GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:110
Tarih:23.05.2012

MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum ve buradan, bugün, ülkemizin dört bir yanında meydanlara ve sokaklara çıkıp "Hükûmet, al zammını başına çal!" diyen kamu emekçilerini ve onları destekleyen sivil toplum örgütlerini, meslek örgütlerini ve sendikaları burada bir kez daha sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 12 Eylül 2010 tarihinde Türkiye'de bir referandum gerçekleştirildi ve bu referandumda gerçekleştirilenlerden bir tanesi de kamu çalışanlarına sendika hakkıydı. Orada söylediğiniz şuydu: "Artık bundan sonra Türkiye'de kamu çalışanları toplu sözleşme yapacaklar." denildi ama referandumun üzerinden on sekiz ay geçmiş olmasına rağmen, bu yılın başında ancak gecikmeli bir şekilde 4688 sayılı Kamu Çalışanları Sendika Yasası Türkiye Büyük Millet Meclisine ve komisyonlara geldi. Gerek Plan Bütçe Komisyonunda ve gerekse Çalışma, Sağlık, Aile Komisyonunda yaptığımız görüşmeler sonucunda 4688 Sayılı Kamu Çalışanları Sendika Yasası'nı  Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirebildik.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti devleti uluslararası sözleşmelere ve anlaşmalara imza atmış bir ülkedir. ILO sözleşmeleri, 87, 98 ve 151 sayılı sözleşmelerde grev ve toplu sözleşmeli bir sendika hakkı tanırken maalesef burada, bu Parlamentoda grevsiz bir yasayı çıkarmak durumunda kaldık. Bizim buna bütün direnmelerimize rağmen, bütün karşı çıkmalarımıza rağmen sadece sizin parmaklarınızla bu yasa buradan çıkartıldı. Bakınız, bir ay sonra, 11 Haziranda İsviçre'de Cenevre'de ILO toplantıları var ve genel kurulu var. Orada, genel kurulda yapılacak olan görüşmelerde yine Türkiye, sendikal hak ve özgürlükler alanında çekinceli ülkeler arasına girecek ve o kategoride değerlendirilecek. Bu doğru bir iş midir? Doğru bir iş değildir. Biz zamanında uyardık, dedik ki: "Arkadaşlar, kamu çalışanlarının grevli ve toplu sözleşmeli bir sendika hakkının olması gerekir, bunu böyle çıkarmamız gerekir." dememize rağmen, maalesef buna aldırmadınız ve grevsiz bir toplu sözleşme sendika yasasını buradan çıkardınız. Şimdi, Haziranın 11'inde, 12'sinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı oraya gidecek ve orada konuşmasını yaparken yine ILO'da çekinceli bir ülke konumuna geleceğiz.

Yasa geçti, toplu sözleşme görüşmeleri başladı, 14 Mayısta Hükûmet teklifini verdi. Vermiş olduğu bu teklifte birinci yıl için 3+3, ikinci yıl için de 2+3, ikinci yıl, dönem için de 3,5+3,5 ve son verdiği teklifte de 3+3.

Şimdi, bakın arkadaşlar, Başbakan, Bakanlar Kurulunun değerli temsilcileri, sizler, her bu kürsüye çıktığınızda, Türkiye'nin dünyanın en büyük 16 ekonomisinden biri olduğundan, Avrupa'nın da 6'ncı büyük ekonomisi olduğundan, on yıllık Hükûmetiniz döneminde Türkiye'de refahın arttığından, millî gelirin arttığından dem vuruyorsunuz ve bunları söylüyorsunuz. E peki, mademki Türkiye gerçekten dünyanın 16 büyük ekonomisinden biriyse, Avrupa'nın 6 büyük ekonomisinden biriyse neden kamu çalışanlarına birinci yıl için 3+3, ikinci yıl için de 2+3'ü veriyorsunuz? Neden? O zaman burada şu gerçek ortaya çıkıyor: Aslında Türkiye'deki ekonomi sizin söylediğiniz gibi tozpembe değil, iyi değil, iyi olmadığı da zaten vermiş olduğunuz bu tekliflerde açık ve net bir şekilde ortada görülüyor ama sanal bir Türkiye âlemi çiziyorsunuz, pembe bir tablo çiziyorsunuz ve bunu da topluma yutturmaya çalışıyorsunuz. Bu doğru değil, burada suçüstü yakalandınız.

