| Konu: | TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE JAPONYA HÜKÜMETİ ARASINDA NÜKLEER ENERJİNİN BARIŞÇIL AMAÇLARLA KULLANIMINA DAİR İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 07.01.2014 |
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) - Sayın Başkanım, çok teşekkürler.
Nükleer enerjiye dayalı bu tartışmada, Japon ulusunun geleneksel kültürünün bir parçası olan harakiri, sürekli, muhalefetteki arkadaşlar tarafından AKP'li milletvekillerine örnek verildi. Para kutularının, sayma makinelerinin bir Japon bakanın evinde veya oğlunun evinde çıkması hâlinde neler olabileceğine dair sorular soruldu. Tabii, bu, bir partinin gururu ve şerefi üzerinden ele alınarak sert tepkiler gösterildi.
Şimdi, bu sabah üç karar geldi: Bir tanesi İzmir'den, 3 emniyet müdürünün açığa alındığına dair. Oradaki bir yolsuzluk soruşturmasına yine Hükûmetin müdahale ettiğini ve polis müdürlerinden 3'ünün, soruşturmayı yürüten polis müdürlerinden 3'ünün görev yerini değiştirdiğine dair karar geldi.
Bir tanesi: iki yıldır Hozat'ta halkın fişlendiğine dair ayan beyan delilleri araştırmayan Meclis, soruşturmayan Malatya Özel Yetkili Savcılığı ve kusurları çok açık olan İçişleri Bakanlığı personeli polis müdürlerini görevden almayı veya meslekten uzaklaştırmayı bile öngörmeyen İçişleri Bakanlığının kararlarına bir ilave olarak, iki yıl sonra, oradaki soruşturmanın, oradaki fişlemenin 2004'ten beri aslında olduğuna ve teknik takibin 2004'ten beri polisler tarafından yapıldığına dair yeni belgeler. Burada 32 kişinin Hozat'ta Emniyet Müdürlüğü tarafından fişlendiğine dair yeni bir belge var. Bugün basında yer aldı, oradaki bir gazeteci araştırmalarıyla ortaya çıkardı.
Üçüncü olay ise, Uludere'de meydana gelen ve 18'i çocuk 34 insanın katledildiğine dair askerî savcılığın takipsizlik kararı 14 sayfadan oluşuyor ve nedense, sadece orada görevli olan 23'üncü Tümen Sınır Komutanlığındaki 5 askerin soruşturulduğunu içeriyor. Öte yandan, bugüne kadar muhalefet milletvekillerinin hep iddia ettiği ama resmen kanıtlanamayan, emrin Genelkurmay Başkanı tarafından verildiğine dair bir savcılık yazısını kamuoyu öğrenmiş oldu. Genelkurmay Başkanı evinden haritaları izledikten sonra evinden oturarak Uludere'de 30 kişinin katledildiği operasyonun emrini vermiş. Savcılığın 14 sayfalık kararından bunu öğreniyoruz.
Bu üç olay, aslında nükleer enerji gibi hayati bir konudaki etik tartışmanın üzerine Türkiye'nin üç ayrı bölgesinden gelen bu üç haber kendi içimizde nükleer enerji dışında da bir etik tartışma yapmak gerektiğini aklıma getirdi. Şöyle ki: Aslında Genelkurmay Başkanına bu emrin de Recep Tayyip Erdoğan tarafından verildiğini biz, Uludere katliamı yapıldıktan bir gün sonra Başbakanın Genelkurmay Başkanını tebrik etmesinden anlamıştık. Yine, Recep Tayyip Erdoğan'ın Uludere katliamına yükselen yoğun tepkiler karşısında "Bekleyelim bir. Askerî savcı araştırıyor. Yargıya güvenelim." dediğinde de bu soruşturmanın kapanacağını biliyordu. Yine, askerî savcılığın bu dosyaya el koyar koymaz öncelikle ve ivedilikle gizlilik kararı verdiği gün aslında bu soruşturmanın bittiği ve buradan hiçbir şey çıkmayacağını Türkiye'de yaşayan her yurttaş biliyor.
