| Konu: | TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BELARUS CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA GERİ KABUL ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 22 |
| Tarih: | 27.11.2013 |
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Geri Kabul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Savaşlara, göçlere, çaresizliğe sebep olmayan, bu konudaki kararlara alet olmayan, liderin değil halkın vekili olan milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarı, Belarus ile yapılan ve yasa dışı güçleri önlemeye yönelik bir anlaşmaya dayanmaktadır değerli arkadaşlarım. Yasa dışı göçlerin ne gibi acılar doğurduğunu ve dramlara yol açtığını basından çeşitli vesilelerle ve sık sık izliyoruz, hatta Mersin'de, Adana'da, Hatay'da, Gaziantep'te bizzat yaşıyoruz. Ekim ayı başında İtalya yakınlarında batan gemide ölen kaçak göçmenlerin durumları hâlâ hafızalarımızdan silinmedi. Yasa dışı göçler sırasında yüzlerce kişinin öldüğü trajik olayların başlangıcı sömürüdür, açlıktır, savaşlardır. O insanlar, evlerinde ekmek olsaydı, etraflarında -tıpkı Suriye'de olduğu gibi- savaş olmasaydı umut yolculuğuna çıkıp çoluk çocuk yollarda ölmeyeceklerdi; arkalarında yetim, öksüz, çaresiz insanlar -tıpkı Suriye'de olduğu gibi- bırakmayacaklardı. Hadi diyelim ki bu insanlar ölümü göze alarak bu umut yolculuğuna çıktılar ve yine diyelim ki bu sorunlar aslında uluslararası bir sorun yani tüm insanlığı ilgilendiriyor.
Değerli arkadaşlarım, şimdi size bir ülke soracağım. Bir yandan komşusundaki sorunları kışkırtıyor, diğer yandan iç sorunlar nedeniyle sığınmacıları kendi ülkesine davet ediyor ve komşusundaki sorunlara lojistik destek sağladığını açıkça beyan ediyor. Aynı ülke, diğer yandan "Eğer sığınmacı sayısı 100 bini geçerse bunu savaş nedeni sayacağım." diyor. Yani, zavallı göçmenlere insani yardım yapacağım bahanesiyle onları ülkesine çağırıyor, aslında komşusuyla savaşmanın yollarını arıyor. Peki, bu ülkeyi tanıdınız mı? Maalesef, kendi ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti. Peki, böyle bir şey akla ve insanlığa sığar mı? Asla sığmaz. Peki, bu kadar akla, insanlığa sığmayan bir savaşma arzusunun tamamen ideolojik ve mezhepsel nedenlere bağlı olduğu anlaşıldığında ne hissedersiniz? Bizler mide bulantısı hissederiz; içinde zerre kadar insanlık taşıyan, zerre kadar insani duygusu olan bütün insanlar mide bulantısı hisseder. İşte, bu işlerden midesi bulanan insanlar Türkiye ile geri kabul anlaşması imzalıyorlar. Belarus da bu ülkelerden bir tanesi; meydana gelen işlerden midesi bulanmış ve kendini garanti altına almaya çalışıyor. Bu tartıştığımız tasarı...
Belarus da aslında bir yandan kendine yararlı, diğer yandan Türkiye'yle, ülkemiz ile ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor, diğer yandan da Türkiye'nin göçmen konusundaki tutumuna güvenmiyor, güvenmediği için de böyle bir geri kabul anlaşması imzalamak zorunda kalıyor. Yani diyor ki: "Ben Belarus Cumhuriyeti olarak Türkiye ile ilişkilerimi geliştirmek istiyorum, Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak istiyorum, hatta, vizeleri kaldırarak ticaretimi geliştirmek istiyorum ama Türkiye'ye güvenmiyorum. Güvenmediğim için, Türkiye'nin göçmen konusunda, Suriye konusunda yaptıkları midemi bulandırdığı için bu geri kabul anlaşmasını imzalıyorum."
