| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 27 |
| Tarih: | 10.12.2013 |
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü ve Dünya İnsan Hakları Günü'nde gerçekten şöyle bir geriye gitmek istiyorum, sizleri bir onar yıl geriye götürmek istiyorum. Evet, 1960 ihtilali, Başbakanını, Maliye Bakanını, bakanlarını asmış bir devletten bahsediyoruz ve arkasından 60 ihtilalinin olağanüstü mahkemelerindeki yargılamaları, Yassıada yargılamalarını hatırlatmak istiyorum.
60'ta sağcıların devriydi, 70'te solcuların yargılanmasına tanık olduk. Deniz Gezmiş'i görüyorsunuz, Deniz Gezmiş ile beraber arkadaşlarını görüyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Evet, onlar da askerî mahkemelerde yargılandılar ve değerli arkadaşlar, bu askerî mahkemelerden 12 Eylül askerî darbesine geldik.
12 Eylül askerî darbesinin hemen arkasında yaşananları size hatırlatma gereğini duyuyorum. Bakın, o dönemin solcu gazetesi "Demokrasi için görev günü" manşeti atmış, Cumhuriyet. Bakın, Hürriyet ne demiş: "7. Cumhurbaşkanımız. Millet 'Kabul' dedi." Bu liberal, neoliberal kapitalist diyelim. Bu da dönemin sağcılarının meşhur gazetesiydi, Tercüman gazetesi: "Milletçe kabul" dedi. Bu da Abdi İpekçi'nin katledildiği gazetenin manşeti: "Evren Cumhurbaşkanı. Kabul: 92, Ret: 8" Bunun arkasından sıkıyönetim mahkemeleri, ondan sonra devlet güvenlik mahkemeleri ve arkadaşlar devlet güvenlik mahkemelerinden geldik 90'lı yıllara. Orhan Doğan, Şırnak Milletvekili. Bu Meclisin sıralarında otururken yaka paça şu Meclis kapısında alındı, on yıl yattı, hayatını genç yaşta kaybetti arkadaşımız.
Peki, ya şu resme ne diyorsunuz? Bunlar da bu Meclisin milletvekilleriydi. Bu fotoğraftaki Sayın Hatip Dicle on yıl yattı, fazladan da yattı, şimdi de beş yıldır içeride yatıyor fikirlerinden dolayı ve hâlâ içeride.
Sayın Balbay'ın özgürlüğüne kavuşması "İnsanım." diyen herkesin, milletin iradesine saygı duyan herkesin kabul etmesi gereken bir konu.
Sayın Kemal Aktaş, bu Meclisin üyesi, daha önce yirmi iki sene cezaevinde yattı, şimdi de beş senedir cezaevinde yatıyor fikirlerinden dolayı, yirmi yedi sene... Selma Irmak senelerce cezaevinde yattı. Faysal Sarıyıldız, İbrahim Ayhan...
Şimdi, bu arkadaşlarımız üyelikten yargılanıyorlar, yani beş yıldan en fazla on yıla kadar. Beş yıl ceza yatırdıktan sonra siz ceza adaletinde hangi geriye dönüşü sağlarsınız ki? Hangi özgürlüğü iade edebilirsiniz ki? Geçen yıllarını... Üç buçuk sene milletvekilliği, yasama görevinden gitti bu arkadaşların, kim geri verebilir? Onları da özel yetkili mahkemeler yapıyor. Demek ki arkadaşlar, bu ülkede bir yanlışın altını çizeceğiz: Özel yetkili mahkemeler zulüm mahkemeleridir, siyasidir, ön yargılıdır, darbecidirler, hukukunu da darbeci olarak uygularlar. Derhâl olağanüstü yargıya son vermemiz gerekir.
Diğer bir tespit ise arkadaşlar, eğer sandık her şey olsaydı -Hükûmete de göstereyim- siz, hiçbiriniz, Kenan Evren'den ve Hitler'den fazla oy alamazsınız. Hitler'den ve Kenan Evren'den fazla oy alacak lider bu Meclisten çıkmaz. O zaman, sandık her şey değildir. O zaman, demokrasinin kuralları var, hep beraber bunlara uyacağız.