Buradan Hozat'taki soruşturmaya gelecek olursam, polislerin bütün bir ilçe halkını fişlediği bir soruşturmada neden Malatya özel yetkili savcısının iki yıl evvel gizlilik kararı verdiği ve iki yıldır bu dosyanın neden gizlice soruşturulduğunu da Uludere'yle birlikte düşündüğümüzde bir çerçeveye oturtabiliyoruz. Çünkü bir dosyada gizlilik kararı verilmediğinde, o dosyayı mağdurların, avukatların, kamuoyunun, gazetecilerin, basının, televizyonların izlemesi, oradaki delillerin değerlendirilmesi, oradaki soruşturmaya müdahale edip soruşturmanın saydam bir şekilde adalet ve hakkaniyete göre yürütülmesini etkileme imkânı bulunuyor. Bu yüzden, Türkiye'nin her yerinde mahkemeler, soruşturmaları kamuoyundan, avukatlardan ve halktan gizliyorlar.
Şimdi, bu Uludere kararına dair önce şunu söyleyelim: Genelkurmay Başkanı son on güne damgasını vurdu, iki tane açıklama yaptı. Eski, AKP'nin çok reklamını yaptığı vesayet günlerini hatırlatan gelişmeler yaşandı. Allah'tan savcı kararı bugün açıkladı da emri bizzat kendisinin verdiğini, neden Hükûmete yıllardır bu kadar yakın çalıştığını ve Hükûmeti savunmakta bu kadar cevval olduğunu anlamış olduk. Çünkü açık bir suç ortaklığı var, katliam emrini kendisi vermiş. Bu yüzden kendi kaderini Recep Tayyip Erdoğan'ın kaderiyle bir ve aynı görüyor, şaşırmamak gerek.
Hozat'taki gelişme, tabii, AKP'lileri ve AKP Grubunu ilgilendiriyor mu bilmiyorum. Çünkü Türkiye'de yargı çökmüş durumda, Meclis Başkanı "Anayasa'nın 138'inci maddesi öldü." diyor, savcılar açığa alınıyor, savcıların görev yerleri değiştiriliyor. İşte, Zekeriya Öz, henüz kanıtlanamayan gazete haberleriyle Bakırköy Savcılığına atandı bugün öğleden sonra. Dolayısıyla mevcut ve meşru bir yargı rejimi de yok, sağlıklı bir tartışma yapmak mümkün değil. Ancak, Hozat fişlemelerine dair şunu söyleyeyim: Bu fişlemeler çok önemli üç koldan soruşturulan, çok önemli araştırmalara konu olan ve kamuoyunun umutla beklediği bir süreci beraberinde getirdi. İdari soruşturma, İçişleri Bakanlığının hemen olay olur olmaz müdahale etmesi ve hazırladıkları 23 sayfalık uzman bilirkişi raporu fişleme yapıldığını kesinleştiren bir rapordu. Yine Malatya özel yetkili savcılığının polislere karşı açtığı soruşturma, o da çok önemliydi üzerinde gizlilik kararı olsa bile. Ve nihayet bütün partilerin oy birliği ile fişlemelere dair Mecliste bir komisyon kurulması ve Hozat'ta mağdurları da dinleyerek bu konuda bir çözüm planı toplumun önüne koyma beklentisi vardı. Fakat bu üç ayak iyi işlemediğinden, oğlu hırsızlıktan içeri atılan ve şu an burada bulunamayan, Meclise de herhâlde utancından gelemeyen Muammer Güler'in yaptığı açıklamaya göre, İçişleri Bakanlığı oradaki polislerin soruşturulmasını gerekli görmemiş ve soruşturmayı kapatmış, ağustos ayında öğrendik.
