GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE
Yasama Yılı:4
Birleşim:28
Tarih:11.12.2013

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 28 Ağustos 2007'den bu yana ortaya çıkan Cumhurbaşkanlığı fotoğrafını somut olaylarla, örneklerle anlatmak istiyorum. Anayasa'nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmek mevkisinde olan Cumhurbaşkanı, aradan geçen altı yılın sonunda görevini bihakkın yapmamıştır, yapmamaktadır. Vatandaşlarımız arasında ayrımcılık sonucunu yaratan uygulamaların içinde olmuştur. Yasama sürecinde onay mercisi hâline gelmiştir. Kişisel ve siyasi beklentilerini öne çıkarmış, ilkeli davranmamış ve konjonktüre göre hareket etmiştir.

Birkaç örnek: Meclisin saygınlığını ortadan kaldıran, yasama denetimini işlevsiz hâle getiren, vatandaşın bütçe hakkını ihlal eden, hesap verme ve hesap sormayı işlemez hâle getiren Hükûmet uygulamalarına seyirci kalmıştır.

Sayıştayla ilgili gelişmeleri Genel Başkanımız ve grup sözcülerimiz gerekçeli ve ayrıntılı olarak anlattılar, olay elbette Sayıştay ile sınırlı değil. Bakın, Türkiye'de teftiş kurulları yok edildi, Kamu İhale Kanunu istisna hükümleriyle delik deşik edildi.

Bir iktidar, Sayıştay raporlarından, teftiş kurullarından, şeffaf ihalelerden neden korkar? Çünkü bu kurumlar vatandaşın soyulmasını, devletin sömürülmesini engelleyen kurumlardır. İktidarın, kamu yönetiminde çıkar ilişkileri örgütlenmesi içine girmesini engelleyen kurumlardır. Bu sebeple, bütün bu kurumlar Hükûmet eliyle, işlemez hâle getirilmiştir. Bunun ötesinde, anayasal kurumlarımız Hükûmet nüfuzuyla askıya alınmış ve işlevini yitirmiştir. Bu anlamda, Meclis de şeklî bir organa dönüştürülmek istenilmektedir.

Devletin başı olan, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmek mevkisinde olan Cumhurbaşkanı ise halk adına denetim yapacak olan bu kurumların içi boşaltılırken bu vahim tabloyu mütebessim bir çehre ile izlemekle yetinmiştir.

Cumhurbaşkanı, demokrasinin ve toplumsal barışın teminatı olan serbest ve özgür seçimlerin ihlal edilmesine, seçimlerin meşruiyetinin tartışılır hâle gelmesine de yol açmıştır. Değerli milletvekilleri, Türkiye'de 2007 yılından bu yana yapılan seçimlerin sıhhatine yönelik olarak ciddi kuşkular vardır. 5 milyon civarında seçmen belirsizliğinin yanında, mükerrer oy, sahte oy, seçmen kaydırmaları, ölü insanlara oy kullandırılması gibi seçim suçu niteliğinde olan suçlar, özellikle 12 Eylül 2010 Anayasa referandumuyla birlikte kitlesel hâle gelmiştir. AKP, seçim suçları yoluyla haksız oy teminini kurumsal hâle getirmiştir. 12 Eylül 2010 anayasa referandumu ve 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde, AKP'ye mensup kişilere ve kamu görevlilerine kanunsuz emir ve talimatla seçim suçları işlettirilmiştir. İktidarın bu suçlulara daha önceden af sözünü verdiği, olayların gelişimiyle anlaşılmaktadır, ortaya çıkmaktadır. 4 Temmuz 2012 tarihinde 6353 sayılı Kanun ile zamanaşımı süresini iki yıldan altı aya indiren AKP, böylece seçim suçu işleyenlere fiilî anlamda kitlesel olarak af getirmiştir.

