| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 30 |
| Tarih: | 13.12.2013 |
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) - Çok sağ olun Başkanım.
16 Haziran günü İstanbul'un Okmeydanı'nda sabah yedi buçukta ekmek almaya giden 14 yaşında bir çocuk, Berkin Elvan, polis tarafından gaz bombasıyla başından vuruldu. Bugüne kadar 2 ameliyat oldu beyninden ve en sonuncusu 18 Kasımdaydı. Bu ameliyatlarda ne yazık ki herhangi bir mesafe katedilemedi ve bugün 181 gündür uyuyor, beyninden aldığı ağır darbe nedeniyle kendine gelemiyor, 14 yaşında.
Ben merak ettim, Adalet Bakanının acaba erkek çocuğu var mı böyle 12, 13, 14 yaşlarında filan. Çünkü bugün, cumhuriyet savcısı, Berkin'i vuran polislerle ilgili açılan soruşturma dosyasında avukatlara şu soruyu sordu, Radikal gazetesinde yer aldı: "Berkin'in elinde taş, sopa veya molotof var mıydı?" diye bir soru sormuş. Ben de o dosyanın avukatı olan Evrim Deniz Karatana'yı aradım -Berkin'in ailesinin avukatı- bu savcı kim dedim yani bir araştırır mısınız. Sağ olsun, araştırdı, KCK davalarına bakan ve özel yetkili savcılıktan İstanbul'a düz savcı olarak atanan bir arkadaşmış.
181 gündür komada olan 14 yaşında bir çocuk, onun hakkını arama adına ailenin yaptığı başvuruyu soruşturan bir savcı elinde molotof olup olmadığını soruyor ve deminden beri burada kürsüye gelen bütün AKP'li hatipler şunu söylediler: "Bizim kurduğumuz Adalet Akademisi hem yaptığı bilimsel yayınlarla hem de on yıllık tecrübesiyle Avrupa'nın en kaliteli hâkim ve savcı yetiştiren kurumudur." Yani o savcıya, İstanbul'da Berkin'i soruşturan o savcıya şunu soruyorum: Karşına gelen herkesi acaba KCK'li mi görüyorsun? Yani herkesi KCK'li olarak daha evvelden görmüş ve tutuklamış olabilirsin, bu sende bir alışkanlığa da yol açmış olabilir ama böyle bir davada avukata sorulacak soru mudur?
Buradan Adalet Akademisine geliyorum, bana verilen dokuz dakikalık sürede anlatmam gereken akademiye. Yani böyle savcıları yetiştiren bir akademi, arkadaşlar, değerli olabilir mi? Yani böyle bir akademiye salt bu savcı nedeniyle kuşku duymak zorunda değil miyiz? Ben bugün çok kötü duygular hissettim savcının sorgusunu gazetede okuyunca ve şöyle dedim: AKP'li Zeyid Aslan gibi bu savcıya küfür edemeyeceğime göre, ne yapacağız bu adama? Güvenmiyorum Adalet Bakanına, hiçbir güvenim yok yani şikâyet edeceğim, ne yapacak; HSYK ne yapacak? HSYK da cemaatle bir güç savaşı veriyor. Özgürlük adına, Berkin'in hakları adına, öldürülenler adına herhangi bir dert var mı? HSYK ancak yukarıdan atamalarla istenen davaları, istenen hükümleri verme yönünde dönüştürme organından ibarettir. Ben hiçbir saygı duymuyorum HSYK'ya da Adalet Bakanına da çünkü hiçbir talebimi dikkate almıyor ki. Sadece büyük bir basınç hissettiğinde ancak bir meselede toplumdaki gerilimi birazcık düşürme yönünde mecburen kararlar veriyorlar.
KAMER GENÇ (Tunceli) - HSYK'lıları Amerika'ya gezmeye göndermişler, 24 tane HSYK üyesini; en güzel şekilde eğlendiriyorlar.
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, bugün sabah Erdal Eren'in de ölüm yıl dönümüydü. Erdal Eren 12 Eylülde asıldı, 17 yaşındaydı ve kemik testi onu reşit gösteriyordu; yargılandığı dosyada da birkaç ay içinde yapılan sembolik bir kovuşturmanın ardından idam edildi. 12 Eylülün yanılmıyorsam 3'üncü idamıydı.
Berkin... İşte "Yeni Türkiye" diyor ya gelen herkes buraya, eski Türkiye'ye ait manzaralar, hani önlerinde hazır olan metinler; üç yıl evvel de beş yıl evvelde aynı olan metinler, güncel ve insani hiçbir şeyi taşımayan metinler gelip burada okunuyor ya, Berkin'i bıyıkları yeni terlemiş olan Erdal Eren'le kıyaslayın fotoğraflarını, yeni Türkiye hangisi, bu mu? Yani 14 yaşında bir çocuğu öldürüp sonra onun ailesinin açtığı davada "Elinde molotof var mıydı?" diye soruşturmak mıdır? Türkiye'de demokrasi olsa o savcı o koltukta oturamaz, bunun hesabı sorulur.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Zalimlik! Zalimlik!
