GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE
Yasama Yılı:4
Birleşim:35
Tarih:18.12.2013

BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında 10'uncu madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan, önce Şırnak Milletvekilimiz Sayın Faysal Sarıyıldız'ın metnini bitirememiştim, oradan devam edeceğim. Bu hasta tutuklular biliyorsunuz bizim çok önemsediğimiz bir konudur. O açıdan, onun göndermiş olduğu mektubu bütünüyle sizlere aktarmak istedim. Meclisin bu anlamdaki duyarlılığını bu yöne çekmek amacıyla devam edeceğim.

"Kemik kanseri olan Halil Güneş de şu anda benimle aynı cezaevinde olan solunum cihazına bağlı başka bir hasta. Ameliyat sonrası cezaevinde enfeksiyon kaptığı için açık yarasından dışarı taşmış kaburgalarıyla yirmi dört saat acı içerisinde kıvranıyor. Her gün ancak morfin kullanılarak yatıştırılabiliyor. Mehmet Emin Özkan ise bir itirafçının ifadeleri doğrultusunda yirmi yıl önce bir suikast silahıyla öldürülen Tümgeneral Bahtiyar Aydın olayından sorumlu tutulan, yetmiş beş yaşında bir sürü hastalıkla boğuşan ölümün eşiğindeki bir hükümlüdür. Daha sonra Bahtiyar Aydın'ın devlet içinde oluşan çeteler tarafından infaz edildiği ortaya çıkmasına rağmen Lice'nin bir köylüsü olan Özkan hâlâ tutuklu. Devletin, Hükûmetin ve aynı millî hassasiyete sahip geçmiş devlet kurumlarının halkımıza yönelik yaklaşımını ele veren bu örnekleri daha da uzatabiliriz.

Şimdi, biraz hukuk devletinden sizlere bahsetmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, hukuk devleti, bütün işlem ve eylemleri hukuka uygun, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdürmekle kendini yükümlü sayan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa'ya ve evrensel hukuka aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren devlettir. Buradan çıkarılacak fikir odur ki yurttaşların yargı sisteminden en öncelikli talepleri adalete erişimdir. Bu nedenle, yargı mekanizmasının da en asli görevi yurttaşların adalet ihtiyacına cevap vermektir. Trajik olan şudur ki yeni sivil bir anayasa yapmaya uğraştığımız şu zaman diliminde, mevcut 1982 darbe Anayasası'nın suç ve cezalara ilişkin esasların yer aldığı 38'inci maddesinde 'Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.' denilerek kabul edilen masumiyet karinesini bile dikkate almayan uygulamalarla karşı karşıyayız. Kaldı ki Anayasa'nın da üzerinde bulunan ve Türkiye'nin de uygulama yükümlülüğü olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5'inci maddesinde gözaltına alındıktan sonra hâkim karşısına çıkarılan ve tutuklanmasına karar verilen kişinin makul bir süre içinde yargılanmaya ve adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya ve serbest bırakılmayı istemeye hakkı açıkça belirtilmiş bir husustur. Bu referansla güncel konu olan Diyarbakır 5. ve 6. Ceza Mahkemelerinin verdiği karara değinmek istiyorum. Yargının bu kararı, seçilmiş milletvekillerinin yasama faaliyetlerini yerine getirmelerini engelleyen bir müdahaledir -halkın iradesiyle oluşan siyasal temsil yetkisini ortadan kaldıran- seçmen iradesinin Parlamentoya yansımasını önlemektedir. Anayasa Mahkemesinin Sayın Balbay kararında da belirttiği gibi milletvekillerinin adil yargılanma hakları ve tutuklulukları da makul süreyi aşmış bulunmaktadır. Milletvekillerinin tutuklu yargılanmaları Anayasa'ya aykırıdır ve insan haklarını açıkça ihlal etmektedir. Bu hem kişi özgürlüğü hem de temsil ihlali yani temsil ettiklerinin de haklarının ihlali olarak değerlendirilmiştir Anayasa Mahkemesinde. Tahliye taleplerinin reddedilmesi, bizce, keyfîliktir, siyasi bir karardır ve hukuku tanımamaktır.

Bildiğiniz gibi, Anayasa'mızın 153'üncü maddesine göre de, Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını bağladığı yoruma mahal bırakmayacak şekilde açık ve net olarak belirtilmiş bulunmaktadır. Milletvekillerimizin tahliye taleplerinin reddedilmesi, mahkemelerin çifte standartlı davrandıklarının da açık bir göstergesidir. Yüksek mahkeme olan Anayasa Mahkemesinin açık kararına rağmen, yerel mahkemeler tarafından Anayasa Mahkemesinin bu içtihadını hiçe sayarak evrensel sözleşmelerde referans edilen hukuk devleti kavramı ile Türkiye'de işletilen kanun devletinin aslında birbirinden ne derece uzak yapılar olduğunu hem Türkiye kamuoyuna hem de dünya kamuoyuna bir kez daha ispat etmiş oldu. Gerek Anayasa Mahkemesi kararıyla ve gerekse evrensel hukuk norm ve içtihatlarıyla bağdaşmayan bu karar, ülke yurttaşlarının adaletin tecellisine olan inançlarını bir kez daha zedelemiş bulunmaktadır, demokratikleşmeye çalışan bir ülkenin önüne yeni bir set koymuş bulunmaktadır. Bu vesileyle, Türkiye'nin uluslararası düzeyde parlak olmayan hukuk karnesine bir zayıf not daha eklemiş bulunmaktadır.

