| Konu: | SURİYE'DEKİ DURUMUN OLUŞTURDUĞU TEHDİT VE RİSKLER ÇERÇEVESİNDE HUDUT, ŞÜMUL, MİKTAR VE ZAMANI HÜKÛMETÇE TAKDİR VE TAYİN OLUNACAK ŞEKİLDE, TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN YABANCI ÜLKELERE GÖNDERİLMESİ VE GEREKLİ DÜZENLEMELERİN HÜKÛMET TARAFINDAN BELİRLENECEK ESASLARA GÖRE YAPILMASI İÇİN, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN 4/10/2012 TARİHLİ VE 1025 SAYILI KARARIYLA HÜKÛMETE VERİLEN İZİN SÜRESİNİN ANAYASA'NIN 92'NCİ MADDESİ UYARINCA 4/10/2013 TARİHİNDEN İTİBAREN BİR YIL SÜREYLE UZATILMASINA DAİR TEZKERESİ (3/1284) |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 3 |
| Tarih: | 03.10.2013 |
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4 Ekim 2012 tarihli ve 1025 sayılı Kararı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve buna ilişkin gerekli düzenlemelerin yapılması hususunda Hükûmetimize verilen iznin bir yıl süreyle daha uzatılmasına dair tezkerenin gerekçesini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bir yıl önce, 4 Ekim 2012 tarihinde vatandaşlarımızın ve sınır güvenliğimizin Suriye kaynaklı tehlike ve saldırılar karşısında korunmasına yönelik etkin tedbirler alınması zaruretini ortaya çıkaran tehdit algımız bugün de artarak geçerliliğini korumaktadır. Tezkerenin alındığı ortamda mevcut olan menfi şartların hiçbirisinde iyileşme görülmemiş, bilakis mevcut risk ve tehditler artmıştır. Geçen sürede Suriye'de Esed rejiminin şiddet ve yıkım politikası sonucunda ölen insan sayısı 150 bine, Suriye'den diğer ülkelere sığınan insan sayısı 2,1 milyona ve yerlerinden edilmiş kişilerin sayısı ise 5 milyona yaklaşmıştır.
Yaşanan insanlık dramı sadece Suriye'yi değil, aynı zamanda bölgenin de güvenlik ve istikrarını olumsuz yönde etkilemektedir. Rejimin saldırgan politikalarının oluşturduğu ortam Türkiye bakımından ciddi bir ulusal güvenlik meselesi hâline gelmiştir. Esed rejiminin kendi halkına yönelik askerî saldırıları gerek ülkemize gerekse diğer komşu ülkelere yönelik kitlesel göç hareketlerine ve bir insanlık dramına yol açmıştır. Afet Acil Durum Yönetim Başkanlığı tarafından 2011 yılından bu yana 4'ü Hatay'da, 2'si Şanlıurfa'da, 3'ü Gaziantep'te ve 1'er tane de Kahramanmaraş, Adıyaman, Osmaniye, Adana ve Mardin'de olmak üzere 14 adet çadır kent; ayrıca 2'si Kilis ve 1'er tane de Şanlıurfa, Malatya, Hatay ve Gaziantep'te olmak üzere 6 adet konteyner kent kurulmuştur. Ülkemizdeki kamp ve konteyner kentlerde bulunan mültecilerin sayısı hâlihazırda 200 bini geçmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye'de ihtilafın ve çatışmanın bir iç savaşa dönüşmesi üzerine Esed rejiminin uluslararası toplumun gözü önünde gerçekleştirdiği eylemler uluslararası hukuku ihlal eden ve insanlık onuru ve vicdanını yaralayan bir mahiyet kazanmıştır. Bu saldırıların en son örneği 21 Ağustos tarihinde Şam banliyölerinde sivil halkı hedef alan kimyasal silah saldırısıdır. Çoğu çocuk yaklaşık 1.400 masum insanın ölümüne yol açan kimyasal silah saldırısı Birleşmiş Milletlerin bu konuda yetkilendirdiği heyet tarafından incelenmiş ve inceleme heyetinin 13 Eylül 2013 tarihli raporunda Suriye'de kimyasal silah kullanıldığı, uluslararası hukukun ihlal edildiği bir kez daha teyit edilmiştir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Kimin yaptığı belli değil Sayın Bakan.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Sayın Bakan, kim kullanmış?