| Konu: | ULUSLARARASI PARA FONU ANA SÖZLEŞMESİNDE İCRA DİREKTÖRLERİ KURULU REFORMUNA İLİŞKİN OLARAK YAPILMASI TEKLİF EDİLEN DEĞİŞİKLİKLERİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 110 |
| Tarih: | 23.05.2012 |
CHP GRUBU ADINA ORHAN DÜZGÜN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Para Fonu Ana Sözleşmesinde İcra Direktörleri Kurulu Reformuna İlişkin Olarak Yapılması Teklif Edilen Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, ben bir ekonomi uzmanı değilim, bu nedenle, ekonomiyle ilgili eminim ki siz sayın milletvekillerinin arasında benden çok daha fazla söz söyleyecek insan vardır diye düşünüyorum.
Sadece şunu belirtmek isterim ki: Daha dün, Sayın Başbakan "Artık biz IMF'ye borç vereceğiz." diye bir söylem geliştirmişti. Bugün bu ülkenin memurları sokaklardalar, gene -eğer televizyonlara bakabildiyseniz- hepsi coplanıyor, hepsi biber gazından geçiriliyor. Bunun nasıl güçlü bir ekonomi olduğunu biz anlayamadık. "Dünyanın 16'ncı büyük ekonomisiyiz." diyeceksiniz ama memura gelince "Yüzde 3,5'a razı olacaksın. Eğer bunu vermezsek Yunanistan'dan daha kötü oluruz." diyeceksiniz yani burada şunu çok doğru olarak tespit etmek lazım: Demek ki bizim ekonomimiz pamuk ipliğine bağlı, eğer yüzde 3,5 yerine 5 verirsek Yunanistan olacağız. Bunu da şu anlamda takdir etmek lazım: En azından iktidar ülkedeki ekonominin vahametinin farkına varmış demektir. Bu açıyla bakacak olursak bunun da doğru bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, ben Tokat Milletvekiliyim. Bu nedenle IMF'deki anlaşmadan çok -Sayın Başkanımın da hoşgörüsüne sığınarak- Tokat'ın problemlerinden bahsetmek istiyorum bu vesileyle.
Şimdi size birkaç tane isim okuyacağım: Yeter Demir, Dönüş Usta, Ercan Koldan... "Kim bu adamlar?" diyeceksiniz, ben size söyleyeyim, bir tanesini anlatayım, bizzat tanıdığım için anlatıyorum: Ercan Koldan, iki yıl önce evlenmiş, fakir bir ailenin çocuğuydu. Kendisi çobanlık yaparak ailesindeki 7-8 nüfusu geçindirmeye uğraşıyordu. Yaklaşık on gün önce kene ısırması sonucu öldü. Eşinin kucağında sekiz aylık bir bebek var ve bu ailenin başka çalışacak kimsesi yok. Baba yaşlı, anne tarlalarda gündelik işçi olarak çalışarak bu ailenin geçimine katkı sağlamaya uğraşıyor. Ne oldu peki? Ercan Koldan öldü.
Değerli arkadaşlarım, bu Meclise benden önce de 2 kez Kırım Kongo kanamalı hastalığının araştırılması için önerge verilmişti. Bu önergelerin 2'si de maalesef, yüce Meclis tarafından reddedildi. Şunu belirtmek isterim ki bugün bu saydığım isimlerin ölümünden o gün bu önergenin reddine el kaldıranlar sorumludurlar.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Tokat'ta ne oluyor? Tokat'ta her bahar geldiğinde, insanlar tarlalarına gitmek için, bir şeyler üretebilmek için evlerinden çıktıklarında veya da hafta sonları gidip çoluğuyla çocuğuyla doğru dürüst bir piknik yapmak istediklerinde akşam evlerine bir panikle dönüyorlar, "Acaba bizi bir kene ısırdı mı?" "Acaba biz bir hafta, on gün içerisinde hastalanıp ölecek miyiz?"