Biz, Barış ve Demokrasi Partisi milletvekilleri ve temsil ettiğimiz yurttaşlar olarak hukuk dersinden sürekli zayıf not alan bir yargı sistemiyle artık yaşamak istemiyoruz. Bununla ilgili her türlü demokratik mücadeleyi vermekten geri durmayacağız. Kaldı ki demokrasi yolunda Parlamento çatısı altında bulunan tüm milletvekillerinin de önceliği bu olmalıdır. Hukuk, yurttaşların tamamını ilgilendiren bir meseledir. Bu nedenle, hukuksuzluğa sırtını dönen anlayışların hukuksuzluktan nemalanmaktan başka gerekçeleri olamaz.

Değerli milletvekilleri, hukuk devletlerinde eşitlik, görmezden gelinemeyecek önemde bir kavramdır. Demokrasilerde eşitlik, kamu politikalarının üretimine etkin ve etkili biçimde katılabilme ve bu üretimi tartışma fırsat ve yetkisine sahip yurttaşların ortaya çıkabilmesinin temelidir. Siyasal katılım siyasal bilincin ve güvenin gelişmesine katkıda bulunduğuna göre, bu anlamda yurttaşlıkta eşitlenme veya eşit yurttaşlık kişinin ve toplumun kendini gerçekleştirmesini sağlar. Daha önemlisi, eşit yurttaşlığın siyasal ve toplumsal barış ve istikrar için temel bir koşul olduğu da unutulmamalıdır. Eşitsizliklerin giderilmesi ayrıca siyaset ve adalet kavramlarının toplum zihninde meşruiyet kazanmalarını sağlar. Bununla birlikte, bir ülkede adaletsizliğin giderilmesi bireyin ya da topluluğun kendisini o ülkede yurttaş olarak görebilmesini sağlar.

Değerli milletvekilleri, özellikle adında adalet vurgusu yapılan bir partinin on yıldır iktidarda olduğu bir ülkede en basit haklar olan yurttaşın seçme, vekilin seçilme hakkına dair bir konuda ağır problemler yaşanıyor olması demokratik siyasetin gelişebilmesi bakımından hayal kırıcıdır. Biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak barışı ve demokrasiyi herkes için istiyoruz. Sizlerin de, Parlamentoda grubu bulunan tüm siyasi partilerin düşüncelerinin bu temelde olması gerektiğine inanıyoruz. Millî duygulara hassasiyeti ülkede yaşayan bütün halklar için istediğinizde, cumhuriyeti bu ülkede yaşayan tüm farklı toplulukları dikkate alarak kurguladığınızda, adalet ve kalkınmayı bütün halklar ve siyasi görüşler için tesis edebildiğinizde bu ülkede gerçek bir demokrasi ve eşit yurttaşlık duyguları yeşerebilecektir. Aksi durumda, hukuki, kültürel, sosyal ve politik ötekileştirme tarzında beyhude ısrarlar gerilimleri, istikrarsızlıkları, çatışmaları, netice itibarıyla da kaygıları ve korkuları artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Burada ortaya koymaya çalıştığımız tespitler, siyasi değil, tarih boyunca birçok farklı coğrafyada ve özellikle de üzerinde yaşıyor olduğumuz bu coğrafyada defalarca tecrübe edilmiş sosyolojik gerçekliklerdir.

Bu düşüncelerle konuşmama son vermeden önce, düşünüyorum ve umut etmek istiyorum ki, hiçbir parti farkı gözetilmeden içeride bulunan şu anda bütün milletvekillerimizin, hangi partiye ait olursa olsun hepsinin bir an önce bu Meclise dönmelerini sağlamak yönünde bir an önce Meclisin harekete geçmesidir. Şu anda Meclisin meşruiyeti açısından, bu Meclisin meşruiyetine gölge düşüren bu durumdan hepimizin sıkılması gerektiğine inanıyorum. Hukuk hepimiz için gereklidir ve halkın iradesine ipotek konulduğunu da düşünüyoruz. Bu temelde bir an önce bütün siyasi tutukluların ve bir tedbir olan tutukluluğun aslında bir infaza dönüşmüş olduğundan dolayı bütün uzun tutukluların bir an önce serbest bırakılması noktasında bir an önce Meclisin harekete geçmesini bekliyor, bu duygularla tekrar hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum." (BDP sıralarından alkışlar)