GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE
Yasama Yılı:4
Birleşim:32
Tarih:15.12.2013

CHP GRUBU ADINA METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı üç ayrı heyet raporuna rağmen Adli Tıp Kurumunda bulunan tıp doktorlarının, ettikleri Hipokrat yeminini unutmaları nedeniyle bin yedi yüz on dört gündür tutuklu bulunan değerli meslektaşım, Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz savunucusu Profesör Doktor Fatih Hilmioğlu'na ve atanamayan 10 binlerce öğretmene armağan ediyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli milletvekilleri, 2014 yılı bütçesini konuşuyoruz. 2000'li yılların herhangi bir bütçesi gibi 2011, 2012, 2013 yıllarının Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin bir benzeri bütçe. Rakamların belli bir amacı, özelliği ve ruhu olmaksızın bir katsayıyla çarpılıp elde edilen bütçelerden biri şu an önümüzde. Bu bütçe de öncekiler gibi Bakanlığın yükseköğretim tanımlamalarında belirttiği, ufku geliştiren, yeni fikirler ortaya koyan bir anlayışı ifade etmek yerine basmakalıp, klişe kelimeleri kullanan ve her sene kendini tekrarlayan bir bütçe düşüncesine sahiptir. Maalesef, bu bütçenin ruhu yoktur.

Bütçeden önce Hükûmetin eğitim karnesini PISA raporlarından gördük. Sürpriz de olmadı aslında. 2003'ten beri her üç yılda bir raporlama yapan PISA verileri malumu ilam ediyor. Yıllardır her defa tekrar tekrar gördüğümüz ve içimize sindiremediğimiz veriler. "Başarı, başarı" diyorsunuz, sonuç ortada. Önceki raporlarda olduğu gibi Endonezya, Ürdün, Kazakistan ve pek çok Orta Doğu, Asya ülkesinin önünde yer almışız. 64 ülke arasında yine ortalamayı geçemedik, 42'nci olduk. Sayenizde yıllardır, on koca yıldır 40'ıncı sıraları mesken tuttuk. Eserinizle övünebilirsiniz!

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Nereden aldın peki?

METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla) - Yaratmakla övündüğünüz eğitim sistemiyle, ortalama olarak günde on beş saniye okuyan bir nesil geldi bugün; sizin eseriniz, görün. Eğitim sistemiyle yarıştığımız ülkeler yılda kişi başına 6 kitap okusun, biz yılda 6 kişiye 1 kitap okutamayalım! Hâliyle, tabii ki PISA verileri, OECD'nin eğitime bakış verileri hep olumsuz olacak.

Sonuçta, yükseköğretime gelen öğrenci de bu nesilden gelecek. Okumayan, Türk ve dünya klasiklerini bilmeyen, insanlığın gelişim seyrinden, tarihten, kültürden, bilimden, fenden habersiz gençlerimiz, politikası olmayan ve her bakanla yeniden şekillenen, yazboza dönen bir Bakanlığın insafına terk edilen yurdumun güzel insanları, umudumuz, geleceğimiz bu nesillerden her sene 2 milyon kişiyi üniversite sınavına alıp 1 milyon kişiyi kapıdan geri çeviren sınav sistemiyle, insanımıza yalnızca hüsran sunmaktasınız. Bu hüsranlardan sonra PISA benzeri raporlardan da öyle yıldızlı pekiyi bekleyemezsiniz, bulamazsınız. Bu öğrenciler yükseköğretim sisteminde öyle harikalar yaratamaz. Hele 2023 vizyonuna ortak etmeyi düşünüyorsanız, hiç beklemeyin.

Yükseköğretim sadece bina değildir. İçine personelin doldurulduğu, yalnızca derslikler ve mekânların olduğu yerler de değildir. Üniversiteleri susturursanız, sindirirseniz, kendinize biat etmesini isterseniz, o üniversitelerden yaratıcı düşünce, buluş, icat, patent çıkartamazsınız. Sonuçta, bumerangın bir gün gelip sizi vurduğunu görürsünüz.

Bakanlık, her ne kadar üniversiteleri, hızla değişen ve dönüşen dünyada bir yandan bilgiyi yöneten ve dönüştüren, diğer yandan geleceği oluşturan gençleri yetiştiren kurumlar olarak açıklasa da, bütçe rakamlarını gördüğümüzde, bu yazılanların göz boyama ve illüzyon olduğunu, gerçeği yansıtmadığını anlıyoruz.

2014 bütçe rakamlarıyla bir değerlendirme yaparsak, toplam yükseköğretim bütçemiz 17 milyar Türk lirası, yaklaşık 8 milyar dolar. O çok övündüğünüz 800 milyar dolarlık millî gelirin yüzde 1'i yükseköğretime giden. Hani diyorsunuz ya "800 milyar dolara çıkardık millî geliri." diye, onun yüzde 1'ini yükseköğretime ayırıyorsunuz.

Bu 8 milyar dolar 104 üniversiteye nasıl dağıtılmış ona da bir bakalım: 37 üniversitenin bütçesi 75 milyon Türk lirasının altında. Bunların 9 tanesi de 50 milyon Türk lirasının altında bütçeye sahiptir. 75-150 milyon Türk lirası sınırında 25 üniversite var. 150-300 milyon Türk lirası bütçesi olan 30 üniversite bulunmakta.

Gelelim amiral gemilerine, yatırım ve kaynaklar büyüklere gitmektedir. 500 milyon Türk lirası üstü bütçeye sahip 4 üniversite var ki toplam bütçeleri 2,5 milyar Türk lirasıdır. Bu 4 üniversitenin bütçesi, 75 milyon Türk lirası bütçeli 37 üniversitenin bütçesinden daha fazladır.