Tasarı ne getiriyor değerli arkadaşlarım? Geri kabul. "Geri kabul" ne demek? Diyor ki: "Senden bana gelen yasa dışı göçmenleri geri alacaksın." Bütün anlaşmanın temeli bu; eğer Türkiye'den Belarus'a yasa dışı göçmen giderse bunları geri alacaksın. "Ben seninle 29 Mart 2013'te, Minsk'te bir vizesiz seyahat anlaşması imzaladım. İmzaladım ama biraz da pişman oldum çünkü bu vizesiz seyahat anlaşması yasa dışı göçlere sebep olabilir. Yasa dışı yollarla gelen göçmenleri geldikleri ülkeye veya vatandaşı oldukları ülkeye düzenli, hızlı, güvenilir ve insan onuruna yakışır bir şekilde gönderirim." diyor Belarus. Peki, biz ne diyoruz, "Elbette, tamam, geri gönder." diyoruz. Yoksa Belarus'un derdi veya Türkiye'nin derdi, Belarus'tan Türkiye'ye yasa dışı göçmen gelmesi filan değil değerli arkadaşlarım. Belarus'tan Türkiye'ye yasa dışı göçmen geleceğini hiç hayal edebiliyor musunuz? Elbette ki hayal edemiyorsunuz. Adamlar vizeyi kaldırma anlaşması için bu geri kabul anlaşmasını şart koşmuşlar görünüyor. Karşılıklı olarak vizeyi kaldırdıkları gün, aynı gün, yine Minsk'te bu geri alım anlaşmasını imzalıyorlar. Sizce böyle bir tesadüf olabilir mi? Olamaz. Bu bir tesadüf değil. Peki, bunun bir tesadüf olmadığını nereden anlıyoruz?
Bakın arkadaşlar, bu anlaşmanın gerekçesine bakın. Bu gerekçeyi Hükûmet yazdı, Bakanlar Kurulu imzaladı ve Başbakan imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiniz. Kendi ellerinizle yazdığınız gerekçede, bakın, neleri itiraf ediyorsunuz, diyorsunuz ki kendi gerekçenizde, Hükûmetin gerekçesinde arkadaşlar. Bakın, bu maddeleri, bu gerekçeleri muhalefet yazmamış, Hükûmet yazmış. Diyor ki gerekçede: "Ülkemiz, önemli ölçüde yasa dışı göçlere maruz kalmaktadır ve Avrupa Birliği ülkelerine yasa dışı göçte güzergâh olarak kullanılmaya çalışılmaktadır." Bakın, bu itirafın ne demek olduğunu anlıyor musunuz? Anlamıyorsanız veya kafanız yorgunsa ben size anlatayım veya bizi dinleyenler anlasınlar. Yani Başbakan "Ben Hükûmetim, üstelik de tek başıma iktidar olacak kadar güçlü görünüyorum." diyor, "Ancak, sınırlarımı korumaktan âcizim." diyor, özellikle güney, güneydoğu sınırlarımı. "Siz benim Orta Doğu'da efelenmeme bakmayın. Güney ve doğu sınırımdan bir girenler keşke benim ülkemde kalsa, sınırı bir delenler keşke orada kalsa." diyor. Bir de "Benim batı sınırımı da deliyor, buradan da Avrupa'ya gidiyor, ben de buna seyirci kalıyorum yani ben âcizim." diyor Başbakan. Bakın, bunu ben söylemiyorum. Bunu siz kendi ellerinizle kendi bürokratlarınıza yazdırdığınız gerekçede söylüyorsunuz, gerekçede kendi Başbakanınızın âcizliğini ifşa ediyorsunuz. Belarus Hükûmetinin diplomatları bunu zaten çoktan öngörmüşler, görmüşler ve diyor ki: "Kardeşim, tamam, vize uygulamasını kaldıralım ancak sizin sınırlarınız delik deşik, kim giriyor, kim çıkıyor haberiniz yok. Ben tedbirimi alayım." Ta Minsk'ten kötü tabloyu görüyor ve önlemini alıyor.
Peki, bu anlaşmayı kim imzalıyor? İşin trajikomik bir diğer yanına bakalım: Türkiye Cumhuriyeti adına bu anlaşmayı Dışişleri Bakanı imzalıyor, yani Ahmet Davutoğlu'nun bizatihi kendisinin imzası var. Acaba bu anlaşmayı imzalarken Bakanın hiç yüzü kızarmadı mı? Bu gerekçede yazılan ifadelerin, yani sınırlarımızın delik deşik olmasının tek sorumlusunun kendisi olduğunu, kendi Hükûmeti olduğunu hiç düşünmedi mi? Düşünmemiştir. Düşünse herhâlde böyle bir anlaşmayı imzalamaz. Kendilerini dünya lideri zanneden insanlar işte bu şekilde kendi kendilerini de rezil ederler.