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - 14 Eylül 2003 tarihinde Rusya ile ABD arasında Suriye'nin elindeki kimyasal silahların ve kimyasal silah üretiminde kullanılan tesislerin en kısa süre içinde ve en seri şekilde 2014 yılının ilk yarısında uluslararası denetim altında imha edilmesi hususunda mutabakata varılmıştır. Bu anlaşma Suriye'nin bir daha kimyasal silah saldırısında bulunmasını ve kimyasal silahların terörist grupların eline geçmesini engellemesi bakımından önemlidir. Bu anlaşmaya uluslararası hukuk çerçevesinde hayatiyet kazandırmak için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden 27 Eylül 2013 tarihli ve 2118 sayılı Karar çıkartılmıştır. Bu kararda Suriye'deki kimyasal silah kullanımının uluslararası barışa ve güvenliğe bir tehdit ve uluslararası hukukun açık bir ihlali olduğu açıkça belirtilmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi aldığı kararla Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütünün aldığı bütün kararlara Suriye'nin uymasını talep ederek Suriye'de kimyasal silah kullanımını, geliştirilmesini, üretilmesini, stoklanmasını, doğrudan ya da dolaylı olarak diğer devletlere ya da devlet dışı aktörlere, gruplara transfer edilmesini yasaklamıştır. Bu silahların en kısa zamanda, kesin olarak ve doğrulanabilir bir şekilde imhasını elbette ki desteklemekteyiz. Ancak unutulmamalıdır ki Suriye'deki vahşet kimyasal silah kullanılmasıyla başlamadığı gibi, bu silahların imhasıyla da sona ermeyecektir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin söz konusu kararında da belirtildiği üzere kimyasal silah saldırısının sorumlularının hesap vermesini sağlayacak, Suriye'deki insani trajediyi bitirecek, akan kanı durduracak her türlü çabayı ülke olarak desteklemeye devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye'ye karşı Hükûmet olarak izlediğimiz politikamızın temel dayanağı Suriye'nin egemenliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün korunarak Suriye halkının meşru haklarının karşılanmasıdır. Bu suretle Suriye halkının acıları dinecek ve bölge yeniden istikrara kavuşacaktır. Kendi halkıyla ve komşularıyla barışık, toprak bütünlüğünü ve egemenliğini koruyan bir Suriye bizim için de bölge için de önemlidir. Suriye'de yaşanan olayların bir an evvel son bulmasına, barış ve istikrar ortamının yeniden sağlanmasına, halkın meşru taleplerini karşılayan siyasi sürecin en kısa sürede başlamasına ve Suriye'nin egemenliği, toprak bütünlüğü ve ulusal birliğinin muhafazasına yönelik çalışmalara katkı sağlamaya devam edeceğiz.
Türkiye hiçbir süreçte Suriye'yle ilgili uluslararası toplantıların, süreçlerin dışında değil, bizzat süreçlerin tam merkezinde bulunmaktadır. Uluslararası toplum Suriye'deki kimyasal silahların imha edilmesi konusunda gösterdiği duyarlılığı bu ana kadar Suriye'de devam eden masum insanlara yönelik şiddet karşısında gösterememiş, kayıtsız kalmış, hak, hukuk ve evrensel değerleri hiçe sayan Esed yönetimini şiddete başvurmaktan caydıracak tedbirleri alma kararlılığını gösterememiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin Suriye kaynaklı gelişmeler karşısında maruz kaldığı güvenlik riskleri maalesef sınırlarımıza dayanmış insanlar ile sınırlı değildir, sınır bölgesinde yaşayan vatandaşlarımızın güvenliğini de tehdit eden bir düzeye ulaşmıştır. Bilindiği üzere, Suriye'den ülkemize yönelik hasmane tutum, 22 Haziran 2012 tarihinde test ve eğitim görevi icra eden silahsız bir uçağımızın Suriye'nin Lazkiye şehrinin 13 mil açığında, uluslararası hava sahasında, Suriye tarafından hiçbir uyarı yapılmaksızın vurularak düşürülmesiyle en üst düzeye ulaşmış ve söz konusu saldırı sonucunda 2 pilotumuz şehit olmuştur.
20 Eylül 2012 tarihinde, Şanlıurfa'nın Akçakale ilçesi müteaddit kereler Suriye tarafından top atışlarının hedefi hâline gelmiş, 3 Ekim 2012 tarihinde gerçekleştirilen top atışlarının topraklarımıza düşmesi sonucunda, kadın ve çocuk olmak üzere 5 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.
