| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 28 |
| Tarih: | 11.12.2013 |
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçe görüşmelerimizin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Bütün siyasi partilere mensup milletvekili arkadaşlarımızın farklı kurumlar için yaptıkları konuşmaları ilgiyle takip ettim. Her birisi bence önemli sözler sarf etti. Ben arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Yalnız, özetlemem gerekirse; bugün 10 kurumun bütçesi görüşülüyor bu turda. Ben bunlardan sadece Başbakanlığı, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığını, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğini temsil ediyorum siyasi anlamda. Anayasa Mahkememiz, Cumhurbaşkanlığımız, yüksek yargı ve diğerleri kendi bütçeleriyle, burada temsilcileriyle hazır bulunuyorlar. Onlar adına konuşma imkânım da yok.
Öncelikle, konuşmamı ikiye ayırmak istiyorum ve mümkün olursa elli dakikayı doldurmadan, esasen zamanın da ilerlemiş olduğunu düşünerek bir özet yapmak istiyorum.
Bu 3 tane kurumla ilgili olarak hemen hemen şu kadar arkadaşımız konuştu. Sevinmem gerekir; bana bağlı kurumlar üzerinde büyük bir eleştiri, yoğun bir eleştiri gelmedi. Elbette güzel şeyler konuşuldu, bunların içerisinde eleştiriler de vardı, öneriler de vardı ama doğrusu, ben bu kurumlarla ilgili olarak yoğun bir eleştiri altında kalacağımı düşünüyordum. Demek ki kurumlarımızın görevlerini layıkıyla yaptıkları, bazı eksiklikler konusunda eleştiriler olsa bile, ülkemiz için yararlı kurumlar oldukları genelde kabul görmüş.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Bu kadar eleştiriyi sen böyle anlarsan...
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Tabii, şüphesiz yirmi dakikalık bir soru-cevap kısmı da var; orada arkadaşlarımızın ilginç soruları olursa onlara da cevap vermek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bunu bir teşekkür sadedinde söyledim çünkü hemen hemen her partiden, farklı sürelerle pek çok arkadaşımız konuştular, bir şey kaçırmamaya çalıştım. Tabii, üslupla ilgili, bugün istemediğimiz, nahoş, karşılaştığımız olaylarla ilgili düşüncelerimizi de ifade edeceğim ancak ben şuna inanıyorum ki herkesi ilgiyle takip etmemiz, sözlerini değerlendirmemiz gerekir. Benim tespit edebildiğim konulara da biraz sonra girmek istiyorum.
Öncelikle, Başbakanlık üzerinde çok fazla bir şey söylemeye gerek yok çünkü dün Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan bir saati geçen bir konuşma yaptı. Evet, son kısımlarında belki yoğun müdahaleler oldu, söyledikleri belki yeterince anlaşılamamış olabilir ama her birinize dağıtılan, Başbakanlığın faaliyetleriyle ilgili, zannediyorum üç yüz sayfaya yakın bir kitapçık var. O kitapçığı herkes ilgiyle okursa 2002 ile 2011, 2013 arasındaki ilerlemeleri görebilir, 2014 bütçesine ait bazı rakamların da özetini bulabilir. Dolayısıyla, o kitapçık madem ki elimizdedir, eleştiriler, öneriler bütün bunlar üzerinden değerlendirilebilir diye düşünüyorum. Yalnız bazı arkadaşlarımız bütçedeki artışa dikkat çekmek suretiyle bunun sebebini sordular. Evet, 2014 yılı bütçe tasarısında teklif edilen toplam ödenek tutarı 933 milyon küsur liradır. Toplam ödenek 2013'te 769 milyon küsurdu, yüzde 21,3'lük bir artış var. Bunun da tek bir sebebi var, o da bilinen bir sebeptir. Bugüne kadar Başbakanlık birimleri, şu kadar yıldan bu yana yani 61'inci Hükûmet de dâhil olmak üzere, bütün birimleri bir arada toplayan bir merkez Başbakanlık binasına sahip değildi, her biri birbirinden çok uzaklarda olmak üzere yedi ayrı binada faaliyet gösteriyordu. Dolayısıyla, geçtiğimiz yılda başlayan bir çalışmayla Başbakanlık birimlerinin bir araya toplanması ve münhasıran Başbakanlık için yapılmış bir binada hizmet vermek amacıyla yapımına başlanan yeni hizmet binasına tahsis edilen ödenek miktarındaki artış, bütçedeki artıştır, başka bir yerde bir artışı bulmak mümkün değildir.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Tayyip Bey'in yakınlarıyla ilgisi var mı o binanın müteahhidinin?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Tabii, yeni merkez Başbakanlık binasının AK PARTİ Hükûmeti için yapıldığını düşünebilirsiniz, bu bir bakıma yanlış bir kabuldür yani şu açıdan: Siz AK PARTİ hükûmetlerinin ilanihaye devam edeceğini düşünerek buna bir tepki koyabilirsiniz ama mahkeme kadıya mülk değil. Sizler her biriniz yarın iktidara geldiğinizde, içinizden herhangi biriniz Başbakan olduğunda -şüphesiz genel başkanlar da o tarihte partinin başında iseler- onlar bu binalarda oturup hizmeti buradan verecekler. Kıskanmaya gerek yok, bu bir hizmetteki daha ileri noktalara taşımanın, daha rasyonel bir çalışma yapmanın adıdır.
KAMER GENÇ (Tunceli) - İsraf, israf, çok büyük israf!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Buna şöyle de bakabilirsiniz: Meclis Başkanlığım döneminde, Başbakanlık, Millî Saraylardan kendilerine İstanbul'da bir hizmet ofisi tahsis edilmesini istedi. Başkanlık Divanı üyesi olan arkadaşlarımız bilir biz hemen hemen bu konuyu kendi aramızda tartıştık ve gerçekleştirdik. Bugünkü Beşiktaş'taki Başbakanlık ofisi, Millî Saraylarımızın bir birimiydi ve daha önce Beşiktaş Kaymakamlığı olarak hizmet veriyordu. Türkiye'nin Başbakanı, İstanbul'a gittiğinde misafirlerini nerede karşılayıp, Başbakanlık çalışmalarını nerede götürebiliyordu? Otel lobilerinde veya otel odalarında. Dolayısıyla, Başbakanlığın Ankara kadar İstanbul için de bir hizmet, bir temsil noktasında prestijli bir binaya sahip olması gerekir diye düşündük, tahsis ettik, iyi ki tahsis etmişiz. Cumhurbaşkanımızın da hem Ankara'da hem de İstanbul'da çalışmalarını götürebilmesi için ayrı mekânları olduğunu söylemeye gerek yok.
Yine, bugün, İstanbul Beşiktaş'taki Başbakanlık ofisimiz de, gelecekteki başbakanlarımızın da hizmet vereceği, hükûmetlerimizin de hizmet vereceği birer ofistir. Bunları saray olarak görmek veya burada oturan insanlara kral gözüyle bakmak eleştirinin ötesinde hiç gerçekliği olmayan şeylerdir, bunları böyle kabul etmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Değerli dostlar, stratejik planımız, 2011-2015 yıllarını kapsayan ön performans programımız da netleşti. 2014 yılı hedefleri, yürütülecek faaliyetler, takip edilecek göstergeler bizim performans programı taslağında da arz edilmiş durumdadır.
