| Konu: | SAĞLIK BAKANLIĞI VE BAĞLI KURULUŞLARININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 04.12.2013 |
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan önce konuştuğum önergede aile hekimliğine başlamıştım. Ben bu sefer biraz daha devam edip sonrasında gelecek önergelerde de başka konulara geçmek istiyorum ama önce önergemizle ilgili bir cümle söylemek istiyorum.
Teşebbüs hürriyeti anayasal bir hak. Bu hürriyeti kısıtlıyorsunuz. Bu, yalnızca hekimlere olmadı, ilk önce bizim başımıza geldi, arkasından şimdi dershaneler meselesi var. Teşebbüs hürriyeti konusunda sağlık çalışanlarına böyle bir yaklaşımınız olmasına rağmen, ısrarla bu ülkede, hekim başta olmak üzere, sağlık çalışanı sayısının yetersizliğini söylemenize ancak komik ve -yani kusura bakmayın da- dengesiz bir açıklama demek lazım. Eğer bu konuda sizin elinizde yeterince personeliniz yoksa, bunların kısıtlanmasını çalışma hürriyetlerinin engellenmesiyle açıklamak çok akla uygun gelmiyor.
Aile hekimliğiyle başlamıştım ve biliyorsunuz -şu anda aslında 5 Aralık oldu- 4 Aralık günü aile hekimleri bir etkinlik de yaptılar. Ben, Türkiye'deki aile hekimliğiyle ilgili birkaç şey daha söylemek istiyorum. Aile hekimliğinde Türkiye'de başvuru, genel hasta profilinde yüzde 50, hastanelere de yüzde 50. Oysa, Hükûmetimiz özellikle çağdaş ülkeler düzeyine erişmek için sağlıkta yenilik yaptığını söylüyor. Bu "çağdaş" diye tanımlanan ülkelerde aile hekimliği sistemine başvurunun yüzde 75, hastanelere başvurunun yüzde 25 olduğunu, Avrupa Birliğinde aile hekimliğine kayıtlı hasta sayısının 2 binle sınırlı olduğunu ama bizim ülkemizde 3.562 gibi neredeyse 2 katına yakın olduğunu hatırlatmakta fayda görüyorum.
Bir de aile hekimliği sistemi ile hastaneler arasındaki bütçe farkını Sayın Bakana hatırlatmak lazım. Aile hekimlerinin maliyeti yaklaşık 4 milyar bu ülkeye, ilaç bütçemiz de yaklaşık 16 milyar civarında ama ikinci, üçüncü basamak ile özel hastane harcamaları 2010'da 22, 2011'de 28, 2012'de 32 milyar; korkarım, bu sene 38'i bulacak. Şimdi bu rakamları da niye söyledim? Bakanlık ne yapıyor biliyor musunuz? Son sekiz yıldır hekimlerin gelir düzeyini düşüyor, aile hekimlerinin. Önce katsayıyı 1'den 0,79'a çekmişti, şimdi de 0,64'e çekerek son sekiz yılda Türkiye'de gelir düzeyi azalan tek meslek grubunun hekimler olması konusunda Sayın Bakanın da katkılarıyla bütün sağlık çalışanları destek oldular.
Ben buradan başka bir yere daha temas etmek istiyorum koruyucu sağlık hekimliğiyle ilgili. Sayın Bakanın şöyle bir ifadesi var: "Türkiye'nin konumu nedeniyle günümüzde yaşanan insan hareketliliği" diye bir ifade kullanarak, kızamık ve benzeri hastalıkların arttığını, ülkemizde polionun da görülme ihtimali olduğunu, bununla ilgili çalışma yaptıklarını söylüyor Sayın Bakan; sanıyorum Suriyeli sığınmacılardan bahsediyor. Sağlık, stratejik bir konu; kapıdan her geleni içeri alırsanız, ülkenin o aldığı beyaz kartlar, karneler de karalanıyor tabii. İşte, eş zamanlı olarak Bakanlıktaki bir bürokrat açıklama yapıyor "Gereken önlemleri Bilim Kurulu kararıyla yapmaya çalışıyoruz." diye.
Sayın Bakan, Sayın Akdağ ile isterseniz bir görüşün, bu domuz gribi meselesi vardı biliyorsunuz ülkemizde. "Domuz gribi geldi, geliyor" diye milyonlarca doz aşı alındı ve bu milletin milyonlarca liralık vergisi heba edildi. İşte, o heba edilirken de bu bilim kurulları referans alınmıştı, belki hocalar da referans olmaya zorunlu kılınmıştı. Dolayısıyla, bu Suriyeli sığınmacılar meselesinin yalnızca Sayın Davutoğlu'nun stratejik derinliği veya "Lider ülke Türkiye" olmak gibi hamasetlerin ötesinde sağlığın stratejik bir alan olduğunun kabulüyle, ülkelerin birçoğunun sağlıkla ilgili dışa bağımlılıklarından ötürü başka ülkelerin güdümüne girdiğini de göz ardı etmeden ve ilgili bürokratlarınızın da bahsettiği bu Bilim Kurulunun umuyoruz ki, domuz gribi için de onay veren Bilim Kurulu olmadığını teyit ederseniz ve ülkemizde kızamık ile polio konusundaki son durumu, aile hekimlerine koruyucu hekimlik yapmak yerine acillerde nöbet tutma zorunluluğunu neden getirdiğinizi, 3.562 hastaya baktıktan sonra sekiz saatlik nöbete de gidip, sonuçta bu insanların yirmi dört saati aşan süre çalışmalarını uygun gören Bakanlığın, "İş yeri hekimliği için ancak haftada otuz saat çalışabilirsin." derken hangi vicdani kriteri kullandığını sanıyorum bütün aile hekimleri merak ediyordur.
Saygılarla. (MHP sıralarından alkışlar)