| Konu: | MHP GRUBUNUN, 10/10/2012 TARİH VE 6284 SAYI İLE HATAY MİLLETVEKİLİ ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN SURİYE'DE YAŞANAN OLAYLAR NEDENİYLE BAŞTA HATAY OLMAK ÜZERE BÖLGE İLLERİNİN SORUNLARININ BELİRLENMESİ AMACIYLA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 7 OCAK 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE OKUNARAK, GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 07.01.2014 |
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grubunun, Suriye'de yaşanan olaylar ve sınırımızdaki illere yansımaları konusunda vermiş olduğu Meclis araştırması önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum grubum adına. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum, aziz milletimize saygı ve selamlarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, ben, 1970 yılında, Gaziantep'in Nizip ilçesine bağlı İkizce köyünde yani Suriye sınırımıza sadece 20 kilometre uzaklıkta bir köyde dünyaya geldim. 20'li yaşlarına kadar, 20 kilometre uzağımızdaki bir başka millet için, bir başka ülke için, bir başka toplum için asla bir şey hayal edemedik. Niye? Çünkü, aramıza örülmüş sınırlar vardı, suni sınırlar vardı. Niye? Çünkü, aramıza maalesef ki döşenmiş 200 kilometreyi aşkın bir mayınlı bölge vardı. Karşı taraftaki insanları hep o yıllarda, çocukluk yıllarımda, gençlik yıllarımda, sanki farklı bir milletmiş gibi, sanki farklı bir toplulukmuş gibi hayal ederdim.
1994 yılında Pakistan Karaçi Üniversitesinde okurken orada karşılaştığım Ürdünlü Ali Ağa ismindeki bir arkadaşımla yaşadığım bir hatıraya kadar şuuraltımdaki Suriye, Orta Doğu algısı, hep farklı bir coğrafya, farklı bir millet algısıydı çünkü şuuraltımıza, zihnimize döşenmiş, aynen o fiziki mayınlar gibi maalesef psikolojik bir sınır da söz konusuydu. Ali Ağa ile bir gün konuşurken... Ali Ağa, Filistin asıllı Ürdünlü bir sınıf arkadaşımdı. Karaçi Üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümünde okurken var olan Arapçamı ilerletmek adına kendisiyle yakınlık kurmaya çalışmama rağmen kendisi, tam tersi oldukça uzak yaklaşıyor, soğuk bir tavır sergiliyordu. Ali Ağa'nın bu davranışı, bu tavrı yaklaşık bir iki yıl kadar devam etti; ben ise sıcaklığımdan asla taviz vermeden, onunla olan ilişkilerimi, hem Orta Doğu'ya hem Arap toplumuna olan sevgimden dolayı, yakınlığımdan dolayı, kendisine olan yakınlığımı her hâlükârda hissettirmeye çalıştım.
İki yıl sonra Ali Ağa bir gün bana gelerek şöyle tarihî bir yüzleşmeye vesile oldu: "Ali, ben Türkiye'den gelen arkadaşları ve sizleri tanıdıktan sonra Türkiye'ye ilişkin kanaatlerim ve düşüncelerim tamamıyla değişti." dedi. Böyle deyince şaşırdım. "Peki Ali Ağa, bize ilişkin kanaatlerin, bize ilişkin düşüncelerin neydi ki iki yıl sonra bu şekilde söylüyorsun ve değiştiğini ifade ediyorsun?" "Biz, tarih kitaplarımızda Türkiye'ye ilişkin, Osmanlı İmparatorluğu'na ilişkin şeyler okuduğumuzda hep Türklerin bizi sömürdüğünü, hep Türklerin zenginliklerimizi çaldıklarını, Türkler sefahat içerisindeyken Arap toplumlarının sefalet içerisinde yüzdüklerini okuduk. Hâlbuki, ben iki yıldan bu yana bakıyorum sizler de bizim gibi insanlarsınız; gurur, kibir sahibi değilsiniz; benden bana daha sıcak yaklaşıyorsunuz.
