| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 30 |
| Tarih: | 13.12.2013 |
MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesiyle ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben eleştirilerime geçmeden önce, tespitlerime geçmeden önce Sayın Bakandan bir şey rica edeceğim. Yine, Bütçe Programı'ndaki ilk paragrafla alakalı, "Temel Amaç ve Hedefler" 2013'tekini okuyacağım, 2014'te biraz daha genişletilmiş: "Enerji politikasının temel amacı iktisadi kalkınmanın ve sosyal gelişmenin ihtiyaç duyduğu enerjinin rekabetçi bir piyasa ortamında sürekli, kaliteli, güvenli, çevreye duyarlı ve mümkün olan en düşük maliyetle teminidir." Hedefini, altını... Tabii ki burada, bu programda yeteri kadar ayrıntılara girmeden veya müşahhas örneklerle değil, yuvarlak cümlelerle ifade edilmiş. Bize bir vizyon koyarsa yani bizim eleştirilerimize cevap vermekten ziyade bize böyle müşahhas bir vizyon koyarsa: 2023 hedefleri 100 bin megavat, 500 milyar kilovatsaate nasıl çıkılacak, hidrokarbon ihtiyacında dışa bağımlılığımız yüzde 72'den nasıl yüzde 50'lere çekilecek; bütün bunları biraz daha böyle açıklayıcı bir vizyon koyabilirse bizim eleştirilerimiz de havada kalır diye düşünüyorum.
Şimdi, bakın, eleştirilerime geçmeden önce de yine Enerji Bakanlığında samimi olduğumuzu da ifade etmek adına altı yıldır KİT Komisyonu üyesi olarak, enerji koridorundaki gelen bütün kurumlarla ilgili eleştirilerimizi yaparken işini hakkıyla yapan, doğru yapan, katkı sağlayan kurumlara da teşekkür ettiğimizi oradaki kayıtlar, tutanaklar da gösterir. Mesela ben sondan başlayarak Ulusal Bor Enstitüsünün -pek fazla katkısının olmamasına rağmen- Eti Madenin görevlerini çok iyi şekilde yaptığını; gerçekten, bor ve bor kimyasalları konusunda hem üretimin arttırılması hem de pazarın arttırılması konusunda hem de yeni bor ve bor kimyasallarını üretmekte, patent almakta çok başarılı olduklarını buradan söylemek istiyorum.
Bir de, bakın, buradan başlarsak, yine, Eti Madenin son yıl içerisinde baca gazı filtrasyonuyla ilgili ortaya koyduğu çok önemli bir buluş var. Bu buluşla alakalı bize o videoyu da izlettirdiler.10 megavatlık bir elektrik santralinin içerisinde denedikleri karbondioksit ve kükürtdioksit gazlarının hemen hemen tamamını, yüzde 100'e yakınını tutuyorlar; üstelik de bunu, baca gazındaki o filtrasyonu da ürün olarak, cam sanayisinde kullanacak ürün olarak da açığa çıkartıyorlar. Bu, bana göre çok önemli, dünya çapında bir buluş. Ama ben şunu anlamıyorum: Bu konu KİT Komisyonunda görüşülürken, bizler işte bunların çok önemli olduğunu ifade ederken, gazetelerde veya Enerji Bakanının, Bakanlığının gündeminde bir satırlık bir şey yok. Şimdi, bakın...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bürokratlar duymuyor mu, oradalar? Bizimle beraber dolaşıyorlar.
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) - Tabii, bürokratlara da -Enerji Bakanlığı, EÜAŞ vesaire- söylediğimizde onlar da inanmakta güçlük çektiler.
Ama ben şunu söyleyeyim: Nabucco'yla ilgili, o günlerde, imzalar atılırken, sayfalarca, manşetten, ana sayfadan bir sürü haberler girildi: "İşte, Türkiye enerji koridoruna giriyor, şu kadar metrede şu kadar kâr."