11 Şubat 2013 tarihinde, Suriye tarafından gelerek Cilvegözü Sınır Kapımız'dan ülkemize giriş yapmaya çalışan bomba yüklü bir aracın patlaması sonucunda, 4'ü vatandaşımız 13 kişi hayatını kaybetmiştir.
2 Mayıs 2013 tarihinde, Suriye tarafından uzun namlulu tüfeklerle açılan ateş sonucu bir polisimiz şehit olmuş, 7'si güvenlik güçleri mensubu olmak üzere 12 vatandaşımız yaralanmıştır.
11 Mayıs 2013 tarihinde, Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde, Suriye rejiminin istihbarat birimleriyle bağlantılı terör saldırısında 52 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 29'u ağır olmak üzere 100'ün üzerinde vatandaşımız yaralanmıştır.
Suriye tarafından sınır boyunca açılan ateş sonucu ülkemize düşen top, havan topu, roket gibi mühimmat sayısı 20 Eylül 2012 tarihinden bu yana 69'a ulaşmıştır. Buna ilave olarak, iç savaş nedeniyle ekonomik kriz ile karşı karşıya kalan Suriye'de kaçakçılık ciddi bir gelir kapısı hâline gelmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ile Suriyeli kaçakçılar arasında müteaddit defa silahlı çatışma yaşanmış, bu durum sınır güvenliğinin yanı sıra ülke ekonomisi bakımından da ilave riskler oluşturmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evrensel değerleri yok sayan, uluslararası normlara aykırı her türlü yöntem ve silahı kullanmaktan çekinmeyen Suriye'deki Esed rejimi, Orta Doğu'daki hassas dengeler üzerine kurulu göreli istikrar ortamını daha da kırılgan hâle getirmiştir. Suriyeli olmayan, rejim yanında veya rejime karşı savaşanlar, Suriye'deki çatışma ortamını bir mezhep savaşı boyutuna taşımaktadır. Bu durum, Suriye halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesine zarar vermekle kalmayıp bölgesel barış ve güvenlik için son derece tehlikeli bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. İç savaş ülke içindeki radikalizm ve aşırılığı beslemekte, halkı radikal kamplara yönlendirmektedir. İç savaşlar sadece iç savaşın cereyan ettiği ülkeyi değil, bölgesel ve küresel istikrarı da tehdit etmektedir. Bunun örneklerini Afganistan'da, Somali'de ve Irak'ta gördük, görmeye devam ediyoruz.
Üzülerek söylemek gerekirse, 911 kilometre uzunluğunda sınıra sahip olduğumuz komşu ülke Suriye'de yaşanan gelişmeler terör örgütlerine ve illegal yapılara sığınak oluşturmaktadır. Suriye halkının demokratik talep ve beklentileriyle herhangi bir ilgisi bulunmayan bu terör örgütlerinin örtülü gündemleri doğrultusunda sivil unsurlara karşı gerçekleştirdiği eylemler, rejime karşı mücadele eden muhalif grupların meşru hak ve arayışlarına uluslararası toplum nezdinde de gölge düşürmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet olarak en önemli önceliğimiz vatandaşlarımızın ve ülkemizin güvenliğidir. Bir vatandaşımızın dahi hayatını kaybetmesini veya yaralanmasını doğal kabul etmek mümkün değildir. Yüce Meclisimizin geçen yıl Hükûmetimize verdiği yetki ve Suriye kaynaklı güvenlik riskleri bağlamında değişen angajman kurallarıyla ülkemizin ve halkımızın güvenliği için gereken her türlü tedbir alınmaktadır, bu konuda ülkemizin kararlılığının sınanmasına da gerek yoktur. Söz konusu kararlılığımızı, 16 Eylül tarihinde hava sahamızı ihlal eden ve uyarılarımıza rağmen bu ihlali sürdüren Suriye rejim helikopterinin hava kuvvetleri unsurlarınca etkisiz hâle getirilmesi suretiyle de gösterdik. Benzer bir durum ile karşılaşılması hâlinde, Suriye kaynaklı açık ve yakın tehdit oluşturan her türlü eyleme karşı uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızı kullanmakta tereddüt göstermeyeceğimizin bilinmesini isterim. Ulusal güvenliğimize menfi etkisi olabilecek her türlü gelişmelere karşı ülkemizin temel hak ve menfaatlerinin korunması için gereken tedbirleri aldık, bundan sonra da almaya devam edeceğiz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu kürsüde konuşan sayın hatipler Reyhanlı saldırısıyla ilgili farklı anlamlara gelebilecek yorumlarda bulundular. Reyhanlı'daki saldırı Adana Cumhuriyet Başsavcılığının talimatlarıyla yapılan istihbari çalışmalar, kamera kayıtlarının incelenmesi ve tanık beyanları doğrultusunda patlamayı gerçekleştiren şahıslar ile araçları temin eden, patlayıcıları Suriye'den getiren, araçlardaki donanımları değiştiren, patlama öncesi keşif yapan, araçları olay yerine getirerek patlatan ve bu kişilere yardım ve yataklık yapan şahıslardan yapılan tahkikat sonucu, faillerin, mevcut Suriye rejiminin istihbarat servisinde görevli subaylarla ve yine terör örgütüyle bağlantılı olarak lojistik ve finansal destek sağladıkları ve bu saldırıyı gerçekleştirdikleri açık ve net bir şekilde tespit edilmiştir.
