GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE
Yasama Yılı:4
Birleşim:33
Tarih:16.12.2013

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; Millî Savunma Bakanlığının bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin Millî Savunma Komisyonundaki sözcüsü olarak konuşma hakkımı aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama ilginç bir anımla başlayayım. Milletvekili olduğum günlerde "Mustafa Moroğlu, hangi komisyonda olmak istiyorsan o komisyonla ilgili bir yazı yaz, bir dilekçeyle başvur." dendi. Ben de hiç düşünmeden Millî Savunma Komisyonunu işaretledim. Arkadaşlarım dedi ki: "Ya, Moroğlu, sen 12 Eylül askerî darbesinin muhatabı olarak altı yıldan fazla ceza yatmış adamsın. Niye durup dururken, İnsan Hakları Komisyonu, Adalet Komisyonu falan değil de Millî Savunma Komisyonunu seçtin?" Cevabım şu oldu: Ben milletvekili olmadan önce, AKP'nin kalfalık döneminde, giderek tümümüze, halkın basın özgürlüğüne, düşünce özgürlüğüne, mallarımıza, yaşam alanlarımıza, özgürlüğümüze saldırılar oldu. Savunmanın nasıl yapıldığını öğrenmiş olmam lazım, öğrenmem lazım diyerek böyle bir ironiyle başladım ama asıl gerekçem şuydu: Bize karşı, halka karşı darbeler yapmakla anılan ordunun da, orduya saldırı yapılmadan, onlar hakkında iddianameler, onlar hakkında mahkemeler hazırlanmadan da demokratik bir yapılanmaya kavuşması için onların muhatabı olmuş Mustafa Moroğlu'nun da ordunun, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapılanmasına hizmet edebileceğini düşündüğüm için, buna katkı koymak için o Komisyonda yer almayı daha uygun gördüm. (CHP sıralarından alkışlar)

Bizzat ustalık dönemi de gösterdi ki, özellikle konuşmamda ironi yaparak başladığım birçok konuda kendimizi savunmak zorunda kalmamız AKP'nin saldırıları karşısında daha da fazlalaştı. Can güvenliğimizi savunmak zorundaydık, ifade özgürlüğümüzü savunmak zorundaydık, seyahat özgürlüğümüzü savunmak zorundaydık; sandığımızı, okullarımızı, yaşam alanlarımızı, ağaçlarımızı ve topraklarımızı savunmak zorundaydık; ama en önemlisi, topraklarımızı savunmak için Millî Savunma Komisyonunda "Acaba bir katkım olabilir mi?" düşüncesiyle de vatan savunmamızı gerçekleştirmek zorundaydık. Ama ne yazık ki vatan savunmamızı dış güçlere karşı değil, ülkemizin başında bizi yöneten iktidara karşı da topraklarımızı savunmak zorunda kaldığımızı da ifade etmek zorundayım. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bizzat Başbakanın talimatıyla valilerimizin, içişleri bakanlarımızın ve emniyet müdürlerimizin yarattığı iklimle canlarımızın kaybolmasını, onların yok olmasını engelleyemedik. Tıpkı Gezi direnişlerinde olduğu gibi, tıpkı maden ocaklarında olduğu gibi, tıpkı Roboski'de olduğu gibi bütün bu çabamıza rağmen Türk Silahlı Kuvvetlerinin de bu talimatlarla ya da bu iklime uyarak canlarımızı yok etmesini engelleyemediğimiz için de görevimizi tam anlamıyla yapamayan bir Millî Savunma Bakanlığının da eleştirilerine geçmek istiyorum.

İşte, bizim iktidarımız kendi topraklarımızı korumakla meşgul olmazken, onları sanki Türkiye'nin altına dört teker takılıp haraç mezat satmaya hazırlanırken başka ülkelerin topraklarını da savunmaya yeltendiğini de gördük, yaşadık. Bununla ilgili çok konuşuldu, özellikle komşularımızla ilgili girişilen savaşlarda, onlara ilişkin çatışmalarda çok konuşuldu ama Suriye'ye ilişkin son gün, yani sanırım dün bir gazetecinin çabasıyla ortaya çıkan bir gerçeği de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bugüne kadar hep iddia ettik, bunları anlatmaya çalıştık. "Suriye'deki savaşa Türkiye topraklarını korumakla yükümlü olan bir iktidar tarafından silah ve mühimmat sevkiyatı yapılıyor." dedik, bunu hep yalanladılar, bize "Yalancısınız, yanlış bilgi veriyorsunuz." dediler ama en son bir belge ortaya çıktı ki hem Birleşmiş Milletlerin veri tabanında hem de TÜİK'in veri tabanlarında Türkiye'nin gümrük kapılarından Suriye'ye haziran ayından eylül ayının sonuna kadar tam 49 ton silah ve mühimmat sevkiyatı yapıldığı "93 no.lu kod" ihracat başlığıyla kayıtlara geçti. İlginç olan da bu silah sevkiyatının her ay oradaki konjonktüre göre ya da Türkiye'nin savaşa ne kadar müdahil olup olmak istemediğine göre artmış. Örneğin, haziran ayında 3,3 ton silah ve mühimmat sevkiyatı yapılmış, temmuz ayında 4,4'e çıkmış, ağustos ayında yani kimyasal saldırıyla 100 bine yakın kişinin öldüğü dönemde 10 tona çıkmış ama herkesin savaş beklediği, özellikle iktidarın "Artık Suriye'nin sonu gelmelidir, bu iktidar devrilmelidir." diye savaş çığlıkları attığı dönemde de 29 tona çıkmış. Evet, maalesef bizim ülkemizin iktidarı bizim savunmamız başka ülkelerin savunmasıyla, daha doğrusu başka ülkelerin çıkarları için komşu ülkelerimizin talan edilmesiyle meşgul olan bir savunma politikası izlemiş.

