GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBUNUN, MARDİN MİLLETVEKİLİ EROL DORA VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN TÜRKİYE'DE HAK İHLALLERİNE UĞRAYAN ÇOCUKLARIN SORUNLARININ ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 23/11/2012 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 21 KASIM 2013 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:20
Tarih:21.11.2013

EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün, 12 yaşındaki Uğur Kaymaz'ın güvenlik güçleri tarafından 13 kurşunla öldürülmesinin dokuzuncu yıl dönümü. Uğur Kaymaz'ı saygıyla anıyor ve Uğur Kaymaz'ın şahsında öldürülen diğer bütün çocukları da saygıyla anıyor ve bir daha bu tür olayların yaşanmaması için herkesi sorumluluğa davet ediyorum.

Uğur, 21 Kasım 2004 tarihinde, Mardin'in Kızıltepe ilçesinde, evlerinin önünde babası Ahmet Kaymaz'la birlikte terörist oldukları gerekçesiyle öldürüldüğünde 5'inci sınıf öğrencisiydi. Evinin önünde öldürüldüğünde ayağında terlikleri vardı. Uğur'u katledenler, 8 Eylül 2012 günü görülen ve son davada meşru müdafaa haklarını kullandıkları gerekçesiyle beraat etmişlerdir. Bu utanç verici kararı bir kez daha kınıyoruz.

İnsan Hakları Derneği Çocuk Hakları Komisyonunun Haziran 2012'de yaptığı açıklamada, son yirmi dört yıl içinde en az 552 çocuğun devlet güçleri tarafından öldürüldüğü, bugünkü iktidar döneminde yani 2002 yılından bu yana öldürülen çocuk sayısı ise 171'dir. Türkiye'de Çocuğun Yaşam Hakkı 2011 Raporu'nda, 2011 yılında devlet eliyle ve devlet önlem almadığı için toplam 815 çocuğun yaşamını yitirdiği belirtilmiştir. Günümüzde ise çocuk ölümleri devam etmektedir. Ölümlerine neden olanlara karşı başlatılan yargı süreçleri adil bir şekilde sonuçlandırılmamaktadır. 2004 yılında 12 yaşında terörist olduğu gerekçesiyle öldürülen Uğur Kaymaz, 2009 yılında koyun otlatırken meydana gelen patlamada hayatını kaybeden Ceylan Önkol, 2011 yılında Roboski köyünden kaçakçılık yapmak için giden fakat savaş uçakları tarafından bombalanarak öldürülen 19 çocuğun davaları en çarpıcı örneklerdir.

Türkiye'de çocukların uğradığı hak ihlalleri yalnızca yaşam hakkı ihlali anlamında da kalmamaktadır. Adalet Bakanlığının verdiği rakamlara göre, Kasım 2012 tarihinde cezaevlerinde 1.943 tutuklu ve hükümlü çocuk bulunmaktadır. Eğitim, sağlık ve gelişim haklarından yoksun bırakılan bu çocuklar cezaevlerinde de hak ihlallerine maruz kalmaktadırlar. Şubat 2012'de ortaya çıkan Pozantı M Tipi Cezaevindeki tutuklu çocuklara yönelik taciz ve tecavüz olayları cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini gözler önüne sermektedir.

Çocuk işçi sayısına bakıldığında ise yine oldukça sorunlu bir tablo ortaya çıkmaktadır. Türkiye'de TÜİK'in 2006 istatistiklerine göre, 6-10 yaş grubunda bulunan 16 milyon 264 bin çocuktan yüzde 5,6'sı çalıştırılıyor. Günümüzde bu rakamlar gittikçe artmakta, ayrıca ev içi çocuk emeği ve saniyede çalıştırılan çocuk sayısı da bu artışın içinde yerini almaktadır.

Dünya Çocuk Günü'nde açıklananlara göre ülkemizde 42 bin çocuğun sokakta yaşadığı ancak gayri resmî rakamlara göre 200 bine yakın çocuğun sokakta yaşamını sürdürmeye çalıştığı belirtilmektedir. Bu çocuklar sokakta olmalarından dolayı hem eğitim, sağlık gibi haklarından yoksun kalmakta hem de çocuk işçi olarak çalışmaya mecbur bırakılmaktadırlar.

Gündem Çocuk Derneği'nin Çocuğun Yaşam Hakkı 2011 Raporu'na göre, sadece bir yıl içerisinde devlet görevlileri tarafında yaşam hakkı ihlal edilen çocuk sayısı ne yazık ki 50'dir. Biz biliyoruz ki Uğur Kaymaz'ı ve diğer çocukları ayaklarında terliklerle bu yaşamdan alanlar cezasız kaldıkça utancımız, huzursuzluklarımız geçmeyecektir. Çocuklar için daha iyi bir dünya talebimiz hep eksik kalacak. Başta Uğur Kaymaz olmak üzere tüm çocukların yaşadıkları ihlallerin sorumluları cezalandırılmalıdır. Çocukların kendilerine karşı işlenen suçlardaki cezasızlık kısır döngüsünden kurtulup daha iyi bir dünyada yaşayabilmesi için devlet, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nde yer alan yükümlülüklerini hemen şimdi yani 20 Kasım Çocuk Hakları Günü'nün ertesinde yerine getireceğine dair söz vermeli ve işe başlamalıdır. Uğur Kaymaz'ın anısında, devlet eliyle yaşamları ellerinden alınan, hakları ihlal edilen tüm çocukları anıyor ve onları unutmadığımızın bilinmesini istiyoruz.

