| Konu: | BDP GRUBUNUN, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ GÜNDEMİNİN "GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER" KISMINDA YER ALAN, 28/12/2011 TARİHİNDE MEYDANA GELEN VE 35 YURTTAŞIMIZIN YAŞAMINI YİTİRDİĞİ ULUDERE (ROBOSKİ) KATLİAMI SORUNLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGESİNİN (10/436) GÖRÜŞMELERİNİN, GENEL KURULUN 7 OCAK 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 07.01.2014 |
HAMZA DAĞ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş olduğu grup önerisi aleyhinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
28 Aralık 2012 günü, Şırnak ili Uludere ilçesi Gülyazı köyü Irak sınırında gerçekleşen ve 34 vatandaşımızın vefat ettiği olay, gerçekten, hepimizi derinden üzmüştür ve bu olay ve bu tarih sıradan bir tarih değildir, hepimiz için de hep tarihte ciddi anlamda yerini alacak bir gün olacaktır.
Bu olayın yaşanmasının hemen arkasından, içerisinde bulunduğumuz grup ile diğer siyasi partilerin İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun içinde bir alt komisyon kurulması için teklifleri söz konusu olmuştur. Bu teklifler neticesinde, 9 Ocak 2012 günü yapılan İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu toplantısında Şırnak ili Uludere ilçesi Irak sınırında yapılan hava harekâtı neticesinde meydana gelen ölüm olaylarıyla alakalı bir alt komisyon kurulmasına karar verilmiştir.
6 Şubat 2012 tarihinde bölgeye gidilip orada, yakınlarını kaybeden vatandaşlarımızla ve hem de yetkili kişilerle görüşme yapılmıştır. Komisyon üyeleri tarafından İHA görüntüleri incelenmiş, konuyla ilgili görevli bulunan gerek Genelkurmay ve Millî Savunma Bakanlığı gerekse Diyarbakır Özel Yetkili Mahkemesi tarafından gerekli dosyalar Komisyona istenmiştir ve bu dosyalar da Komisyonda mevcuttur. Bütün bu incelemelerden sonra, gerçekleşen bu üzücü olayın meydana gelmesinin yani yanılmanın nedenlerini düşündüğümüz takdirde, önümüzde İHA görüntüleri ve istihbarat konusunu görmekteyiz. Komisyona gelen bilgi ve belgelerden çıkardığımız nokta olarak da kasım ve aralık ayına ilişkin olarak çok yoğun bir istihbarat paylaşımının olduğunu görmekteyiz. Bu istihbaratların hem jandarma istihbaratından hem MİT'ten hem de diğer kurumlardan çok yoğun bir şekilde geldiği gözlemlenmektedir ama 28 Aralık tarihine ilişkin bir istihbaratın da söz konusu olmadığını görüyoruz.
İHA görüntüleri olayın olduğu gün Gülyazı Jandarma Tugay Komutanlığından, 23'üncü Jandarma Tümen Komutanlığından, 2'nci Ordudan ve Genelkurmaydan yani toplamda 8 tane merkezden izlenmektedir. Bizim izlediğimiz ekrandan daha büyük ekrandan ve askerî bilgiye sahip, artık bu konunun ustası olmuş kişiler tarafından bu incelemeler gerçekleştirilmiştir ve bütün bu incelemeler neticesinde burada yaşanan hareketliliğin bir terörist hareketliliği olduğu kanaatine varılmıştır. Ve bu kanaat neticesinde de gerçekten raporda da dercettiğimiz Tümen Komutanının şu ifadesi bizim için çok manidardır: "Ben Tümen Komutanı olarak bu görüntüleri izledikten sonra bu kişilerin kaçakçı olduğunu bilsem uçar birlik harekâtı planlamam. Neden? 'Yapmayacağım' derken de endişem... Neden planlamam? Çünkü o kaçakçı da yakaladığım şey de o riske değmez. Ben, orada 2 helikopterimi kırarsam yani düşerse, iyi eğitimli en az 30 vatan evladı hayatını kaybeder. 15 olduğunu düşünün veya 30 kişi, 1'inin düştüğünü düşünün yani ben kaçakçı için böyle riskli bir harekâtı gece planlamam. Ben, işte yıllardır -generalliğimin 5'inci senesi- böyle bir şey duymadım, ben de böyle bir şey planlamadım. Ha, bana emir verirlerse 'Kaçakçı için uçar birlik harekâtı planla.' diye, önce itiraz ederim, risklerini söylerim ama emir verirlerse bunu da yapmak durumundayım." Dolayısıyla, burada Tümen Komutanı dahi yer güvenliği alınmadığı hâlde bu uçar birlik harekâtını düşündüğünü ifade etmektedir.