Yine, iki yıldır süren Malatya özel yetkili savcılığı soruşturmasından da iki yıldır hiçbir karar çıkmadı ve hiçbir polis memuru mahkeme önüne çıkarılmadı, muhtemelen bu soruşturmadan da takipsizlik kararı çıkacak bugünkü Uludere kararı gibi. Öte yandan, Meclis fişleme komisyonu ise, bu olaya dair spesifik olarak kurulan komisyon iki yıldır yaptığı incelemelerin ardından geçen haziran ayında bütün çalışmalarını tamamladı. O günden bu yana raporunu yazması ve açıklaması beklenirken herhangi bir gelişme sağlanamadı. Bu üç ayaktan hiçbir şey çıkmaması, kamuoyunun doyurucu bir adalet tatmini elde edememesi karşısında bugün orada çalışan yerel bir gazeteci yeni takiplerin, yeni fişlemelerin, yeni emniyet raporlarının olduğunu duyurdu ve bütün basında geniş olarak yer aldı. Emniyetin yeni olan iddiaları, aslında bizim iki yıldır incelediğimiz konulara bakıldığında çok yeni değil; insanların birebir takip edildiğini, insanların içki içip içmediğini, insanların kimlerle gezip kimlerle tozduğunu, insanların hangi yasal partilere, derneklere gittiğini, insanların hangi milletvekiline selam verdiğini, bölgede kimlerle görüştüğünü, yurt dışına çıkıp çıkmadığını içeren garip MİT raporlarından oluşuyor. Çünkü, bu eylemlerin hiçbiri suç değil, bu eylemler sosyal bir varlık olan bütün insanların gerçekleştireceği eylemler ama orası Hozat olduğu için polisler, muhtemelen kendilerini devlet adına görevli sayıp yoğun şekilde yurttaşları takip etmişler. Eğer komisyon, Meclisteki komisyon, Malatya savcısı ve İçişleri Bakanlığı fişlemeleri yapan polis memurlarına ve emniyet amirlerine karşı bir yaptırım uygulasaydı, eminim ki fişlemeler konusunda en azından orada bugün aldığımız haberleri almazdık, herkes kendisine çekidüzen verirdi. Ancak, bu yapılmadı ve bundan sonra da orada fişleme yapanlara dair herhangi bir tedbir uygulanacağına dair umut verici hiçbir tablo önümüzde görülmüyor çünkü Türkiye'de hukuk çökmüş durumda, mevcut rejim altüst olmuş durumda, hiç kimse yargıya güvenmiyor. Yargıya güvensizliği öğlen başlayan oturumlarda buraya çıkıp konuşan bütün AKP'liler ellerine aldıkları yazılı metinlerle sık sık vurguluyorlar ve yargının Hükûmete karşı, millî iradeye karşı, seçilmiş Hükûmete karşı bir darbe girişimi içinde olduğunu söylüyorlar. Şimdi, eğer, mevcut durum böyleyse, Meclis Başkanı da bu durumu kabul ediyor ve ilan ediyorsa Hozat'taki binlerce insan ya da geçtiğimiz hafta Gaziantep'in İslâhiye ilçesinde fişlenen yüzlerce genç, mevcut yargıya nasıl güvenecek, hangi hareketlerinin suç oluşturduğunu, ne yaparsa fişleneceğini, hangi hareketlerinin yasanın koruması altında olduğunu nasıl belirleyecek ve huzur ve güven içerisinde nasıl yaşayacak? Benim buradan özetle söyleyeceğim şey şu: Siz, kısa bir süre evvel cemaatin sizi fişlediğini, emniyette F tipi polisler bulunduğunu, Yargıtayın, emniyetin imamları bulunduğunu söylediniz. Bu size döndüğünde değil, bütün vatandaşlar fişlemenin hedefi olduğunda, saldırıya uğradığında vatandaşların hak ve hukukuna sahip çıkmalısınız, aksi hâlde hiçbir inandırıcılığınız olmaz.
Çok teşekkür ederim.
Saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)