| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 14.12.2013 |
AYKAN ERDEMİR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sekizinci turda şahsım adına söz istedim. Yüce Meclisi ve vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada Hükûmeti eleştirmek için değil övmek için bulunuyorum ama bu övgü, övgülerini telekineziyle yapan yandaşların değil Türkiye'nin yetiştirdiği en parlak bilim insanlarının nesnel değerlendirmelerini içeren bir övgü olacak.
Bahsedeceğim övgüler Birikim dergisinin aralık sayısında, "AKP Döneminde Türkiye Ekonomisi" başlıklı bir makalede yayınlandı. Diyeceksiniz ki "Nasıl oldu da kendini 'aylık sosyalist kültür dergisi' olarak adlandıran bir dergide AKP politikaları övüldü?" İşte, bilimsel nesnellik herkesin hakkını teslim etmeyi gerektiriyor.
Makalemizin iki yazarı var. İlk yazarı Doçent Doktor Refet Gürkaynak, Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyesi, Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke'nin Princeton Üniversitesindeki doktora öğrencisi, asistanı ve daha sonra da birlikte makale yazdığı bir dâhi. Kendisi 36 yaşın altında, gelecek vadeden iktisatçılara verilen Avrupa Merkez Bankası Ödülünü almış bir dâhi.
Diğer yazarımızsa Doçent Doktor Selin Sayek Böke, Bilkent Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı ve İktisat Bölümü Başkanı. Kendisi de, yine, 35 yaşın altında, başarılı iktisatçılara Almanya'daki Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsünün verdiği Küresel Ekonomide Mükemmeliyet Ödülü'nü almış bir dâhi.
Bakın, bu iki yazarımız ne diyor: On bir yıllık AKP iktidarını ikiye ayırıyorlar, 2002-2006'yı bir dönem, 2007-2013'ü bir başka dönem olarak değerlendiriyorlar. 2002-2006 döneminin ana karakteri olarak da 2001 programının sürdürülmesini görüyorlar. İçsel tutarlılık, uygulanabilirlik, kredibilite yaratma bakımından güçlü bir program olarak değerlendiriyorlar. Makroekonomik dengeyi sağlayan, devlet bütçesine çekidüzen veren bir ekonomi yönetimi olduğunu ifade ediyorlar ve diyorlar ki: "Cumhuriyet tarihi bir hükûmetin yaptığını diğerinin bozmasıyla doluyken AKP Hükûmeti kendisinden önceki Hükûmetin programına sahip çıktı. Bunu sadece mecburiyetten, sessiz eylemler ile değil, programa güvenilirlik kazandıran açıklamalar ile de yaptığını vurgulamak gerekir." Evet, 2002-2006 arasındaki yüzde 7,2'lik büyüme, dünyada, gelişmekte olan ülkeler ortalaması olan yüzde 6,9'un üzerinde. Bu başarıda emeği geçen Ali Babacan başta olmak üzere ekip arkadaşları bir teşekkürü hak ediyor gerçekten. Fakat nedense 2007-2012 arasında Türkiye'nin büyümesi yüzde 3,5'a düşerken gelişmekte olan ülkelerin ortalaması yüzde 6'da kalıyor. Nasıl oluyor da bir başarı hikâyesi böylesi bir başarısızlığı doğuruyor? Bu iki bilim insanımız bu sorunun da yanıtını aramışlar ve "2002-2006 arasında makro iktisadi olarak iyi iktisat politikası çerçevesinden uzaklaşılmış, o dönemin kurumsal kazanımları da Hükûmetin her türlü kurumu kendi idaresine alması ve yasal yapıyı da buna uydurmasıyla aşılmıştır. Talebi körüklemek için borçluluk, kırılganlık, cari açık artırılmıştır. Türkiye devlet borcu uçurumundan özel sektör borcu uçurumuna taşınmıştır." diyorlar ve ekliyorlar: "AKP döneminin alametifarikası, hem rant yaratmak ve dağıtmaktaki randımanı hem istihdam yaratan etkisi hem de yaratılan yüksek talebin doğal bir sonucu olan inşaattır." İnşaat balonu şiştiği için bizi uyarıyorlar ve diyorlar ki "2013'ün ilk yarısında Bakanlar Kurulu kararlarının yüzde 60'ı imar ile ilgilidir." ve yine ekliyorlar: "Yapı ruhsatlarının ortalama yıllık yüz ölçümü 2007-2012 döneminde, 2002-2006 dönemine kıyasla yüzde 75 artmıştır. Apartman inşaatının ülkenin üretim kapasitesini artırmıyor olduğu, talep ve özellikle inşaat bu kadar körüklenirken ortaya çıkan borçluluğun çok can yakacak olduğu ise hep bir sonraki seçimden sonra düşünülmek üzere göz ardı edilmektedir."
"Ne yapmalıyız?" diye sorarsanız, elbette ki herkesin bildiği, tasarrufları artırmak, iş gücüne katılımı artırmak, eğitim düzeyini ve niteliğini artırmak tavsiyesinde bulunuyorlar. Kısa vadede siyasi ve iktisadi olarak maliyetli yapısal reformları yapmanız gerektiğini, uzun vadede de üretim kapasitesini artırmak ve kırılganlıktan uzaklaşmak için yapılması gereken adımları atmanız gerektiğini söylüyorlar ve soruyorlar: "Siyasi istek ve irade var mı?" Bu soru, halkımızın sorusu: "On bir yıl sonra siyasi istek ve iradeniz var mı?"
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)