Aynı gizlilik... "Bunlar gizlenecek" diye çok çaba harcandı ama bu son örnekte de görüldüğü gibi güneş balçıkla sıvanamıyor ve millî savunmamızın da gizlilik içinde yürütülemeyeceği gün ışığına çıkmış oluyor. Aynı gizlilik Sayıştay meselesiyle de yürütüldü. Buna çok değinildi ama Millî Savunma Bakanlığının bütçesinde de aynı gizliliği yaşadık. İktidar temsilcileri tarafından birinin artık çıkıp şunu demesi gerekiyor: "Evet, 'Herhangi bir belge bize verilmediği için bu konuda gerekli denetlemeyi yapamadık.' diyen Sayıştaya ya bir şey yapılacak, bunlar da diğer kurumlarda olduğu gibi işten atılacak, yerine başkaları konulacak ya da 'evet, bu bir eksiklikti, bir dahaki döneme Sayıştay raporları bu Meclisin önüne tam gelecek.' diye bir şey yapılması gerekiyor."

Ayrıca, bütçe konuşmalarında, Millî Savunma Bakanlığının Bütçe Komisyonundaki görüşmelere de baktığımızda Millî Savunma Bakanımız millî savunmayla ilgili bütün gelişmelerin gayet açık, net şeylerle iyi yürüdüğünü, savunmamızın ve silahlı kuvvetlerimizin iyi tesisatlarla donatıldığını ve iyi yatırımlar yapıldığını anlatmaya çalışmış. Personelin de iyi haklarla donatıldığını, yeteri kadar haklarını aldığını anlatmaya çalışmış. Bence, Millî Savunma Bakanımız bütçede de, birazdan buraya geldiğinde de başka şeylerle konuşabilir, konuşmalı da. Çünkü bütün dünya tarihindeki savaşların ve Kurtuluş Savaşı'nın da gösterdiği bir gerçek var ki, eğer ülke savunulmak isteniyorsa, bu, ancak bütün halkla, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, savunma göreviyle donatılan Türk Silahlı Kuvvetlerinin iç içe geçmesiyle, kaynaşmasıyla kazanılabilir. Yani halkın katılmadığı hiçbir savunma başarıya ulaşamaz, halkın katılmadığı hiçbir savaş kazanılamaz. Tıpkı, ufak tefek Vietnam halkının, ABD'nin bütün bombalarına, bütün silah güçlerine rağmen, o savaşı, o başarıyı kazandığı gibi; tıpkı, ulusal Kurtuluş Savaşı'mızda hiçbir silahı, hiçbir gücü olmayan bütün köylülerimizin ve bütün Türkiye halkının omuz omuza beraber kazandığı Kurtuluş Savaşı gibi.

Onun için, Sevgili Bakanımız, ilk önce kurum içindeki, yani Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki adaletsizlikleri, eşitsizlikleri ve haksızlıkları gidermek zorundayız. İki buçuk yıllık görev süremizce hep bu gerçekleri anlatmaya çalıştık; "Astsubaylarla subaylar arasındaki eşitsizlikleri giderin, özlük haklarındaki eşitsizlikleri giderin, yüzde 300'e varan maaş farklılıklarını giderin." dedik, kulak tıkadınız. Plan ve Bütçe Komisyonunda da çok muğlak ifadelerle "Elbet bir şey yapacağız. Optimum noktayı arıyoruz." deyip geçiştirdiniz.

Yine, resen emeklilerle ilgili adaletsizlikleri her komisyon toplantısında, her Meclise gelen askerî, Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili kanunlarda ifade etmeye çalıştık. Onlara da hep "Yapacağız, edeceğiz, ayrıştıracağız." dediniz, hâlâ bir adım atmadınız.

Onun için, bu bütçe görüşmelerinde, Cumhuriyet Halk Partisi adına bütün milletvekillerimizin halktan aldığı, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından aldığı üç dört önemli isteği artık gerçekleştirmek durumundasınız. Bunu gerçekleştirmediğiniz zaman, Türkiye'nin millî savunmasını üstlenmiş bir bakanlık olarak değil, tıpkı Başbakanın talimatlarıyla ifade edilen bir bakanlığın yürütüldüğünü, başka ülkelerin çıkarları için hareket eden bir bakanlık görevini yaptığınızı bütün halka köşe bucak dolaşarak anlatmak da bizim boynumuzun borcu olsun. Ne kadar bu Meclis kürsüleri bize kapatılsa da ne de baskılarınızla, talimatlarınızla bizim sesimiz medya tarafından kısılmaya çalışılsa da sokak sokak, bu Bakanlığın millî olmaktan çıktığını, bu Bakanlığın bütçesiyle de, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına karşı uyguladığı bütün haksız uygulamalarla da başka ülkelerin çıkarlarını savunmak için harekete geçen bir Bakanlık olduğunu anlatmaya çalışacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA MOROĞLU (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)