GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SAĞLIK BAKANLIĞI VE BAĞLI KURULUŞLARININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:26
Tarih:09.12.2013

ALİ ÖZ (Mersin) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 480 sıra sayılı Tasarı'nın 27'nci maddesi üzerine verdiğimiz önergeyle alakalı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Tabii ki şimdi her şeyi iyice karıştırmaya başladık. Yani, aile hekimliği modelinin Türkiye'ye gelmesi bir avantaj. Aile hekimliği modeli dünyanın çoğu yerinde uygulanan ama tabii ki altyapısı, eğitimi, kimin aile hekimi yapılacağı önceden belirlenmiş... O şekilde uygulandığı zaman elbette ki memleketin sağlık politikası yönünde doğru bir yaklaşım olduğunu herkesin kabul etmesi gerekiyor. Fakat biz ne yaptık? Biz öncelikle işe şuradan başladık: İlk düğmeyi yanlış ilikledik. Önce, Türkiye Cumhuriyeti devletinde aile hekimliği uzmanlığını tanımladık, tıp fakültesi mezunlarını Tıpta Uzmanlık Sınavı'na yabancı dil ağırlıklı olarak girdikten sonra, üç yıllık bir yerinde eğitimle aile hekimi uzmanı yetiştirdik ama bir de baktık ki günün birinde, yetiştirdiğimiz uzman sayısı yetersiz. O zaman dedik ki bu toplum sağlığı merkezlerinde pratisyen hekimlerin hepsini, acillerde veya sağlık ocaklarında çalışan hekimleri alalım, bunların adını aile hekimi koyalım; hayırlı, uğurlu olsun, nur topu gibi yeni aile hekimlerimiz oldu.

Değerli arkadaşlarım, eğer bu şekilde bir uygulamaya geçeceksek aile hekimi uzmanlığını en azından özendirici bir şekilde, ana branşta, mutlak suretle yerinde, örgün eğitimle bütünleştirmemiz lazım. Yani bakın, memlekette yaşayan 76 milyon insanın sağlığından sorumlu olan, özellikle, tedavi edici kısımların değil, önleyici hizmetler veya hastalıkların önceden tanınması, ortaya çıkmasının engellenmesi noktasında, özellikle iktidarın da son on bir yıldır övündüğü, anne ölüm hızları, bebek ölüm hızlarındaki azalma, aşılama programlarındaki başarı ve yoğunlaşma aile hekimi olarak tanımlamış olduğunuz arkadaşların göstermiş olduğu performansla ilgili.

Şimdi ne yapıyoruz? Şimdi de yasayla yeniden, aile hekimlerine hem bir "mecburi hizmet muafiyeti" diye bir şey tutturduk, "Yurt dışında eğitim yapmışsan, eğitimini orada tamamlamışsan, ülkenin hekim ihtiyacı var, seni mecburi hizmetten muaf tutuyoruz." diyorsunuz. Öbür taraftan, atandığı ilk yerde aile hekimliği uzmanlığını uzaktan eğitimle tamamlamış olanı mecburi hizmetten men tutuyorsunuz. Yani bu şekilde, her alanda farklı farklı uygulamalarla, hekimler arasında gurur kırıcı olan, incitici olan ayrılıkçı bu anlayıştan vazgeçmenizi özellikle sizden rica ediyoruz. Bunlar doğru yaklaşımlar değil.

Türkiye'nin aile hekimliği modeli doğru uygulanması gereken bir model ama şu anda kendi kendinize sormanız lazım. "Bizim aile hekimliği uygulaması için şimdiki yaptığımız mı doğru?", "Daha önce aile hekimi uzmanlığını bir sınavla alıp, belli süre yerinde eğiterek aile hekimi uzmanı yapıp bunlardan istifade etmemiz mi doğru?" veya da "Pratisyen hekimlere bir anda, 'Aile hekimi oldunuz, hayırlı olsun.' demek mi?" doğruyu tekrardan tartışmak lazım.

Burada, eskiden uygulanan sağlık ocaklarındaki hizmetleri, hekimlerin sadece adlarını değiştirerek, kendilerine birtakım sorumluluklar yükleyerek, "Sizi ekonomik olarak da çok rahata erdireceğiz, nöbet tutturmayacağız." diye gerekçelerle aile hekimliği statüsüne sokarak bugün de tam o gün yaptıklarınızın tersine bir uygulamayla onların karşısına çıkmak doğru yaklaşım değil.

Dünyanın hiçbir yerinde aile hekimliği modeli Türkiye'de uygulandığı şekliyle uygulanmıyor. Bakın, şimdi, ileriki maddelerde tartışacağız, aile hekimlerine dünyada, hiçbir Batı ülkesinde olmayan şekilde nöbet uygulaması getiriyorsunuz. Bunun da kabul edilebilir hiçbir tarafı yoktur. Aile hekimi uzmanı hangi alanda hangi görevi yapacak, yetkisi, sorumluluğu; birlikte çalıştığı elemanlarının ne kadarının ne derecede sorumluluğu olacak, bunları bilmesi kâfidir. Aile hekimlerinin kendileriyle beraber, özellikle sözleşmeli olarak yanlarında çalıştırmış oldukları yardımcı sağlık personellerinin de günün birinde kapının ağzına konulmayacağının garantisi yoktur. Orada çalışan sözleşmeli statüdeki insanların da mutlak surette devlet güvencesi altına alınması gerekiyor diyor, bu düşüncelerle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)