Şimdi, buraya gelirken konuşmama şöyle bir baktım. Yani, İnsan Hakları Günü'nde ne yapıyoruz, ne yapabiliriz? Gerçekten şaşkınım. Bakın, F-16 savaş uçaklarının bombaladığı, 34 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği Roboski katliamına sizi getirmek istiyorum. Bugün İnsan Hakları Günü. Bir tek faili tespit edilemedi, Bir tekine savcı "ananın adı, babanın adı" demedi. F-16 savaş uçakları -ey Hükûmet, bu resme iyi bakın- 34 yurttaşımızı, Uludere (Roboski), biraz ötesinde hududun, 500-700 metre ötesinde, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin topraklarında paramparça etti ve bu dosya Askerî Yargıtayda. Ne işi var orada, Askerî Yargıtayda? Özellikle AK PARTİ'li üyeler, bu resme dikkatle bakmanızı istiyorum. Bu resim Dobrovski değil, Roboski arkadaşlar; bunu hatırlatırım.
Barış ve çözüm sürecinde, dün, iki gün önce Gever'de (Yüksekova'da), Mehmet Reşit İşbilir ve Veysel İşbilir yurttaşlarımızı katlettiler. Buna herkes suskun. Niye bir görüntü yok? Niye bir fotoğrafları yok? Niye ellerinde silah yok? Niye bulundukları yok? Niye MOBESE'ler vermiyor? Niye medya suskun? Hani çözüm sürecini hassasiyetle götürüyorduk arkadaşlar. Maalesef, o da yok.
Değerli arkadaşlar, bütçe hakkı demokrasinin özüdür, aslında, getirmek istediğim sözün neti bu. Hükûmetin ekonomik politikaları burada açıklanır, konuşulur, bunu da anlarız fakat Hükûmete bakıyoruz, sanki farklı bir dünyada yaşıyor arkadaşlar. Bir de bakıyoruz ki, sanki küresel, bölgesel istikrarsızlık, güvensizlik, enerji, taht oyunları baş döndürücü bir hızla gelişirken, Suriye'de sanki bir şey olmamış, Gezi olayları Satürn gezegeninde meydana gelmiş, çözüm süreci de Jüpiter'de gelişiyormuş gibi bir hava, bir eda içindeler.
Evet, arkadaşlar, siz 2023 vizyonuna 10'uncu büyük ekonomi, kişi başına 25 bin dolar koyabilirsiniz ama OECD rakamlarını demin Sayın Maliye Bakanı açıkladı, ben de birkaç rakamla söyleyeyim.
Arkadaşlar, 37 ülke içinde sondan 1'inci olduğumuz konular: Konut yani tuvaleti, banyosu olmayan sağlıksız konutlarda yaşam. Yani TOKİ Başbakana bağlı. Toplum, iş, uzun çalışma süreleri, iş yaşamı dengesi, mutluluk endeksi arkadaşlar. Biz mutluluk konusunda en sonuncuyuz, mutlu bir ülke değiliz arkadaşlar. Farkında mısınız, mutlu değiliz. Aslında, sokakta giderken bakın insanların yüzüne, herkesin kaşı, suratı asık, birbirine "Günaydın." demiyor, merhaba vermiyor, birisi birisini solladı mı çekiyor tabancayla vuruyor, her gün cinayetler işleniyor. Evet, cinayet işleme sırasında da sondan 7'nciyiz arkadaşlar, gözünüz aydın! Eğitimde, sağlıkta da yine o sıralardayız. Çevre konusunda da 2'nci sıradayız ama sondan arkadaşlar.
Şimdi, Hükûmete sormak istiyorum: Orta Vadeli Program ile Mali Plan'ı 2006'dan beri niye gecikmeli sunuyorsunuz? Yani, dokuz gün içinde... 8 Ekimde verdiniz, dokuz gün içinde bütün kurumlar bütçelerini hazırladı, Maliye Bakanlığına sundu; Maliye gelir giderleri saptadı, makroekonomiyi belirledi, Yüksek Planlamaya sundu; Başbakanlık, bakanlar da kabul edip merkezî yönetim bütçe tasarısını 17 Ekimde bize, Meclise verdiniz; dokuz gün, dokuz. Bu, Rabia değil, dokuz, dokuz. Yani, bütçeyi sunmada jet gibisiniz, Superman gibisiniz. Takdir ediyoruz sizi, alkışlıyoruz; dokuz günde... Ama sizin bu performansınızdan... Şunu da ifade etmek istiyoruz: Gerçekten, bundan 7 cilt, dokuz günde yapmışsınız. Şimdi, Sayıştay raporlarına, denetime gelince, belge-bilgi vermeye gelince mali rapor, yavaşlıyorsunuz tosbağa gibi. Bırakın tosbağayı, hatta nesli tükenen folivora gibisiniz arkadaşlar, farkında mısınız?