Sayın Bakan, 2011 Sayıştay raporunda olmasına rağmen, "Artık oraya kaynak aktarmayın, burası riskli bir durum." denmesine rağmen, 35 milyon euroyu çöpe attınız, 35 milyon euro. Şimdi, bunun hesabını nasıl vereceksiniz yarın öbür gün, ben onu merak ediyorum; üstelik, Sayıştay sizi uyardığı hâlde ve "Nabucco" gibi -ifade ettim- sanki Türkiye'yi şaha kaldıracak bir projeymiş gibi ifade ettiğiniz bu proje şimdi çöpe atıldı. Bunu da yani... Üstelik, Eti Madenin yaptığı dünya çapında bir işi bir satırla ifade etmemenize rağmen, Nabucco gibi çöpe atılan bir projeyi nasıl böyle gündeme getiriyoruz, onu da merak ettiğimi söyledim.
Bir de, bakın, elbette, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, burada ifade ettiğim gibi...
Ha, şunu da parantez olarak söyleyeyim: Burada ifade edeceğimiz rakamlar, eleştirilerin tamamı, işte sizin programınız yani Hükûmet Programı ve yine Dünya Enerji Konseyi Türk Millî Komitesinin hazırladığı enerji raporundandır ve yine kurumların bize verdikleri raporlardandır. Üzerine bir gram ilave de olmayacaktır, onu da ifade edeyim.
Bu rapor aynen şunu söylüyor, diyor ki: "2011 yılında Türkiye birincil enerjiden yüzde 72'sini ithal enerjiyle karşılamıştır." diyor. 90'lı yıllardan almış 2010'a kadar. 90'lı yıllarda yüzde 52 nispetinde dışarıdan alırken, giderek -tabii, devraldığınızda belki yüzde 52 değildi ama yüzde 60'lardaydı- dışa bağımlı bir enerji politikaları üzerinde devam ediyoruz. Üstelik, tabii burada baktığımızda petrol, hidrokarbon tüketiminin içerisinde yüzde olarak da giderek düşmüş, yerine elbette doğal gaz ikame edilmiş.
Şimdi, hidrokarbonla alakalı, birincil enerjilerle ilgili petrolden başlayalım. Petrolün en önemli üreticisi kim? Türkiye Petrolleri. Türkiye Petrollerinin yine bu kitapçıklarda, bu raporlarda ifadesine göre giderek üretiminde 28.100 varile kadar düştüğü seneler ve daha sonra kapatılan kuyuların açılmasıyla şu anda 33-34 bin varillere çıkan bir üretimi var, yurt içiyle alakalı. Yurt dışıyla alakalı, Azerbaycan, Çıralı, Kazakistan bölgesindeki çıkan petrollerle alakalı da sizin döneminizde 1 varillik bir anlaşma yok. Gelirlerin tamamı zaten on dört yıl, on beş yıl önce yapılmış anlaşmalar gereği şu anda devam eden üretimler. Bakın, Türkiye Petrolleriyle ilgili, petrolle ilgili son aylarda sık sık iyi niyetle özellikle Irak'ın kuzey bölgesine ziyaretler yaptınız, yapmak istediniz, uçağınız geri çevrildi. Daha sonra ziyaret ettiniz, anlaşmalar yaptınız. Şu anda geldiğimiz nokta ne? Yine bir sıfır. Eğer Irak Merkezi Hükûmeti bu anlaşmayı onaylamazsa ki, bunu baştan biliyor olmanız lazım bu kadar gayret göstermeden önce. Dolayısıyla Sayın Dışişleri Bakanının da yaptığı açıklamalar var; işte "Artık, petrol akarken Türk bakmayacak." gibi yine böyle birtakım alaycı, aşağılayıcı şeyler. Şimdi, geldiğimiz noktada sonuçta ne olacak? Bu Irak petrolü geçmişte zaten akan, buradan Türkiye Cumhuriyeti devletinin para kazandığı bir proje, geçmişte yapılan bir proje. Şimdi, siz bunu hayata geçirmek, canlandırmak, belki Irak'tan daha ucuz petrol temin etmek adına gayretlerde bulundunuz ama dış politika adına da, dış politikayla birlikte yürütülecek bu girişimler maalesef yine sınıfta kaldı sizin ifadenizle, hatta aldığınız ihalelerde bile iptaller geldi. Dolayısıyla petrolde maalesef, yeni Petrol Yasası çıkmasına rağmen, yani dağ fare doğurdu diyebilirim. Hidrokarbon ihtiyacının petrol kısmının da yine Türkiye yüzde 91'ini, belki yarınlarda daha da fazlasını ithal etmeye devam edecek.
