| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 16.12.2013 |
CHP GRUBU ADINA ORHAN DÜZGÜN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Savunma Sanayii Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, muhalefetin görevi, iktidarı eleştirmek olduğu kadar doğru yaptığı şeyleri de söylemektir diye düşünüyorum. Savunma Sanayii Müsteşarlığı gerçekten bir kurum olarak ülke adına çok iyi şeyler yapmakta, bunu biliyorum ve bu kurumun bünyesinde bulunan ROKETSAN, HAVELSAN, ASELSAN gibi firmalarda çok iyi silahlar üretildiğini biliyorum ve bundan daha çok sevinilecek şeyin de, burada tamamen yerli sermayenin ve bizim en saygın üniversitelerimizden mezun 20-30 yaş arası gencecik çocukların bu işleri yaptıklarını biliyorum. Bu çocukların büyük bir çoğunluğu, Sayın Başbakanın yanında 5 bin polisle girebildiği ODTÜ mezunu çocuklar. (CHP sıralarından alkışlar) Ancak bu çocuklar yalnızca 1.500-2. 500 lira maaşla bu işi yapmaya çalışıyorlar. Akşamları Kennedy'de, Kuğulu'da, Dikmen'de eylem yapıp, sabah ülkelerinin savunması için canla başla silah üretmeye çalışıyorlar.
Sayın milletvekilleri, silahla savaş kazanamazsınız. Eğer bir savaş olursa -ki, biz hiçbir zaman savaş taraftarı olmayız- mutlaka elinizde savaşma azmi olan ve savaşacak morali olan bir ordu gerekli olur size. Peki, bizim ordumuz ne durumda, size kısaca özetlemek istiyorum:
Sayın milletvekilleri, Ordunun bir önceki Genelkurmay Başkanı şu anda bir zindana tıkılmış durumda. 2005-2013 yılları arasında TSK'dan kendi isteğiyle emekli olan veya istifa eden subay sayısı 8.349, astsubay sayısı 23 bin ve kendi isteğiyle sözleşmesini yenilemeyen uzman erbaş sayısı 13.589 yani toplam 44.945 kişi ordudan ayrılmış.
2002-2012 yılları arasında şehit olan asker sayısı 818, intihar eden asker sayısı 934, buna ek olarak şehit polis sayısı 94 ve intihar eden polis sayısı 340. Millî Savunma Komisyonuna gerek sözlü olarak gerekse yazılı olarak müracaat ettim, asker intiharlarını araştıralım dedim; cevap alamadık. Meclise araştırma önergesi gönderdik hem asker hem polis intiharlarının gerekçelerini araştıralım diye, maalesef herhangi bir cevap alamadık, önergeler tozlu raflarda çürütülmeye bırakıldı.
Sayın milletvekilleri, ben size bir intihar hikâyesi anlatmak istiyorum. Şehit olan askerin babası tarafından anlatılıyor. Diyor ki: "Oğlum askerdi, koğuş arkadaşlarıyla mezhep çatışması yüzünden kavga etmiş. Daha sonra, kalabalık olan ekip oğluma tecavüz etmiş ve dövmüş. Bunun üzerine oğlum komutanına gidip durumu anlatmış ancak komutan bu durumu ciddiye almamış." Daha sonra bunalıma giren çocuk psikiyatriye gönderilmiş ve bu sırada babasına haber verilmiş. Babası diyor ki: "Gittim gördüm, oğlumu tanıyamadım, bambaşka bir çocuk olmuştu. Doktora yalvardım 'hastaneye yatırın, bu çocuk çok kötü durumda' dedim. Hava değişimi verdiler, yatırmadılar. Köye geldik, oğlum bana bu hikâyeyi anlattı ve ertesi gün intihar etti." diyor.
Sayın milletvekilleri, böyle onlarca hikâye var. Bu hikâyeleri neden öğrenmek istemiyorsunuz, neden bunların araştırılmasını engelliyorsunuz? Aynı babaya şunu sordum: "Neden şikâyetçi olmuyorsun?" dedim. Söylediği cevap intihardan daha acıklıydı. Dedi ki: "Sayın Vekilim, geride bir dul eşi, iki tane de çocuğu kaldı. Bana dediler ki: 'Eğer şikâyetçi olursan şehit maaşı bağlamazlar.' Eğer şehit maaşı alamazsam ben bu kadına ve bu çocuklara nasıl bakarım bu dağın başında."
Evet, değerli arkadaşlarım, umarım, Meclis bu asker ve polis intiharları konusunda ciddi bir araştırma yapar ve bunların gerekçelerini düzeltmek için çaba sarf eder.