Resmî Gazete için yaptığımız hizmetleri tekrar saymayacağım ama arşivler konusunda çok iyi bir noktaya geldik. Küresel bir güç olma yolunda emin adımlarla sürekli ilerleme kaydeden Türkiye'nin değerli varlıklarından birisi de devletin hafızasıdır, arşivlerimizdir. Ülkemiz arşiv belgeleri bakımından da büyük bir zenginliğe sahiptir. Başbakanlık Devlet Arşivleri bünyesinde hizmet veren Osmanlı Arşivi, dünyanın en çok müracaat edilen arşivlerinden birisidir. Osmanlı coğrafyasında kurulmuş olan 40'a yakın bağımsız devletin de bu arşiv aynı zamanda müşterek arşividir. Sahip olduğumuz tarihî servet yalnızca ülkemiz için değil; Orta Doğu, Balkanlar, Kafkasya, Avrupa ve Afrika'daki birçok ülkenin tarihinin de gün yüzüne çıkartılabilmesi ve günümüzde bu coğrafyalarda yaşanan olayların daha iyi anlaşılabilmesi için birinci el kaynak niteliğindedir. Dolayısıyla, hem cumhuriyet arşivleri hem de Osmanlı arşivi ihmal edilerek yazılacak bir dünya tarihi eksik ve temelsiz olacaktır. Millî arşiv sitemiz tamamlanarak 2013 yılında milletimizin hizmetine sunulmuştur.
Başbakanlık olarak vatandaş odaklılık ilkesinin hayata geçirildiği öncü hizmetler de sunmaktayız. Başbakanlık İletişim Merkezi, kısa ismiyle BİMER'le vatandaşlarımız, talep ve beklentilerini, memnuniyet ve şikâyetlerini Ankara'ya duyurma imkânına kavuştular. Bu sistemle vatandaşı merkeze alan bir anlayışı bizatihi Başbakanlığın kendisinde hayata geçirdik, bunu da gerçekleştiriyoruz.
Türkiye, tüm dünyada barışın ve demokrasinin hâkim olmasından yanadır. Bu kapsamda, dünya barışına katkı sağlayan bölgesel ve küresel bir aktör olduk. Farklı coğrafyalarda barışın tesisine dönük çabalara katkımız da devam etmektedir. Bu kapsamda, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinde barışı destekleme harekâtları ödeneği de yer almaktadır.
Millî İstihbarat Teşkilatının görevi, millî güvenliğimize yönelik iç ve dış, mevcut ve muhtemel tehditler hakkında bilgi sahibi olabilmek, alınacak tedbirler yönünden gelişmeleri ilgili makamlara zamanında bildirmektir. Rakam vereyim sadece: MİT'in 2013 yılı bütçesi 995 milyon küsur iken 2014 yılı bütçesinde, yüzde 6,3'lük artışla, 1 milyarın üzerine çıkmıştır.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğimiz, kanun gereğince kendisine verilen görevleri yerine getiriyor. Genel Sekreterliğin 2013 yılı bütçesi 19 milyon küsur iken 2014 yılı bütçesi, yüzde 5,6 artışla, 20 milyonun üzerine çıkmış bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, MİT'le ilgili konuda, yaptığı faaliyetler bazı arkadaşlarımız tarafından hayati noktada kaydedildi, onlara da bir cümle cevap vermek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, 2397 Sayılı Kanun uyarınca Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının görevi, Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkesi ve milletiyle bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine, anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren bütün unsurlara karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını devlet çapında oluşturmak ve bu istihbaratı Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile gerekli kuruluşlara iletmektir.
Küreselleşen dünyada böylesine kapsamlı bir görev, ülkemizdeki dinamikler kadar dış dünyada vuku bulan gelişmelerin zamanında ve sağlıklı bir şekilde okunmasını ve değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bütün bu meydan okumalarla baş edebilmek için MİT'in son yıllarda reform niteliğinde çalışmalar başlattığını dikkatlerinize sunmak isterim. Bu çalışmaların kamuoyumuzca da en çok bilineni, kuşkusuz, istihbaratın koordinasyonuna ilişkindir. Nitekim, bu alanda önemli adımlar atılmış ve Millî İstihbarat Koordinasyon Kurulu düzenli olarak çalışmaya başlamıştır. Keza, terörle mücadele alanındaki etkinliğimizi artırmak maksadıyla Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezi faaliyete geçirilmiştir. Bu şekilde güvenlik ve istihbarat kurumlarımız arasında tesis edilen yakın iş birliği ve koordinasyon özellikle terörle mücadele alanında başarılı sonuçlar almamızı sağlamıştır. Bu bağlamda, ayrıca, demokratik hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde teknik istihbarat kabiliyetlerini etkin bir şekilde kullanmak amacıyla Genelkurmay Elektronik Sistemleri Komutanlığı, Sinyal İstihbarat Başkanlığı adı altında MİT bünyesine alınmıştır. Önemli bir yapısal değişimi de simgeleyen bu gelişme sayesinde, yeni bir sinerji oluşturulmuş, teknik istihbarat alanındaki ihtiyaçların tek elden ve daha etkin bir şekilde karşılanması sağlanmıştır.
MİT'e tahsis edilen bütçenin son yıllarda arttığına dair haberlerin basın organlarında yer almakta olduğunu görmekteyiz. Bunun, sadece paylaştığımız reform niteliğindeki faaliyetlerin bir mali karşılığı olarak kabul edilmesi gerekir. Rakamları biraz önce söylemiştim.
Değerli milletvekilleri, MİT konusu gündeme geldiğinde, özellikle fişlemeler konusu veya yaygın ismiyle gazetelerde yer aldığı şekliyle... Bunlara sorular içerisinde cevap vermeyi planlamıştım ama şu açıdan bakmanızı ben sizlerden rica edeceğim. Elbette fişlemeler yani -bir insan hakkında- resmî bir görev olmadan, kanunla kendisine verilmiş veya yönetmeliklerle kendisini görevlendirmiş olanların katkısı olmadan insanların takip edilmesi, özel hayatlarına girilmesi, kişilik haklarına karşı saygısızlık yapılması fevkalade çirkindir, suçtur, ahlaki noktadan bakarsak ahlaksızlığın ta kendisidir.
KAMER GENÇ (Tunceli) - E, niye önlemiyorsunuz o zaman? Sana bağlı...
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ancak "fişlemeler" adı altında şunu söyleyebiliriz.
Bakınız, ben de bana bağlı kurumlarda meseleye baktığımda şunu görüyorum: Bugün, hemen hemen bütün kurumlar, stratejik yerlere eleman alma noktasında, bir insanla bir sınav başlatırken sınavda başarılı olduktan sonra, ataması yapılacak noktaya gelirken bu kişi hakkında geçmişe yönelik bir bilgi edinmek istiyor. Uzman yardımcıları için böyledir, müşavirler için böyledir -bir başka- genel müdürler, müsteşarlar için de böyledir. Bunlarla ilgili, devletin güvenliği, iç ve dış tehlikeler konusunda kendisine verilmiş görevleri Millî İstihbarat Teşkilatı yapıyorsa, bu kişisel verilerin de 12 Eylül 2010 referandumunda kabul edildiği gibi... Ama maalesef, hâlâ Genel Kuruldan geçiremediğimiz kanunun eksik bırakılması şekliyle... Millî İstihbarat Teşkilatının, devletin kendisine verdiği bir görevi ifa ederken elbette bu verileri muhafaza etmesi, elbette görevinin dışında herhangi bir şeyi tespit etmemesi, dinlememesi, araştırmaması ve sormaması gerekiyor.
Ama bakınız, sizler de incelediğinizde göreceksiniz, her yıl binlerce insan, belli görevlere atanma noktasında kanun gereği bu tür bir bilgi toplama faaliyetinden geçirilmektedir. Bunda bir sıkıntı var diyorsanız, bu, kanunlarla yapılacak bir şeydir.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır, biz orada şikayetçi değiliz, mevzuat yaparız. Bizi niye dinliyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yazılı hukukun belki bu şekle getirilmesinde fayda vardır.