Bir şeyi asla unutamıyorum: Ürdün'ün kimi yerlerinde -burası çok önemli- biz siyah köpekleri Türk lakabıyla çağırırız. Şimdi, bunu sorgulamaya başladım: Biz, niçin kendi coğrafyamızdaki siyah köpeklere Türk lakabı takıyoruz diye." Böyle deyince güldüm. "Peki Ali Ağa, Türkiye'de de kimi bölgelerde siyah köpeklere Arap lakabı takıldığını söylesem şaşırır mısın? Sence, bu bir tesadüf olabilir mi?" dedim.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Türkiye'dekiler hakaret değil kardeşim ya!
ALİ ŞAHİN (Devamla) - "Türk coğrafyasında siyah köpeklerin Arap lakabıyla...
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Hakaret için değil Türkiye'dekiler.
ALİ ŞAHİN (Devamla) - ...Arap coğrafyasında siyah köpeklerin Türk lakabıyla çağrılması bir tesadüf müdür, yoksa küresel güçlerin yüz yıldan beri bu coğrafyaya ilişkin oynadıkları bir oyunun, projeksiyonun bir neticesi midir?
Ona dedim ki sizleri bu coğrafyadan ayırmak adına, Arap toplumlarını, bu coğrafyayı bölmek ve bölmek suretiyle sömürebilmek adına size gelip dediler ki: "İşte, siz, Arap toplumları, niçin kendi imparatorluğunuzu kurmuyorsunuz?" Bu düşünceyle, sizden tam 22 ülke yarattılar. Aynı dili konuşan, aynı dine inanan, aynı kültürden, sınırları cetvellerle çizilmiş tam 22 ülke. Şu an, bu 22 ülkenin kendi sınırları arasında, kendi aralarında sınır problemleri var.
Bu da yetmedi, şuuraltlarımıza da sınırlar örüldü. Ne oldu? Arap coğrafyasında birileri, bizim dışımızda, bu coğrafyanın dışındaki birileri siyah köpekleri Arap lakabıyla çağırtırken kendi coğrafyamızda, biz siyah köpekleri, yıllarca, Arap coğrafyasında Türk lakabıyla çağrılan siyah köpekleri biz kendi coğrafyamızda Arap lakabıyla çağırdık. Bu da yetmedi, biz Araplarla alakalı...
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Kardeşim, biz köpek seviyoruz, onlar sevmez. Hakaret değil, hakaret değil!
ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ben burada bir şuuraltı uyanmasına değiniyorum.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Öyle bir şey olur mu ya?
ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bu hakaret değil bakın, bu bir tespit, bu iki kişi arasında...
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Ne alakası var?
ALİ ŞAHİN (Devamla) - ...bir Arap genciyle bir Türk genci arasında vuku bulan bir konuşma, bir tespit.
FARUK BAL (Konya) - MHP'nin önerisine gel, bırak hikâyeyi kardeşim ya!
ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ben burada bir tespit yapmaya çalışıyorum.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Olur mu öyle şey ya! Bu ırkçılıktan başka bir şey değil.
ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tabii, bu, sadece onunla sınırlı kalmadı, Arap atasözleri ürettik biz kendi içimizde. İşte, zor bir işi tarif etmek için, anlaşılması güç bir şeyi tarif etmek için dedik ki: "Anladıysam Arap olayım." ifadesini kullandık veya ne bileyim, içinden çıkılmaz bir işi tarif etmek istediğimiz zaman "Bu iş Arap saçına döndü." gibi. O toplum ile bu toplumun insanlarını, o coğrafya ile bu coğrafyanın insanlarını birbirinden psikolojik olarak, sosyolojik olarak ayıracak birtakım fitne tohumlarını ektiler şuuraltımıza.