Bu olaya karışan şahısların kimlere rehberlik ettiğini de milletimiz bilmektedir. Bu olaya karışan şahıslardan 20 kişi tutuklanmış, 8 kişi de aranmaktadır. Savcılığa vermiş olduğu ifadede bu sanıklardan birisi, bugün dahi olsa aynı olayı yapmaktan çekinmeyeceğini söyleyecek kadar da hem gözü dönmüş hem izanını kaybetmiş hem de insanlık değerlerinden yoksun olduğunu göstermiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz yardım ettiğimiz kimsenin kimliğine bakmayız, mağdurun kimliği sorulmaz. Biz savaş istemiyoruz, biz mevcut savaşı durdurmak istiyoruz.
Geçen yine Türkiye'ye Patriot füzelerinin yerleştirilmesiyle ilgili, gruplar adına yapılan toplantıda Mecliste bulunan bir grubun temsilcisinin yapmış olduğu bir konuşmayı, tarih önünde ne kadar yanlış olduğunu, hatalı olduğunu, zamanın bizi haklı çıkardığını göstermek için okumak istiyorum: "Eğer bu silah sistemlerinin Türkiye'de kuruluşuna dair Bakanın verdiği askerî gerekçe şudur: Balistik füze yetenekleri ve kimyasal silah stoku mevcudu. Şimdi, bu kimyasal silah stoku masallarına gelince: Ben bunun hakikaten bir masal olduğunu düşünüyorum çünkü 1'inci ve 2'nci Körfez savaşları söz konusu olduğunda, bütün Batı basını, özellikle Pentagon tarafından maniple edilen basın, sistematik bir biçimde Irak'ta kitle imha silahlarından söz etti. Savaş bitti, Irak mahvoldu fakat bir tane kitle imha silahı deposu bulunamadı."
Bunu diyen insana sormazlar mı; Halepçe'yi görmedin mi, 5 bin masum insanın kimyasal silahlarla öldürüldüğünü görmedin mi? Ama siyasi körlük Halepçe'deki bu katliamı görmediği gibi bugün Şam'daki katliamı da görmez, Halep'teki katliamı da görmez.
Konuşmasına aynen devam ediyorum: "Suriye'nin elindeki kimyasal silah depoları da aynen böyle rivayettir. Rivayet, rivayet, rivayet..." Şimdi, zaman göstermiştir ki Suriye kendi elindeki kimyasal silah listesini Birleşmiş Milletlere teslim etmiştir ve herkes şunu görmüştür ki Suriye, dünyada en fazla kimyasal silah stokuna sahip ülkelerden birisidir. Tarih bizi haklı çıkarmıştır. Buna rivayet diyenlerin, Halepçe'yi görmediği gibi Halep'i görmeyenlerin, Halepçe'yi görmediği gibi Şam'ı görmeyenlerin karşısında belli bir zaman geçtikten sonra bugün de hiç şüpheniz olmasın ki yine tarih bizi haklı çıkaracaktır.