Ancak, herhangi bir kişi hakkında özel hayatı, inancı, dili, dini, ırkı, vesaire. Yani kendisini temsil ederken, ifade ederken yaşadığı, kimliğiyle ilgili gelişigüzel bilgilerin veya kanaatlerin veya düşüncelerin kalemlerle yazılıp oralara, buralara servis edilmesi kanun nazarında da suçtur, bunları tasvip etmek de mümkün değildir.
KAMER GENÇ (Tunceli) - İyi de, niye önlemiyorsunuz o zaman?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin bütçesi biraz mahcup bir bütçe. Zaten 20 milyon civarında bir bütçe. Anayasa'da yer alıyor. 2001 yılında, bildiğiniz gibi, Millî Güvenlik Kurulunun yapısında bir değişiklik olmuştu, o değişiklikle sivil kanadın temsili biraz daha arttırılmıştı. Mesela, 2001 yılı yani üçlü koalisyon hükûmeti döneminde yapılan ve çok doğru olarak yapılan Anayasa değişikliğine göre, 2001'den önce Millî Güvenlik Kuruluna sadece Cumhurbaşkanı başkanlık ediyor; Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî Savunma, İçişleri ve Dışişleri bakanları bulunuyordu, bir de kuvvet komutanları. Yani 5'e 4 şeklinde bir denge vardı ama 2001'den sonra yapılan değişiklikle; Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanına ilaveten Başbakan yardımcıları ilave edildi. Bugün, bunların sayısı 4'tür, 4'ü de Millî Güvenlik Kurulu toplantılarına giriyor. Diğer bakanlara ilaveten Adalet Bakanı da bildiğiniz gibi, bu kurulda artık temsil ediliyor. Kuvvet komutanlarının sayısı aynı kalmıştır.
Bu yapının yanında, Millî Güvenlik Kurulunun görevlerine dair de 2001 öncesiyle sonrası arasında büyük farklılıklar vardır. Millî Güvenlik Kurulunda alınan kararlar, hükûmete tavsiye niteliğinde bildirilir, Başbakanlık, bunun üzerine, gereği neyse onu yapar. Ya işlem yapar, ya işlemden kaldırır, üzerinde herhangi bir şey yapmaz.
Millî Güvenlik Kurulu üzerinde, yine, yoğun bir şekilde, arkadaşlarımızın, basında da tartışıldığı gibi, ortaya attıkları bir konu var. Ben de Bakanlar Kurulundan sonra, herhâlde bir on-on beş gün oldu, bu konudaki düşüncelerimi ifade etmiştim. Bir gazetede, Ağustos 2004 tarihinde Millî Güvenlik Kurulunda alındığı kabul edilen, altında da imzaların görüldüğü bir karar yayınlandı. Bu karar üzerine, ne düşündüğümüz ifade edildi. Arkadaşlar, meseleye şöyle bakacağız:
Bir, gazete bunu yaptı, geçmişte de yapıyordu, o zaman size göre iyiydi, bugün size göre kötü. Hayır, kategorik olarak öyle bakmıyoruz.
İki, gazete bir gazetecilik başarısı yapmıştır diyebilirsiniz. Yani bir gizli belgeyi bulmuş, bunu açıklamış, gündeme oturtmuş, bunun üzerinde bir tartışma başlatmıştır.
Gazetecilik başarısı olarak bakarsanız, onu bir kenara koyun, ama ortadaki kanunlara göre, gizli kalması gereken bir belgenin alenen bir gazetenin 1'inci sayfasından yayınlanmasının Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu suç olduğunu söylüyor. Yani gazetecilik başarısı suçu ortadan kaldırmaz.
Biz başka bir şey yaptık, şunu yaptık arkadaşlar: Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu diyor ki: "Görüşmeler ve zabıtlar kesinlikle açıklanamaz. Kararlar, yine Millî Güvenlik Kurulunun kararıyla ancak açıklanabilir."
Nitekim, benim dönemimde -ben 1 Mayıs 2009'dan sonra katılmaya başladım- bir mahkemenin istediği kararı, biz altını imzalayarak mahkemeye bildirdik, dolayısıyla aleniyet kazandı.
Şimdi, hem Türk Ceza Kanunu'nun bazı maddeleri hem Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu'nun bazı maddeleri, devletin gizli kalması gereken bir belgesini, iki yoldan biriyle, ya girmiştir oraya, kendisi bizzat almıştır veya içeriden herhangi bir görevli tarafından servis yapılmıştır.
Bu Türkiye'de ilk defa da olmuyor, ama bunun bir sonucu var. Bunu yapan, gazetecilik başarısını gösteren bir insanın, bunu yapmanın suç olduğunu da bilmesi gerekir diye düşünüyorum. Söylediğimiz sadece kanundaki maddelerdir. Biz o gün suç duyurusunda da bulunduk, ama devam ettiği için ilgili kurumlar sadece ihbarda bulundular, bundan sonrası yargının işidir.
Bakın, arkadaşlar, bu mesele, sadece Ağustos 2004'teki Millî Güvenlik Kurulu kararının açıklanmış olmasından dolayı bir kızgınlık içinde bunu söylemiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Foyanız ortaya çıktığı için şikâyet ediyorsunuz! Foyanız çıktı ortaya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Millî Güvenlik Kurulunun kanunu, Anayasa'da yazılı işlerin, Türkiye'nin iç ve dış güvenliğinin ve tehditlerinin de burada görüşüleceği ve burada karara bağlanacağını amir.
Eğer bu belge, diyelim ki böyle bir konuyla ilgili değil de Türkiye'ye yöneltilen iç ve dış tehditlerin, belli ülkelerin ismi geçirilmek suretiyle yayınlaşmış olsaydı veya Türkiye aleyhinde faaliyet gösteren şu veya bu kişilerin isimleri bir şekilde açıklanmış olsaydı, bunların içerisinde farklı devlet başkanları, bakanların da ismi olsaydı Türkiye'nin dış politikada karşılaşabileceği en kötü durumun ne olduğunu herhâlde takdir edersiniz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Bundan daha kötü olmaz zaten.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yani, meseleye 2004 Ağustos ayındaki karar olarak bakalım, onu tartışalım ama bu karar farklı bir karar da olabilirdi, farklı karar olması hâlinde "Eyvah! Bu, Türkiye'nin zararınadır." diyecektiniz...
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Kavga etmediğimiz kaldı mı? Bir de onunla kavga ederiz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ...meseleye o açıdan bakmamız lazım. Yoksa 2004'te alınan kararın Başbakanlık tarafından nasıl bir işleme tabi tutulduğu, bunun üzerine neler yapılıp yapılmadığını on beş günden beri söylüyoruz. Anlayan anladı, bilen bildi, gören gördü. Dolayısıyla, bu konu üzerinde "Vay siz buna karşınız. Neden? Çünkü, foyanız meydana çıktı." şeklinde bakmak siyasi bir tercih olabilir, hâlâ bunun peşinden gidebilirsiniz ama kanunların suç saydığı fiiller gazetecilik açısından da suç olmaktan çıkmıyor. Gazeteci sıfatı, kanunlarda yazılı suçların işlenmesi bakımından bir imtiyaz ve ayrıcalık doğurmuyor. Gazetecilik başarısıyla Pulitzer Ödülü'ne kendisini aday gösteren bir insan bu maddeler karşısında da bir cezaya muhatap olabileceğini düşünmeli ve bunu göre göre cesaretle bu işi yapmalıdır. Dolayısıyla, kimsenin bundan şimdi şikâyet etmeye de hakkı yok. Öyle somun pehlivanlığına gerek yok. "Ben bu işi bilerek yaptım, sonucuna razıyım, bu bir gazeteciliktir." dersiniz, kanun ceza veriyorsa size, bunu da göğüslersiniz -Mustafa Balbay kadar olmasa bile- herhâlde dört buçuk-beş yılı hiç kimse göze almıyor ama kahramanlık budur. "Ben bunu ülkem için yaptım, bana yüklenecek suçları da ben karşılayacağım." diyebiliyorsanız bunları ancak o zaman yapacaksınız.
