| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 16.12.2013 |
MHP GRUBU ADINA KORAY AYDIN (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sözde "çözüm ve barış süreci" adı altında yapılan uygulamalar, millî savunma ve güvenlik politikalarımızı zaafa uğratmıştır. Bilindiği üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmak, itibarsızlaştırmak ve etkisizleştirmek için yürütülen operasyonlar sonucu komuta kademesinin önemli bir bölümü darbeye teşebbüs gerekçesiyle mahkûm edilmiştir. Deniz Kuvvetleri Komutanlığına atanacak oramiral kalmamış, mevcut Deniz Kuvvetleri Komutanımız da atandıktan yaklaşık sekiz ay sonra oramiralliğe terfi etmiştir.
AKP iktidarı, maalesef, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yerleşik teamüllerini yerle bir etmeyi marifet saymıştır. Yaşananlara tepki gösteren birçok subay istifa etmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri bütün bu süreçten olumsuz etkilenmiş, askerimizin morali bozulmuştur. AKP iktidarı sadece askerî personelin değil, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapan sivil memurların sorunlarını da görmezden gelmektedir. Çalışma, izin ve disiplin yönüyle askerî personel sayılan sivil memurlarımız, maaş konusunda ise normal memur sayılmaktadır. Sivil memurlarımızın durumu aynen Almanya'da çalışan vatandaşlarımızın durumu gibidir: Türkiye'de Almancı, Almanya'da yabancı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzman erbaşlarımızın durumu ise içler acısıdır. Yapılan bütün iyileştirmelerden mahrum bırakılan uzman erbaşlar kendi kaderleriyle baş başa kalmışlardır. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki subay, astsubay, uzman jandarma, sivil memur kadrolarının tamamına çalışma yıllarına göre ek gösterge hakkı getirilmiştir, sadece uzman erbaşların ek göstergesi yoktur. Uzman erbaşlara da tahsil ve kıdem yıllarına göre ek göstergeleri verilmeli, bu haksızlık ve adaletsizlik acilen giderilmelidir.
Uzman erbaşların sağlık ve disiplin mevzuatı da benzer görev yapanlarla eşit hâle getirilmelidir. Yürürlükteki mevzuata göre, uzman erbaşların doksan günü aşan hava değişimi ve rapor hâllerinde orduyla ilişkileri kesilmektedir. Sadece kanser ve bazı hastalıklar ilişik kesmekten istisna tutulmuş ancak trafik kazası sonucu oluşan ağır yaralanma ve sakatlanmalar ne yazık ki unutulmuştur.
Uzman erbaşlarımızın yaşadığı bir diğer sorun da emeklilik sorunudur. 45 yaşına gelen uzman erbaşlar, maaşlı emekliliği hak edene kadar Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde sivil memur olarak çalışmakta, süreleri dolar dolmaz da zoraki emekli edilmektedirler.
Uzman erbaşların kamu kurum ve kuruluşlarının kadrolarına aktarılmaları mevzuatı ise kurumların keyfine bırakılmış, kapsayıcı ve zorlayıcı bir düzenleme yapılmamış, özelleştirme mağdurları için yapılan uygulama bu kardeşlerimizden esirgenmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; astsubaylarımızın durumu da uzman erbaşlardan farksızdır. Şimdi, astsubaylarımızla ilgili bana ulaşan çok üzücü bir bilgiyi burada üzülerek paylaşmak istiyorum. Bakınız, kasım ayında, on dört gün içinde tam 6 astsubayımız çeşitli sebeplerle intihar etmiştir. Haberi bize intikal ettiren Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği mobbing, baskı, ekonomik yetersizlikler, hukuk dışı uygulamalar gibi sebepler belirtmişlerse de konu derinlemesine araştırmaya, incelenmeye ve çözüme muhtaçtır. Astsubaylarımızın bu Hükûmete dertlerini anlatabilmek için acaba daha ne yapmaları gerekiyor? Türk milletinin vicdanını kanatan subay ve astsubay intiharları derhâl araştırılmalı, altında yatan sebepler her neyse ortaya çıkarılmalı ve çare bulunmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin rayından çıkardığı asker alma sistemi yapboz tahtasına dönmüş, ipin ucu kaçmıştır. Hepinizin bildiği gibi, her defasında "son kez" denilerek bedelli askerlik düzenlemesi yapılmış, düzenlemede temel eğitim de kaldırılmış ve -daha önceki konuşmalarımda da değindiğim gibi- resmen, bedelli muafiyet uygulamasına geçilmiştir. Aklına esen AKP sözcüsünün bedelli açıklaması yapması hem Sayın Millî Savunma Bakanını hem de beklenti içinde olan on binlerce genci ve onların ailelerini zor durumda bırakmaktadır. Bedelli askerlik uygulamasının sürekli gündemde tutulması başta olmak üzere, AKP iktidarının uyguladığı millî savunma politikaları gençlerimizi askerlikten soğutmaktadır. Aralık 2013 tarihi itibarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerindeki erbaş ve er sayısı 434.797'dir; oysa bugün, asker kaçağı sayısı bu rakamların çok üzerindedir.