Bakın değerli arkadaşlarım, bizim sınırlarımız neden delik deşik oldu? Çünkü Dışişleri Bakanı hayalperesttir, çünkü Dışişleri Bakanı yayılmacı bir zihniyete sahiptir. Bunları ben birazdan size Dışişleri Bakanının kendi sözleriyle kanıtlayacağım. Dışişleri Bakanı başka ülkelerin sahibi olmayı hedeflemiştir ve bu uğurda savaşı göze almıştır. Bu kürsüden yaptığı konuşmada -bu kürsünün tek farkı: Mikrofonlar değişti- diğer mikrofonun olduğu kürsüden yaptığı konuşmada Dışişleri Bakanı demişti ki, tutanaklarda vardır, çıkarabilirsiniz: "Yeni Orta Doğu'nun sahibi ve hizmetkârı biz olacağız." Bakın, bu laf çok önemli bir laftır. Bunu tekrar söylüyorum: Bir ülkenin, üstelik de koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletinin Dışişleri Bakanı bu kürsüye çıkıp milletin kürsüsünden "Yeni Orta Doğu'nun sahibi ve hizmetkârı biz olacağız." diyemez. Diyorsa eğer hayalperesttir, diyorsa eğer yayılmacı bir zihniyete sahiptir. Savaşa zemin hazırlamak için kendi komşu ülkelerini bizim ülkemize davet etmiştir. İşte, bu yüzden hayalperest; işte, bu yüzden yayılmacı; işte, bu yüzden kendi dünyasında yaşıyor; işte, bu yüzden dünyadan haberi yok. Adı Dışişleri Bakanı ama dışişlerinden başka her şeyi bildiğini zannediyor, onları bilmiyor, dışişlerini de bilmiyor.
Bakın, "Suriye'de muhalefet yok, biz muhalefeti oluşturacağız. Türkiye'de muhaliflere lojistik desteği sağlayacağız." diyen bu ülkenin Başbakanıdır, bu ülkenin Dışişleri Bakanıdır. E, şimdi, siz kalkacaksınız, bu kadar iş yapacaksınız, muhalifleri burada örgütleyeceksiniz, sonra gideceksiniz, diyeceksiniz ki: "Git, kardeşim, Suriye'de kardeşini öldür, orada kan aksın." Aynı şekilde, orada kan akınca kalkacaksınız, Esad'a diyeceksiniz ki: "Ey diktatör, sen Suriye halkından toplanan vergilerle kendi halkına silah doğrultamazsın." Doğru, hiçbir ülkede, hiçbir ülkede o ülkenin vatandaşlarından toplanan vergilerle alınan silahlar o ülkenin insanlarına doğrultulamaz. Ama bunu söyleyenin azıcık da adabı, edebi olması gerekir. Aynı şahsiyetler, aynı zihniyet, yine bizden toplanan vergilerle alınan silahları Gezi olaylarında kendi halkına doğrultmuştur. Ben bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda Dışişleri Bakanına söyleyince çok sinirlenmiş Sayın Bakan, yumruğunu masaya vurmuş, herhâlde eli acımıştır. Eli acıdığında, orada, Suriye'de, Gezi'de canı yananları da belki anlamıştır. Ben ona demiştim ki: "Sayın Dışişleri Bakanı, sizin zihniyetinizin de Esad zihniyetinden bir farkı yok. Esad, halkına silah doğrultmuştur, siz de kendi halkınıza Gezi'de silah doğrulttunuz. Yalanım varsa buyurun, söyleyin. Bu insanlar Gezi'de kalp krizi geçirerek ölmediler, sizin yüzünüzden öldüler ve siz bu konuda suçlusunuz." Hazret çok sinirlenmiş, demiş ki: "Beni nasıl Esad'a benzetiyorsunuz?" Doğru, orada binlerce insan öldü, burada sadece 7 kişi öldü! Yani bir insanın Esad'a benzemesi için burada binlerce insanı katletmesi mi gerekir? Bir tek insanı bile öldürseniz, vazgeçtim öldürmekten, bir tek insanımıza bile silah doğrultursanız ve onların kılına zarar gelirse sizin zihniyetinizle Esad zihniyetinin hiçbir farkı yoktur.