Peki, Sayın Cumhurbaşkanı ne yapmıştır? Sayın Cumhurbaşkanı gözü kapalı bir şekilde bu yasayı da onamıştır. Türkiye'de artık seçimlerin sıhhati değil, seçimlerin meşruiyeti tartışılmaktadır. Serbest ve özgür seçimlerin olmadığı bir rejimin adı "demokrasi" olamaz. Cumhurbaşkanı, Hükûmetin demokrasinin temel ayağını sabote etmesine iştirak etmiştir. Bakıyoruz, özelleştirmeler yoluyla yolsuzlukların yapılmasına, kamu bütçesinden imtiyazlı ve dokunulamaz sermaye gruplarının yaratılmasına da Cumhurbaşkanının iştirak ettiğini görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; 26 Nisan günü, 2012 tarihinde bu Mecliste asli manevi faili ve azmettireni Başbakan Erdoğan ve Hükûmet olan, asli maddi failleri arasında Meclis Başkan Vekili Sadık Yakut ve iştirakçileri 100 civarında AKP milletvekili olan grup, taammüden ve organize bir şekilde daha evvel muhtelif aşamalarda gerçekleşen yolsuzluk ve usulsüzlüklerin üstünü örtmek için görünürde yasama faaliyeti yaptılar; oysa, özünde bu faaliyet yasama niteliğinde değildi. Zira, bu faaliyet ile Seydişehir'de, Balıkesir SEKA'da, TÜPRAŞ'ta, Kuşadası ve Çeşme limanlarında gerçekleştirilen özelleştirmelerin, bu özelleştirmeleri iptal eden yargı sonuçlarının ortadan kaldırılması amaçlanıyordu. Yani, 10 milyar doları aşan yolsuzlukların Hükûmet nüfuzuyla üstü örtülmek isteniyordu, çıkarılan kanunun amacı buydu. Anayasa'nın 138 ve 153'üncü maddesini ayaklar altına alan bu yasayı da Cumhurbaşkanı onayabildi. Böylece, AKP'nin nüfuz ve illegal ilişkiler içinde yarattığı sermaye grupları fiilen korumaya alındı. Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde görev yapan ve 2013 yılının ilk altı ayında sayıları 674'e ulaşan subay ve astsubayın özel hayatları ve inançları üzerinden görevlerinden ayrıldıklarını görüyoruz. İnsan hakları ve demokrasi adına kabul edilemez durum şudur: Bir disiplin soruşturmasını yapıyorsunuz, bu disiplin soruşturmasını kim yapar? Sıralı sicil amiri yapar ya da kurum personeli yapar, amiri yapar. Kim yapıyor bu disiplin soruşturmasını değerli arkadaşlarım? İstihbarat birimleri yapıyor.

Değerli milletvekilleri, bakar mısınız, bir rejimde kamu görevlilerinin disiplin soruşturmasını istihbarat birimleri yapıyorsa o rejimin adı artık "polis devleti rejimi" demektir. (CHP sıralarından alkışlar) Hükûmetin kontrolünde yapılan bu dönüşüme karşı Cumhurbaşkanı üstüne düşen uyarı görevini yapmıyorsa anayasal sorumluluğunu yerine getirdiğinden söz edilemez. Orada mezhepler ve özel hayatlar üzerinden ayrımcılık Hükûmet eliyle kitlesel hâle gelmiş demektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı, cumhurun başkanı olamadığını bir kez daha göstermiştir.

Değerli arkadaşlarım, 28 Haziran 2014 tarihinde sonuçlanması gereken Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında, hükûmet modeli olarak anayasal düzeyde Türkiye'yi kaotik bir ortamın beklediğini şimdiden ifade etmek istiyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) - Hayal kurmayın, hayal. Hayal kurmayın, olmayacak öyle bir şey.

ATİLLA KART (Devamla) - Anayasa'nın 102'nci maddesinde yapılan değişiklikle yeni Kenan Evrenlerin önü açılmıştır.

AHMET YENİ (Samsun) - Hayal kurmayın, milletin desteğini aldık.

ATİLLA KART (Devamla) - 1982 Anayasası'ndaki otoriter yapı Orta Asya tipi demokrasiye dönüştürülmüştür. Yapılan düzenleme, Anayasa Komisyonu Başkanının ifade ettiği gibi, ucube bir yapıya dönüşmüştür.

Müesses düzenin desteğini alan AKP, Hükûmet, sanılanın aksine müesses düzenden beslenen Hükûmet, kifayetsiz, muhteris ve öngörüden uzak bir siyaset anlayışı sonucunda toplumsal barışımızda kırılmaya yol açmıştır. Cumhurbaşkanı bu süreçte inisiyatif kullanamamıştır. Kamu yönetiminin parsellenmesinde taraf hâle gelmiştir. Parti devletine, başbakanlıkçı sisteme dönüşmesine göz yummuştur. Ancak, şunu görememiştir Cumhurbaşkanı: Partili Cumhurbaşkanı da artık Hükûmeti tatmin etmiyor. Başbakan adına Yardımcısı Bekir Bozdağ ne diyor: "Mutlaka imam hatipli Cumhurbaşkanı" diyerek yeni bir çatışmanın ve iktidar kavgasının tohumlarını ekmekle meşgul.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATİLLA KART (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, elbette söylenecek çok şey var. Ben bu değerlendirmelerle Cumhurbaşkanlığı bütçesine yönelik olarak düşüncelerimi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)