Üniversite sistemi bütçe sistemi gibidir. Bir tarafından çekiştirilmiştir. Çekebilen, kendine doğru kaynakları aktarmakta, dolayısıyla bütçe amorflaşmaktadır. Sonuçta her ile bir üniversite kampanyası, bu bütçe rakamlarıyla sadece sözde kalmış, fiyasko olmuştur.

Genel olarak ifade ettiğimiz bu değerlendirmeden sonra bir gerçeği daha ilave etmek isterim ki bu bütçelerin yüzde 80'ini aşan bir kısmı, personel giderleri için kullanılmaktadır, yüzde 80, 8 milyar doların yüzde 80'i personel.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Bütçenin yüzde 80'i nasıl personel giderlerine ayrılır?

METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla) - Onun yüzde 20'si cari ve yatırım olarak kullanılacak.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Ya sen rektörsün, üniversite hocasısın! İnsaf ya!

BAŞKAN - Sayın Işık, lütfen.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla) - Rektör olduğum için böyle konuşuyorum Fikri Bey, rektör olduğum için böyle konuşuyorum. Senden daha hâkimim rakamlara.

Geri kalan da cari giderler ve yatırımlar. Bu cari gider ve yatırımlar ile üniversiteler nasıl bilim yapacak, 2023 hedeflerine nasıl ulaşacak? Tablo önünüzde. Üniversitelerin bu kaynak dağıtımındaki adaletsizliğinden yeni adaletsiz uygulamalar doğacaktır. Sündürülmüş bir bütçeden sindirilmiş bir üniversite çıkar, bunu unutmayın. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, ülkemizin geleceği, yetişmiş insan, nitelikli akademik ve araştırmacı potansiyeline de değinmek istiyorum. Toplam potansiyelimiz, 130 bin akademik personel; üst dağılımda ise 17.807 profesör, 10.962 doçent, 27.385 yardımcı doçent, 41 bin araştırma görevlisi, 30 bin civarında öğretim görevlisi ve uzman bulunmakta. Bu 130 bin akademik personelin yalnızca 57 bini doktoralı.

İhtiyacımız nedir? Türkiye'nin gelecek vizyonunda kaç doktoralı araştırmacıya ihtiyacımız olacaktır? Bunların yetiştirilmesi için ne tür önlemler alınmalıdır? Nitelikli beyinleri ülkemize ve üniversitelere çekebilmek için, bırakın çekmeyi, üniversitelerde tutabilmek için ne yapmaktasınız? Bu bütçe yapısı, bu maaş sistemi, bu akademik tebaalaştırma mantığı ve biat kültürü ile neyi başarmayı hedefliyorsunuz? Kendinize yakın olan vakıflara niteliklerine bakmadan kurdurduğunuz apartman gibi yeni vakıf üniversitelerinden mi söz etsem, yoksa "12 Eylül ürünü." diye avaz avaz bağırdığınız, ele geçirince gıkınızı çıkarmayarak parti teşkilatı gibi çalıştırdığınız ne idüğü belirsiz YÖK'ten mi? Hangi yanlışınızdan söz etsem? (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Hocam, biraz yavaş konuş.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, 2014 yılında, 176 üniversiteli, 130 bin akademik personelli, 17 milyar Türk lirası bütçeye sahip bir yükseköğretim sistemimiz var. Size göre Türk yükseköğretim sistemi gelişmekte. Vakıf üniversitelerine her ilde açtırdığınız yüksek lisans programlarıyla, düzenli ders yapılmayarak verilen diplomalarla, "Hap yap, para kap." mantığıyla eş değer, ucube bir eğitimi siz ortaya çıkardınız. Bir de bu tabloya akademisyenlerin bir türlü giderilemeyen maddi ve manevi sorunlarını ekleyin; alın size dünyayla yarışacak gençleri çıkaracak olan üniversiteler! Mümkün mü? Güldürmeyin bizi arkadaşlar ya, bununla olmaz bu iş.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi olarak yeni üniversitelerin açılmasına, mevcut üniversitelerin daha da güçlendirilmesine her zaman destek verdik fakat Hükûmetle, üniversiteler konusunda farklı düşünmekteyiz.

İlk olarak, özgür düşünce ortamını üniversitelerde maalesef yok ettiniz. Kendisi gibi olmayana yaşam hakkı tanımayan bir üniversite yarattınız. Özgür beyinler ile bireylerin yetiştirilmesi üniversitelerin vazgeçilmez evrensel koşuludur. İkinci olarak, yeni kurulan üniversiteleri tematik bir yapıda oluşturamadınız. Üçüncü olarak, ülkemizin gelişmesinin temeli bilimsel özerklik ve bilimsel üretim yeteneğinin önündeki en büyük engel olan YÖK derhâl yok edilmelidir. Dördüncü olarak da üniversitelerin bağımsız olması için öncelik bütçe özerkliğidir. Bağımsızlığın temeli mali özerkliktir. Maalesef yüzde 2 öz kaynakla bu da başarılamamaktadır.

Değerli milletvekilleri, ÖSYM bütçesiyle ilgili bir değerlendirme yapacak olur isem; herkesin güvendiği bir kurumu artık hiç kimsenin güvenemediği bir kurum hâline dönüştürdünüz. ÖSYM Başkanının göreve geldiğinden bu yana yapılan on beş sınavdaki şaibesinin halkta yarattığı güven bunalımını nasıl aşarsınız bilemem.

Üniversiteleri işsizliği geciktirme amacıyla kullanan ve genç işsizliğini cumhuriyet tarihinin en üst noktasına taşıyan bu AKP hükûmetlerinden ve bütçelerinden kurtulacağımız günlerin bir an önce gelmesi dileklerimle hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)