| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 16.12.2013 |
CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesinde grubum adına söz aldım. Bu bütçenin hepinize, ülkemize, sanayimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Sanayi, bilim ve teknoloji bir arada düşünüldüğünde çok önemli bir olay. Bilgi ve teknoloji çağında sanayinin daha ileri noktalara gidebilmesi hepimizin çok önemsediği bir konu. Bu nokta itibarıyla, sanayicilerimize buradan bir tanımlamamızı yaparak bir selam vermek istiyorum, Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Sanayici, bir kamu görevlisidir. Artık, kendi ihtiyaçlarını aşmış, ülkeye istihdam yaratan, yatırım yapan, ihracat yapan ve bu ülke insanının refahı ve mutluluğu için kendi özel ihtiyaçlarının ötesinde, özel bir fedakârlık gösteren kesim olarak bakıyoruz sanayiciye ve sanayiye. Bu anlamıyla, sanayicinin bugüne kadar çabasıyla gelinen rakamları ve alınan sonuçları saygıyla karşılıyoruz, sanayicilerimizi selamlıyoruz. Ancak, sanayicilerimizin tüm bu çabalarına rağmen, Türkiye sanayisinin içinde bulunduğu durumu bugün yeniden bir değerlendirmek gerektiğine inanıyorum. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesinde de bunu yaparken bilimsel verilerden hareket ederek, bu anlamıyla konuşmama özen göstermeye gayret edeceğim.
Öncelikle bir algının altını çizmek istiyorum: Adalet ve Kalkınma Partisinin on bir yıllık iktidarı sürecinde topluma anlattığı bir algı vardır. O algı: "Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde Türkiye çok büyümüş ve çok gelişmiştir." Bu algı doğru değildir, rakamla söylüyorum: On bir yıllık iktidar sürecindeki büyüme oranı 4,8'dir; Türkiye'nin Adalet ve Kalkınma Partisinden önce, 1946-2002 yılları arasındaki ortalama büyüme hızı 5,1'dir. Bu anlamıyla Adalet ve Kalkınma Partisinin büyüme rakamı doğru değildir. Aynı zamanda, bu on bir yıllık süre içerisinde gelişmekte olan ülkelerin büyüme rakamı da 6,4'tür. Yani, Türkiye'nin büyüme rakamı karşısında gelişmekte olan, bizim rekabet ettiğimiz ülkeler daha önde durmuşlardır. Peki, bu niye böyledir, bunun altyapısına bir bakalım.
Türkiye'de on bir yıllık iktidar sürecinde sanayi tabanı erimiştir. 98'de gayrisafi millî hasılada sanayinin payı yüzde 35,5 iken bugün yüzde 28'dir. Yani eksi 8 puan vardır ve gelişmekte olan bizim gibi ülkelerde, gelişen ülkelerin hiçbirinde bu eksi puan yoktur.
Üretimin niteliği bozulmuştur, ara malı ithalatı öne çıkmıştır. 100 dolarlık bir mal üretmek için 2002'de 27 dolarlık ara malı ithalatı yapılması gerekirken bugün için 43 dolar ara malı ithalatı yapılması gerekmektedir.
Adalet ve Kalkınma Partisinin ekonomik politikası cari açık üretiyor ve üretimi ithalata bağımlı hâle getiriyor. Neden? Düşük kur, yüksek faizden dolayı getiriyor -OECD'nin- en pahalı enerji maliyetleri olan bir ülke olduğumuz için getiriyor, vergilerin ve dolaylı vergilerin sanayiye yansımasının çok önemli yükleri olduğu için getiriyor; üretimi zorlaştırıcı uygulamalardan ve asgari ücretin üzerindeki vergilerden dolayı oluyor. Gayrisafi yurt içi hasıla içerisinde ara malı ithalatı Adalet ve Kalkınma Partisi gelmeden önce yüzde 10'du 2002'de, şu an yüzde 16'ya yükselmiş durumda.
Dünya üretim liginde neredeyiz? Dünya üretim liginde 1990 yılında Türkiye 13'üncü sıradaydı, 2000 yılında 15'inci sıraya geriledi. Şu an 2013 yılında bu 15'inci sıradan düşmüş. İlk 15 üretimde birinci ligdir yani küme düşmüş, ikinci lige düşmüştür.
Uzak Doğu'nun bir lojistik üssü olduk Türkiye olarak. İthal ederek, montaj yaparak onu ihraç eden bir ülke noktasına geldik.