Değerli arkadaşlar...
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Bakan, bu bir tehdit değil mi?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Gazetecileri tehdit ediyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Gazetecileri tehdit etmiyorum, kanunda yazılı olanı söylüyorum. Benim tehdidimden korkacak değiller.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Hapis süresini bile söylüyorsun Sayın Arınç, hapis süresini bile.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Yatacağı günü bile söylüyorsunuz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Çok ayıp, çok ayıp!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Lütfen, lütfen... Ben hukuk adamıyım, kanunda ne yazıyor bilirim, sizin de bilmeniz gerekir. Öyle afaki işler değil bunlar.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Bu üslup demokratik bir üslup değil.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Devletin resmî gizli belgesini açıklayacaksın ama bunun suç olmadığını düşüneceksin.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Devletin görevi bu belgelere sahip çıkmak değil mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Kaldı ki bununla suçlanan bir gazeteci "Ben de suçlandım ama ceza yemedim." diyor. Radikal gazetesinden Deniz Zeyrek...
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Aynı tepkiyi silahlı kuvvetlerle ilgili bilgiler açıklanırken niye vermedin? Aynı tepkiyi niye vermediniz efendim? Silahlı kuvvetlerle ilgili bilgiler, belgeler ortadayken niye sustunuz?
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Işık Koşaner olayında niye vermediniz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Onunla ilgili niye sustunuz?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bunlar boş sözler, boş sözler bunlar.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Somun pehlivanlığı yapıyorsunuz şimdi o zaman!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sen benim söylediğime...
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sizin söylediğiniz boş canım, sizin söylediğiniz boş!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hocam, sağ olun! Yani, boş söz konusunda sizinle yarışamam, kusura bakmayın, yarışamam, yarışamam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Gazetecileri tehdit ediyorsunuz.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Boş, boş, tamamen boş konuşuyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ben bitireyim, şu konuşmamı sakin bir şekilde yapayım. On bir saattir sizi dinliyorum oradan, lütfen, siz de beni dinleyin canım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar...
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Tehdit ediyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Tehdit etmiyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Bakan, anlatmak ayrı, tehdit etmek ayrı.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Çifte standartla olmaz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Arkadaşlar, tehdit anlamında kabul etmeyin.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Nasıl kabul etmeyelim "üç buçuk dört sene hapis" diyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Türk Ceza Kanunu'nu yazan, bugüne kadar bu maddeler için ağzını açmayan, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu'nun maddelerini bilen, bugüne kadar ağzını açmayan, bunların antidemokratik olduğunu söylemeyen birisinin şimdi bu mesele karşısında "Bu suç değil canım, siz de suç duyurusunda bulunuyorsunuz." demesi bence haklı değil. Bunu kendisi...
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Bu suçtur, öbürü de suç ama.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 2004'te alınan bu kararlara Türkiye Cumhuriyeti'nin Hükûmetinin nasıl bir davranış içerisinde olduğunu biz biliyoruz. Laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmak iddiasıyla 2008 yılında hakkında kapatma davası açılan ve para cezasıyla paçamızı zor kurtardığımız davaya bakarsanız, biz 2004'te alınan kararların hiçbirini yerine getirmemişiz. Dolayısıyla, bize "O kararları aldınız, filanları bitirmek için şunları yapıyorsunuz." diyecek birisi yok, hiç kimse de buna inanmıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Niye aldınız? Bunu göze almış olmanız gerekiyordu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Biz Türkiye'de inanç özgürlüğünün de, farklı düşüncelerin de, farklı inançların da özgürlük içerisinde, rahat bir şekilde yaşanmasını istiyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - 2004'ü kim imzaladı? Şimdi somun pehlivanlığına gerek yok.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - İç tehditler konusunda Millî Güvenlik Siyaset Belgesi'nin, eski tabirle "Kırmızı Kitap"ın ne olduğunu bilenlerdenim. 2006 yılının 23 Nisanında şu kürsüden yaptığım konuşmayı Sayın Baykal yerinden dinledikten sonra "İran'da bir Ahmedinejad var, bizim de bir Bülendinejad'ımız oldu." demişti. O konuşmayı alın, arşivlerden bakın. Orada bu Millî Güvenlik Siyaset Belgesi'ne diyorum ki: Bu nedir, nerede yapılıyor? Bu tehditleri kim koymuştur? Bunların tartışılması gerekir diyorum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - 2010'a kadar uyguladınız Sayın Arınç, 2010'a kadar uyguladınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Rahmetli Erbakan Hoca 1996'da Başbakan oldu. Birisi önüne bir kitap getirdi, Kırmızı Kitap'tı. Kırmızı Kitap'ta iç tehdit irticaydı. İrticanın başı olarak da önüne kitap getirilen Başbakan gösteriliyordu. Çok şükür, ne Kırmızı Kitap ne iç tehdit ne irtica ne inançlara saygısızlık bugün yok, elhamdülillah! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Ne zaman, ne zaman kaldırdınız? 2010'da kaldırdınız, üç sene önce kaldırdınız, üç sene!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Millî Güvenlik Siyaset Belgesi de tam yerini bulmuş oldu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - 2004'ü kim imzaladı?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Açıklayın!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, hadi, siz onları tartışmaya devam edin. Ben sizlere birkaç konuyu söylemek istiyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - İnançlara saygı gösteren insan, 2004'teki o belgeyi imzalamazdı Sayın Bakanım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın Hatibi dinleyelim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hatibi lütfen dikkatle dinleyin, ola ki yanlış bir şey söyler, itiraz edersiniz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) - 2004'ü söyle, 2004'ü!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - O belgeleri imzalamanın dindarlara saygı göstermekle bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - MHP'liler niye bu kadar rahatsız oluyor, onu anlamıyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, siz daha cesaretli olursunuz, o şartları yaşar mısınız, yaşamaz mısınız bilmiyorum ama...
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Hiç şüpheniz olmasın. Biz darağacı gölgesinden geliyoruz Sayın Bakanım, darağacı gölgesinden!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ...önünüze böyle bir şey geldiğinde imza atmayın.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Söyleyin ve bunu kabul edin!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Tamam haklısınız, haklısınız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Askerin sopasından değil, darağacının gölgesinden geliyoruz biz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Biliyorum, biliyorum, hangi gölgede yattığınızı biliyorum, darağaçlarının gölgesinde değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Arınç, dürüst olun, dürüst olun!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ben ülkücü geçinenleri de, ülkücü olanları da, hayatını ülkücülüğe feda edenleri de senden iyi bilirim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar). Hadi bakalım, geç, oturduğun yerde ağzını açma.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Keşke bilebilseniz Sayın Bakanım, keşke bilebilseniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hiç oturduğun yerde ağzını açma!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Niye Sayın Bakanım?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Birileri ülkücülük adına idam sehpalarına giderken başkaları Anavatan Partisinin, DYP'nin kapısında ikbal peşindeydi. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Hep öyle oldu, sayın bakanlarınıza bakın, grup başkan vekillerinize bakın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, konuyu saptırmayalım. Ben size Başbakanlık bütçesi üzerinde, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu üzerinde bir şeyler söylemeye çalışıyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Grup başkan vekillerinize ve bakanlarınıza bakın önce, Anavatan Partisinin Meclis üyeliğini yaptılar, Meclis üyeliği!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, kendi konuma döneceğim ama bir şeyde hakperestlik yapmak istiyorum, hakperest davranmak istiyorum. Şimdi, bir milletvekili arkadaşımız kürsüye geldiği zaman Sayıştay Başkanımızın şahsına ağır sözler söyledi. "Burada hangi sıfatla oturuyorsunuz?" dedi, vesaire. Arkadaşlar, ben onun adına şu açıdan bir cümle söylemek istiyorum: Buraya gelip bu kürsüde konuşma hakkı ve imkânı bulunmayan bir insana...
