GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE
Yasama Yılı:4
Birleşim:35
Tarih:18.12.2013

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, değerli arkadaşlar, 21'inci Dönem Milliyetçi Hareket Partisi Isparta Milletvekili Doktor Sayın Osman Gazi Aksoy'u kaybettiğimizi bugün öğrenmiş bulunuyorum. Dolayısıyla bu vesileyle kendisine Allah'tan rahmet diliyorum, sevenlerine ve Milliyetçi Hareket Partisi camiasına da sabırlar diliyorum.

Evet, değerli milletvekilleri, gerçekten millet adına kaygılanan, milletin derdiyle dertlenenler için son derece yoğun ve bir o kadar sıkıcı bir gündemin içerisindeyiz. Bakan çocuklarının, üst düzey bürokratların ve bazı iş adamlarının çok ciddi yolsuzluk suçlamalarıyla gözaltına alınmaları, tutuklanmaları gerçekten Türkiye'yi germiştir. Kamuoyu, Hükûmetin yapacağı açıklamayı sabırla beklemiştir. Ben, bugün Sayın Arınç'ın açıklamasını izlerken gerçekten istemeden de olsa trajikomik bir görüntüye şahitlik ettim: Sayın Arınç "Soruşturmayı engelleyecek müdahalelerde bulunmayacağız." diye söylerken inanın altından alt yazı geçiyordu, emniyetteki o şube müdürlerinin görevden alındığıyla ilgili alt yazı geçiyordu.

Gelin, arkadaşlar, bu konu üzerine biraz kafa yoralım, sadece bu işi böyle açıklamalarla, sudan, böyle su üstüne yazılan konuşmalarla falan geçiştirmeyelim. Bunlar çok ciddi iddialar, bu ciddi iddiaların üzerinde duralım. Maalesef, bu açıklama kamu vicdanını tatmin etmemiştir. Dolayısıyla, bazı sualleri kamuoyu adına sormak ve milletimizin düşüncelerini de bu kürsüden ifade etmek gibi bir mesuliyetle karşı karşıya kaldık.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle şunu hatırlatmak istiyorum: 2011'de Milliyetçi Hareket Partisine kurulan tuzaklar sonrasında, maalesef, Sayın Başbakan meydan meydan dolaşıp bu işin keyfini sürmüştür. "Ben bu ülkenin Başbakanıyım, haberleşme hürriyetine ve özel hayata müdahale benim sorumluluğumdur, suçluları çıkarıp milletçe paylaşayım." dememiştir. Üzerinden iki buçuk yıl geçtiği hâlde hâlâ daha suçlular yargı önüne çıkarılmamıştır. Maalesef, bu işin keyfi sürülmüştür arkadaşlar. Bu ahlaksız tezgâh, maalesef, Hükûmetin yapacağı müdahaleyle ortadan kaldırılmadığı gibi meydan meydan dillendirilmiştir. Âdeta meydanlarda insanların onurlarıyla, haysiyetleriyle oynanırcasına bütün oraya gelen kitlelere âdeta rakam saydırır gibi saydırma yapılmıştır. Efendim "Şu kadar divan üyeleri var bunların. Kaldı mı 10 -yok, işte, birkaç gün sonra- kaldı mı 9 -bilmem- kaldı mı 8." Hatırladınız mı? Şimdi, bu millet, arkadaşlar, bu ahlaksız tezgâhı unutmamıştır. Vatandaş şimdi, şöyle sayıyor kıymetli arkadaşlar: "Başbakan dâhil Bakanlar Kurulunda 26 bakan var. 25, 24, kaldı mı 23." diye. "Daha gerisi var." deniyor. Evet, etme bulma dünyası. Kasetler havada uçuşuyor, yolsuzluklar ayyuka çıkmış. Sadece bir genel müdür, bir müsteşar, bir bakandan bahsedilmiyor; âdeta organize suç şebekesiymiş gibi Bakanlar Kurulundan, 3-4 bakandan -belki daha fazla bakan, soruşturmayla ortaya çıkacak- söz ediliyor. Tabii, Bakanlar Kurulunun başı olarak Başbakan burada hangi konuma düşürülüyor, yüce Meclisin takdirine bırakıyorum. Başbakanın şahsının bizim açımızdan samimiyetle söylememiz gerekirse hiçbir önemi yok ama Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanının böyle anılması herkes gibi beni de üzüyor.