Bakın, Esad zihniyetiyle nasıl örtüşüyorsunuz? Ve sadece Dışişleri Bakanı değil, Sayın Bakan, siz dâhil olmak üzere Kabinenizde bulunan bütün bakanların imzalarıyla gelen Dışişleri sözleşmelerinin tamamından siz de sorumlusunuz, orada yaşanan sorunlardan, orada akan kandan siz de sorumlusunuz. Bir örnek vereyim mi size, sizin de imzanız vardı: Libya'daki milislerin eğitimi... Bakın, "polis" demiyorum, "asker" demiyorum, Libya'daki halk güçlerinin, milislerin eğitimi için sizin de imzanızla bu yüce Meclise bir anlaşma geldi. Biz itiraz ettik, dedik ki: "Hadi askeri eğitiyorsun, polisi eğitiyorsun, eyvallah. Milisi yani militanı nasıl eğitirsin? Bilmiyor musun ki Libya'daki bu militanlar Suriye'ye gidip kan dökecekler!" Ve siz bunu imzaladınız, sizin imzanızla geldi, Başbakan'ın imzasıyla geldi. Suriye'de akan kandan, o anlaşmada imzası olan bütün bakanlar sorumludur.
Bakın, Sayın Bakan, Mersin'in Taşucu Limanı'ndan bir gemi dolusu Çeçen insan Suriye'ye gitti. Defalarca haykırdım, bu insanlar orada kan dökmeye gidiyorlar. Soru önergesi verdim, cevaplamadınız. Sizin bunda suçunuz yok mu? Siz bunu engelleyemez miydiniz? Bizim sınırlarımız kevgire mi döndü?
Bakın Sayın Bakan, başta Bingöl olmak üzere, doğu ve güneydoğuda, pek çok yerde, pek çok şehrimizde insanlar Suriye'ye savaşmaya gidiyorlar, orada ölüyorlar ve cenazeleri sınırımızdan gizlice geçirilerek Türkiye'ye tekrar getiriliyor ve gizlice gömülüyorlar. Nereden mi biliyorum? Cumhuriyet başsavcılığından biliyorum. Yapılan şikâyetlerle cumhuriyet başsavcılığı oradaki mezarları açtırmak zorunda kaldı ve orada ölen bizim insanlarımızı çıkarıp otopsi yaptılar. Siz ne yaptınız? Sadece ve de sadece seyrettiniz, birkaç mezar açıldı, iş o kadar.
AKP milletvekilleri, siz değil miydiniz ki üç saat içerisinde Şam'a varacak olan? İşte, Belarus bizle niye geri kabul anlaşması imzalıyor, bunu anlayın diye söylüyorum. Belarus gibi küçücük bir ülke, Belarus gibi daha kök salmamış bir ülke, yeni özgürlüğüne kavuşmuş bir ülke Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülkeye kafa tutuyor, diyor ki: "Senin milletvekillerin 'Üç saat içinde Şam'a gireriz.' demişlerdi, onun için senden üç saat içerisinde Minsk'e de gelebilirler. Ben onun için bu anlaşmayı imzalamak ve Belarus halkını korumak zorundayım."
Ey AKP milletvekilleri, siz değil miydiniz bayram namazını Emevi Camisi'nde kılacak olan? İşte, sizin mezhepçiliğiniz burada.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Kılacağız, kılacağız inşallah. sözcüsü müsün?
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Başka bir cami kalmadı mı Emevi Camisi'den başka? Başka bir cami kalmadı mı gidecek?
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Esed'in sözcüsü müsünüz siz?
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Ve buradaki Alevi yurttaşlarımızı, burada, Emevileri, Emevilerin katil olduğunu düşünen Sünni yurttaşlarımızı rencide edecek bir şekilde "Emevi Camisi'nde namaz kılacağız." demekten hiç utanmadınız mı? Başka cami kalmadı mı? Herkes namazında niyazında ama siz, namazınızı, niyazınızı da her hâlükârda mezhepçiliğe bulaştırdınız. İşte Belarus bunu bildiği için "Ya kardeşim, bunlar kalkıp Emevi Camisi'ne gidiyor, 'Üç saatte Şam'a varırız.' diyor, kendi Müslüman kardeşlerini biçiyor, öldürüyor. Ya, ben Hristiyan'ım, benim içimde çok ateist var, acaba beni ne yapar?" diye korkusundan bu anlaşmayı imzalıyor ve sizin suratınıza bir tokat gibi indiriyor. Bilmiyorum farkında mısınız, bilmiyorum durumu nereye getirdiğinizin farkında mısınız?