KAMER GENÇ (Tunceli) - Konuşma hakkı var!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Var, var!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ...bu kadar saygısız davranamazsınız, bir.
KAMER GENÇ (Tunceli) - İç Tüzük'ü açın!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Var! Tüzük'ü iyi bilin, var!
KAMER GENÇ (Tunceli) - Konuşma hakkı var! İç Tüzük'ü bilmiyorsun! Başkanın konuşma hakkı var.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - İkincisi, Sayıştay çok değerli bir kurumdur, anayasal kurumdur ve Sayıştayın tarihi hepinizin tarihinden eskidir.
Üçüncüsü, bu kurumun başında olan insan çok değerli bir bilim adamıdır. Valilik yapmıştır, şimdi Sayıştay Başkanlığı yapıyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sizin yolsuzluklarınızı aklama müessesesi hâline geldi Sayıştay.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Kendi göreviyle ilgili eleştirebilirsiniz, "İşini yapmıyorsun." diyebilirsiniz...
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) - "Söz söyleme hakkı yok." diyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ...ama burada oturuyor olmasını, kendi kurumunu temsil ediyor olmasını saygısız bir dille, saygısızca eleştiremezsiniz! (AK PARTİ sıralarından "Bravo!" sesleri, alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) - Saygısız sensin!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım...
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sen kime saygısız diyorsun be, kime saygısız diyorsun?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bugüne kadar... Bugüne kadar...
KAMER GENÇ (Tunceli) - Kaç gramsın sen, kaç? Kaç gramsın?
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) - Cahille tartışmayın, siz devam edin.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) - Söz söyleme hakkı var mı, yok mu? Ona karar verin.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Bugün özgül ağırlığınızı da kaybettiniz Sayın Bakan, maalesef.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sağ ol Lütfü Bey, teşekkür ederim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Üzgünüm ama öyle.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, malum şahsa bir cevap verecek değilim. (AK PARTİ sıralarından "Vermeyin Sayın Bakanım." sesleri)
KAMER GENÇ (Tunceli) - Senin gibi adam bakanlık yapıyor!
BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen...
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Size sabredeceğim, hasbinallah ve nimel vekil diyeceğim, ya sabır diyeceğim, la havle diyeceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar). Diyebilirsem... Bazen sinirleniyorum, diyemiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sizin yaptığınız yolsuzluklara tahammül gücümüz kalmadı!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ama bakın, bakın, ölüm hepimiz için hak. Ben sizden önce gidebilirim ama siz benden önce giderseniz arkanızdan söylenecek lafı söyleyeyim: "Ne kendi etti rahat ne âleme verdi huzur. Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehlî kubur." (AK PARTİ sıralarından "Bravo!" sesleri, alkışlar) Hadi bakalım, hadi bakalım. Daha ne diyeyim sana?
SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara) - Anlamadı, anlamadı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Anlayamadın? Türkçesini söyleyeyim -Süheyl Bey, sen de bilmeyebilirsin- Sinan Bey, Türkçesi şu... (Gürültüler)
SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara) - Anlamadı, bir daha söyle.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sen söyleyiver.
SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara) - Ben de anlamadım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Anlamadın mı? Anlatayım o zaman, peki.
SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara) - Anlatın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - "Ne kendi etti rahat ne âleme verdi huzur." Aynen böyle. Kendisi rahatsız tipler vardır, herkesi de rahatsız eder.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Sizin Zeyid Aslan'a bakın rahatsızlıkta!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - "Yıkıldı gitti cihandan" Yani bu dünyadan terkidünya eyledi.
"Dayansın ehli kubur." Kabir halkı dayansın dayanabildiği kadar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, gülüşmeler) Yani bunu siz benim için söyleyin, benden önce giderseniz ben de sizin için söyleyeceğim. Başka söyleyecek bir şey bırakmadınız.
SAKİNE ÖZ (Manisa) - O tarafa gidip gelmedik, kimse için ne söyleneceği belli olmaz.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Ya, Bülent, bak...
BAŞKAN - Sayın Genç...
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - "Bülent" deyip durma, ben sana "Kamer" demiyorum, otur yerine.
KAMER GENÇ (Tunceli) - ...yiğitliğin varsa televizyon kanalına çıkalım, seninle konuşalım. Yiğitsen ama! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Genç, oturur musunuz, böyle bir usul yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Bak, sen Tayyip'ten korkuyorsun, Tayyip'ten! Bak sende eğer gurur olsaydı istifa ederdin, bu Meclisin karşısına gelmezdin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen oturun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Dayansın, dayansın dayanabildiği yere kadar.
Değerli arkadaşlar, Sayıştay Başkanı...
KAMER GENÇ (Tunceli) - Tayyip seni yerin dibine batırdı, geldin dedin ki: "Ben Tayyip'ten istediğimi aldım." Ne aldın, söyle bakalım! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen oturun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Otur yerine, otur yerine! Hah, otur yerine!
Sayıştay Başkanımızın şahsına bir saygısızlığa karşı çıkmak hepimizin görevidir. Ben onun avukatı değilim ama bir kurumun başında ve kürsüye gelip kendini savunma imkânından mahrum bir insanı yerin dibine sokamazsınız. Bu haksızlık olur, bu yanlışlık olur, bunun hesabı verilir.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - "Konuşma hakkı var." diyorlar Sayın Bakan, var konuşma hakkı.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Konuşma hakkı var.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bakın, Mevlüt Bey burada mı bilmiyorum, ben Plan ve Bütçe Komisyonunda kendi bütçelerimi sunarken bana o 4 sayfalık veya 6 sayfalık şeyleri gösterdiler, gerçekten Sayıştay raporları üzerinde bir tartışma vardı, "Bu, rapor mu size göre?" dediler. Çok açık söyledim, bu bana göre içinde "rapor" kelimesi geçen bir yazıdır dedim. Daha ne diyeyim?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Evet, çok şükür. Aynı şeyi bizim arkadaşlarımız söylediği zaman niye suç oluyor Sayın Bakanım?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ama şunu söylüyorum: Sayıştay Başkanı veya Sayıştay, yazılı hukuka göre hareket eder. Yazılı hukuka göre yapacaklarını yapıyorsa, o zaman yazılı hukukta bir eksiklik varsa bunu dile getirirsiniz. Bugüne kadarki bütçe uygulamaları belli, bugün de yapılanlar belli. Burada Sayıştayın bir kabahati var mı yok mu derseniz, meseleye şu açıdan bakmamız lazım: Bakın, 2012 yılı denetim...
KAMER GENÇ (Tunceli) - Raporları yazmıyor, göndermiyor Türkiye Büyük Millet Meclisine, yolsuzlukları örtbas ediyor, onu söylüyorum. Niye içine dokunuyor, niye sana dokunuyor? Yiğitsen, dürüstsen, o Sayıştayın bulduğu hırsızlıkları bulalım burada.
BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen dinleyin, Sayın Bakan konuşuyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Senin üslubun üzerine biraz sonra geleceğim, daha o bahse gelmedim.
Değerli arkadaşlarım...
KAMER GENÇ (Tunceli) - Yiğitsen, yiğitsen... Bak, Bülent, ben sana diyorum.
BAŞKAN - Sayın Genç, hitap tarzınızı düzeltin, Sayın Genç, lütfen...