İnsan şunu düşünmeden edemiyor: Burada kasti bir durum olsa idi görüntüleri izleyen bu kişi, sivil kişilerin olduğu ve bölgede sürekli hâle gelmiş, ismine ister "kaçakçılık" deyin, ister "sınır ticareti" deyin, kişilerin olduğu gruba karşı böyle bir harekâtı düzenlemek gibi bir durumu düşünebilir miydi?
Bu konuyla ilgili hem uluslararası hem de ülkemizden birkaç örnek vermek istiyorum, hem eski Türkiye anlatımı açısından hem de uluslararası alanda bu konudaki örnekler açısından bunun da önemli olduğu kanaatindeyim: Almanya'da 2000 ile 2006 yılları arasında Neonaziler tarafından işlenen cinayetler neticesinde 26 Ocak 2012'de Alman Parlamentosunda bir araştırma komisyonu kurulmuş, bu komisyon konuyla ilgili gerekli incelemeler yapmış ve en neticesinde, raporu hâlen verilmemiştir ve işi yargıya havale etmiştir.
2 Temmuz 1993 günü Sivas'ta meydana gelen olaylarla ilgili 6 Temmuz 1993'te Meclis araştırma komisyonu kurulmuş ve bu komisyon 12-15 Temmuz arası Sivas'ta incelemelerde bulunmuştur. Komisyon tutanaklarından öğrendiğimiz üzere, komisyon birçok bürokratik engellerle karşılaşmış ve yeterli bilgi ve belge temin edemediği için raporu dahi dercedememiştir.
Aynı şekilde, "kanlı Nevroz" olarak tarihe geçen, 1992'de, DYP ve SHP iktidarı dönemindeki Nevrozda, Şırnak'ın Cizre ilçesinde çok ciddi bir katliam olmasına rağmen bununla ilgili de eski Türkiye'de ne yazık ki hiçbir şey yapılamamıştır.
LEVENT GÖK (Ankara) - Hamza, bugüne gel, Hamza.
HAMZA DAĞ (Devamla) - Şimdi, burada şu noktaya dikkat çekmek istiyorum: Meclisin iki temel görevi vardır, yasama ve denetim. Yani Meclisin yargılama gibi bir görevi söz konusu değildir.
LEVENT GÖK (Ankara) - Hamza, Komisyonun 6'ncı maddesi ne diyor ama?
HAMZA DAĞ (Devamla) - Uludere'yle ilgili kurulan komisyon bölgeye gitmiş, ilgili bütün kurumları tek tek dinlemiş, ilgili belge ve bilgileri almış, en mahrem verileri bile incelemiştir ve raporunu düzenleyerek komisyona sunmuştur. Yani Meclis, yasama ve denetim anlamında görevini yapmıştır. Bu noktadan sonra Meclis araştırma komisyonu açılmasının bir anlamı olmadığı kanaatindeyim. Çünkü biraz önce de değerli Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşımız da inceleme komisyonunun ne kadar önemli görevleri olduğunu söylemiş, araştırma komisyonuyla bu görevlerin ötesinde bir görevin olması çok da mümkün gözükmemektedir.
