GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE
Yasama Yılı:4
Birleşim:34
Tarih:17.12.2013

CHP GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda, Adalet ve Kalkınma Partisinin hiç gelmeyeceği zamanların geldiğini görüyoruz. Burada kendilerini çok uyarmıştık tarihin en büyük hesap soruluşuna muhatap olacaksınız diye fakat o sırada, ne yazık ki, bizim bu iyi niyetli eleştirilerimizi ciddiye almadılar. Nihayet, keser dönüyor sap dönüyor. Bugün, eğer gerçekten millî iradeye inanıyor olsalardı, bu Parlamento Hükûmetin harcamalarını denetleyebilseydi ve denetleme yetkisi engellenmemiş olsaydı bugün bütün bu yaşanan olaylar yaşanmamış olacaktı. İşte, demokrasinin fazileti buradaydı, demokrasiyi anlayamadıkları yer burası oldu.

Bugünlerde baskınlarla... Ben doğrusu, bu akşam, buraya Sayın Bakanı beklemiyordum yemekten sonra, bu Hükûmetin istifa etmiş olması gerektiğini düşünüyordum. Bakanlar Kurulunun büyük çoğunluğunun çocuklarının büyük iddialarla tutuklandığı ve bakanlar hakkında arka arkaya iddiaların ortaya atıldığı süreçte, doğrusu, bu Hükûmete yakışacak en demokratik tavır istifa etmek olmalıydı. Hükûmet ve onun yetkilileri bu olan biteni "Cemaatle aramızda kavga var." diyerek onlara yüklemeye kalkarak küçültemez çünkü hadisenin mahiyeti sabittir. Tarihin en büyük yolsuzluk operasyonu başlamıştır. Dolayısıyla, Sayın Başbakan ve Adalet ve Kalkınma Partisinin temsilcileri Türk milletine doyurucu açıklamalar yapmak zorundadırlar. Aksi hâlde, işte, bütün bu yanlış süreçlerin sonucu, sadece Bakanların yargılanmasına değil onların evlatlarına kadar uzanır, böyle büyük bir yanlıştır bu.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanın hangi imkânlardan geldiğini biliyoruz. Hiç şüphesiz, hepimiz sıradan insanlarız ama Sayın Başbakanın tavırları ne yazık ki hiç böyle değildi. Bugün, yolsuzluk iddiaları hakkında ne diyor diye baktım, Sayın Başbakan "Allah bes, baki heves." demiş yani "Bize Allah yeter." diyor. Şüphesiz böyle ama davranış biçimi böyle değil, davranış biçimine baktığında bizimkiler "Servet bes, baki heves." diyorlar. Onun için söylüyorum, normal demokrasilerde bu Hükûmetin istifa etmiş olması gerekirdi.

Değerli arkadaşlar, eğer Türk milletinin geleceğini ipotek altına alan bir kibir olmasaydı Sayın Başbakanın kibri bizim sorunumuz olmazdı ama Türkiye'yi getirdiği noktayı her anlamda görüyoruz. Nitekim, bu iktidarın on iki yılı geride kaldı ve sonunda bu iktidarın gidiş yolu açıldı, tüm iktidarlar gibi ömrünü doldurdu. Bu gidiş hızlanacak çünkü gerçeklerin üstündeki örtünün kalktığını hep beraber izliyoruz. Türk milleti, kamu kaynaklarının son derece sofistike yöntemlerle yandaşlara nasıl peşkeş çekildiğini bugün dehşetle izliyor.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de bütün bu süreçleri örtbas edebilmek için, hukuku ve Anayasa'yı tek parti devletinin emrine vermek için, bir postmodern referandum da yapıldı. O referandumda Başbakanın keyfîlikleri anayasal teminat altına alındı, böylece dünya tarihinin en karanlık sayfalarından birini oluşturacak ve kahramanlarla katillerin değiş tokuş edilmesinin yolunu açacak hukuksuzluk süreci başladı. Şimdi, bazıları bunu "evet"lerin doğruluğuna delil olarak göstermek istiyorlar ama bu, bizim aklımıza, zekâmıza, vicdanımıza hakarettir.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bilgelik arayacaksak eğer, başka bir yere, yakın tarihimizin en soylu eylemine, Taksim'de yükselen büyük, medeni direnişe bakmamız gerekir. Buna "Büyük, medeni direniş" diyorum. Bu asil direniş, bir diktatörlük özentisinin Türk milletinin üzerine kâbus gibi çöken özlemlerinin tükenişidir. Bu asil direniş, milletimizin totaliter bir anlayışı sifonu çekerek tarihin çukuruna gönderdiği zamanların dilimidir.