Sayın Başbakan bu ciddi iddialar karşısında kamuoyunu, adalet mekanizmasını hâkim ve savcıların adalet mücadelelerine destek vererek onları rahatlatmak, onları cesaretlendirmek yerine "Yedirtmem." edebiyatına çoktan başladı. Sayın Başbakan her gittiğiniz yerde hak, adalet edebiyatı yapıyorsunuz "Tüysüz yetimin hakkını kimseye yedirmem." diye. Biz gerçekten anlayamadık, yedirmediğiniz tüysüz yetimin hakkı mı, yoksa tüysüz yetimin hakkını yiyenler mi? Kaldı ki bu millet -elhamdülillah- neyi yiyip neyi yemeyeceğini gayet iyi biliyor; sağlığını, sıhhatini bozacak mikroplu şeylerden hep uzak durmuştur. Çok şükür, bunları da sizden öğrenecek değildir.

Sayın Başbakan, marazalı ne kadar kişi ve olay varsa sizin göreviniz bunları ortaya çıkarmak, yargıya teslim etmek, yoksa adaletin önünde barikatlar kurmak değil. Bu ülkenin hâkim ve savcıları yolsuzlukların üstüne gitmek için harekete geçmiş, Başbakan kollarını açmış "Yedirtmem." diyor. Hangi demokratik hukuk devletinde bir Başbakan bunu yapabilir?

Ayrıca bu tavır, adaletin tecellisinin engellenmesi suçu değil de nedir? Sormamız gerekmiyor mu Sayın Başbakana, savcılar, iş kendine kadar uzayınca mı şer odaklarının iş birlikçisi oldu? Yoksa, "Bu 'win-win'ler kayıplara, zararlara dönüşmeye başlar." diye mi korkuyorsunuz? "Adımız ak." diyorsunuz, sizin için önemli olan, alnınızın ak olması değil mi? "Bu iş nereye kadar giderse gitsin -şahsına, oğluna, kızına, yakın çevresine ne ise- önemli olan, tüysüz yetimin hakkının korunmasıdır." neden diyemiyorsunuz, neden? Hâlbuki, 2008'deki Konya konuşmasını sizlere hatırlatmak istiyorum: "Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemedik ve yedirmeyeceğiz. Ha, aksi varsa, yiyen varsa onu da aramızda barındırmayacağız." Evet, işte, zülüf önünüze döküldü; hadi bakalım, ak mı kara mı göreceğiz, samimi olup olmadığınızı göreceğiz ama Sayın Başbakan, bu millet artık tanıyor sizi, kusura bakmayın. Meclis Anayasa Komisyonunda bekleyen, sizin, bakanlarınızın ve bazı milletvekillerinin yolsuzluk iddiası içeren fezlekeleri var. Biz inanmak istemiyoruz, inşallah, bu ülkenin Başbakanı ve bakanları için bu bir iftira olsun ama bir şeyin aslı astarı olması başka, milletin seçtiği yöneticilerin üzerinde şaibe bulutlarının dolaşması başka bir şey.

Bugüne kadar "Benim alnım açık, vicdanım rahat, kaldırın dokunulmazlığımı, hatta, tüm dosyaları da kaldırın. Yargı bizim suçsuzluğumuza zaten karar verecektir. Böylece, muhalefetin de iddiası boşa çıkacaktır." neden diyemiyorsunuz Sayın Erdoğan, neden diyemiyorsunuz?