Suriye ile ilgili son zamanlarda çekilmiş bir belgesi izlerken Suriyeli birisinin Türkiye tanımlaması beni oldukça şaşırtmıştı. "Biz, bu olaylar yaşanıncaya kadar Türkiye'nin Müslüman bir ülke olduğunu bilmiyorduk. Bu yaşanan olaylardan sonra Türkiyeli kardeşlerimizin bizlere kucaklarını açmasıyla, evlerini açmasıyla, ekmeklerini paylaşmasıyla birlikte biz Türkiye'yi tanımaya başladık." Maalesef ki tam yüz yıldan bu yana bu coğrafyada oynanan bu oyunlar bugün ortadan kalkmış durumda.
Ben, ilinde 3 tane Suriye kampı olan bir milletvekiliyim. Gaziantep'imizde 3 tane kampımız var. Nizip'te, Gaziantep'in merkezinde ve ilçelerimizde yaşayan Suriyeli kardeşlerimiz var, zaman zaman onların evlerini ziyaret ediyorum. İnsani olarak, bakın, bütün ideolojik, bütün etnik duygularımızdan, hislerimizden ayrılarak gerçekten illerimizde yaşayan, ilçelerimizde yaşayan, aramızda bize sığınmış o insanları, o evleri, ben, bütün milletvekili arkadaşlarımızın, özellikle o sınır illerinde yaşayan arkadaşlarımızın gidip ziyaret etmesini isterim. O insanların gözlerindeki bize duydukları minneti, bizim onlarla paylaştığımız ekmeklerimizden dolayı, evlerimizden dolayı bize duydukları şükranı gözlerine bakıp okumak dahi yeterli. Bu ziyaretlerimden birisinde Suriyeli bir kadının bana söyledikleri çok manidardı. Şöyle diyordu Suriyeli kadın: "Belki çok büyük bir imtihandan geçiyoruz, çok sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz. Bu süreci tanımlamak çok zor. Çocuklarımızı kaybettik, evlerimizi kaybettik, geleceğimizi göremiyoruz. Ama, bu sürecin bize bahşettiği bir şey var, o da Türkiye halkını tanımak; bizden farklı olduğunu düşündüğümüz, 'farklı insanlar' şeklinde tanımladığımız Türkiye insanını tanımak için, Türk insanını tanımak için bize büyük bir fırsat yarattı." ve buna şükrediyordu. Her şeyden önce, tabii ki bu süreç kolay tanımlanabilir bir süreç değil, kolay katlanılabilir bir süreç değil.
Sözlerimin sonunda şunu da ifade etmek istiyorum: Allah'a hamdolsun ki biz kendisine sığınılan bir milletiz. Suriye halkı bize -canını, malını, namusunu- güvendiği için kendisine sığınılmış bir milletiz. Bir başka millete sığınmak zorunda olmak da vardı. Bir başka millete yaşadığımız sorunlardan dolayı, sıkıntılardan dolayı, katliamlardan dolayı sığınmak zorunda kala da bilirdik. O anlamda, bu coğrafyayı tanımlarken bu coğrafya gerçekten yaşadığı toprakla, üzerinde yaşayan Alevi'si, Sünni'si, Kürt'ü, Arap'ı, Laz'ı, Çerkez'iyle, bundan önceki dönemlerde zor durumda kalmış milletlere kucak açmışlığıyla, aziz ve necip bir milleti bağrında taşıyan bir millettir.
Bu noktayı da unutmadan sözlerimi bir bayram namazı sonrası karşılaştığımız Suriyeli bir kardeşimizin sözleriyle bitirmek istiyorum, çok manalı bir sözdü: "Biz, Türkiye'nin ve Türk milletinin bize yaptıklarını bir gün unutabiliriz, çocuklarımız bir gün milletinizin, sizlerin bize yaptıklarını unutabilir ancak Allahutaala bize yaptığınız bu iyilikleri asla unutmayacaktır."
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyor, MHP Grubunun bu önerisinin, bu aşamada çok anlamlı bir altyapısı olduğunu düşünmüyorum.
Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)