Bakın arkadaşlar, size şöyle biraz Sayıştay raporlarından bahsedeceğim. Bu Sayıştay raporları ki muhalefet durmadan konuşuyor.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Haksız mı?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Ben bir bölümünü aldım arkadaşlar, en fazla bütçe askerî ve güvenlik harcamalarına ayrılmış, ben bu bölümü aldım.
Bakın, Millî Savunma Bakanlığı: Bilgi, kayıt vermemişsiniz, görüş bildirilmemiş. "..."(x) Bu bir.
Parantez içinde mi yazıyorsunuz, öyle bir talimat var mı sayın... Gerçekten, merak ediyorum. Geçen gün "..."(x) dedim, parantez içine almışsınız.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı: Bakın, 2013; kayıt vermemiş, malî rapor vermemiş, tabloları vermemiş. Ne diyor biliyor musunuz, okuyayım: "Biz, 30 Mayıs 2013 tarihinde Maliye Bakanlığı muhasebatına e-mail yolladık." Resmî kayıtta e-mail yolluyorlar e-mail, e-maille muhasebe kayıtları yapılıyor; Savunma Sanayi Müsteşarlığından F-35'ler alınıyor, F-16'lar alınıyor, Skorsky'ler alınıyor, Çin'le füze pazarlıkları yapılıyor. Vay vay vay vay vay vay vay! E-maille alış, satış, veriş ama kayıt yok ha! O e-mailler var ya NASA'nın elinde, her gün böyle didik didik izliyor, ne yaptığınızı biliyor, Çin füzelerinde de çakıyor ondan sonra size! Bana rakamını söyler misiniz ne alıp verdiniz, TOMA'ların, tankların, gazların. Ha, gaz şirketlerinde ortaklığınız var mı ayrı bir konu, onu konuşacağız.
İçişleri Bakanlığına bakıyoruz, aynı şey, rapor vermemiş, kayıt yok. Kardeşim, bu kadar TOMA'nın, gazın, biberin, sıktıklarınızın, Allah aşkına, bir faturası yok mu? Bunu alırsınız, harcarsınız, milletin gözüne sıkarsınız durmadan, durmadan, durmadan.
Bakın, size rakamları çıkarıyorum ama bir iki görüntü vereceğim. Bunlar Gezi olaylarından; "Allah Allah" nidalarıyla bir saldırı fotoğrafı. Geçiyoruz, gaz... İstanbul'da caz festivali vardı, o ara her taraf gaz altında.
VURAL KAVUNCU (Kütahya) - Polise taş atılan fotoğrafları da göster.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Ben sana Sarısülük'ün resmini gösteririm, Ali İsmail Korkmaz'ın resmini gösteririm. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar, lütfen... Sayın milletvekilleri...
HASİP KAPLAN (Devamla) - Kaydettiğiniz, kaydettiğiniz videoları gösteririm, cinayeti gösteririm, hilenizi gösteririm; nasıl delil kaydettiğinizi gösteririm, nasıl kaybettiğinizi, failleri, katilleri nasıl koruduğunuzu gösteririm. Ondan sonra, sanık polisleri sahte bıyıklarla, kepçelerle, kaşlarla mahkeme önüne ne kadar becerikli bir Hükûmet olarak çıkardığınızı gösteririm, altında kalırsınız. Laf atmayın bana oradan.