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) - Ya, sizde biraz inanç var gerçekten. Ben Sadullah Bey'e sesleniyorum, bu ara belediye başkanlığına belki hazırlanıyor, Adalet Bakanlığıyla çok ilgilenemeyecek hâliyle ama ya, gerçekten böyle bir savcıya Adalet Bakanı olarak ne yaparsınız yani? Sizin çocuğunuzun başına bir polis -Allah göstermesin- kapsülle vursa ne yaparsınız? Bilmiyorum, ne yapılabilir? Çok korkunç bir şey yani.
Buradan hani "Adil, tarafsız bir yargı kurduk, Türkiye'de iyi bir adli rejim var, artık eskisi gibi vesayet yok." falan filan denmesini de ne kadar samimi olduğu konusunda milletimizin sorgulamasını diliyorum. Çünkü, sadece KCK'lilere, Ergenekon'dan yatanlara, yeni tahliye edilen Balbay'a değil; bu ara ta Pensilvanya'dan başlayan, Türkiye'de de Hâkimler Savcılar Yüksek Kuruluna, oradan, sıradan mahkemelere kadar uzanan bir güç savaşı var ve birbiri ardınca tahliyeler çıkıyor. Dün de Oda TV davasında bazı tahliyeler verildi. Ya, bunları gerçekten "Özgürlük ve demokrasi yönünde bir anlayış hâkim oluyor, o yüzden mahkemeler birilerini bırakıyor." diye mi yorumlayalım, yoksa yukarıdaki büyük tepişmeden dolayı herkes kendine biraz çekidüzen mi veriyor ya da başka merkezlerden birtakım yönlendirmeler var diye mi yorumlayalım? Balbay geldi, burada konuştu; hepiniz adına konuştu, özgürlükler ve demokrasi adına konuştu. Dört buçuk yıl yatmış birinin o kadar aklıselim konuşmasına da hayran kaldığımı söyleyeyim. Yani, hiç mi kin olmaz! Herhâlde korktuğu için değil, zaten adamın hayatını mahvetmişsiniz. Üç aylıkken çocuğunu bırakmış, hücreye girmiş, altı yaşında çocuğu; çıktı, çocuğuyla birlikte oldu. Ama o aklıselimden belki biraz öğrenebiliriz diye düşünüyorum, o yüzden Balbay'ın çıkmasını da mutlulukla karşılıyorum.
Bugün, yine, çok kötü bir şey daha oldu, bu adalet mefhumunu tartıştığımız için onu da anlatmam gerekiyor. Mehmet Ayvalıtaş'ın annesi İstanbul 1 Mayıs Mahallesi'nde sabah kalp krizi geçirdi ve öldü. Mehmet Ayvalıtaş, faiz lobisinin yaptığı söylenen gizli darbe provokasyonunun -bize göre aslında özgürlük ve demokrasi eylemlerinin- ilk şehidiydi, bir trafik kazasında öldü 1 Mayıs Mahallesi'nde. Ama o gün oraya binlerce gaz bombası atan polis, halkın da kara yolunu gelişigüzel işgal etmesine ve bütün olayların seyrinden çıkmasına yol açmıştı. Oradan geçmekte olan bir araç Mehmet Ayvalıtaş'a çarptı ve on dokuz yaşındaki bu çocuğu öldürdü 1 Haziran 2003 günü oldu bu olay. Bu sabah da kırk üç yaşındaki annesi oğlunun acısına dayanamayarak öldü, yarın da saat on ikide toprağa verilecek.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Kaza değil, kasıtlı olarak araç öldürdü çocuğu.
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) - Belki, Mehmet Ayvalıtaş dosyasında adalet elde edilebilseydi, Ethem Sarısülük'ü öldüren polis Urfa'ya gönderilmeyip adil bir yargılamaya tutulsaydı, Ethem'in davasına üç duruşma boyunca perukla, bıyıkla, gözlükle çıkıp dünya hukuk tarihinde görülmeyen gizli tanıklığın yanı sıra "gizli sanıklık" diye bir müessese yaratılmasaydı, belki Berkin'in görüntülerinden ötürü Allah'ın bir savcısı infiale kapılıp Kızılay'ın ortasında göstere göstere "Ethem'in başına kurşun mu sıkılır?" deyip tutuklama isteseydi, o polis Urfa'da 22 tane ikramiyeyle ödüllendirilmeyip hapishaneye konsaydı bizim acılarımız daha az olurdu, bu kürsüden daha az öfkeli konuşmalar yapardık ve Fadime Ayvalıtaş bu sabah 1 Mayıs Mahallesi'ndeki evinde hayata gözlerini yummazdı.
Bu Gezi olaylarında öldürülen insanların davaları çok korkunç; mesela Ali İsmail, 19 yaşında, başına demir çubuklarla vurularak öldürüldü. Dosyadaki 26 tanık Eskişehir'de yaşadığı hâlde, Sayın Adalet Bakanı o davayı Kayseri'ye gönderdi. Oysa, Şerzan Kurt davası -babası ve oğluyla birlikte öldürülen bir Kürt ailenin davası- daha evvelden güvenli bir yer diye Eskişehir'e nakledilmişti. Ama, bütün açık delillere, Eskişehir'in güvenli bir Avrupa kenti olmasına rağmen o dava tutup Kayseri'ye gönderildi. Yani, nereden baksanız Adalet Bakanına sitem etmekten ve eleştiri yapmaktan başka şansımız yok. Dileriz, Adalet Bakanlığındaki bu uygulamalarını Hatay'da -seçilirse- göstermez.
Çok teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)