Daha geçen yıl bedelli askerlikte sezon sonu kampanyasını yürürlüğe koyan iktidar, bu yıl ise asker kaçağı sayısındaki rekor artışı rekor cezalarla önlemeye çalışmaktadır. Oysaki önümüzde duran bu çelişkili tablo AKP iktidarının eseridir, tıpkı yazboz tahtasına çevrilmiş ve ele yüze bulaştırılmış eğitim ve sağlık sistemi gibi. AKP iktidarı gerek dış politikada ve gerekse millî savunma politikasında her defasında aynı hataları yapmakta ama farklı sonuçlar beklemektedir. İktidarın dış politikadaki ufuksuz, basiretsiz ve tutarsız tavrı, maalesef, Türkiye'nin savunma ve güvenliğine büyük zarar vermektedir.
Değerli arkadaşlar, Doğu Akdeniz'de yaşanan gelişmelere özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Türkiye'nin güvenliği için hayati önem taşıyan Doğu Akdeniz'de kurulan ittifakları görmezden gelemeyiz. Nitekim, Kıbrıs Rum Yönetimi fırsatı kaçırmamış, vakit geçirmeden Mısır'la iş birliğine başlamıştır; taraflar arasında Mısır'ın doğal gaz aramada Rum yönetimine teknik destek sağlaması ve ekonomik iş birliği konularında anlaşma sağlanmıştır. Oysa bütün bunlar olmadan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Derviş Eroğlu'nun uyarısı gazetelere yansımıştı. Sayın Eroğlu âdeta isyan etmiş, "Türkiye kiminle ters düşerse, Rum ve Yunan, orayla ilişkilerini geliştirmek, yeni anlaşmalar yapmak için harekete geçiyor. İşte İsrail, son olarak da Mısır. Eğer Mısır'la Yunanistan anlaşırsa bu bizi sıkıntıya sokar." demiştir. Lüzumsuz yere kavga ettiğiniz Mısır'la bizi getirdiğiniz durum da maalesef budur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin güney sınırlarının güvenliği Antalya'dan, Mersin'den değil, Kıbrıs'ın da ötesinden başlar. AKP iktidarının tıpkı stratejik derinlik politikasıyla uygulamaya koyduğu dış politikası gibi millî savunma politikası da Akdeniz'in derin sularında batmıştır.
"Güney sınırı" derken sadece Doğu Akdeniz'i kastetmiyoruz. Esas fecaat Suriye sınırımızda yaşanmaktadır. Malumlarınız olduğu üzere, ülkemizin komşularıyla en uzun kara sınırı Suriye sınırıdır. Sayın Başbakanın "kardeşim Esad" söylemi "kanlım Esed"e dönüşmüş, bu "U" dönüşü Türkiye'ye çok pahalıya mal olmuştur. AKP iktidarı bölücü terör örgütü PKK'nın Suriye kolu PYD'nin elebaşı Salih Müslim'e yol vermiş, Salih Müslim de bu yoldan yürüyerek kuzey Suriye'de özerk Kürdistan kuracaklarını açık ve net bir şekilde ifade etmiştir. Böylece AKP iktidarı Türkiye'yi Suriye'de yeni bir batağa saplamış ve bölücü çevrelerin deyimiyle sözde batı Kürdistan'ı kendi elleriyle inşa etmiştir.
AKP iktidarı döneminde Türkiye, denizde gemisine operasyon yapılıp vatandaşları katledilen, havada uçağı düşürülen, karada şehirleri bombalanıp katliam yapılan bir ülke konumuna düşürülmüştür. Son olarak yapılan araştırmalara göre de bu bölgede Türkiye, ne yazık ki, üzülerek söylüyorum, sözüne güvenilmeyen, yalancı ve herkesi arkadan hançerleyebilecek bir ülke algısına sahip olmuştur. Bu kötülüğü Türkiye'ye yapmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölücü, ayrılıkçı çevreler, "Kürdistan" diye diye, bu söylemi maalesef Sayın Başbakana da kabul ettirmişlerdir. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir Başbakan "Kürdistan" ifadesini kullanmış, bölücü çevrelerin emellerine can suyu vermiştir.
Şimdi buradan soruyoruz: Batısı Suriye'de, doğusu İran'da, güneyi Irak'ta olan bu sözde Kürdistan'ın kuzeyi hangi galaksidedir acaba? "Hadi canım sen de, ne var burada, Osmanlıda da Lazistan ve Kürdistan eyaletleri vardı." derseniz bu ülkeyi kendi ellerinizle bölersiniz, milletin arasına ayrılığı, tefrikayı sokarsınız. Ondan sonra, dünyanın en mükemmel savunma ve güvenlik politikasını da uygulasanız bölünmeyi önleyemezsiniz.