Arkadaşlar, size Allah için sorduk; gazın faturası yok, TOMA'nın yok, İçişleri Bakanlığının da yok, MİT de rapor vermiyor. Zaten MİT Başbakandan izin almadınız mı hesap vermiyor. Ya, Millî Güvenlik Kurulu iç denetçi atamamış arkadaşlar, haberiniz var mı? Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi ha bire artıyor. TOMA, gaz, panzer, cop, kelepçe, gözaltı, işkence ama denetim yok. Jandarma kayıtları ibraz etmemiş, Kamu Düzeni görüş bildirmemiş; Sahil Güvenlik, rapor yok zaten. Geldik, bu kadar askerî güvenlik harcamasının olduğu Sayıştay raporlarının hiçbiri denetlenemiyor. Aslında arkadaşlar, kabahat askerde, poliste değil; kabahat bu kürsüde gelip Sayıştay Kanunu'nda "Askerî ve güvenlik harcamaları denetlenemez." diye son dakikada öneri verip bunu yasalaştıran, torba kanunlarla imkânsızlaştıran, gizli yönetmeliklerle denetçileri kışla kapısında bırakan diktatör bir yönetim zihniyetindedir. Bu kadar basit, bu kadar net. İşinize gelirse arkadaşlar.
Bakın, sizinle biraz da askerî ve güvenlik olmayan konulara gidelim. TÜBİTAK'ta hukuka aykırılıklar var. Bütün yönetimini aldınız, kendinize bağladınız.
Arkadaşlar, bu Meteoroloji işini bir konuşalım; para kokusu geliyor. Hani, havalimanlarında emniyet var, gümrük de var, değil mi? İkisi kamu görevi yapmıyor mu? Yapıyor. Para ödüyorlar mı, kira? Yok. Peki, Meteoroloji ne yapıyor? Kalkan uçakların, gelen-giden, hava raporlarını vermiyor mu? Arkadaşlar, kamu görevi mi yapıyor yoksa AVM şirketi gibi ticaret mi yapıyor orada? Kamu görevi mi arkadaşlar, özel şirket, ticari şirket mi? Ha, cevap vermiyorsunuz değil mi? İstanbul Havalimanında DHMİ'ye ve TAV'a 1 milyar 460 bin 948 lira para, kira parası vermişsiniz. Kimin parasını kime veriyorsunuz? Sayın Hükûmet; Emniyet, Gümrük kira ödemezken, Meteoroloji kamu görevi yapmıyor da 1,5 milyar vatandaşın vergisini o yap-işlet-devret havalimanlarına kim peşkeş çekiyor, bunun hesabını versin! Yolsuzluk, yolsuzluk, öyle! Orman Su İşleri, bakın, Orman Su İşlerinde, HES'lerde... Vallahi günahınız çok büyük, vallahi. Tortumlu ninenin dediği gibi: "Vallahi de billahi de sizinle sırat köprüsünde hesaplaşacağız."
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Onu Allah bilir.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Öyle dereleri, öyle suları, öyle gölleri yok ettiniz ki, o kadar acımasızsınız ki; tarihi, doğayı tahrip etmekte, yok etmekte o kadar zalimsiniz ki.
İnanın Allah'tan, Kâzım Koyuncu'nun, Şevval Sam'ın artık Karadeniz türkülerini bile söyleyemez olduk. "En dereye dereye da al dereden taşları." Dere mi kaldı Karadeniz'de? Başbakanın memleketi Rize'de, Artvin'de, Ordu'da, Giresun'da, Trabzon'da dere mi bıraktınız, dere! Dere mi bıraktınız; bana çıkın, söyleyin! Tortumlu nineyi isyan ettirdiniz, isyan! Şarkılarda kaldı o çağlayan ırmaklar, dereler, biliyor musunuz? Hasankeyf'i 2014'e bırakacaksınız. Allianoi'yı bıraktınız, Munzur'u bırakmaya çalışıyorsunuz. Dünya enerjisinin sadece yüzde 14'ü hidrolikken siz yüzde 37'sini Türkiye'de hidrolikten sağlıyorsunuz, farkında mısınız?
Arkadaşlar, Avrupa Birliğini kuran anlaşmalarda Sayıştay denetimi var. Ekonomi konusuna geldiğimiz zaman şu bütçe görüşmelerinde iki kelime söyleyeceğim. Ya, Komisyonda yirmi gün, gece üçe, dörde kadar; buraya on güne koydunuz, sabah, akşam, gece, sabahlara kadar. 10 Aralık, İnsan Hakları Günü. Milletvekillerinin insan hakları yok mu arkadaşlar? Ne bu mobbing, ne bu angarya, ne bu zulüm be? Yakışıyor mu size? Kendilerinize, üyelerinize bunu yaparsanız vatandaşın anasını ağlatırsınız, beterini yaparsınız ya. Bunun ötesi mi var?
