| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 19.12.2013 |
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı kapsamında 3'üncü madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün, bu konuşmamı nefret söylemleri ve nefret suçları konusuna ayırmak istiyorum. Bir kişi ya da gruba, ait olduğu kimliği, inancı, politik veya felsefi görüşü, bedensel ya da kişisel özellikleri, cinsiyeti ya da cinsel yönelimi gibi nedenlerle farklı biçimlerde zarar verme amacıyla yapılan saldırılar sonucunda oluşan suçları genel olarak "nefret suçları" olarak niteleyebiliriz. Bu suçlar, taciz veya hakaretten, mülk veya eşyalara zarar vermeye, okul veya iş yerinde zorbalıktan kundaklama ve cinayete kadar varabilmektedir. Günümüzde "nefret suçu" olarak tanımladığımız eylemlerin engellenmesi için ilk girişimler, 1960'lı yıllarda Amerika Birleşik Devletleri'nde, özellikle Yahudilere ve siyahlara yönelik saldırıları engellemek amacıyla başlatılmıştır. Ancak "nefret suçu" kavramı, 1986 yılında, Amerika'da New York'ta bir grup beyaz genç tarafından siyah bir kişiye yönelik gerçekleştirilen ırkçı saldırı sonucu yaygın olarak kullanılmaya başlandı. 1990'ların başından itibaren ise sadece ırk ya da din temelinde gerçekleşen saldırılar için değil, aynı zamanda kişinin cinsel yönelimi, etnik kökeni, engellilik hâli ve cinsiyeti nedeniyle yapılan saldırılar için de kullanılmaya başlandı. Nefret suçlarının ön yargılar, ayrımcılık, sosyal dışlanma, sosyal adaletsizlik, antidemokratik uygulamalar ve benzeri nitelikteki pek çok olguyla bağlantısı bulunmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye, nefret söylemi ve bunun yol açtığı nefret suçlarının oldukça yoğun yaşandığı bir ülkedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Romanlar, Araplar, Mahalmiler, Aleviler, Hristiyanlar, Ezidiler, kadınlar, LGBT bireyler, engelliler gibi daha birçok dezavantajlı topluluk, çeşitli biçimlerde nefret söylemlerine, nefret suçlarına maruz kalarak yaşamaktadırlar. Bir nefret suçu olarak kadın cinayetleri devam ederken kadınların belli özelliklerle sınırlandırılması ve bunun söylemler içinde bir aşağılama unsuru olarak kullanılması ve birçok farklı alanda eril söylemlerin egemen kılınması yoluyla da kadınlara karşı nefret suçları hâlâ sürmektedir.
Kürt halkının yıllardır maruz kaldığı inkârcı, ayrımcı politikalar ve nefret suçlarına yönelik kitaplar dolusu bilgi, belge, görüntü mevcuttur. Zaman zaman, kimi yerlerde Kürt yurttaşlara yönelik linç girişimleri hâlâ ortaya çıkabilmektedir. Ayrımcılığın son örneğini tutuklu Kürt milletvekillerinin tahliyelerini reddeden mahkeme kararıyla hep birlikte gördük. Yine, bir ödül töreninde, yani müzik albümünde Kürtçe şarkı okuyacağını belirten Ahmet Kaya'nın nasıl bir söylem ve uygulamayla karşı karşıya kaldığını ibretle izledik. Ahmet Kaya'nın ülkeyi terk ederek genç yaşta ve yurt dışında hayatını kaybetmesine neden olan bu acı hatıralar hâlâ zihinlerdeki tazeliğini korumaktadır.
Değerli milletvekilleri, dün 35'inci yıl dönümü anılan Maraş katliamı, diğer yandan insanların diri diri yakıldıkları 1993 Sivas katliamı, ayrıca yakın zamanlarda yaşanan kapılara işaretler konulması vakaları, Alevi yurttaşlarımıza karşı geliştirilmiş nefret söylemlerinin beslediği toplumda acı travmalar yaşatan nefret suçlarından sadece birkaçıdır. Rum yurttaşlarımızın büyük göç dalgalarıyla ülkelerini terk etmelerine neden olan 6-7 Eylül 1955'te gerçekleşen nefret suçları, 2006'da Trabzon'da gerçekleştirilen Rahip Santoro cinayeti, yazılarında Türkiye'deki her etnik topluluğun barış içinde yaşaması gerektiğinin altını çizen AGOS Gazetesi Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in 2007'de katledilmesi gibi vakalar, nefret söylemlerinin yol açtığı cinayetlerle sonuçlanan nefret suçları tarihimize birer kara leke olarak geçmiştir.