Bu dışa bağımlılıkta, yine siz kendi programınızda ifade ediyorsunuz; 2012 yılında 57 megavat olan elektrik santrallerinin toplam kurulu gücünün 2013 yılında belli bir oranda, yüzde 7,7 artarak 61 bin megavata ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bu artışta en önemli payın doğal gaz santrallerinden geleceği öngörülmektedir. Bakın, kendiniz ifade ediyorsunuz. Şimdi, bu doğal gaz santralleri bu şekilde, bu lisanslarla önü açılarak Türkiye'de nasıl bir dışa bağımlılık azalacaktır? Nasıl bir program uygulayacaksınız, gerçekten bunu çok merak ediyorum. Şu anda lisans başvuruları yapılmış, lisanları alınmış, inşaat hâlindeki bütün bu projelere baktığımızda maalesef bu projeksiyonu biz göremiyoruz ama şunu ifade edeyim: Tabii ki yine bu raporlarda bütün bunlar konuşuluyor. Özellikle Türkiye'nin yerli yenilenebilir kaynaklarının rakamlarıyla, hatta şu andaki mevcut olanla 750 milyar kilovatsaat üretebilecek bir yapıya sahip olduğunu siz de biliyorsunuz, bu işle ilgilenenler de biliyor ama önemli olan bu potansiyeli harekete geçirmek, bu potansiyelle insanların önünü açarak, teşvik ederek bunların hayata geçirilmesini sağlamak.
Şimdi, yerli yenilenebilir kaynaklarla ilgili 2 tane yasa çıkardınız. Birincisinde, işte fiyatlar ciddi anlamda euro sente bağlı olarak hidroelektrikle ilgili 7 euro sentte başlayıp; efendim, denizde, rüzgâr enerjisinde 12 euro sente, güneşle ilgili 25 euro sente varan fiyatlarla bir kanun çıktı ama daha sonra, işte, geçtiğimiz yıllarda çıkan kanunla bu fiyatlar neredeyse güneşte üçte 1'e düşürüldü. Bunun yanında bakıyorsunuz yani siz gerekçe olarak ifade ediyorsunuz; işte, maliyetlerin düştüğünden vesaireden bahsediyorsunuz ama bütün bunlara rağmen, Türkiye'ye yansıyan güneş enerjisi gücünün yarısı Almanya ve Avrupa'ya yansımasına rağmen şu anda Almanya ciddi bir yatırımla güneş enerjisinde çok büyük mesafeler almış durumda. Dolayısıyla, siz 7 bin, 8 bin megavatlık başvuruya rağmen bu yıl sadece 600 megavatlık bir başvuru kabulüyle, lisans kabulüyle yine bu güneş enerjisinin önünü kesiyorsunuz. Yani, bu tür politikalarla bu anlamda, başında ifade ettiğim enerji politikalarının sonuçlarını nereye doğru götüreceksiniz, doğrusu ben merak ediyorum.
İşte bunun yanında rüzgâr, elbette bir sürü efsaneleri var; işte, temiz enerji, yenilenebilir enerji ama bunu siz de biliyorsunuz, puant saatlerinin yüzde 20'sinden fazlası sisteme bağlanamıyor. Dolayısıyla, bugün puant saatimiz Türkiye'de 40 bin megavattır, bugün en fazla 8 bin megavat bağlarsınız. 2023'teki projeksiyona göre 100 bin megavata da çıksa en fazla 20 bin megavat bağlayacak bir yapıda. Yani rüzgâra bu anlamda Türkiye'de bel bağlamanın çok da doğru olmadığı kanaatindeyim.