Millî Şairimiz Mehmet Akif'in dediği gibi "Girmedikçe bir millete tefrika düşman giremez/ Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez."
ÖZDAL ÜÇER (Van) - Mehmet Akif'i niye sürdüler?
KORAY AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bölücü ve ayrılıkçı cephe hızını alamamış ve nihayet 2014 yılı bütçe kanunu tasarısının Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'na muhalefet şerhi olarak defalarca "Kürdistan" ibaresini yazdırmıştır. Milliyetçi Hareket Partisinin ve liderinin kararlı tutumu ve yaklaşan yerel seçimler nedeniyle paniğe kapılan AKP iktidarı, acilen müdahale ederek "Kürdistan" şerhi düşülen eki kitapçıktan çıkarmıştır. Şimdi bazı AKP sözcüleri, televizyon televizyon dolaşıp "Kürdistan ibaresini çıkarmamıza en çok MHP üzüldü çünkü seçimlerde bu konuyu propaganda malzemesi yapacaklardı." diyorlar. Oysaki "Kürdistan" ibaresini o kitapçıktan çıkarttıran irade Milliyetçi Hareket Partisinin bölücü ihanet karşısındaki çelikten iradesidir.
Esas şimdi turpun büyüğü heybede beklemektedir. AKP, BDP, PKK ortaklığında hazırlanan ve İmralı-Kandil hattında son şekli verilen sözde demokratikleşme paketlerinin ilki Parlamentoya sunulmuştur. İşte o bölünme paketinde Kürtçe eğitim vardır, Kürtçe tabela vardır, teröristlere siyaset serbestisi ve eş başkanlık hakkı vardır, velhasıl, sözde Kürdistan'ın altyapı hazırlıkları vardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sevr paçavrasını paramparça eden Türk milleti, yeniden sahnelenen bu yüz yıllık oyunu da bozacaktır. Vatanımızı paramparça etmeyi ve Anadolu'daki Türk-İslam varlığına son vermeyi amaçlayan Sevr Barış Anlaşması'nın bir bölümünü, çoğu kimse tarafından bilinmeyen ve ders kitaplarında yer almayan bir bölümünü burada dikkatlerinize sunuyor ve bütün Türk milletini düşünmeye davet ediyorum.
Anlaşmanın orijinali elimde. 1920'de Paris'te imzalanan Sevr Anlaşması III. Kısım, madde başlığı "Kürdistan", madde 62: "İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon kurulacak ve altı ay içinde Kürtlerin sayıca fazla olduğu vilayetlerin yerel özerkliği sağlanacaktır."
Madde 63: "Osmanlı Hükûmeti 62'nci maddede öngörülen komisyonların kararlarını, kendisine bildirildiğinden başlayarak üç ay içinde kabul etmeyi ve yürürlüğe koymayı şimdiden taahhüt eder."
Madde 64: "Anlaşmanın yürürlüğe girmesinden bir yıl sonra 62'nci maddede belirtilen bölgelerdeki Kürtler bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye'den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyeti Konseyine başvururlarsa, Konsey de bu nüfusun bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varırsa ve bu bağımsızlığı onlara tanımayı Türkiye'ye tavsiye ederse, Türkiye bu tavsiyeye uymayı, bu bölgeler üzerindeki bütün haklarından ve sıfatlarından feragat etmeyi şimdiden taahhüt eder."
Şimdi buradan soruyorum: Dünkü Sevr Anlaşması'nın "Kürdistan" bölümüyle bugünkü sözde çözüm sürecinin ne farkı var Allah aşkına? MHP olarak bir kez daha uyarıyoruz: Sözde çözüm sürecinin varacağı yer, aşama aşama Türk vatanının parçalanmasıdır. Sözde çözüm sürecinin varacağı yer, emperyalistlerin yüz yıllık emeli olan Sevr'in hayata geçirilmesidir.
Şimdi "Bütün bunları nereden çıkarıyorsunuz? Siz muhalefet olsun diye mi niyet okuyorsunuz?" diyenler çıkabilir, oluyor da zaten zaman zaman. Onlara bugüne kadar gerçekleşen adımları teminat olarak gösteriyor ve bir kez daha uyarıyoruz: Milliyetçi Hareket Partisinin yaptığı, niyet okumak değil, tarih okumaktır. Hiç kimse Türklerin bin yıllık mütevazılığını âcizlik sanmasın. Türk milleti uysal bir koyun gibi başını celladına uzatmayacak, varlığına ve birliğine yönelen hain saldırıyı mutlaka bertaraf edecektir.
Bu duygu ve düşünceler içinde, 2014 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı uğurlu olmasını yüce Allah'tan niyaz ediyor, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)