Şimdi, bakın, arkadaşlar, küresel istikrarsızlık konusunda şunu ifade etmek istiyoruz: Gerçekten çok ciddi bir durumdayız, süreçten geçiyoruz. Bu geçtiğimiz süreçte Suriye'de savaş -arkadaşlar anlattı- sıfır sorun, sırf sorun olmuş Ermenistan'la, Suriye'yle, Irak'la, her tarafla. Burada herkes elini vicdanına koyacak. Bir yıl geçirdik 2013'te ve bir tek kurşun patlamadı daha dün Yüksekova'da olandan başka; bir çatışma olmadı, bir asker, polis öldürülmedi. Bu, hayatidir arkadaşlar, tarihîdir; özenle korumamız gereken bu ülkenin geleceği için son derece önemlidir arkadaşlar. Bu nedenle, bu sürece her ne surette olursa olsun, akil insan, çözüm komisyonu üyesi, danışman, adada, dağda, karada, havada kim katkı sunduysa, Allah adına hepsine teşekkür ediyoruz; kim ki yaşatıyorsa insanları, Allah da onları yaşatsın diyoruz.
Arkadaşlar, bu demokratikleşme paketini bir daha bize açmayın, gıcık oluyorum, gıcık.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) - Niye, işinize mi gelmiyor?
HASİP KAPLAN (Devamla) - O paketin içinde, öyle bir hurç ki içinde Kürtlere üç harf var, q, w ve x; Romanlara bir enstitü, Alevilere "Hacı Bektaş Veli" isimli bir üniversite ismi, Süryanilere gasbettiğiniz 1-2 parsel arazi, 76 milyona da baraj üstüne baraj. Dayatın bakayım ne olacak. Milletin iradesine çok saygılısınız değil mi? Saygınızı öperler saygınızı! Ne saygı be, ne saygı ya! Millete ne saygılısınız değil mi? Adayını seçemeyecek, barajı koyacaksınız, sonra hazine yardımını -2007'den beri geliyorsunuz- üç parti kırışacaksınız.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Onları değiştiriyoruz ya, yüzde 3'e düşürdük hazine yardımını.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Keşke Kılıçdaroğlu burada olsaydı. Zaten Başbakan gelmiyor ama eminim şimdi camdan seyrediyordur televizyonu, merak ediyordur. Üç parti hazine yardımını kırışırken boğazınızda kalmıyor mu?
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Yüzde 3'e düşüyoruz, yüzde 3'e düşürüyoruz.
HASİP KAPLAN (Devamla) - 3'e düşürüyorsunuz da hileli. Genel seçimler... Yani sizde hile hurda eksik olmaz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Seçim barajıyla ilgili üç alternatif getirdik, sesiniz çıkmadı.
BAŞKAN - Sayın Aydın...
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bakın arkadaşlar, polis sayısı 264.477, jandarma 181.233, sahil güvenlik 5.609, özel güvenlik 699.945, korucu 82 bin, TSK 678.637, toplam 1 milyon 829 bin 881 silahlı güvenliğimiz var. Anlaşıldı mı? 76 milyon nüfus, -önünüzde cep telefonu- bölün bakayım, 40 kişiye bir silahlı düşüyor. Biraz da Allah için, hukuka ayırın, insan haklarına ayırın, adalete ayırın, vicdana ayırın.
Bakın, bir hâkime bir yılda 948 dosya düşüyor, bir hekime 633 hasta düşüyor, bir rehber öğretmene ise 941 öğrenci düşüyor. Şimdi, sizde vicdan yok mu arkadaşlar ya? Bu harcamaları yaparken, Gezi'nin bilançosu... Hiç düşünmüyor musunuz, EXPO'yu, olimpiyatları niye başka yerlere verdiler? Ya, Avrupalı kafayı mı yemiş, gelmiş burada gaz yesin ya! Bir bakıyor, fotoğrafta TOMA, Kızılay'a bakıyor TOMA, Taksim'e bakıyor panzer, oraya bakıyor gaz, oraya bakıyor zırhlı, oraya bakıyor panzer, oraya bakıyor Akrep, tepelerde Cobralar, Skorskyler; bakıyor, savaş oyunları... "Ya, ben kafayı mı yedim olimpiyata spor yapmaya gideyim Türkiye'ye; giderim Japonya'ya daha iyi, giderim Abu Dabi'ye dahi iyi." diyor. Onun için siz anlamazsınız, sizde jeton sonradan basacak, inanıyorum.