KAMER GENÇ (Tunceli) - Maliye Bakanlığı, Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, bunlar yolsuzlukları getirsinler, hep görün, hep görün! (AK PARTİ sıralarından "Otur" sesleri)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Doğru söylüyor, doğru söylüyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Malik Bey, teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım, bu üslup konusuna aslında ikinci bölümde geleceğim çünkü acı olaylar yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Ama, bakınız, ben bir şey söylemeye çalışıyorum. İfade özgürlüğü, herkesin beğendiği ve alkışladığı sözler değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı böyle söylüyor: "Sizi irite eden, suratınızı buruşturan, sizi nefretle âdeta karşı karşıya getiren sözlerin söylenmesi bile eleştiri sayılır, hakaret sayılmaz." diyor. Şimdi, bu açıdan, Barış ve Demokrasi Partisinin söylediklerine de bizim söylediklerimize de CHP'nin söylediklerine de bakmamız lazım. Burada üslup çok önemli.
Şimdi, Emine Ülker Tarhan Hanımefendi çok acı şeyler söyledi ama üslubuyla söyledi, buna kızmaya hakkımız yok ki. Bağırmadı, çağırmadı, hakaret yerine göre var veya yok ama böyle sesinin son gücüyle, damarları fırlamış, gözleri kıpkırmızı olmuş yani eline geçse adamı boğabilecek noktada... Biz nasıl milletvekili olacağız, nasıl birbirimizle konuşacağız arkadaşlar?
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sağ tarafa söyle.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Aynı tembihi grubunuza da yapmanız lazım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Şimdi, burada Barış ve Demokrasi Partisinin Plan ve Bütçe Komisyonunun raporunun içerisine yazdığı ifadeleri eleştiriyoruz, eleştiriyorsunuz. Grubumuzdan da -dündü zannediyorum veya evvelsi gün- bunların düzeltilmesiyle ilgili bir talep geldi. Ama, o kadar geniş olalım ki... Meseleye dokunulmazlık bağlamında niye bakmıyoruz? Anayasa'nın 83'üncü maddesindeki söz ve hareketler içerisine, Meclis çalışmaları içerisine ne girer, ne girmez; niye böyle bir gözle bakmıyoruz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, şu bakımdan yani yaptığınızı tasvip etmesem bile meseleye fikir ve düşünce özgürlüğü bakımından böyle bakmak zorundayım.
İlk defa -Ahmet Türk Beyefendi miydi bilmiyorum- şu küçük grup toplantısında Kürtçe konuşuldu. Bana geldiler, sordular -ben bu grup toplantılarında yapılan konuşmaların milletvekilliği bittikten sonra bazı milletvekillerini hapisten ve cezadan kurtardığını biliyorum, bir tanesini yaşadım- dedim ki arkadaşa: "Sen mahkemeye söyle ki ben o konuşmayı grup toplantısında yaptım." Çünkü, grup toplantısı burada yapılan konuşma gibidir ve 83 kapsamındadır. Mahkeme bize yazı yazdı, ben de Meclis Başkanıyım, dedi ki: "O kişi iddia edilen konuşmayı, partisinin şu tarihli grup toplantısında yapmıştır." Mahkeme karar verdi, "83'üncü madde kapsamında kaldığından hakkında suç tertibine gidilmemiştir." Arkadaşlar, bu kürsü eğer hürse, buradaki söz ve hareketlerimiz, gruptaki hareketlerimiz, komisyondaki sözlerimiz, hatta yazılı olarak komisyon raporlarına koyduğumuz önergelerimiz vesairelerimiz bence dokunulmazlık kapsamındadır. Meseleye bu açıdan bakarsak o zaman dokunulmazlığı tartışırsınız, niye başka şeyleri tartışıyoruz?
Buna sonra gelecektim ama lütfen şu sözümü bitireyim müsaade ederseniz. Şimdi, Sayıştay kendisini savunuyor, diyor ki: "2012 yılı denetimleri sonucunda 2 ayrı rapor hazırladık. Bir: Yargılamaya esas rapor. Denetim gruplarınca hazırlanan kamu zararını kapsayan yargılamaya esas raporlar birer hesap mahkemesi olarak çalışan Sayıştay dairelerine intikal ettirilmiş ve Sayıştay bünyesinde sonuçlandırılmıştır."
KAMER GENÇ (Tunceli) - Nedir onlar, nedir, onları bilelim biz de? Niye gizliyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - "İki: Sayıştay denetim gruplarınca hazırlanan 146 adet kurumun mali denetim raporları kalite kontrol sürecinden geçtikten sonra yani rapor okuma komisyonu, denetlenen kurum, Sayıştay ilgili dairesinin rapor değerlendirme kurulunun görüşleri alınarak Başkanlıkça son hâli verilmiş, Sayıştay raporuna dönüştükten sonra Başkanlıkça Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. Sayıştay, ayrıca, genel uygunluk bildirimini, dış denetim genel değerlendirme raporunu, faaliyet genel değerlendirme raporunu, mali istatistikleri değerlendirme raporunu da Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuştur. Sayıştay, Anayasa'nın ve yasaların bizden istediği, öngördüğü raporları eksiksiz ve tam zamanında Meclise sunmuş, kamuoyuna da açıklamıştır." diyor.
Şimdi, bunu yetersiz bulabiliriz. Konuyu teknik detaylarıyla inanın bazı arkadaşlarım kadar bilmiyorum ama meselenin üzerine gittim, dinledim; hem Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımızı hem Sayıştay Başkanımızı hem de bu konuyu aramıza geçmişte Sayıştaydan gelen arkadaşlarımız var -Fahrettin burada mıdır bilmiyorum, Bilecik Milletvekilimiz- onlara sordum. "Bugün, yazılı hukuka göre ve özellikle 5018 sayılı Mali Kontrol Kanunu'ndan sonra Sayıştay'ın yaptıkları doğrudur, Meclis bunu eksik buluyorsa yasal bir düzenleme yapabilir." diyor. Şimdi, bu noktada kaldıktan sonra, bir kum torbası gibi, Sayıştay Başkanımızı ikide bir eleştirmek fevkalade yanlış olur.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Yahu, anlamamışsın Bülent sen, anlamamışsın benim konuşmamı. Yolsuzlukları özellikle çıkarmışlar rapordan.
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sözlerim yetersiz olabilir, kısmen doğru da olmayabilir. Bu konuyu eleştiri noktasında sürekli getirebilirsiniz ama bunu bilimsel olarak tartışmak zorundayız. Yoksa şahıslara karşı, yoksa kuruma karşı bunu ikide bir, bir eksiklik olarak söylemek herhâlde, bence çok doğru değil.
Değerli arkadaşlarım, Edip Semih Yalçın Beyefendi ve diğer arkadaşlarımız, Değerli Bursa Milletvekilimiz, arkadaşlarımız Diyarbakır'da yapılan konuşmaları, toplantıları, çözüm sürecine ilişkin görüşlerini geçmişten bugüne olduğu gibi, bugün tekrar ortaya koydular. Bunları yeni bir eleştiri olarak kabul etmiyorum. Bunlar konuşulan ve yüksek sesle konuşulan, Türkiye'nin her yerinde de iç siyaset malzemesi yapılan şeylerdir.
Biz yaptıklarımızın doğru olduğunu düşünüyoruz. Bu doğruluğun bir tek bizi müsterih kılan veya huzurlu kılan tarafı şudur: Yıllardan beri devam eden, terör konusundaki yaşadığımız olaylar, acı olaylar, göz yaşları, şehitlerimizin cenazeleri, insanlarımızın topraklarından olması, kardeşin kardeşe düşmanlığı gibi, bu çözüm süreci içerisinde bitebilirse ve bugüne kadar, on aydan beri yeni bir şehit cenazemizle veya halktan herhangi birisinin de vefatıyla, bir çatışma hâliyle karşılaşmamışsak, artık karakollar basılmıyorsa, mayınlar patlamıyorsa... Elbette adli zabıta olayları var, bunlara karşı güvenlik güçleri gerekeni yapıyorlar. Bundan mutlu olmamız gerekir; bir.