Şimdi, tabii, enerji konuları gelince söylenecek çok şey var, ifade edilecek çok şey var. Bakın, yine, bu denetim noktasında BILL gibi, TPIC gibi, TPOC gibi, bunların denetim raporlarının hazırlanmadığını Sayıştay tarafından, bunun önünün açılmasını da sizin sağlamanız gerektiğini buradan ifade etmek istiyorum.
Tabii, elektrik üretiminin içerisinde elbette vatandaşı ilgilendiren en büyük sıkıntılardan bir tanesi de biliyorsunuz kayıp kaçaklar. Daha önce biliyorsunuz 2008 yılında maliyet bazlı fiyatlandırmaya geçilerek bu kayıp kaçaklar konuldu ama daha sonra 2013 yılı itibarıyla bölgesel bazlı fiyatlandırmaya geçilmesi öngörülmesine rağmen bundan imtina ettiniz ve sebep olarak da şunu söylediniz, dediniz ki: "O zaman bölgesel anlamda çok büyük farklılıklar doğar." Doğrudur. Yani böyle bir anlamda şimdi başka bir yerdeki büyük kayıp kaçakları niye Marmara Bölgesi'nin insanı, niye Anadolu'nun insanı ödüyor? Devlet olarak sübvanse edin. Yani bunu, yapılan her türlü devletin kaçağını, hırsızlığını vesairesini vatandaşa fatura etmenin anlamını izah etmeniz lazım; daha doğrusu vatandaşın sırtına niye yüklersiniz, bunu da anlamak mümkün değil.
Özellikle kayıp kaçak oranları bir dönem 14,7'ye kadar düşmesine rağmen bugün niye 17'lere kadar -yani yuvarlak söylüyorum- çıktı, bunun da izahını yapmanız lazım. Yani özelleştirilen şirketlerde diyorsunuz ki: "Hem kayıp kaçaklar azaldı, azalıyor hem de..." İşte, burada TEDAŞ'ın projeksiyonunda görüldüğü gibi 14,7'ye düşmesine rağmen yukarılara kadar gidiyor. Yani bunu özelleştirirken acaba rakamlar üzerinde birtakım oynamalar mı yapıldı? Efendim, o şirketlerin kayıp kaçak oranları daha yüksek gösterilerek mi devredildi? Özellikle İstanbul bölgesinde bu kayıp kaçakların arttığını görüyoruz. Gerçekten, bu anlamda birçok şey aslında izaha muhtaç diye düşünüyorum.
Burada ifade ettiğim gibi, vizyon olarak konulduğunda, bakın, temiz, çevreye duyarlı enerji olarak bahsettik. İşte nükleer enerjiye çok girmek istemiyorum. Onunla ilgili, Ruslara uluslararası anlaşmayla verildi, arkasından şimdi Japon görünümlü Fransızlar girecekler, arkasından Çin diye ifade ediyorsunuz. Nükleer enerjinin yerli kaynak olmadığını hepimiz biliyoruz ancak ve ancak enerji çeşitlendirmesi açısından, arz güvenliği açısından bir faydası olacaktır. Dışa bağımlılık, dolayısıyla oradan aldıkları ortalama 12,35 senti, Rusya, herhâlde Türkiye'dekilerin cebine koyacak değil. Rusya'ya gidecek bu paralar. Çevre açısından duyarlılık noktasındaki projeleri hem hidroelektrik santrallerini hem de termik santralleri daha hassas yaparak, böyle Kozağacı bölgesindeki gibi üzerindeki değerlerin, kiraz ağaçlarının, doğanın çok daha fazla değerde olduğu yerlerde, hem de 30 milyon tonluk bir yer yerine gidip 5 milyar tonluk yerlerde yaparsanız, yeni sahalarda yaparsanız çok daha faydalı olacaktır diyorum. Hidroelektrik santraller de aynı şekilde, boru tipi yerine göl tipine, çevreye can suyu verecek şekilde ve bütün bu raporlarda aslında bütün bu sıkıntıların nedenlerinin hepsinin olduğunu buradan ifade etmek istiyorum.
Bana göre Hükûmetin bugüne kadarki en kötü politikalarının da enerji politikaları olduğunu ifade ederek hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)