Başka bir Başbakan olsaydı yerinizde -hangi görüşten olursa olsun- Yüz kere başvurmuştu, "Çiğ et yedim de karnım mı ağrıyacak, kaldırın dokunulmazlığı." diye Yüz kere başvurmuştu. Yapamıyorsunuz, sesiniz çıkmıyor. Gerekli gereksiz her konuda konuşuyorsunuz ama millet ağzınızın içine bakıyor "Bu muhalefetin meydan okumasına ne cevap verecek?" diye, susuyorsunuz. Sayın Başbakan, bu dosyalarla ilgili suskunluğunuzun sebebi nedir? Bu, hep karşı çıktığınız üstünlerin hukuku değil de nedir? Böyle durumlarda kendisine güvenen bir hükûmet ne yapar? Hemen harekete geçer ve kamuoyunda kendisiyle ilgili şüpheleri kaldırmak üzere yargının önüne çıkar, hesabını verir.

Peki, bu Hükûmet ne yaptı? İşte, birkaç saat önce Sayın Arınç açıkladı, sanırım -samimiyetle söylüyorum- siyasi hayatının en zor konuşmasını yaptı. Zorlandı, yutkundu ve dedi ki: "Yargı sürecinin açık, hızlı, şeffaf gerçekleşmesini bekliyoruz." Arkadaş, olaylar ortaya çıkıyor, sen, emniyet şube müdürlerini görevden alıyorsun. Yarın, yetki değişikliğine gideceğini kör gözlerin bile gördüğü savcı ataması yapıyorsun. "Nereden biliyorsunuz? Nereden biliyorsunuz?" diye söyleyeceksiniz bu yetki değişikliğine tevessül edip etmeyeceğinizi. Deniz Feneri'nden biliyoruz, Kayseri mahkemelerinden biliyoruz. Dürüst bir hükûmetin yapacağı şey midir bu, arkadaşlar? Yatak odalarından çıkan para sayma makineleri ve ayakkabı kutularında istif edilen milyon dolarlar... Nasıl gizleyeceksiniz? Mızrağı çuvala sığdıramayacaksınız ey AKP'li milletvekili arkadaşlarım. Bunu takip etmek, milletvekili olarak boynumuzun borcudur.

Gelelim size Sayın Maliye Bakanı. "Bu iddialar benim hakkımda olsaydı çoktan istifa ederdim." gibi bir söz söylediniz. Sayın Bakan, bu meselelere çok da dahliniz olmadığını görüyorum, memnuniyetle görüyorum ve bu sözünüzü de samimi kabul ediyorum. Ancak, Sayın Bakan, bu sözüm hem size hem Sayın Başbakana: Dürüst olmak, sadece kendisinin yememesi, içmemesiyle bitmiyor. Dürüst devlet adamı, beytülmali sadece yemeyen değil, aynı zamanda, yedirmeyen, hatta kem gözlerden gözü gibi saklayan insandır. Siz tertemiz olsanız da çevrenizdeki insanlar kirliyse, malı götürüyorsa sizin görevinizi yapmış olduğunuzu kabul edemeyiz. "Ben bu işler içinde yokum." demeniz vicdanı rahatlatmaz yani o sıralarda o arkadaşlarınızla oturacaksınız, birbirinizin yüzüne bakacaksınız; bu, sizi rahatsız etmeyecek mi? "Efendim, mahkeme safhasında; beklemek lazım. Suçsuzluk karinesi..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Doğru, doğru, arkadaşlar, insanların suçlu olup olmadığını ancak o soruşturma sonunda anlayabilirsiniz. Nasıl "Suçludur." demek yanlışsa, baştan "Suçlu değildir." demek de o kadar yanlıştır.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Tabii ki öyledir, tabii ki öyledir!

RECEP ÖZEL (Isparta) - Müsavi düzen... Beraatizimmet asıldır ya!

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Müsaade edin...

Bu soruşturma sağlıklı bir biçimde yürüsün diyorum. Yüce Meclisi de bu geç saatte saygıyla selamlıyorum.(MHP sıralarından alkışlar)