Yine bir başka arkadaşımız Türkiye'nin politikasını, Türkiye'nin dışlandığını, dünyayla ilgili uyumlu olmadığını söyledi. Oysa Türkiye, Suriye'yle ilgili olan bütün politik süreçlerin tam merkezindedir. Bakın, 16 Şubat 2012 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Suriye'yle ilgili alınan kararda bizim de öncülük ettiğimiz, katıldığımız 137 ülke Suriye Hükûmetini kınamıştır, Suriye Hükûmetini sorumlu bulmuştur. Bir tarafta 137 kişi, bir tarafta 12 tane ret var. Şimdi, burada da 12 tane reddin yanında olanlar var, bir de 137'den... Biz söylüyoruz "5, dünyadan büyüktür." diye, hiç şüpheniz olmasın ki 137, 12'den büyüktür. 12'nin yanında olmaya devam edenlere milletimiz zamanı geldiğinde gereken desteği veya desteksizliğini gösterecektir.
Yine 3 Ağustos 2012 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Suriye'yle ilgili olarak alınmış olan kararda bizim de dâhil olduğumuz 133 kabul, 12 tane ret; bir öncekinde 12 vardı. Şimdi sorarım size: 12 tane ret diyen dünya mı Suriye politikasında yalnız, 137 veya 133 ülkenin yanında olan mı? Biz 133 ülkenin yanındayız.
Yine 15 Mayıs 2013 tarihli Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Suriye'yle ilgili kararda 107 kabul, 12 ret; yine retler değişmiyor.
NURETTİN DEMİR (Muğla) - Sizden başka savaş isteyen yok, savaş isteyen sizsiniz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Biz 107 ülkenin olduğu taraftayız.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Sizden başka savaş isteyen yok Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Dünya 5'ten büyük olduğu gibi 107 de, 133 de, 137 de 12'den büyüktür. Peki, problem ne? Birleşmiş Milletlerdeki Rusya'nın veya Suriye'yi destekleyen Çin'in veto hakkına sahip olarak Birleşmiş Milletleri felç etmesi, işlemez hâle getirmesi Suriye'deki ve dünyanın daha birçok yerindeki vahşetin devamına neden olmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; masum insanları öldüren, adı El Kaide olsun, adı El Nusra olsun, adı PKK olsun, adı ne olursa olsun hepsi terör örgütüdür. Hiçbir masumu öldürmeyin, biz bir diğerini diğerinden ayırt etmeyiz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Niye destekliyorsunuz o zaman? Bütün desteği sizden alıyorlar. Ayıptır ya, bu kadar Genel Kurulu yanlış bilgilendirmeyin.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Biz, Beşar Esed'in yanında da olmadık, Beşar Esed'in yanına gidenlere rehberlik de etmedik. Eğer Beşar Esed'in yanında durursanız kimin kimyasal silah kullandığını görmezsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Ceylânpınar'da, Kızıltepe'de bir gidin halkla konuşun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen yıl kabul edilen tezkerenin kabul ediliş şartlarından bugünkü şartlar, gerek sığınmacı sayısı bakımından gerek can kaybı bakımından gerek kaçakçılığın artması bakımından gerek kimyasal silah tehdidinin açık ve yakın tehdit boyutuna ulaşması bakımından daha çarpıcı hâle gelmiştir. Ülkemiz açısından tehdit ve risklerin arttığı ortamda Meclise sunulan tezkerenin kabul edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tezkerenin gerekliliğine olan ihtiyaç 4 Ekim 2012'den bu yana azalmamış, bilakis artmıştır. Bu nedenle, yüce Meclisin onayına sunduğumuz tezkereye destek verilmesi ülke çıkarlarının korunmasına katkı sağlayacaktır.
MUSA ÇAM (İzmir) - Hangi çıkarlar?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Biz, daha önce de söylediğimiz gibi, savaş istemiyoruz, biz mevcut savaşın durdurulmasını istiyoruz. Bu nedenle de -Suriye'de devam eden çatışma, mevcut- ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak, ülkemizi muhtemel risk ve tehditlere karşı hazır hâlde tutmak, ülke güvenliğinin idame ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve sonrasında muhtemel gelişmeler istikametinde Türkiye'nin menfaatlerini korumak ve süratli ve etkin bir politika izlenilmesine yardımcı olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4 Ekim 2012 tarihli ve 1025 sayılı Kararı'yla, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek kaydıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenmesine izin veren tezkere süresinin Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca, 4 Ekim 2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına destek verilmesini talep ediyor, tezkerenin ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)