Genelkurmay Başkanlığı Askerî Savcılığı da dün itibarıyla soruşturmasını tamamlamış ve kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Şimdi, Genelkurmay Askerî Savcılığının bu şekilde karara gitmesinin birkaç gerekçesine -sürem de çok azaldı- değinmek istiyorum. Sinat-Haftanin bölgesine ait, son döneme ilişkin, yetkili istihbarat birimlerince iletilen bilgi, duyum ve arşiv bilgileri kapsamında, özellikle, bölgeden sorumlu birlik komutanlıklarında ve Genelkurmay İstihbarat Başkanlığında olay öncesi, son bir aylık dönemde bölgede terörist yoğunlaşmanın olduğu, bölgeden Şırnak kırsalına terörist geçişlerin yapılacağı ve sınırı geçen teröristlerin sansasyonel bir saldırı gerçekleştireceği hususunda yoğun bir beklentinin oluşması; yine, dosyada mevcut uzman raporlarından ve izlenen görüntülerden anlaşılacağı üzere, İHA görüntülerinden ısı kaynaklarının boyut ve hareketlerine dayanılarak, nitelikleri hakkında araç, insan, hayvan gibi tahminî değerlendirmeler yapılabilmesi; bu tanımlama dışında diğer niteliklere, terörist, kaçakçı, çoban ve benzere ilişkin kesin bir değerlendirmenin yapılamaması; dolayısıyla İHA tarafından tespit edilen ısı kaynaklarının başkaca bilgilerle ilişkilendirilerek tamamlanması gerekmesi; bu kapsamda mevcut istihbarat bilgileri dikkate alınmaksızın, sadece İHA görüntülerinin incelenmesiyle yapılan değerlendirmelerin alınacak karar açısından belirleyici nitelikte olmayacağı.
Aynen bizim raporumuzda bahsettiğimiz gibi burada sonuca gidecek iki husus vardır: Bir İHA görüntüleridir, iki istihbarattır. Son aylarda istihbaratın yoğunlaşması sebebiyle... Gerçekten biraz önce kaçınılmaz hata konusu gündeme getirildi. Kaçınılmaz hata birilerinin uydurduğu bir husus değildir, bizim Meclis olarak kanun hâline getirdiğimiz Türk Ceza Kanunu'nun 30'uncu maddesinde, kaçınılmaz hata, taksirle ilgili suçlarda suçu ortadan kaldıran bir sebep olarak gösterilmiş bir husustur. Türk Ceza Kanunu'nun 30'uncu maddesinin (3)'üncü bendi bu konuda gayet açıktır.
Değerli arkadaşlar, çözüm sürecini yaşıyoruz. Çözüm süreci, gerçekten bizim için çok önemli ve ülkemiz için de tarihî bir süreçtir. Ben bu olayı gördüğümde ve bu olayı, bizzat, işin içinde inceleyen komisyonun bir üyesi olarak, keşke bu çözüm sürecini çok daha önceleri yaşamış olsaydık.
Bizler, buradan, bu kürsüden, içinde hamaset ve husumet olan sözler söyleyebiliriz. Bizim sesimiz de gür çıkabilir, ama önemli olan sözümüzün gür çıkmasıdır. Bir şeyin yeşermesi, bir şeyin ortaya çıkması, gök gürültüsünün gürlüğünden değil, yağan yağmurun güzelliğindendir. Dolayısıyla, burada, sesimiz çok gür bir şekilde bir şeyler söyleyebiliriz.
Bu sesi gür çıkan arkadaşlarımız, biz onlara Bingöl'de Hatice Belgin'in vefatını söylediğimizde, "Orada düşük yoğunluklu bir savaş var kardeşim, bu tarzda şeyler olur." Ne yazık ki bunları söylediler.
Keşke Silvan olayını yaşamamış olsaydık, keşke bu çözüm sürecini daha önce yaşamış olsaydık. Eğer Silvan olayını yaşamamış olsaydık, belki de bugün Uludere'yi yaşamamış olacaktık, Uludere'yi konuşmuyor olacaktık.
Son olarak da Sayın Cumhuriyet Halk Partisi temsilcisi, sözcüsü arkadaşımız raporu o gün öğrendiğimizi, komisyon üyeleri olarak raporu o gün okuduğumuzu söylediler. Rapor, kırk sekiz saat öncesinden Meclis komisyonundaki bütün üyelere gönderilmiştir ve ben kendim, şahsım raporu daha önce biliyordum ve raporu daha önce muhalefet şerhleriyle birlikte okumuştum. Dolayısıyla, bu konuda Meclis olarak gerekli incelemeler yapılmıştır. Meclis araştırması konusu yapılmasına gerek olmadığı kanaatiyle hepinizi sevgi, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)