Bu verdiğim rakamlar ve değerlendirmeler sadece benim değerlendirmem değildir. Bu konuda bir değerlendirmeyi de sizlerle paylaşmak istiyorum. "Son büyüme ve cari açık rakamları yapısaldır." diyor. "Yeterli ham madde ve ara malı üretemiyoruz." diyor. "İhracatımız ithalata bağımlı hâle gelmiştir, yüzde 82 bağımlıdır." diyor. "Teşvik sistemimiz rasyonel şekilde işlemiyor." diyor. "Ülkemizin vakit geçirmeden bir bilgi ekonomisi hâline dönüşmesi elzemdir." diyor. Ve "Nitelikli bir eğitim sistemine dönmemiz gereklidir." diyor. Kim diyor? Sayın Cumhurbaşkanı 2011 yılındaki Meclis açılış konuşmasında diyor.
Değerli arkadaşlar, büyümemiz istikrarlı bir büyüme değildir. Bir yıl önce 9,2 olan büyüme ertesi yıl eksilere düşebilmektedir, çok ciddi bir şekilde büyümede istikrarsızlık vardır. Son büyüme rakamlarıyla ilgili olarak sayın bakanlar dediler ki: "Dört dörtlük büyüdük." Dört dörtlük büyümekten keyif alırız, mutlu oluruz; sanayimiz büyüyorsa biz bundan mutluluk alırız. Ama büyümenin alt rakamlarına döndüğümüz zaman nereden gelmiş büyüme? Baktığımızda, dört dörtlük büyümenin 3,1'i hizmet sektöründen gelmiş ve sanayiden gelen payı da 1,1. Hizmet sektöründe de 1,3'le bankacılık ve finans sektörü büyümeye en büyük katkıyı yapmış. Demek ki büyümede sanayi değil, hizmet sektörü -3'üncü çeyrek büyümeyi, turizmi de koyduğunuz zaman- ve finans sektörüdür. Büyümemiz ileri teknolojili bir sanayileşme politikasının değil, hizmet sektörüne dayalı ve finansa dayalı bir büyüme şeklinde kendini göstermektedir. Bundan dolayı da ihracatımızın niteliği kaliteli değildir.
Bakın, arkadaşlar, Türkiye 1 kilogram ihracat yaptığında 1,46 dolar para kazanıyor. Güney Kore 3 dolar kazanıyor, Japonya 3,5 dolar kazanıyor, Almanya 4,1 dolar kazanıyor. Yani, biz, yükte ağır, fiyatta, pahada hafif ürünler yani yüksek teknolojisi olmayan hamallık ürünler üretme noktasına gelen bir sanayiyi taşıma noktasındayız. Bu sanayiyi küçümsemiyorum ama bu sanayinin bu niteliğinin bilgi teknoloji çağında rekabet edip, 2023 yılında ilk 10 ekonomi içerisine girmeyi hedef koymuş bir ülkede bu noktada olması kabul edilemezdir. Bu anlamıyla bilime ve teknolojiye büyük bir değer vermemiz gerekiyor. Bunun için eğitim kalitesini yükseltmeliyiz, eğitimde niteliği öne çıkarmalıyız. Uluslararası PISA değerlendirmesinde 65 ülke arasında Türkiye matematikte 44'üncü, fende 43'üncü, okuma anlamada 42'nci. Biz bütün bu yükler içerisinde reel sektör olarak sanayiye gidip baktığımızda, onlarla konuştuğumuzda... Bakınız, sanayimize çeşitli destekler verilmeye çalışılıyor. Bir bakan, Sanayi Bakanlığı elinden gelen gayreti gösterdiğini yazıyor, söylüyor. "Nedir durum?" dediğimizde... Burada şunun da altını çizmek istiyorum: Sanayi Bakanlığımızın bütün verilerini, bütün çalışmalarını okudum ve değerlendirdim, bu konuda hep geleceğe yönelik tasarımlar ve belirli yatırımlar var. Ama, ekonominin Sanayi Bakanlığının koyduğu vizyona da müsaade etmeyen bir noktada olduğunun altını çizmek istiyorum. Bu anlamıyla Sanayi Bakanlığının eğitimde, bilimde ve teknolojide destek vermesi gerektiğini çok net olarak bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, geçen Sayın Bakanın da bulunduğu TÜBİTAK bilim ödüllerini vermede Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ndeydik. Ankara Üniversitesinden bir bilim adamı çok net bir şey söyledi: "Bilimsel çalışmalarda herkes Mersin'e giderken biz tersine gidiyoruz. Üniversitelerde bilimsel çalışmaları ileri noktaya taşıma şansına sahip değiliz. Bilim adamlarının teşvik edilmediği bir ortamı yaşıyoruz. Buna dikkat edilmesi gerekir." Bunu ödül aldığı bir törende yaptı. Bunun için, bilimi ve eğitimi ön planda tutan bir sanayileşme politikası yapmalıyız.
Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyor, bütçenin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)