| Konu: | BDP GRUBUNUN, DİYARBAKIR MİLLETVEKİLİ ALTAN TAN VE ARKADAŞLARININ 29/6/1925 TARİHİNDE İDAM EDİLEN ŞEYH SAİT EFENDİ VE 46 ARKADAŞININ MEZAR YERLERİNİN AİLELERİNE TESLİM EDİLMEMESİNİN NEDENLERİNİN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 31/10/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERMİŞ OLDUĞU MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 20 KASIM 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 19 |
| Tarih: | 20.11.2013 |
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) - Teşekkür ederim.
Tabii, tarih tartışması zor. Hem Yusuf Halaçoğlu'nun söylediği Seyit Rıza'ya madalya takıldığı yönündeki yanlış iddia bakımından olsun hem de yetmiş yedi yıl evvel meydana gelen bir idamın geçtiğimiz gün, 15 Kasım günü Elâzığ'daki Buğday Meydanı'nda bir anmayla güncelleştirilmesi bakımından olsun, tarih tartışmasının zorluklarını bir kez daha bu önerge vesilesiyle görüyoruz.
Ben önergenin lehinde söz aldım çünkü Çözüm Komisyonu ve Dersim Komisyonu diye iki komisyon var aslında, bir süredir çalışıyor. Çok sessiz sedasız ilerliyorlar çünkü her iki komisyonda yapılan faaliyetler, çok fazla bu meseleleri çözmeyi, meselelerin önünü açmayı, gerçekten toplumu ilgilendiren, toplumun da alaka gösterebileceği gündemlerle ilerlemiyor. Mesela, iki yıldır Mecliste bir Dersim Komisyonu var. Bu Komisyon uykuya yatırılmış durumda. Yaklaşık bir buçuk yıl evvel Tunceli, Erzincan ve çevre bölgelere ziyaretlerde bulunacak ve oraya dilekçe veren mağdurlarla görüşecekti ama bir buçuk yıldır hiçbir ziyaret gerçekleşmedi. Sadece, bu tartışmalarda, Tunceli'nin adı Dersim olsun çizgisine gelmiş bulunuyoruz. Yani yetmiş yedi, yetmiş sekiz yıl sonra veya 1923'ten ele alınırsa doksan yıl sonra vardığımız nokta bir arpa boyu yol olarak nitelenebilir.
Seyit Rızaların idamının üzerinden yetmiş yedi, diğer önergede adı geçen Şeyh Sait'in idamının üzerinden seksen dokuz, Bediüzzaman olarak tabir edilen yani zamanların harikası diye tabir edilen Saidi Nursi'nin mezarının kaybedilmesinin üzerinden elli üç yıl geçmiş. Otuz beş yıl evvel de Maraş'ta yüzlerce insanın öldürüldüğü bir vahşi cinayet, etnik bir nefret eylemi ve insanlığa karşı bir suç fiili gerçekleşti. Otuz beş yıl sonra bu olayı genç bir avukat, İstanbul'dan -Maraşlı- dert etmiş ve takip etmiş, haziran ayında Maraş Belediyesine bir dilekçe vermiş. Kendisinin vekâlet aldığı Bektaş Bozkurt ve Cemal Bayır isimli kişilerin mezarlarını sormuş çünkü aileler Maraş'ta öldürülmüş olan bu iki masum insanın nereye gömüldüğünü bilmiyor. Hükûmete bağlı olan Maraş Belediyesi Seyit Sönmez'e 13 Haziran 2013'te gönderdiği yanıtta "O zaman kimlik bilgisi kayıt altına alınmadığından şahısların cenazeleri için Müdürlüğümüze ettiğiniz bu müracaata herhangi bir cevap veremiyoruz, nerede olduklarını bilemiyoruz." diye yanıt vermiş. Yani seksen dokuz yıl evvelki olayı değil, henüz çok yakın bir tarihte, acıları çok taze olan Maraş'la ilgili resmî bir belge var elimizde ve kayıp mezarlar meselesi sadece Seyit Rıza, arkadaşları, Şeyh Saitler, diğer önergede adı geçenler bakımından değil, Maraş'ta da söz konusu.
Buradan "Yakın olaylara projektörü yöneltelim, eski olayları unutalım." şeklinde bir yaklaşım ortaya çıkar. Zaten AKP adına konuşan Naci Bostancı da aslında bu görüşün en rafineri hâli olan "Bu meseleler tarihçilere bırakılsın, siyaset bunu nasıl çözecek?" şeklinde bilinen bir cümle ederek biraz sonra bu önergeye ret verileceğinin işaretini vermiş oldu.