Bakın arkadaşlar, bu enerji konusunda bir şey söylemek istiyorum. Şimdi, elimdeki belgelere bakıyorum. Ya, Ankara'da karne dönemi başlamış farkında mısınız? Öğrenci karnesi değil, hani 77'lerdeki gibi, Sayın Kılıçdaroğlu da bahsetti. Bu, naçizane benim karnem arkadaşlar, bu benim evimin karnesidir, iyi bakın. Bu, doğal gaz karnemdir arkadaşlar; ben belli ölçüde yakabilirim, bir ayda belli ölçüde alabilirim, kotalıdır. Meydandaki gazlar kotasızdır, karıştırmayın!
İZZET ÇETİN (Ankara) - İçişleri Bakanı kontenjanı onlar.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi, buraya baktığınız zaman, bu kotada uygulamaya bakın; yazın 70 TL, kışın 135 TL. 200 metrekareye 125 metreküp doğal gaz, kutlarız sizi arkadaşlar! Vallahi, Barzani de sizi kurtarmaz, Kürt gazı da kurtarmaz, doğal gaz da kurtarmaz, Kürdistan da kurtarmaz sizde bu müsriflik, sizde bu ithal ahlakı olduktan sonra... Siz, Ruslarla termik, nükleer; Japonlarla nükleer; bilmem kiminle bilmem ne anlaşmalarını siyasi, diplomatik gizlilik adı altında yaparsanız biz daha çok karne alırız. Zaten arkadaşlar, mazot da 5 lira oldu, LPG zamları da taksicileri vurdu sayenizde. Yakında taksilere binerken AKP'li olduğunuzu söylemeyin, benden söylemesi!
Şimdi, buradan bakıyorum sizin bütçeden ne çıkar diye; faturayı hep çekmişsiniz vatandaşa. Şöyle bakalım, siz grafikleri çok seversiniz çünkü durmadan çıkarıyorsunuz. Şu, tahmini gelir vergisine bakar mısınız? En düşük vergi kurumlar. Kurumlar kim? Banka. Kurumlar kim? Holdingler. Kurumlar kim? Yabancı sermaye. Yüzde 20 en düşük. En çok vergi dolaylı vergi: dünyada birinciyiz arkadaşlar, yazabilirsiniz, iftihar edebilirsiniz.
Bakın arkadaşlar, bugünlerde moda karikatürdür; işte böyle patron işçiyi tekmeler, sokağa atar. Bu karikatür çokça çıkıyor, görürsünüz.
Halkın borcu katlanarak artıyor. Bakın, 2002'de 6,4 milyar -biliyoruz ya, doğru söylüyorsunuz- 2013'te 299,9 milyar sayenizde artmış. Tüketici kredileri de sayenizde büyüyor. Bakın, arkadaşlar, maşallah, 2005'te 50 milyardan alıp 2013'te 300 milyara kadar çıkarmışsınız.
Tüketici kredisi borcu olan hanehalkı gelir grubuna bakın: 1'den bin liraya kadar -yani asgari ücretli çalışan- 2012'de 38,8; bin-2 bin arası 25; 2 bin ile 3 bin lira arasında olan yüzde 12 yani garibanlar, ücretliler.
Halkın borç krizi derinleşiyor arkadaşlar, durmadan zam. İşte, böyle zam, icra, iflas olunca, icracılar kapıya dayanınca boşanmalar oluyor, intiharlar oluyor, kavgalar oluyor, ondan sonra adaletle ve polisle yüzleşiyorsunuz. Öyle bir adalet yarattınız ki... Adaleti uyuyan savcılara, yargıçlara, güvenliği "Gavat" diyen valilere...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) - ...Roboski'de F-16 savaş uçaklarıyla yurttaşına bomba yağdıranlara nasıl emanet edebilirsiniz?