Potansiyel suçlu olarak görülen, dışlanan ve sık sık nefret içerikli söylem ve uygulamalara maruz kalan bir diğer topluluk da Romanlardır. Ayrıca, cinsel eğilimleri nedeniyle ayrımcılığa maruz kalan ve yasalar çerçevesinde herhangi bir korumaları bulunmayan LGBT bireyler de diğer dezavantajlı gruplar gibi gerek gündelik yaşamda gerekse medyada sık sık nefret söylemlerine ve nefret suçlarına maruz kalmaktadırlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nefret suçları, bizzat insan hakları fikrine yönelik bir saldırıdır. Başta Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olmak üzere birçok uluslararası sözleşmede bütün insanların onur ve hakları bakımından eşit doğduğu belirtilmektedir. Bu suçlar, insan hakları sözleşmelerinin temel argümanlarından biri olan eşitlik ilkesinin açıkça ihlalidir. Nefret suçları aynı zamanda uluslararası insan hakları sözleşmeleri tarafından garanti altına alınan, kişinin zihinsel ve fiziksel bütünlük hakkına yönelik bir saldırıdır. Saldırılara maruz kalan bireyler ve ait oldukları topluluklar yaşadıkları travmayı uzun süre üzerlerinden atamadıkları için zihinsel ve fiziksel bakımdan zarar görürler. Toplumun diğer fertleriyle birlikte eşit korunma hakkından yararlanamayan mağdurlar, giderek artan oranda diğer haklardan da mahrum kalırlar. Bu durum, çalışma hakkının, eğitim hakkının, sağlık hakkının, barınma hakkının ve benzeri hakların da ihlalini beraberinde getirir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de bu konuyla ilgili hukuki düzenleme henüz çok zayıf ama kâğıt üstünde de olsa başladı. 2002'de yeniden Türk Ceza Kanunu'nun 216'ncı maddesiyle Haziran 2003'te Mecliste onaylanan Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi birlikte düşünüldüğünde, nefret suçlarını cezalandırmak için yetersiz de olsa hukuksal bir zeminin varlığından bahsedilebilir. Yine, Sayın Başbakanın demokratikleşme paketinde dile getirdiği ve geçtiğimiz günlerde de Meclise sunulan kanun tasarısında öngörülen değişiklikleri önemsiyor olmakla birlikte, bu teklifin, nefret suçunun açık bir tanımının yapılmamış olması, "etnik köken", "cinsiyet kimliği" ve "cinsel yönelim" kavramlarına değinilmemiş olmasıyla eksik kaldığını belirtmeliyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nefret suçlarıyla tek başına yasalar yoluyla mücadele edilemeyeceği çok açıktır ancak yasal düzenlemelerin önemi de göz ardı edilmemelidir. Bununla birlikte, bu suçları önlemek için yapılacak yasal düzenlemelerle devlet nefret suçlarına karşı net bir duruş sergilemeli ve nefret suçunu işleyenlere en caydırıcı yaptırımları uygulamalıdır. Bunun için de nefret suçlarının önlenmesi için yapılacak düzenlemelerin bir tür oldubittiye getirilmemesi önemlidir. Yasal düzenlemeler, mağdurlar ve mağdur yakınlarını da içerecek şekilde, toplumun geniş bir kesiminin ve farklı alanlardaki uzmanların katılımıyla gerçekleştirilmelidir. Düzenlemelerin sosyal alanda da hayata geçebilmesi için politik bir irade gösterilmelidir. Hükûmet başta olmak üzere, siyasetçiler ve sivil toplum kuruluşları nefret suçlarına karşı duruşlarını açık bir şekilde sergilemelidirler.
Değerli milletvekilleri, sorunun çözümü için uzman yetiştirilmesi, araç gereç temin edilmesi, altyapının ve kurumların oluşturulabilmesi, araştırmaların yapılabilmesi ve sağlıklı verilerin toplanabilmesi için gerekli olan bütçe, devletçe mutlaka tahsis edilmelidir. Toplumun geniş bir kesimine yönelik farkındalık artırıcı eğitim çalışmaları yapılmalıdır. Nefret söylemleri kapsamında, millî eğitim ders kitapları yeniden yapılandırılmalı, hoşgörü öğretme programları oluşturulmalı, sınıflarda eşitlik ve adalet gibi konular sıkça işlenmelidir. Ayrıca, basın ve medya da haber söylemleri bakımından bu konuda üzerine düşeni titizlikle yapmalıdır.
Sonuç olarak, nefret söylemi ve suçlarının önlenebilmesi için, yasal tedbirlerin yanı sıra, konunun etik, sosyopolitik ve insan hakları boyutuna gereken önemin gösterilmesi, hem sorunun çözümünü kolaylaştıracak hem de tekrarlanmasının önüne geçecektir. Umarım ki bütün siyasi partiler bu konuda duyarlılık gösterir ve en kısa zamanda, biraz önce bu nefret suçlarıyla ilgili olarak eksik olarak belirttiğimiz konuları da kapsayacak şekilde yeni bir kanun tasarısı Meclise gelir ve bir daha Türkiye'de bu suçların işlenmemesi için gereken tedbirler alınır.
Bu duygu ve düşüncelerle tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)