Şimdi, Seyit Rızalara dair şunu söyleyeyim: Yusuf Halaçoğlu'na önce cevaben söyleyeyim. Seyit Rıza, Rus ordusundan değil, 1916'da Rusların ilerleyişi karşısında oluşturulan gönüllü doğu ve batı Dersim milis birliklerinin batı grubunun komutanı olarak Osmanlı ordusundan madalya alıyor. Hocam herhâlde öyle söylemek istedi, dili sürçtü. Rus ordusundan madalya alma gibi bir şey yok. Hatta kendisine askerî tenkil harekâtından muaf olduğu yönünde bir belge verildi. Bunun beratı da arşivlerde var; Hocam tarihçidir, iyi bilir. Dolayısıyla, bırakalım Rus ordusuyla iş birliği yapmayı, Rus ordusunun ilerleyişine karşı Erzincan ve Erzurum cephesinde savaşmıştır ve Erzurum'un "Horum Düzü" diye bilinen bölgesine kadar mesela, bu milis birlikleri Osmanlı ordusuyla birlikte Rus kovalamışlardır. Daha sonra, iki yıl Erzincan'da ikamet etmiştir, il idare kurulu üyeliği yapmıştır. Hatta, bu, yörede o kadar iyi bilinen bir şeydir ki 1970'lere kadar Pülümür'ün kurtuluşu törenlerinde Dersim milis kuvvetlerinin Ruslarla savaşı bir tiyatro şeklinde canlandırılırdı. Sonradan kaldırıldı bu törenler. Seyit Rıza, o yüzden, mesela, harekât çok ilerlediğinde, etrafını kuşattığında, kendi köyü bombalanıp masum insanlar öldüğünde Erzincan'a gidiyor, çok ilginç. Oradaki yerel halk anlatımlarına göre şöyle der çevresine: "Ben Erzincan'ı kurtardım Ruslardan, Erzincan da muhakkak bana sahip çıkar, bizi kurtarır." Hatta, görüşmeye gittiğinde vali kendisini teslim edip Elâzığ'a gönderdiğinde, o iki aylık haksız yargılamalar başladığında, Zazaca olarak der ki: "Bir insan koca bir memleketi kurtarıyor, ama bir memleket bir insanı kurtarmayı başarmıyor." O açıdan, hocamın verdiği bilgileri düzeltme gereği duyuyorum. Ruslarla iş birliği değil, bilakis, onlara karşı vatan savunması söz konusudur ve bu belgelenmiştir.
Önergede bazı yanlışlar var, onları düzeltmek adına ve kayıtlara geçsin diye, halkımıza da bilgi vermek babında söyleyeyim: Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezar yerlerinin iki yerde olduğu rivayet ediliyor; Elâzığ'a bağlı Holfenk köyünde bir kireç ocağı civarında, yine Elâzığ'ın merkezindeki "Yolçatı" denen yerdeki tren istasyonunda olabileceği konuşuluyor.
Seyit Rızalarla ilgili, 2006'da, bendeniz tarafından açılmış bir dava da var, hâlâ Danıştayda devam ediyor tam yedi yıldır. Mezarlarının bulunması talebiyle Millî Savunma Bakanlığına ve İçişleri Bakanlığına 2006'da dava açıldı ve mahkeme "Arşivlerde bilgi, belge yok." gibi komik bir gerekçeye sığınarak davayı reddetti. Şu an Danıştayda incelenmeyi bekliyor.
Neden tarihçilerin işi olmamalı, siyasetçilerin işi olmalı? Meclis bu meseleyi çözmeyecekse -ama Çözüm Komisyonu ve Dersim Komisyonu gibi bence yetersiz ve toplumun tansiyonunu düşürmek için kurulan yapay komisyonlar aracılığıyla değil- siyaset bu olaya el atmayacaksa, Ankara'daki 3 tane, Elâzığ'daki 3 tane hâkim, Danıştaydaki hâkimler bu meseleyi nasıl çözecek? Millî Savunma Bakanlığı mahkemeye belge göndermiyor, İçişleri Bakanlığı mahkemeye belge göndermiyor, MİT mahkemeye belge göndermiyor, Genelkurmay, eminim, elinde olan arşive dair tek bir yaprağı Elâzığ İdare Mahkemesine göndermiyor. Bu kurumları nasıl harekete geçireceğiz, TBMM buna el koymazsa nasıl harekete geçecek? Bunu da tartışmamız gerektiği kanaatindeyim.
Seyit Rıza tartışması ve Şeyh Sait olayı, yine, Saidi Nursi olayına dair başka bir belgeyle geldim. Şimdi, bu tarihe yaklaşım gerçekten sorunlu, herkes kendi mağdurunun hakkını savunuyor ve başkasının acısına bakmama gibi bir eğilim genel hâle geliyor. Ben bir tane fiş getirdim. Bizim tarihimizde, ta Osmanlıdan beri çok sayıda fişler var. Bilirsiniz, Abdülhamit döneminde Yıldız Sarayı evraktan geçilmezdi. Bu fiş 23 Mart 1955'te düzenlenmiş, Saidi Nursi'yle ilgili. Düzenleyen hükûmet, Adnan Menderes Hükûmeti. Saidi Nursi'yi fişlemişler ve sinsi ve kurnaz bir şahıs olan adı geçenin, işte, gizliden gizliye din devleti kurma, Kürtçü faaliyetler yürütme yönünde çabalar içinde olduğu yazılıyor. Eğer Seyit Rıza'nın acısına doğru bakmazsak Saidi Nursi'nin kayıp olan mezarı meselesine de doğru bakmayız; Seyit Rıza meselesinde taraf olursak, kutuplaşırsak diğer acıları da, kanımca, görmezden geliriz.
Bu bakımdan, birazdan yapılacak oylamada AKP oylarıyla reddedilecek bu haklı ve meşru önergeyi destekliyorum. Seyit Rıza'yla ilgili olarak, o bölgede yaşayanların acılarına kulak verilmesini talep ediyorum. Yaşayan torunları, o aileden gelen insanlar Türkiye'nin dört bir yanına dağılmışlar. Meclis eğer bu mezarları bulursa, kayıp olan cenazeleri ailelere teslim ederse bence saygınlık kazanmış olacak ama bu mesele gizlenmeye, inkâr edilmeye, yok sayılmaya devam edilirse sadece 550 milletvekilinin bir parça daha yara alacağı kanaatindeyim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)