BAŞKAN - Sayın Kaplan, süreniz doldu; istiyorsanız mahsuben ek süre vereyim.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Peki.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi, buradan hemen bakıyorum; halkın borcu katlanarak artıyor dedik. Yoksulluk sınırı 1.717 arkadaşlar, asgari ücret 803. En düşük memur maaşı 1.887, açlık sınırı 1.101; aktif sigortalı 18 milyon, pasif 9 milyon; toplam 28 milyon açlık sınırında, 20 milyon da yoksulluk sınırının altında yurttaşımız var ve şunu söylüyorlar: Başbakanın dediği gibi 3 çocuk değil 2 çocuk, anne baba olsa bile insani endeks için verilen rakam 3.481 lira, araştırmalar...
Şimdi, buradan bakarak, siz soğanın TÜİK'e göre 2002'de 0,26 lira, şimdi 0,49 lira; fasulyenin 1,32 lira, 2012'de 2,91 lira olduğunu biliyor musunuz? Bence gidin, paketlerinizi, bohçanızı alın, TÜİK'e dayanın, bu fiyattan size versin çünkü marketlerde bunun 10 katı var.
Bakın arkadaşlar, kredi kartlarına bakıyoruz, müthiş bir borç furyası var. Bu borç furyasına baktığımız zaman şöyle bir durum çıkıyor arkadaşlar, bu rakamları sizlere vermek istiyorum. Gerçekten, Türkiye'de en felaket şey kredi kartlarında, 100 milyona yaklaşan kart, 100 milyonun üzerinde borç ve bankaların zulmü var. Siz 1 kuruş ödeme emri gördünüz mü? Eğer bu Hükûmette biraz, biraz, biraz vicdan ve sorumluluk olsa vatandaşını 1 kuruş ödeme emirlerine muhatap ettirir miydi arkadaş? 1 kuruş, 1 kuruş... Sırf kartları kapanmasın diye, sırf kart aidatı alınsın diye yapılan bir durumdan bahsediyoruz arkadaşlar.
Şimdi, size son olarak söylemek istediğimiz nokta da şu değerli arkadaşlar, gerçekten şöyle bir durumla karşı karşıyayız en son baktığımızda; evet, ben bunu istemiyorum ama okumak zorundayım: Bölünüyoruz arkadaşlar. Sağcı solcu, Alevi Sünni, Türk Kürt, laik antilaik, fakir zengin, sosyal asosyal; vergi verenle vermeyen, ihale alanla almayan, hesap verenle vermeyen, fişlenenle fişlenmeyen, izlenenle izlenmeyen, gaz yiyenle gaz atanlar...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaplan, süreniz doldu. İstiyorsanız mahsuben yine ilave süre vereyim, ondan sonra tekrar sıkıntı yaşamayalım.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bir dakika daha...
BAŞKAN - Evet, bir dakika daha süre vereceğim.
HASİP KAPLAN (Devamla) - ... soruşturulanla soruşturulmayan, mazlumlarla zalimler, ötekilerle sözdeler, potansiyel suçlu yurttaşlar; duygularda, fikirlerde, yaşam tarzını dayatmada, giysilerde, otobüste, lokantada, okulda, kültürde, sanatta, şarkılarda, camide, cemevinde, kilisede, havrada, sokakta, mahallede, iftarda, bayramda, namazda, cenazede, taziyede, düğünde, cemaatte, millî görüşte; asker, sivil, iktidar, muhalefet, milliyetçi, muhafazakâr, ırkçı, ulusalcı, özgürlükçü, halkçı, marjinal...
Evet, Google'a girin, bölündüğümüzü görürsünüz arkadaşlar. Ve size şunu çok açık söylüyoruz ki bu vahim bir durumdur ve bu vahim durum karşısında bir Kızılderili atasözü var, diyor ki: "Arkamda yürüme, öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanımda yürü, böylece ikimiz eşit oluruz."
Biz sizinle muhalefet olarak birlikte yapmak istiyoruz bazı şeyleri, eşit olmak istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bitirdim Sayın Başkanım.
Ve son sözüm, e, onu söyleyeyim zaten kayda geçmeyecek ama: "..."(X) Hafif akıl ağır yüktür; bunu da benden söylemesi size.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)