Şimdi, değerli arkadaşlarım, iktidardaki Tokat milletvekili arkadaşlarım buradalar mı, göremedim kendilerini ama ben, yine de, bu konuyla ilgili hususları kendilerine hatırlatmak isterim. Benim değerli arkadaşlarım seçim öncesinde demişlerdi ki: "Biz Tokat'ı turizm merkezi yapacağız." Çünkü bu, Tokat'ta doğru bir çözümdü. Neden doğru bir çözümdü? Tokat'ta sigara fabrikası vardı, sattınız; Turhal'da şeker fabrikası vardı, sattınız dolayısıyla bu insanların bir yerden bir geçim temin etmesi lazım. O zaman dediler: "Biz size turist getiririz. Siz de turistler sayesinde geçinirsiniz."
Tabii, Tokat'a turist gelebilir ama turisti Tokat'a getirmenin koşulları var. Şimdi, yaşayanların sokağa çıkmaya korktuğu bir Tokat'a dışarıdan nasıl turist getireceksiniz; onu ben çok merak ediyorum.
Bakın, size akraba olan gazetelerden birinin yazısı, deniliyor ki: "Tokat'ta kene hastalığıyla ilgili kamu görevlilerine `sus' emri verildi." Eğer kamu görevlilerinin susmasıyla Tokat'taki kene hastalığı çözülecekse, bu problem bitecekse ben de hemen bu kürsüyü terk edeceğim çünkü konuşmamak vatandaşın sağlığına demektir.
Arkadaşlar, bu konuyla ilgili Sayın Sağlık Bakanımıza bir soru sordum, dedim ki: "2002 yılından beri Tokat'ta, Sivas'ta, Çorum'da, Amasya'da bu hastalığa kaç kişi yakalandı? Kaç kişiyi kene ısırdı? Bunların kaç tanesi hastaneye yattı? Kaç tanesi de öldü?"
Bakın, Bakanlığın bana gönderdiği yazıyı size aynen okuyorum: "Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığı tanısıyla 2011 yılında Amasya'da 47, Çorum'da 137, Sivas'ta 80, Tokat'ta 258, Yozgat'ta 115 vaka tespit edilmiş olup tamamı yatarak tedavi almıştır. Hastalığın ülkemizde görülmeye başlandığı 2002 yılından günümüze kadar ise Amasya'da 14, Çorum'da 48, Sivas'ta 15, Tokat'ta 57, Yozgat'ta 40 kişi yaşamını yitirmiştir."
Değerli arkadaşlarım, ben mesleğimden dolayı da çok iyi biliyorum ki hastanelerde gerçekten bu konularla ilgili ciddi istatistikler yapılıyor, ciddi veriler sağlanıyor ve bunların her birisi her ay Bakanlığa gönderiliyor. Tabii, ben sorduğum soruya cevap alamadığım için acaba bir yanlışlık mı var diye tekrar yazı yazdım. Şunu da belirtmek istiyorum: Bir milletvekili sıfatıyla Bakanlığı kendim aradığımda bana bu konuda bilgi veremeyeceğini söyledi Sağlık Bakanlığı. Bu söylediğim bilgileri bilgi edinme hakkımızı kullanarak alabildik ancak. Bir milletvekiline Bakanlığın gösterdiği muamele budur.
Evet, arkadaşlar, biz diyoruz ki: Kaç kişiyi kene ısırdı? Bilgi yok. Kaç kişi hastaneye müracaat etti? Bilgi yok. Bakanlık sadece ölenleri saymış, onları da doğru mu saydı, yanlış mı saydı, onu da bilemiyoruz tabii, çünkü bu bölgeye eğer gidebilecek olursanız, yolunuz düşerse o rakamların gerçekte çok daha farklı olduğunu, şu anda hastanelerin intaniye servislerinin kene ısırıklarıyla dolu olduğunu görürsünüz. Umut ederim de bir gün uğrayıp görürsünüz diye düşünüyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, nedir Kırım Kongo kanamalı hastalığı ve neler yapıldı; onlara bakmak lazım. Şu ana kadar Tokat'ta elle tutulur, gözle görülür hiçbir önlem alınmadı. Tabii, Amasya'yı, Çorum'u, Sivas'ı bilmiyorum ama farklı bir durum var mı? Çok olduğunu düşünmüyorum, tahmin etmiyorum açıkçası.