İkincisi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı diyor ki: "Eğer biz bütçeyi aşacak bir ücreti verdiğimiz takdirde Yunanistan'a döneriz." Şimdi, gösterdiği örneğe bak! Hem "Dünyanın en büyük 16 ekonomisiyiz." diyor hem "Avrupa'nın en büyük 6 ekonomisinden biriyiz." diyor ve bizi Yunanistan'la, 7 milyonluk bir ülkeyle mukayese ediyor. Bir Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına böyle bir yakıştırma olabilir mi arkadaşlar? Uygun olabilir mi? Böyle bir eşitleme olabilir mi? Oradaki, Yunanistan'daki olan olayların suçlusu ve kabahatlisi oradaki emekçiler, çalışanlar değil. Kimdir suçlusu? Kötü yönetimdir. Burada da zaten suçlu ve sabıkası olan, AKP Hükûmetinin on yıllık iktidarıdır arkadaşlar. Mademki güllük gülistanlık, her şey doğru dürüsttü, o zaman Türkiye'de bizim enflasyonun üzerinde veyahut da enflasyonun altında kalmayacak bir ücret zammının belirlenmesi gerekirken maalesef, 2 milyon 800 bin aktif, 1 milyon 700 bin civarındaki emeklilerimizin kulakları buradaydı, Meclisteydi ve görüşme masasındaydı. Ne yazık ki büyük bir hüsranla sonuçlandı arkadaşlar.

Şimdi, geldiğimiz nokta şu: Bugün, binlerce kamu çalışanı sokaklarda ve meydanlarda haykırıyorlar. Diyorlar ki: "Bu verilen ücret bir sefalet ücretidir, bizim insanca hayatlarımızı sürdürebilecek bir ücret değildir." Sayın Başbakan ve bakanlar ve milletvekilleri, sizler söylüyorsunuz: "Ya bizler, hepimiz aynı gemideyiz, batarsak hep beraber batacağız." Aynı gemide değiliz arkadaşlar veyahut da aynı gemideysek siz yukarıda kaptan köşkündesiniz, keyfinizi çatıyorsunuz ama bu ülkenin emekçileri aşağıda kürek çekmeye devam ediyorlar. Aynı gemide olup da kulvarları farklı olan insanlarız arkadaşlar. Dolayısıyla, bu verilmiş olan zammı kabul etmek mümkün değildir ve Türkiye'nin emekçileri de bugün bu taleplerini ve isteklerini, kürsülerde, meydanlarda, alanlarda dile getirmektedirler.

Şimdi ne olacak? Anlaşma olmadı, 29 Mayısta Hakem Kurulu karar verecek ve onun vereceği karar da son olacak. Hiçbir itiraz yolu yok, yargı yolu yok, başka tartışma koşulları yok, grev hakkı yok ve ne verilirse onu insanlar kabul etmek durumunda kalacaklar. Böyle bir demokrasi olur mu? Hukukun yollarını kapatıyorsun, grev hakkını vermiyorsun ve ondan sonra "Ben, kamu çalışanlarına grev, sendika hakkı verdim" diyorsun arkadaşlar. Bunu kabul etmek doğru değildir ve bunu şiddetle reddediyoruz arkadaşlar.