Çocuk Hakları Sözleşmesi 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş ve bu itibarla 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kabul edilmiştir. Türkiye, sözleşmeyi 14 Ekim 1990'da imzalamış ve sözleşme 27 Ocak 1995'te yürürlüğe girmiştir. Sözleşme, taraf devletlere çocukların özel olarak korunması, yasa ve gerekli kurumların yardımıyla fiziksel, zihinsel, ahlaki, ruhsal ve toplumsal olarak sağlıklı, normal koşullar altında özgür ve onurun zedelenmeyecek şekilde yetişmesinin sağlanması yükümlülüğünü getirmektedir. Sözleşmenin 2'nci maddesinde "Taraf devletler bu sözleşmede yazılı olan hakları kendi yetkileri altında bulunan her çocuğa kendilerinin, ana babalarının veya vasilerinin sahip oldukları, ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım gözetmeksizin tanır ve taahhüt ederler." ibaresi yer almaktadır. Sözleşme genel olarak incelendiğinde Türkiye'nin çocuk hakları konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmediği görülecektir. Özellikle sözleşmenin 3'üncü maddesi olan "Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir." hususunun Türkiye'de fazlaca göz ardı edildiği ortadadır. Aynı zamanda, Türkiye'de çocuklar bir örgüt ya da siyasi parti mensubu sayılabilmekte, erişkin insanlar gibi siyasal suçlu olarak yargılanabilmektedir. Yargılama çocuk mahkemelerinde olsa dahi bu süre çocuk haklarından yoksun olarak işlemektedir.

2009-2010 yılları arası 4 bin çocuk Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yargılanmış, yüzlercesi hakkında hapis cezası çıkmıştır. Çocuklar okullarda, sokakta, iş yerlerinde de cinsel istismara ve tecavüzlere maruz kalmaktadır. Çocuğa yönelik şiddet her alanda görülebilmektedir. Onlarca çocuk polis müdahalesiyle hayatını kaybetmiştir.

Türkiye'de henüz çocukların eğitim ve sağlık hizmetlerinden tam ve ücretsiz yararlanması dahi sağlanamamıştır. Çocuk işçiliği olgusu endişe verici boyutlara varmıştır. Bu uygulama birçok ülke ve uluslararası yapı tarafından insani sömürü olarak kabul edilmekteyken Türkiye'de 4+4+4 eğitim sistemiyle bu olgu olağan duruma getirilmeye çalışılmıştır. Binlerce çocuk kentlerde kayıt dışı sektörlerde mevsimlik tarım işlerinde çalıştırılmaktadır. Binlerce kız çocuğu ev hizmetlerinde çalıştırılmaktadır. Sokakta çalışan ve yaşayan çocuk sayısı oldukça fazladır.

İzmir Barosu tarafından açıklanan İzmir Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumu raporunda Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni 1990'da imzalamış olmasına rağmen sözleşme uyarınca yıllar içinde ülkemizde yürürlüğe giren mevzuatın yetersizliği ve yasal düzenlemelerin uygulama aşamasındaki sorunlar, toplumun, bu en güçsüz olan çocukları korunmasız bıraktığı belirtilmektedir. Türkiye'de, çocukların, her türlü istismarın ve sömürünün öznesi olmaya devam edildiğine raporda dikkat çekilmiştir.

Son olarak ana dilde eğitim hakkından mahrum bulunan çocuklara değinmek istiyorum.

Ana dilde eğitim hakkını bir insan hakkı, bir kültürel hak olarak savunmalıyız. Uluslararası insan hakları belgelerinde ana dilde eğitim hakkı böyle değerlendirilmektedir. Kısa vadede kültürel haklar, kültürel çeşitliliğin sağlanması ve kökenlerine bakılmaksızın tüm vatandaşların kültürel haklarının güvence altına alınması gerekmektedir. Bu hakların kullanılmasını engelleyen her türlü yasal hüküm, eğitim alanındakiler de dâhil olmak üzere kaldırılmalıdır.

Birleşmiş Milletler Dünya Çocuk Hakları Günü'nü kutladığımız bu süreçte, tüm yetişkinleri ve özellikle devlet kurumlarını, çocuk bireylerin mağduriyetlerinin giderilmesi ve en geniş çocuk haklarının yaşama geçirilmesi noktasında çaba harcamaya, gerekli önlemleri almaya ve sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz.

Tüm partileri önergemize destek vermeye davet ediyor, tekrar, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)