Yüce Meclisin üyeleri, Sayın Başbakana göre demokrasi gelip geçici bir tramvaydan başka bir şey değildir, dolayısıyla Türk milletine de "bu millet" demeye başladılar. Bana sorarsanız Türk milletine "bu millet" demekle isabet ediyorlar çünkü Türk milleti, gelecekte, kendisine "bu millet" diyen siyasetçilere şükran duyacak, "Bunlar benden değil, 'bu millet' dedikleri tuhaf milletin mensupları." diyecek. Çünkü Türk milleti "bu milleti"ne karşıdır çünkü Türk milleti, radikal İslamist barbarlıklara ve ırkçı fantezilere karşı çıkanların milletidir.

Değerli arkadaşlar, geride kalan on iki yılda çok karanlık birikti. Bu karanlığın kendine özgü bir kokusu var. Koku o kadar yoğun ve zehirleyici ki bir zamanlar toz kondurulmayan Baransu'nun bavullarından birinin kapağı aralandığında bile Türk milleti boğulacak gibi oluyor. Şimdi, korkuyla bazı sırlarınızın kozmik odaların karanlıklarında kalmasını hayal edebilirsiniz ama geçmişte siz nasıl başkalarının kozmik odalarına girdiyseniz şimdi başkaları da sizin kozmik odalarınıza girecek.

Değerli milletvekilleri, şişirme başarı hikayelerinin sonuna gelindi. Mesela, Sayın Başbakanın kişi başına millî gelirin on yılda 3 kat arttığı palavrası ortaya çıktı. Gerçek artış on yılda yüzde 45. Millî gelir artışı da seksen yılın ortalaması olan yüzde 5 civarında. Bu iktidarın bizi dünyanın 17'nci büyük ekonomisi yaptığı hikayesi de boş bir hikâye çünkü Türkiye, zaten çok uzun yıllardır dünya ekonomisinde 17'nci, 16'ncı sırada yer alıyor.

Meclisin değerli üyeleri, tekrar Gezi'ye dönmek istiyorum. Gezi, Türkiye'nin ikinci 9 Eylülüdür, İzmir'in temsil ettiği değerlerin İstanbul'un kalbinde bütün Türk milleti ve Türkiye için yankılanmasıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Birey vatandaşların kendileriyle ilgili her karara katılma arzularının etkili bir yansımasıdır. Biat kültürüne karşı modern anlamda ilk yığınsal sosyokültürel karşı çıkıştır. Ufkumuzda bireyin merkeze alındığı yeni bir kültürel doğuşun habercisidir. Türk milletinin asla "bu milleti" olmaya razı olmayacağının işaretidir. Postmodern diktatörlük rejiminin bu topraklarda asla tutmayacağının göstergesidir. Siyasetin karşılamak zorunda olduğu büyük bir değişim talebinin işaretçisidir. Özetle, Gezi, özgürlükçülerin TOMA'cılara karşı zaferidir.

Şimdi, dileğim ve duam, Taksim Gezi direnişin ruhuna uygun bir siyasete katkıda bulunmaktır.

Değerli arkadaşlar, Türk milletinin Adalet ve Kalkınma Partisinin gerçek siyasi anlayışını fark etmekte gecikmesinin çeşitli nedenleri vardır. Birincisi: Hepimizin zaafları vardır, bu işte çok büyük usta olan Sayın Başbakan ustalığını şahikasına vurdurarak bu zaaflardan yararlanmasını çok iyi bildi. Mesela, "Şeyh uçmaz, mürit uçurur." sözünün manasını da çok iyi kavramıştı, gereğini de elhak yerine getirdi. Yani uçurulmak için uçurtması gerekiyordu, birilerine uçurttu. Bu işin havuç kısmıydı, bir de sopa kısmı var. Sopanın tam etkili olabilmesi için güçler birliği rejimi gerekiyordu. Bu da postmodern bir referandumla "Yetmez ama evet." diyenlerin suç ortaklığı sayesinde 12 Eylül 2010 referandumuyla sağlandı. O referandum, biraz önce ifade ettiğim gibi, keyfîliklerin anayasal teminat altına alınmasıydı.

Değerli arkadaşlar, biz, Türkiye'de bu tür olayların hiç olmamasını temenni eden bir siyasi partiyiz, Türkiye'nin enerjisinin bu tür olaylarla hiç kaybedilmemesi gerektiğini temenni eden, isteyen ve bunu icraata geçirecek bir siyasi partiyiz. Biz rakibimizi bu şartlarla yenmek istemezdik ama uyarmıştık bu kürsüden, tutanaklara bakarsanız birçok konuşmamızda bunu göreceksiniz. Bugün ben daha büyük umutlar için bu heyecanla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)