Bakınız, geçtiğimiz günlerde Meclisin komisyonuna geldi. Şu anda Türk Hava Yollarında 14 bin çalışan var arkadaşlar, toplu sözleşme görüşmeleri devam ediyor. 1 Ocak 2011 yılında başlaması gerekir idi, ama Türkiye'de bu iş kolunda bir tek sendika var, Hava-İş Sendikası. Tek sendika var. 1 Ocak 2011 yılında başlaması gerekiyordu ama Türk Hava Yolları yönetimi buna itiraz etti, yetkiye itiraz etti ve bir yıl sürdü. 1 Ocak 2012 yılında Türk Hava Yollarında toplu sözleşme görüşmeleri başladı arkadaşlar. Geldi, anlaşmazlık ortaya çıktı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı arabulucu tayin etti. Yani Bakanlığınız arabulucu tayin ediyor ama buna rağmen Türk Hava Yolları bu arabulucuya 5 Mayıs tarihinde itiraz ediyor ve mahkeme de bunu 5 Eylüle atıyor arkadaşlar. Tam beş ay atıyor arkadaşlar. Beş ay atmışken, şimdi Sayın Metin Külünk ve arkadaşları bir kanun teklifi veriyorlar ve diyorlar ki: "Türk Hava Yollarında çalışanların grev yasağı kapsamı içerisine alınması gerekiyor ve burada grevin yapılmaması gerekiyor." E, hani biz, Türkiye 16'ncı büyük ekonomiydik, Avrupa'nın 6'ncı büyük ekonomisiydik! "Demokrasiyi biz getiriyoruz, insan haklarını biz getiriyoruz, şöyle demokrat bir ülkeyiz" diyorsunuz. Arkadaşlar, neden peki Türk Hava Yollarında çalışan insanların toplu sözleşme hakkını ve grev hakkını bir kanun teklifiyle ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz? Şu anda, çalışanların, işçilerin, eski adıyla 2821, 2822, yeni adıyla Toplu İş İlişkileri Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde, komisyonlarda görüşüldü hâlâ getirilmiyor Meclise. Bu varken bir kanun teklifi vererek Türk Hava Yollarında çalışanların grev hakkını engellemek yakışıyor mu arkadaşlar size? Yakışıyor mu? Ama yakışıyor çünkü siz "Biz, darbelerle hesaplaşacağız." diyorsunuz ya, aslında 12 Eylülün çocukları olanların 12 Eylülle ve darbecilerle hesaplaşma şansı yok. Siz, sivil bir darbeyi gerçekleştiriyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisine açık ve net bir şekilde hem kamu çalışanlarına ve hem işçilere açık ve net bir şekilde bir darbe yapıyorsunuz.

Biraz önce, değerli dostum Süreyya Bilgiç burada "Biz grev hakkı vermedik, böyle bir taahhütte de bulunmadık." dedi. Türkiye Cumhuriyeti devleti ILO sözleşmelerinin altına imza atmış, taahhüt altına girmiş. "Evet, buna uyacağız." demiş. Sizin cumhuriyet Hükûmeti olarak buna uyma hakkınız yok mudur? Bunu yerine getirmek diye bir düşünceniz olamaz mı arkadaşlar? Bunu yerine getirmeniz gerekirken maalesef buna "Hayır." diyorsunuz.

Şunu söylemek gerekiyor, Bülent Arınç da söyledi, siz de söylediniz: Türkiye'de Memur-Sen'i arka bahçe yaptınız, yandaş konfederasyon yaptınız. YÖK'ü yaptınız, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunu yaptınız, bütün kamu kurum ve kuruluşlarını arka bahçe yaptınız, yan bahçe yaptınız, sendikanızı da yaptınız arkadaşlar. Üçüncü sırada olan bir konfederasyonu on yıllık Hükûmetiniz döneminde birinci konfederasyon yaptınız, bundan dolayı sizleri alkışlamak gerekir. Ama şunu bilmeniz gerekiyor arkadaşlar: Hiçbir şekilde bu yandaşlığın ömür boyu sürmeyeceğini bilmeniz gerekiyor.

Sendikanın, bir siyasi partinin arka bahçesi olmaması gerekiyor. Sendika hem devletten bağımsız olacak hem sermayeden bağımsız olacak hem de siyasi iktidardan bağımsız olması gerekirken ne yazık ki bugün Memur-Sen AKP Hükûmetinin arka bahçesi oldu ve şimdi de -önümüzdeki günlerde- 29 Mayısta açıklanacak olan bu sefalet ücretine de "Evet." demek durumunda kaldı. Bunu şiddetle kınıyoruz ve protesto ediyoruz ve kamu çalışanlarının bu haklı mücadelesinde yanında olduğumuzu ve onlarla birlikte bu mücadelede birlikte yol yürüyeceğimizi söylüyor, hepiniz saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.