Arkadaşlar, burada insanların öldüğü bir hastalıktan bahsediyoruz ve bu, gerçekten bu ülkenin prestijine, bugünkü konumuna son derece yakışmayan bir durum. Gene hatırlatmak isterim ki sizin o beğenmeyip buraya her geldiğinizde laf sokuşturduğunuz cumhuriyet hükûmetleri bu ülkede sıtmayı yenmiştir, trahomu yenmiştir, cüzzamı yenmiştir ama siz on yıldır bırakın yenmeyi, her geçen yıl, biraz daha sayısı artarak, ölümler artarak bu hastalığın devam etmesini seyretmektesiniz. Ne zaman bir tedbir alacağınızı ve ne zaman bu işteki süreci durduracağınızı gerçekten büyük bir merakla izliyorum.
Bundan önceki konuşmamda da söyledim, vatandaş artık o kadar çaresiz ki bu konuyla ilgili, belediye başkanları sülün alıp doğaya salıyorlar, çözümü burada arıyorlar. Vatandaş sağdan, soldan parasıyla keklik alıp bahçesine bırakıyor, kekliklerden medet umuyorlar. Şimdi, siz bana anlatabilir misiniz ki "Biz sağlıkta devrimler yaptık. Bu ülkenin sağlık problemleri yok, hepsini çözdük, hepsinin üzerine gidiyoruz." Eğer başka yerlerde gidiyorsanız da Tokat'ta gitmiyorsanız, bunun gerekçesini de bize söyleyin. Tokat size, en son, geçtiğimiz yerel seçimde yüzde 56 oy vermiş bir il. Bu insanlardan ne istiyorsunuz? Bunun gerekçesi nedir?
Değerli arkadaşlarım, umut ediyorum ki Sayın Sağlık Bakanı bu konuyla ilgili geçmişte yaptığı gibi "Pantolonunuzun paçasını ayakkabınızın içerisine sokun. Üstünüze beyaz elbiseler giyin." şeklinde tavsiyelerde bulunarak bu konuyu geçiştirmek yoluna gitmez. Sayın Bakan bu konuyla ilgili bir de eleştiriye kızmış, "Ben böyle söyledim, benimle dalga geçtiler." diyor. Değerli arkadaşlarım, o zaman, Sayın Bakan annelere mama tarifi yapsın. Sağlık Bakanının yapması gereken iş bu değildir. Sağlık Bakanı, bu işle ilgili bu ülkenin yetişmiş insanlarını bir an evvel görevlendirip, bu bölgelere gönderip, ne yapması gerekiyorsa, Bakanlığın yetkilerini ve elindeki imkânları kullanarak bu insanları bu hastalıktan korumak zorundadır. Yoksa, dediğim gibi "Üzerinize beyaz elbise giyin." demek Sağlık Bakanının işi de değildir, görevi de değildir. Biz kendisini bu nedenle eleştiriyoruz, yoksa kimseyle alay etmek gibi falan bir haddimiz de yok, hakkımız da yok, onu da biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, az önce, bir belediye başkanı arkadaşım gelmişti. Keşke uygun olsanız da bir gün gitsek, bizim Reşadiye diye çok şirin bir ilçemiz var, Türkiye'de çok az bulunan krater gölleri var. Tam dağın tepesinde, çıkıyorsunuz, bir göl var orada, olağanüstü, doğal, güzel bir manzara var. Adamcağız gidiyor, geliyor buraya
Değerli arkadaşlarım, yine bir şeyi söylemek istiyorum: Bundan birkaç gün önce 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'mızı kutladık. İl Başkanım iki kez emniyete davet edildi. Gerekçesi şu: "Atatürk anıtına çelenk koymayacaksınız." Emniyette görevli bir arkadaşım partimize kadar gelip -sağ olsun, zahmet etti- bize bu yaptığımızın yanlış olduğunu anlatmaya çalıştı. Efendim, bununla ilgili yönetmelikler varmış, biz, Atatürk anıtına çelenk koymamalıymışız.