İkincisi: Halkımızın bu sürece verdiği desteği görerek halkın kabul ettiği bir noktada bizim de iyimser olmamıza ihtiyaç olabilir. Diyarbakır'a gelenler, Irak'ın kuzeyinden gelenler, şunlar, bunlar bu sürece destek olmuşlarsa ve halk nezdinde de itibar görmüşlerse, yine, bundan da üzülmemek gerekir diye düşünüyorum. Ancak, bazı kabuller var ki bunlardan vazgeçmek mümkün değil.
O bakımdan, ben bir taraftan Barış ve Demokrasi Partisinin süreci eleştiren veya Hükûmetin tavrını eleştiren noktalarını hem de Milliyetçi Hareket Partisinin bu süreçle ilgili kaygılarını anlayışla karşıladığımı söylemek istiyorum. Tekrar tekrar aynı şeyleri tartışmanın faydası yok. İyi gidiyor. Başarılı olacağımız düşünüyoruz ve sonunda bütün Türkiye maddi manevi büyük kayıplara uğratan bir terör belasından kurtulabileceksek bu süreç Türkiye'ye çağ atlatır, uçuşa geçirir ve insanlarımızı birbiriyle tekrar kardeş yapar diye düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Sevgili Kardeşim Adil Zozani, yani insan bazen konuşurken sözünün nereye gittiğini çok fark etmeyebilir: "Yüksekova'da ölenler teröristse ben de teröristim, onlar benim seçmenlerim." Doğrusu böyle bir mantığı hiç duymadım bugüne kadar. Yani Yüksekova'da 2 kişi vefat etmişti, 1 kişi daha eklendi, Pervin Buldan Hanımefendi'den öğrendim. Bunlar acı olaylar. Ölmeselerdi, böyle bir çatışma çıkmasaydı, uzun namlulu silahlarla ateş edilmeseydi, süreç dinamitlenmeseydi -birileri böyle söylüyor çünkü- ama ölmüş. Diyelim ki onlar terörist. "Onlar benim seçmenim, ben de teröristim." Bir defa, onlar sizin seçmeniniz nereden oluyor, bilemem ama bizim de seçmenlerimiz var. Bizim seçmenlerimizin içerisinden suç işleyenler olursa "Ben de onlar gibi şu işi yaptım." diyebilir miyiz? Seçmen iyi olur, kötü olur; seçmen suç işler, işlemez; seçmen devlete bağlı olur, olmaz; devlet kanunlara saygılı olur veya seçmenler olmayabilir. Yani "O teröristse ben de teröristim." diyerek Hakkâri'deki seçmene buradan selam göndermenin bu sürece hiçbir katkısı olmadığını düşünüyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Açılım sayesinde açılım yüzünden oluyor bunlar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ama Sayın Zozani bir konuda çok haklı, o da Ordu ve OYAK ilişkileri. OYAK konusunun elden geçirilip tez elden bu konunun mutlaka bir açıklığa kavuşturulması ve ordunun üst kademesinin veya emeklilerinin ticaret yapar durumdan süratle çıkarılması lazım. O konuda arkadaşımızın düşüncelerine katılıyorum.
Sayın Sakık, dünkü olayla ilgili olarak bugün bir yazılı açıklamanızı okudum. Çok uzun bir açıklama ama kısa ve net değildi görebildiğim kadarıyla. Bir kardeşimizin, arkadaşımızın -burada milletvekili olup olmaması önemli değil ama- acısını siyasete malzeme yapmak çok yanlış bir şey. Siz bunu aslında özür dilemek babında söylüyorsunuz ama başka şeyleri de ilave ediyorsunuz. Özür dilemek ve bir daha bu konularda bir yanlış yapmamanın bizim de üzerimize bir vazife, sizin de üzerinize bir görev olduğunu düşünüyorum.
Evet, İstiklal Mahkemesi kararlarından bahsettiniz, varlık vergisinden, 6-7 Eylül olaylarından, faili meçhullerden, çözüm sürecinden ve diğerlerinden. Arkadaşlar, çok şükür, on bir sene içerisinde, tarihte ne kadar gizli kalmış, üzeri karartılmış ve acı olaylar varsa bunlar konuşuluyor ve bunlarla ilgili soruşturmalar da yapılıyor. Türkiye bugünleri gördü, sizlerin katkısıyla gördü, Hükûmetimizin siyasi iradesinin güçlü olmasıyla gördü. Bunları desteklememiz lazım.
Willy Brandt'ın soykırım anıtı önünde dizlerini çökerek bir özür beyanında bulunmasını soykırım yapmış olanlar için anlayışla karşılayabiliriz ama Türkiye'nin, milletimizin geçmişte yaşanan acı olayların bir trajedi olduğunu söyleyebilirsiniz de soykırım olduğunu söylemeyin lütfen. Böyle bir şey tarihî gerçeklerle de bağdaşmıyor. Evet, açıkça özür dilemek bir erdemdir, yeri geldiğinde bu yapılmıştır ama hiç kimse dizleri üzerinde çökerek birilerinden özür dileyecek durumda değildir. "Allah'ım, kalmasın alemde hiçbir hakikat nihan." diyor şair. Hiçbir hakikat gizli kalmamalı. O yüzden Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterine sordum "İstiklal Mahkemesi zabıtları konusunda ne yapıyorsunuz? Hâlâ bunlar niçin açıklanmıyor? diye, "Kararların tasnifi bitti ama zabıtları üzerinde henüz çalışmalarımız devam ediyor." dedi. Umarım öbür dönemde bitmiş olarak bunları görürüz ve bir an evvel yayımlanmaları konusunda da hep beraber gayret sarf ederiz.
Değerli arkadaşlarım, bugün, aslında, bir acı olayla yine karşı karşıya geldik. Milletvekili arkadaşlar birbirlerine ağır sözlerle konuştular. Üslup çok çirkindi, çok yakışıksızdı; kim yaparsa yapsın. Şimdi, ben burada başkan vekillerine bakıyorum, Başkanımıza bakıyorum, işi bizim zamanımızdan zor. Biz iki partiliydik, sonra üç partili olduk. O zaman, arkadaşlarımız "Dur." deyince duruyor, "Konuş." deyince konuşuyor yani İç Tüzük'e harfiyen riayet ediyordu. Ama belli bir süreden beri başkan vekilleri yeter ki kavga çıkmasın, yeter ki tartışma büyümesin, defi bela kabilinden "Sen de gel, sen de gel, sen de gel; aslında senin söz hakkın yok ama sataşma deyiver canım." Sataşma deyince "Buyur, kürsüye gel." deyiveriyorlar. Neden bu? "Şu işi bir bitirelim kardeşim, kavgasız, dövüşsüz şu iş bir gitsin." İyi ama bu, İç Tüzük'e uygun mu değil mi onların hepsi bir rafa gitti.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - En önce iktidar yapıyor Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Arkadaşlar, iktidar yapıyorsa onun için bu sözlerim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Evet, onlara ses çıkaramayınca mecburen bize de söz veriyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ama, bakın rejim konusunda tarihe geçmiş bir söz vardır; kadını gömerler, herkes eline taş alır, taş atmak üzeredir, birisi çıkar, sesini yükseltir: İlk taşı içinizden hiç günah işlememiş birisi atsın. İçinizde hiç günah işlememiş birisi var mı?