Daha kısa bir süre önce, Türkiye'de, yaklaşık 600 bin -bakın, 100 bin değil, 600 bin- Suriyeli sığınmacı olduğunu söylediniz. Bunlardan 200 bini kamplarda, 400 bini nerede, bilmiyorsunuz. Başbakan, daha yakında, bir yurt dışı seyahatine giderken dedi ki: "Suriyeli sığınmacılar 500-600 bine yaklaştı." Allah aşkına, bir başbakan nasıl böyle bir şey söyler? 500-600 bin yani sanki 1-2 tane, 100 bin insan var arada. 500 bin mi, 600 bin mi? Bunun anlamı nedir? Başbakan olarak sen, Türkiye'de kaç tane Suriyeli sığınmacı olduğunu bilmiyorsun demektir. Defalarca bu kürsüden sorduk, defalarca önerge verdik. Allah rızası için birine neden cevap veremediniz? Hiçbir şekilde veremezsiniz. Neden? Çünkü, ne kadar çok Suriyeli gelirse o kadar işinize geliyor. Çünkü, başka planlarınız var. Ya kaç sığınmacı olduğunu bilmiyorsunuz ya da biliyorsunuz ve bunu kullanıyorsunuz; her ikisi de mide bulandırıcı, her ikisi de bizleri dehşete düşürüyor. Eğer, Suriyelilerin nerede olduğunu bilmiyorsanız yani "Saldım çayıra, Mevla'm kayıra." mantığıyla hareket ediyorsanız bu âcizliktir ama eğer başka hesaplarınız varsa o zaman iş değişir, başka hesaplarınız varsa iş gerçekten değişir.
Ne hesaplarınız var? Bakın, açıkça söylüyorum, Mersin'de, Adana'da, Hatay'da, Gaziantep'te bir çok insan şöyle bir algıya sahip, diyorlar ki: "Suriyeliler özellikle çağrıldı, AKP'nin oyları düşüyor, bunlar topluca vatandaş yapılacak ve oy kullandırılacak."
AHMET YENİ (Samsun) - Zavallıya bak!
SUAT ÖNAL (Osmaniye) - Kargalar bile güler bu iddiaya ya!
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Umarım, kargalar bile güler!
AHMET YENİ (Samsun) - Kargalar da gülüyor size!
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Ama vatandaşın size nasıl baktığına bir bakın...
AHMET YENİ (Samsun) - Siz ne hâle geldiniz be!
AYTUĞ ATICI (Devamla) - ...vatandaşın size olan güveninin, koskoca iktidar partisine olan güveninin nereye geldiğine bakın. Size olan güvenleri sıfırın altına düşmüş...
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Sevinin!
AYTUĞ ATICI (Devamla) - ...size olan güvenleri bitmiş.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Sevinin işte!
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Ve diyorlar ki: "Bunlar, Suriyelilere oy kullandıracaklar." Eğer, böyle bir şey olur ise bu işin sonu iyi olmaz, bu işin altında kalırsınız...
SUAT ÖNAL (Osmaniye) - CHP'nin seçim sonuçlarına mazeret aramak...
AYTUĞ ATICI (Devamla) - ...ve bunun bedelini biz size çok net bir şekilde ödetiriz.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Siz yenilginize şimdiden bahane arıyorsunuz.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Efendim? Buyurun.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Sandık yenilgisine şimdiden bahane arıyorsunuz?
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Sizi duymamışlardır, diyor ki: "Sandık yenilgisine şimdiden bahane arıyorsunuz."
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Evet.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Ben, sadece, halkın... Sizin ne gibi oyunlarla bu işi sandığa yansıtabileceğinizi anlatıyorum...
MEHMET METİNER (Adıyaman) - 30 Mart yakın, merak etme sandık geliyor.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - ...sandık yenilgisinden bahsetmiyorum. Ben, sizin halk nezdinde nasıl çukura düştüğünüzü anlatmaya çalışıyorum, o yüzden benim bu söylediklerimi dikkate alırsanız iyi olur.
MEHMET METİNER - Çukura siz düştünüz.
AHMET YENİ (Samsun) - Çukurdan çıkamıyorsunuz bir türlü!
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Bakın, bütün bunları değerlendirerek, Başbakan acilen bu genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanlığından derhâl istifa etmelidir.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Öyle bir eş başkanlık yok.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Suriye veya herhangi bir... "Cahilce konuşmasın kimse." diyenler, bilmeyenler gitsin, cahiller gitsin Başbakanın konuşmasını dinlesinler bakayım, demiş mi dememiş mi?
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Cahiller kürsüde.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Suriye dâhil her yerin sahibi olma dürtüsünden derhâl vazgeçsin. Dışişleri Bakanını ve dış işleri politikasını derhâl değiştirsin. Yalnızlık Allah'a mahsustur. Türkiye'yi yalnızlığa ittiniz ama bunun hesabını halk sizden soracak.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)