| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 19.12.2013 |
CHP GRUBU ADINA MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 7'nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, on gündür devam eden bir maratonun nihayet sonuna gelmiş bulunuyoruz. Burada bütçenin ne anlama geldiğini bir kere daha ifade etmeye ihtiyaç hissetmiyorum ama bütçe hakkının önemli bir kavram olduğunu, demokrasinin çıkışının da kaynağını bütçe hakkı kavramının oluşturduğunu, kısacası devletin ve Hükûmetin vatandaşlara hesap verme mecburiyetinde olduğunun bir başka ifadesi olduğunu söylemek istiyorum. "Kul hakkı" denen şeyin tam da bu olduğu olması gerekiyor. Yaptığımız işin nasıl bir sorumluluk ve vebal altına girmek olduğunu iyi bilmemiz gerekiyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, samimiyetle, akşamın bu saatinde, hepinizi şöyle sıralarınızda geriye yaslanıp kısa bir öz eleştiri ve bir vicdan muhasebesi yapmaya davet ediyorum. İçinizden bir arkadaşımız çıkıp şunu söyleyebilir mi? "Bu bütçenin hazırlanmasında benim kişisel katkılarım oldu ve bana oy veren seçmenin, seçim bölgemin haklarını sonuna kadar savundum." diyebilecek bir arkadaşımız var mı? Ya da içimizden bir arkadaşımız "Geçen yılki bütçeyi sonuna kadar inceledim, geçen yılki bütçede devletin bir kör kuruşu bile heba edilmeden, ona buna peşkeş çekilmeden vatandaşımıza hizmet için harcandığına üzerine yemin ettiğim namusum kadar eminim." diyebilecek bir arkadaşımız var mı? Değerli arkadaşlarım, hiçbir milletvekili arkadaşımıza haksızlık etmek istemem. Eminim ki eğer fırsat verilmiş olsaydı her birimize hepimiz, büyük çoğunluğumuz milletvekili olmanın sorumluluğu ve bilinciyle hareket eder, bu bütçeye katkı sağlayabilirdik ama ne yazık ki bize, hiçbir milletvekiline bu fırsat verilmedi. On günlük bütçe maratonunun arkasından aklımızda kalan iki şey oldu. Bunlardan bir tanesi, Sayıştay raporlarının zamanında Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmemiş olmasından dolayı aslında haksız, hukuksuz, yasal olmayan bir işlem yaptık. İki, bol küfürlü, kötü sözlü, kavgalı oturumlar düzenledik, hâlâ bu oturumları düzenlemeye de devam ediyoruz.
Peki, değerli arkadaşlarım, bizden yapılması istenen şey neydi, samimiyetle? Üzülerek söyleyeyim ki birileri tarafından hazırlanmış kötü bir tiyatroyu, kötü bir senaryoyu burada oynamamız âdeta bir seremoniyi gerçekleştirmemiz bizden istendi. Hepimize ayrılan roller ve verilen süreler belliydi: Kimimiz beş dakika, kimimiz on dakika; bir çoğumuz kendi repliklerimizi kendimiz hazırladık, bir kısmımız da başkaları tarafından hazırlanan rollerimizi sadece gelip bu kürsüde okuduk. Haksızlık etmek istemem, bu arada ezberini bozan, ezber bozan arkadaşlarımız oldu. Onlardan da eline sahip olamayanlar bir başka milletvekilini yumrukladı, diline ve beline sahip olmayanlar da başka milletvekili arkadaşlarımıza ana avrat küfretme cesaretini gösterdiler. Küfreden milletvekilinin küfründen utanmadık, bu küfürlerin, bu sinkaflı küfürlerin tutanaklara girmesinden utandığımız için tutanaklardan çıkarılması için gayret gösterdik. Bu da yetmedi, Meclis Camisinin İmamından küfretmenin kötülüğü hakkında milletvekillerine vaaz verdirmek durumunda kaldık. Biliyorum, gülüyorsunuz değerli arkadaşlarım ama bu trajikomik tiyatroyu daha trajikomik hâle getirdik bunlarla.
Değerli arkadaşlarım, İç Tüzük'ümüzü düzenleyenler bu Mecliste bu kürsüden kaba ve kötü sözü, yaralayıcı sözü yasaklamışlar ve bir hükme bağlamışlar ama bu İç Tüzük'ü düzenleyenler gün gelip bu Parlamento çatısı altında bir milletvekilinin bir başka milletvekiline ana avrat küfredecek kadar aşağılaşabileceğini hesap etmemişler, o nedenle bu konuda bir yaptırım söz konusu olmamış. Meclis Başkanımız Sayın Cemil Çiçek geçenlerde basına bir demeç verdi, "Meclisin sokaktaki itibarı giderek artık sıfırın altına düşüyor." dedi. Parlamentonun bu kadar itibar kaybetmesinin sebebi nedir değerli arkadaşlarım, durup dururken mi bu noktaya geldik? Tabii ki hiçbir gerekçe burada yaşanan küfrü ve kötü sözü haklı gösteremez ama bu konuda en büyük sorumluluk başta Sayın Başbakana ve iktidar milletvekillerine aittir. Daha bu maratonun başında, Sayın Başbakan kendisine laf atan milletvekillerine dönüp "Terbiyesiz herifler." derse, bu ülkenin Başbakanı "senin yüzde 50'n, benim yüzde 50'm" diye toplumu ayrıştırırsa, "Tencere, tava çalan komşularınızı şikâyet edin." muhbirliğine soyunursa, bu ülkede sokakta, Parlamentoda, bu ülkede barışı, demokrasiyi nasıl koruyabiliriz değerli arkadaşlarım? O nedenle, önce dönüp kendimize sormamız gerekiyor.