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sen varsın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Haşa öbür günahlar için söylemiyorum yani şurada yaptığımız işler konusunda, şurada yaptığımız bu yanlışlıklar konusunda "Önce o başladı, sonra ben devam ettim." diyebilirsiniz ama nihayet bir milletvekili yaptı bunu.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Ama, Sayın Bakan, bu mantıkla bütün yanlışlıkları kabul etmişsiniz demektir; böyle bir şey olur mu?
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sen at o zaman.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yani şunun için söylüyorum, bakın, utandım, yüzüm kızardı: Bizim bir milletvekilimiz Sayın İnce'ye çok büyük bir hakarette bulunmuş. İnce de ona karşılık "Bu, hakaret değil, kaba ve saygısız bir ifade." diyor. (CHP sıralarından gürültüler) E, bunların ikisi de yanlış; birisi çok daha büyük bir yanlış, birisi daha küçük bir yanlış. Bu noktaya gelmemek için neler yapmalıyız? Engin Altay Bey başta güzel şeyler söyledi. Hepimiz üslubumuza dikkat edeceğiz -eleştiri konusunda değil- kişilik haklarına saygılı olacağız, "sayın"la başlayacağız, "sayın"la bitireceğiz ve sadece meselemizi ortaya koyacağız.
Laf atmak, söz atmak bu Meclisin geleneğinde var. Laf atma, söz atma olmazsa burası hiç tadı olmayan bir toplantı hâline gelir. Ama, bunun zamanında çok güzel esprileri vardı, insanlar gülerdi, insanlar yeniden böyle neşelenirdi hele Demirel bunun üstadıydı. Hiç unutmuyorum, bir gün bütçe konuşması yapıyor, Mustafa Taşar da şuralarda bir yerlerde. Ben Mecliste değilim de seyrediyorum, eskiden Meclis görüşmelerini herkes gözlerini dört açar izlerdi, şimdi ne kadar izliyor bilmiyorum.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Çünkü televizyon veriyordu.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Televizyon veriyordu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Televizyon veriyor canım merak etmeyin, bütçe görüşmelerini veriyor, siz yeter ki güzel şeyler söyleyin hep beraber. (CHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, Mustafa Taşar'a döndü, dedi ki: "Bu ekonomi nasıl yönetilir, bu devlet nasıl idare edilir, şu işler nasıl yapılıyor, size söyleyeyim mi?" dedi. Taşar da "Söyle söyle, söyle de öğrenelim." demez mi? Demirel taşı gediğine koydu, "Ey millet, ey Meclis görüyor musunuz? Ülkeyi nasıl idare edeceğini bilmiyor da bana soruyor." dedi.
Arkadaşlar, bunun gibi belki kitaplar yazılabilir, güzel espriler, taşı gediğine koymalar, laflar olabilir ama hakaret ben hiç duymamıştım bugüne kadar. Ağzını açan ne kadar yüksek hakaret etsem de prim yapsam diye düşünüyor. Böyle bir şey çok yanlış, çok yanlış.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Sayın Başkan, bu Mecliste Sayın Zeyid Aslan kadar açık küfür eden bir başka milletvekili yoktur. Lütfen...
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Evet, Zeyid Aslan arkadaşımızın yaptığı çok büyük bir hata, sizin verdiğiniz cevap daha küçük bir hata ama bu işin sonu gelmiyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Önce gruba bakacaksınız, kendi grubunuza bakacaksınız. Ayıp ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bu işin sonu gelmiyor. Bu işin sonu gelmesi için hepimizin bir şeyler yapmamız lazım.
Bakınız...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Hâlâ savunuyorsunuz yani.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Savunmuyorum, haşa savunmuyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - İkisini de aynı kefeye nasıl koyuyorsun? Sen Başbakan Yardımcısısın ya...
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ben daha önce de kendisi için hangi sözleri sarf ettim biliyorsunuz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Aynı kefeye nasıl koyuyorsunuz? İnsaf yani!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Arkadaşlar, lütfen... Sizin kaba ve saygısızca bir hareket olduğunu kendiniz söylediniz ama onunki çok büyük bir hakaret, gördüm, okudum, yüzüm kızardı.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - İlk defa değil ama kaç defa yaptı bunu Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yani burada bir mahkeme kurup da sana üç ay, ona on sene verecek hâlimiz yok.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Ama sizin milletvekiliniz, sizin grubunuzun milletvekili.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bakın arkadaşlar, bunun iki yolu var. Bir...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bunu bir CHP'li yapsaydı ne yapardınız siz, bir CHP'li yapsaydı ne yapardınız?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - İnsaf ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Arkadaşlar, genel hatlarıyla ifade ediyorum, eğer...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Size, yaşça büyük, bu Meclisin ağabeysi olarak soruyorum: Bir CHP'li yapsaydı ne yapardınız? Bir anda AKP'liliğinizi bırakın, elinizi vicdanınıza koyun, ne yapardınız? Yapabilirseniz... Varsa vicdan söyleyin, CHP'li yapsaydı ne yapardınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Arkadaşlar, bakınız, bu tartışmalar böyle devam eder. Ben diyorum ki bu İç Tüzük boşuna yazılmamış.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Niye cevap veremiyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - "Burada kaba, yaralayıcı söz olmayacak, kişinin haklarıyla ilgili şeyler olmayacak, şahsiyet yapılmayacak." diyorum. Siz "Önce o başlattı, bu başlattı." tartışmasına girmeyin. Bir AK PARTİ'li de olsa bu işi başlatan, onun için söylüyorum. Bir bağımsız arkadaş...
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Sayın Bakan, "İkisi aynı şey değil." diyoruz, lütfen ya... Hâlâ "O da, bu da..." diyorsunuz ya...
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ya, lütfen arkadaşlar...
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Yapmayın ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Benim sözümü ters anlamayın. Ben geçmişte bunun örneklerini vermiş bir insanım.
MUHARREM İNCE (Yalova) - CHP'li yapsaydı ne yapardınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Grup başkan vekilliği yaptım, grup başkanlığı yaptım. Kendi grup başkan vekili arkadaşım Avni Doğan'ın yaptığı hataya, geldim, kürsüden "Hepinizden özür diliyorum arkadaşım adına." dedim. Bu kavgaları biz böyle bitirdik. Yine de böyle bitebilir ama lütfen şu üç yıl boyunca videolardan bir kendimizi izleyelim, neler konuşmuşuz, nasıl konuşmuşuz, gözlerimiz nasıl çakmak çakmak olmuş...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Eğer biri sizi tutmasa nasıl birbirimizin üzerine atlayacak hâle gelmişiz. Burada kavga ediyoruz, dışarıda çay içiyoruz arkadaşlar, birbirimizin hatırını soruyoruz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Ama artık giderek o zemini de kaybediyoruz Sayın Bakan, giderek o zemini de kaybediyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - "Saygılar efendim." diyoruz ama burada yaptıklarımız maalesef milletin hafızasında kötü bir hatıra olarak kalıyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Selamlaşma zemini bile kalmıyor artık.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Arkadaşlar, bu kayıtlarda ilk küfrün nerede olduğuna bugünkü tutanaklardan bakabiliriz.
MUHARREM İNCE (Yalova) - İlk küfür... Benimki küfür mü Sayın Bakan, benimki küfür mü? İnsafınız kurusun ya, yazık ya! (AK PARTİ sıralarından "Nasıl ya!" sesleri gürültüler)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sizinki kabahat, onunki cürüm.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Aynen öyle.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ha, aynen öyle. Size üç ay, ona üç sene verdik gitti.
Arkadaşlar, ben bundan sonra devam etmesin diye düşünüyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Hepimizin niyeti o, devam etmesin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Paylaşırsınız, paylaşmazsınız, bir üslubu muhafaza etme konusunda hepimiz çok duyarlı olmamız gerekir.
Sürçülisan ettimse affola. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)