Sayın milletvekilleri, kendilerine de çok açık ve net olarak söyledim, biz bu ülkeyi, bu cumhuriyeti kuran partiyiz. Biz bu devletin askerine kurşun sıkmayız, geçeceği yola mayın döşemeyiz, bu ülkenin çocuklarını öldürtenlere "sayın" demeyiz ama biz, 19 Mayıslarda bedeli ne olursa olsun, karşılığı ne olursa olsun gider, çelengimizi koyarız ve nitekim, Tokat'ta koyduk. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer bizi bu yöntemlerle yıldıracağını düşünenler varsa yanlış hesap yapıyorlar. Bu hesaptan bir an evvel vazgeçmeleri onların lehine olacaktır, bizim değil çünkü bizim daha fazla kaybedecek bir şeyimiz yok.
Değerli arkadaşlarım, umarım, İçişleri Bakanımız bu konuyla bir ilgilenir. Tokat'ın Belediye Başkanlığı yaklaşık yüzde 50 gibi bir oyla sizin partinize verildi. Bu Belediyenin bir Belediye Başkan Yardımcısı var, o da sizin partinizden, Cumhuriyet Halk Partili falan değil. Adam, iki aydır bas bas bağırıyor, diyor ki: "Bu Belediye Başkanı yolsuzluk yapıyor, bu belediyede başka türlü işler dönüyor." Fakat ne açılan bir soruşturma var ne gönderilen bir müfettiş var ama İzmir Belediyesi oldu mu 52 tane müfettişi koyuyorsunuz oraya -o da benim hemşehrimdir, biz Sayın Aziz Kocaoğlu'nun da arkasında hep duracağız, onu da açıkça söylüyorum- Tokat Belediyesine gelen geçen kimse yok. Cumhuriyetin savcıları artık bu işleri bırakmışlar anlaşılan o ki. Önceden, böyle işler yazıldığı çizildiği zaman, cumhuriyet savcıları da bununla ilgili bir soruşturma açarlardı en azından nezaketen. Artık, demek ki savcılarımız çok nazik de değiller.
Yine, değerli arkadaşlarım, bakın, söyledim ya Tokat size çok oy veren bir il. Bir Turhal Belediye Başkanınız var, bir uygulama planlamış. Planlama aslen mantıklı bir şey, kabul ediyorum, su sayaçlarını otomatik hâle getirelim, kartlı hâle getirelim, vatandaş kartını alsın, aldığı kart kadar da su kullansın. Tamam, güzel, buraya kadar güzel. Bundan sonrasını söyleyeyim: Sayaçlar değiştiriliyor. Sayacın tanesi, gidip Ankara'da almaya kalkarsanız 160 lira fakat Sayın Belediye Başkanı, üç aydır bu saatleri Turhallılara 300 liraya satmaya uğraşıyor, almayana da aba altından sopa gösteriyor, kimseden korkusu yok. Dedik ki: "Biz bunu gündeme getiririz, biz bunu konuşuruz." Ben inanıyorum ki AK PARTİ'nin içerisinde de vicdan sahibi insanlar vardır, bunun üzerine eğilirler. Fakat, değerli arkadaşlarım, Sayın Başkan bizden korkmadığı gibi kendi iktidarının vekillerinden de korkmuyor "Biz bunu satacağız." diyor "Hesabınıza gelirse." Vatandaşa da diyor ki: "Keserim suyunuzu ha." Şunu da açıkça söyleyeyim, o Başkanın da o vatandaşın suyunu kesmeye gücü yetmez. Biz, dostluktan yanayız, barıştan yanayız, dürüstlükten yanayız ama eğer gerekirse kavga etmeyi biliriz. Bunun da bu şekilde bilinmesini istiyorum.
Evet değerli arkadaşlarım, benim bu anlaşmayla ilgili? Sayın Başkanın hoşgörüsüne teşekkür ediyorum, bize ilimizin sorunlarıyla ilgili konuşma şansı tanıdığı için ve bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.