de dâhil olmak üzere biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak deprem bölgesindeydik ve o günden itibaren özellikle ilk altı ay içerisinde sürekli orada milletvekillerimizi bulundurarak oradaki insanların sorunlarını herhangi bir siyasi kaygı gözetmeksizin siz yüce Meclise ve Hükûmete iletmek üzere oradaki vatandaşlarımızın yanında bulunduk.

Geçtiğimiz hafta yine bir heyetle Van'daydık biz ve buradaki konteyner kentleri dolaştık. Bunlar oradaki resmî rakamlar değerli arkadaşlarım, şu anda hâlâ 255 aile konteyner kentlerde kalıyor ve bu 255 aile toplam nüfus olarak yaklaşık 2.500 kişi civarında ve maalesef bunların 200 tanesi çocuk.

Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz yeni eğitim ve öğretim yılımız açıldı ancak maalesef bu konteyner kentteki çocuklar okula gidemiyorlar. Okula gidememelerinin iki tane gerekçesi var: Bunlardan birincisi, okullar bu çocukların ikametgâh kaydı olmadığı için bu çocukları okullara kaydetmiyorlar. Eğer hasbelkader okul idaresi hoşgörü gösterir ve kayıt yaparsa bu defa da bu konteyner kentlere herhangi bir servis olmadığı için bu çocuklar okuldan mahrum kalıyorlar.

Sayın milletvekilleri, binalar yapılır, yıkılır, bunlar halledilebilir ancak buradaki 200 tane çocuğun eğitimini aksatırsak bu çocukların hayatını hep beraber söndürmüş oluruz. Umut ederim ki, gerek bölgenin milletvekilleri gerekse orada idarecilik yapan arkadaşlar özellikle bu çocukların eğitim hayatıyla ilgili gereken çabaları bir an evvel gösterirler ve bu çocukların eğitiminin düzelmesini sağlarlar.

Değerli arkadaşlarım, oradaki insanlarla tek tek konuştuk. Kendi gördüğümüz şeyleri söylüyorum sizlere, onların söylediklerini söylüyorum: Elektrikler kesilmiş, insanlar gece mum ışığında oturuyorlar. Bakın, ülkenin kalkınmışlığından bahsediyoruz, ileri demokrasiden bahsediyoruz. Yani, bu asırda, bu çağda bu memlekette insanları mum ışığında oturtturmaya kimin hakkı var, hangimizin böyle bir şeye hakkı var ya da hangi vicdan sahibi arkadaşımız buna "İyi ki böyle olmuş." diyebilir?

Su konusu arkadaşlar, çok önemli. Evet, birkaç konteyner kentte hâlâ su var ama maalesef suyun da kesildiği konteyner kentler var. Resimlerini çektim, sizlere göstermeyi isterdim. İnsanlar tenekede su kaynatıp yıkanmaya çalışıyorlar. Yani, bunun vicdanınızla bağdaşıp bağdaşmayacağını sizlere bırakıyorum.

Yine, maalesef buradaki insanlar o kadar fakirler ki tenekede mercimek çorbası kaynatıyordu bir anne çocuklarına. Yani, az önceki konuşmacı arkadaşlarım bahsetti, bu millet Van'daki depreme sahip çıktı, trilyonlarca lira yardım etti, malzeme gönderdi, gıda maddesi gönderdi. Ne oldu bunlar değerli arkadaşlarım? Neden insanlar tenekede çorba içmek zorunda kalıyorlar? Bir annenin bu şekilde olan ızdırabının hesabını biz hangimiz verebiliriz önümüzdeki günlerde?

Değerli arkadaşlarım, gene, sağlık ocağı kapatılmış. Sağlık ocağının kapatılmasının şu anlamda çok önemli olduğunu biliyorum: Burada çocuklar var, bunların aşılarını kim takip ediyor? Burada hamile kadınlar var, bunların hamileliklerinin gidişini kim takip ediyor belli değil ve bu insanların maalesef müracaat edebilecek durumları yok, paraları da yok. Önümüzdeki süreçte bu çocuklarla ilgili gelişecek herhangi bir salgın hastalıkta -bakın- yalnızca o konteyner kent değil, bütün Van halkı kırılır ve bunun vebalini hiç kimse ödeyemez. En azından "Sağlık ocağını oradan kaldırmanın kime ne faydası vardı?" diye sormak lazım.

Gene, arkadaşlar, bu konteyner kentlerde engelli insanlarımız var. Bu insanların zaten bir anlamda başlarına doğal bir afet gelmiş ve doğuştan bir engelleri var. Bunlara daha fazla işkence etmenin hiçbirimizin hakkı olmadığını düşünüyorum.

Açlık grevinde olan insanlar var. Evet, insanlar sesini duyurmak için açlık grevine başlamışlar. Fakat, bundan daha kötüsü, benim konuştuğum birkaç kişi intihar eğiliminden bahsediyor, "Artık canımızdan bezdik, kendimizi öldürmek istiyoruz, bu yaşamak değil." diyorlar. Sayın milletvekilleri, bunlar küçümsenecek şeyler değildir. Eğer burada intihar vakaları gelişirse, söylediğim gibi bunun vebalini hiçbirimiz ödeyemeyiz.

Yine, değerli arkadaşlarım, belki biraz kızacaksınız ama size şunu söyleyeyim: Konteyner kentlerdeki camileri kapatmışlar. Şimdi, siz hep buraya geldiğinizde "CHP camilere şöyle etti, böyle etti." diye söyleniyorsunuz. Bakın hepiniz açın sorun, oradaki vatandaşlar diyorlar ki: "Camimizi kapattılar, ibadet edemiyoruz." Ve bu insanlar müftüye gitmişler, demişler ki: " Sayın Müftü, bari camimiz açık kalsın." Devletin müftüsü bununla ilgileneceğine, bu sorunu halledeceğine o insanlara demiş ki: "Kardeşim, caminin olmadığı yerde ne işiniz var, siz de kalkın gidin."

Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada bir sorun var. Bu sorunu maalesef biz gene... O meşhur fıkradan biliyorsunuz, maymunu yakalamış "Zürafa olduğunu itiraf et." diyor bizim devlet görevlisi. Böyle yapmayalım. Buradaki insanların sorunlarını görelim, anlayalım ve bunlara çözüm bulalım çünkü bunlar sonuçta bu ülkenin insanları.

Değerli arkadaşlarım, bu süreç içerisinde Van Valisiyle de görüştüm, yeni göreve başlamış bir arkadaşımız. İyi niyetli olduğu kanısını uyandırdı bende açıkçası ancak şunu da söylemek isterim: Bakın, burada bir doğal afet olmuş ve bu bölgeyi bilen, bu afeti başından beri bilen valiyi almışsınız başka bir ile göndermişsiniz. Hiç olmazsa bu işlerin sorunları bittikten sonra valiyi gönderseydiniz belki sorunların çözümünde de daha etkin, daha akılcı yöntemler uygulanabilirdi diye düşünüyorum.

Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)