Ordu, değerli arkadaşlarım, Ergenekon, Balyoz, fuhuş, casusluk gibi operasyonlarla hırpalanmaya çalışıldı. Bir taraftan kurum hırpalanmaya çalışılırken bir taraftan da kişisel hırpalamalara devam edildi. Üç gün sonra ölüm yıl dönümü olan Yarbay Ali Tatar'ın, İnternet sitelerinde ailesiyle ilgili ağza alınmayacak iğrenç iftiralar dolaştı. Bugünlerde devletin mahremiyetinden, kişilerin mahremiyetinden çokça bahseden Sayın Başbakanımız o gün o ailenin mahremiyetinden hiçbir şekilde bahsetmedi ve maalesef kendisi intihar etti. Değerli arkadaşlarım, bu karalamalara o gün sessiz kalanların üzerinde Yarbay Ali Tatar'ın kanı vardır. Umarım, bu kanı temizlemek için de bir şeyler yaparsınız diye düşünüyorum.
Yine, şunu söylemeliyim ki polisi çok sevdiğini söyleyen Hükûmetiniz polisler sendikal haklarını kullanmaya kalktıklarında, sendika kurmaya kalktıklarında yaka paça meslekten atıldılar. Hiç kimse bunların çocuklarının ne yiyeceğinin, ne içeceğinin hesabını yapmadı ancak onlar bütün bunlara rağmen de direnmeye ve sendikalarını kurmaya devam ediyorlar.
Sayın milletvekilleri, aslında buna benzer çok dava var ama ben size kısaca Balyoz davasından bahsetmek istiyorum. Neler olmuş bu balyoz davasında? Bakın, bu gördüğünüz tablo harp akademilerimizin tablosu. Bugünkü Genelkurmay Başkanımız o günlerde Kara Harp Akademisi Komutanıydı. Kendisine en uzak olan kurum, darbe yapmaya çalışan kurum sadece 600 metre uzaklıktaydı, jandarmayla bitişikti, harp akademileriyle 300 metre mesafedeydi.
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) - Bakana göster, Bakana.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Deniz Harp Akademisine 30 metre mesafedeydi, Hava Harp Akademisine 30 metre mesafedeydi. Evet, değerli milletvekilleri, Kara Harp Akademileri Komutanlığının Komutanı, Komutan Yardımcısı ve Kurmay Başkanı darbe suçuyla tutuklandı; Deniz Harp Akademisinin öğrencileri tutuklandı, komutanları zaten gene bir karalama kampanyasıyla emekliye ayrılmak zorunda kalmıştı; Hava Harp Akademisinin Komutanı ve öğrencileri tutuklandı, Jandarmanın öğrencileri tutuklandı, Silahlı Kuvvetler Akademisinin Komutanı tutuklandı; Kara Harp Akademisinin ise öğretim üyeleri ve öğrencileri tutuklandı, sadece Kara Harp Akademisi Komutanı tutuklanmadı, yani bugünkü Genelkurmay Başkanımız tutuklanmadı.
Evet, değerli milletvekilleri, şimdi şöyle bir manzara düşünün: Size en uzak mesafede, 600 metre mesafede bütün komutanlar, öğretmenler, öğrenciler oturmuşlar, güya iktidarı yıkmak için darbe planı yapıyorlar fakat Sayın Özel'in bu konuda herhangi bir dahli olmadığı gibi haberi de olmuyor.
Değerli arkadaşlarım, kendisinin deyimiyle "devlet memuru" ise bu, devlet memurunun görevi ihmal suçudur. Eğer askerî disiplin cezası uygulanırsa 54'üncü maddeye göre de bu bir suçtur fakat maalesef ki, herhangi bir işlem yapılmadığı gibi kendisinin ifadesi bile alınmamıştır. Ancak daha sonra bu hikâyeye inanılamayacağını, böyle büyük bir masala kimsenin inanmayacağını görenler, Yargıtayda Sayın Özel'in öğretim üyelerini ve öğrencilerini tahliye ettiler ve biz bunu söylediğimizde, Sayın Genelkurmay Başkanı ve Hükûmetin bir bakanı, bizi orduya nifak sokmakla suçladı. Açıkça söylüyorum: Orduya nifak sokanlar, kendi silah arkadaşlarını rehin bırakanlar ve akrabaları dağda askere kurşun sıkanlardır. Biz değiliz. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bu ülkede gerçek adaletin kurulduğu gün çok uzakta değil ve bu oyunun kurgulayıcılarını er ya da geç gerçek adaletin karşısına çıkaracağımızdan da hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)