Peki, Meclisin itibarını düşüren şey sadece bu Parlamentoda yaşanan küfür, kötü sözden mi ibaret? Hayır, keşke bununla sabit olsaydı belki bunu düzeltmek elimizde olabilirdi ama Meclisin giderek işlevsiz hâle gelmiş olması, içinin boşaltılmış olması, yasama görevinin ve dolayısıyla denetim görevinin Meclisin elinden alınmış olması da Meclisin, siyasetin itibarının kaybolmasında en önemli etkenlerden bir tanesi. Bu nedenledir ki sokaktaki vatandaşın gözünde milletvekilleri sadece parmak kaldıran adam ya da boş yere devletten maaş alan adam durumuna düşmüştür. Sayıştay raporlarının Meclise gelmemiş olması sadece bir idari eksiklik değildir, Meclisin denetim yetkisinin elinden alınması ve bir başka ifadeyle Meclisin iğdiş edilmesi demektir değerli arkadaşlarım.
Şimdi, son iki günden bu tarafa Türkiye'de bir deprem yaşıyoruz. Cumhuriyet tarihimizin belki en önemli, en büyük yolsuzluk ve rüşvet olayları tartışılıyor. Peki, bu olaylar karşısında siyasetçinin tavrı ne? Sayın Başbakan çıkıp diyor ki: "Bu bir kirli operasyondur." Yani operasyonu yapanları suçluyor. Başbakan Yardımcısı "Devletin içerisine çeteler sızmış, bu çeteleri gün yüzüne çıkarmak bizim namus borcumuz olmalıdır." diyor. Yani, herkes operasyonu yapan savcıyı ve polisi suçluyor ama dolaplarında, ayakkabı kutularının içerisinde milyon dolarları saklayan hırsızlardan tek kelime laf eden bir siyasetçi yok. Bu anlayış, bu söylem siyasetin itibarını artırabilir mi değerli arkadaşlarım? Tam da Sayın Başbakanın deyimiyle "Edep yahu" demek geliyor içimden. Hani hep beraber biliyoruz Nasrettin Hoca'nın güzel bir sözü var: "Ya hırsızın hiç mi suçu yok?" Yani operasyonu düzenleyenler suçlu da, polisler, savcılar suçlu da suçu ne? Polis, evine giderken İçişleri Bakanına "Oğlunu almaya gidiyoruz." dememiş.
Değerli arkadaşlar, geçmişte yaşadık. Deniz Feneri soruşturmasında polisin baskın yapacağı evleri bilen bir Sayın Başbakan Yardımcısı âdeta köstebeklik yapmıştı, baskın yapılacak yerlere telefon edip "Aman hazırlıklı olun, polis geliyor." demişti. Yani bugün de aynı şeyin yapılmasını mı istiyorduk, bunu mu bekliyorduk? Biraz önce Sayın Bakan yine dayanamadı İSKİ yolsuzluğundan bahsetti. Sayın grup başkan vekilim İSKİ yolsuzluğunun ne olduğunu, o konudaki belediye başkanımızın, bizim tavrımızı anlattı. Ama bir şey söyleyeyim, Sayın Tayyip Erdoğan'ın siyasete girişi ve siyasetteki yükselişi tam da İSKİ yolsuzluğundan sonra başladı. Size oy veren yurttaşlar döndü, dediler ki: "Ya, bu insanlar namazında niyazında, kolay kolay bunlar hırsızlık, yolsuzluk yapmaz."
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Allah'a şükür. Bu doğru.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - Peki, şimdi, bugün içine düştüğünüz bu tabloda, siyaseti hangi noktaya getirdiğinizin hesabını verebilecek misiniz?
Yine, geçmiş dönemde, Sayın Bakan, iki bakandan söz etmek istiyorum.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Yuvacık'tan bahsedersen memnun olurum!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - Bir "Güler İleri" diye Sayın Bakanımız vardı; babasının ölüm ilanının parasını cebinden vermedi, devletten verdi diye ertesi gün istifa ettirdik. (CHP sıralarından alkışlar)
Bir Sayın Hilmi İşgüzar vardı geçmişte; Yüce Divan'da yargılandı, tek suçu bir müteahhitten parasını ödemeden 3 takım elbise almış olmasıydı. Şimdi, o günkü siyaset mi onurlu ve namuslu, bugünkü siyaset mi onurlu ve namuslu diye hep birlikte düşünmemiz gerekiyor.
Başbakan yardımcısı çetelerden bahsediyor. Eğer söylemeye diliniz varsa, dışarıda tutuklanmamış adam kalmış olsaydı, bunu da eminim Ergenekon'un üzerine yıkmış olacaktınız. Biraz önce arkadaşlarımız söyledi, benim de hemşehrim olan Yarbay Ali Tatar -tam da bugün ölüm yıl dönümü, onu bu kürsüden rahmetle anıyorum- onuruna ve haysiyetine yediremediği için intihar etmek durumunda kaldı. Kuddusi Okkır'ın cenazesinin belediyeler tarafından kaldırıldığını biliyoruz.
Son sözüm şu, Pir Sultan Abdal'ın güzel bir sözü var, güzel bir deyimi var; diyor ki: "Bozuk düzende sağlam çark olmaz, bu düzeni baştan kurmak lazım."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - Şimdi, bakanın, bakanların çocuklarıyla değil, Sayın Başbakanın... Yapması gereken şey, siyasi otoritenin başı olarak Sayın Başbakanın ve Hükûmetin derhâl istifa etmesi gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - Ancak, o zaman siyasi formu tutturabiliriz, ancak o zaman milletvekilinin itibarını sokakta yeniden yüceltebiliriz.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)