GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBUNUN, BDP GRUP BAŞKAN VEKİLİ BİNGÖL MİLLETVEKİLİ İDRİS BALUKEN TARAFINDAN DERİN DEVLET YAPILANMALARININ KÜRTLERİN YOĞUNLUKLU YAŞADIĞI COĞRAFYADAKİ GÜNCEL UZANTILARININ DEŞİFRE EDİLMESİ, AÇIĞA ÇIKARILMASI AMACIYLA 3/1/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 9 OCAK 2014 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE OKUNARAK GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:45
Tarih:09.01.2014

ŞAMİL TAYYAR (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP Meclis Grubunun araştırma önergesi üzerine söz aldım. Şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.

BDP, derin devlet yapılanmalarının Kürt nüfusunun yoğun yaşadığı bölgelerdeki varlığının deşifre edilmesi ve yargılanmalarını istiyor. "Derin devlet" kavramı, Oğuz Türklerine kadar uzanan "devleti ebed müddet" sloganıyla vücut bulan, özü itibarıyla yurdun işgale uğraması hâlinde kendi küllerinden bir devlet oluşturmayı öngören bir millî seferberlik projesidir. Ne var ki bu istihbari ve operasyonel yapı, zamanla devlet içi bilek güreşinin aracı, millî iradenin devlet yönetiminde söz sahibi olmasını engelleyici bir hâl almıştır. Bu yapı, yaklaşık iki yüz yıldır karanlık, kirli ve kanlı bir gelenekten besleniyor. Devletin sahibi olarak kendini gören bu anlayış, iktidarını kalıcı ve etkin kılmak için konjonktüre bağlı olarak düşman belirlemiş, bunu yaparken de millet adına yaptığı tezi üzerinden meşruiyet kazanmaya çalışmıştır.

1960 öncesi liberal demokratlar, 1970 öncesi sol hareketler, 1980 öncesi bunlara ilave olarak milliyetçiler, 1980 sonrası Kürtler ve muhafazakârlar yoğun şekilde derin devletin düşman hanesine yazdığı akımlar olmuştur.

Kamuoyunda "Kırmızı Kitap" olarak bilinen Millî Güvenlik Siyaset Belgesi'nde bu tehdit unsurları numaralandırılmış, tüm anayasal ve yasal düzenlemelerin üzerinde tutulmuştur. 1997 yılında Mesut Yılmaz'ın "Bundan böyle hiçbir yasa, genelge ve yönetmelik bu belgeye aykırı olamaz." şeklindeki sözleri hâlâ hafızalardadır. Aynı şekilde, Millî Güvenlik Kurulu eski Genel Sekreteri Orgeneral Doğan Beyazıt "Esas olan Kırmızı Kitap'tır. İktidara gelen parti kitabı görünce politikalarını değiştirir." diyordu.

Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002'de iktidara geldikten sonra ilk iş olarak derin odaklarla mücadeleyi ve sözde yasal dayanaklarını ortadan kaldırmayı kendine hedef olarak belirledi.

17 Ağustos 2004'te ilk kez Millî Güvenlik Kuruluna sivil genel sekreter atandı, tehdit numaraları kaldırıldı, rengi lacivert hâline getirildi. Ayrıca, Ergenekon ve Balyoz gibi darbe planlarına karşı güçlü bir siyasi irade ortaya kondu. Faili meçhul cinayetlerle ilgili çok sayıda önemli davalar açıldı. Tüm bunlara rağmen derin yapılarla mücadelede kesin bir sonuç alınamadı. Zaten iki yüzyıllık geleneğe sahip böylesine merkezî ve derin bir yapıyı kısa sürede kökten bitirmek mümkün değildi.

AK PARTİ iktidarı derin devletin üzerine gittikçe kendilerini yenileyerek farklı bir darbe senaryosuyla sahne aldılar; sokakları hareketlendirdiler, toplumun birleşme yerlerine jilet atmak için provokatif eylemlere kalkıştılar. Danıştay cinayeti, Rahip Santoro cinayeti, Malatya misyoner cinayeti, Şemdinli olayları gibi hadiseleri tetiklediler. 2003, 2004, 2007, 2009, 2013'te darbe hayaline sarıldılar. Başbakana yönelik 20'ye yakın suikast teşebbüsünde bulundular.

Yakın tarihte ise, daha önce denenmiş birçok eylem gibi, Uludere tezgâhı üzerinden çözüm sürecini baltalayıp Türk-Kürt kavgasını alevlendirmek istediler. 28 Aralık 2011 günü savaş uçaklarının bombardımanı sonucu 34 vatandaşımızın hayatını kaybettiği Uludere baskını yeni dönemin nasıl bir tehdit algılamasıyla karşı karşıya olduğunu gösteren en karanlık eylemidir. Çünkü, bu operasyon referandum sonrası derin devletin geliştirdiği yeni varoluş stratejisinin bir ürünüdür. Dört ayrı koldan idari ve adli soruşturmalar yürütülmüş olmasına rağmen kamuoyunu ikna edici tezler üretilememesinin en önemli nedeni bu operasyonun devlet içindeki derin odaklarla PKK içindeki irtibatlı grupların MOSSAD'dan lojistik destek sağlayarak gerçekleştirmiş olmasıdır. Operasyon birden fazla amaca hizmet etmiştir, birincil hedefi ise çözüm sürecinin akamete uğratılmasıdır. Bu bağlamda, PKK eylemlerinin tırmandırılması, tepki olarak Türk milliyetçiliğini köpürterek öfkenin dalga boyunda sörf yapılmak istenmiştir. Nitekim, hemen ardından AK PARTİ'li kadrolar ve dinî gruplara yönelik eylemlerin sayısında artışlar olmuştur.

AK PARTİ Şırnak İl Başkan Yardımcısı Ali Kılınç, Diyarbakır Kayapınar basın sorumlusu Ümit Aydın öldürüldü, Kulp İlçe Başkanı Veysel Çelik kaçırıldı, Diyarbakır Erkek Yetiştirme Yurduna saldırılar düzenlendi. Amaç, Kürtlerle devlet arasındaki gönül köprülerini yıkmaktı. Maalesef, Uludere baskınıyla Türkiye'ye derin bir tuzak kurulmuştur.

Üzülerek belirtmem gerekirse, kişisel kanaatlerimi burada paylaşmam gerekirse, Genelkurmay olay üzerindeki sis perdesini aralayacak bilgi ve belgeleri hem savcılardan hem de Meclisten gizlemiştir. Nitekim, olayla ilgili takipsizlik kararının verilmesi bu yorumumuzu güçlendirici mahiyettedir ve vicdanları kanatmıştır. Eğer Türkiye, demokratik sistemini güçlendirmek, temel hak ve özgürlük alanlarını genişletmek, devlet içi karanlık odakların tehdidini ortadan kaldırmak, toplumsal barış ve huzur ortamını tesis etmek istiyorsa bu karanlık odaklara karşı el birliğiyle mücadele etmek zorundadır.

Bu öneri sebebiyle şu konuya da dikkat çekmem gerekir: Nasıl ki derin devlet Kürt meselesi ve demokratik rejim için bir tehdit unsuru ise PKK ve KCK yapılanması da başka bir tehdit unsurudur. Kürt siyasetçisi, aydını ve entelektüeli PKK vesayeti altındadır. BDP'li temsilciler gerçek manada demokratik bir rejimden yanaysa derin devlet kadar, bu yapıyla ilintili PKK düzeneğiyle de mücadele etme cesaretini göstermelidir.

Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde derin devletin bir dönem faili meçhul cinayetler işlediği, insanlık dışı muamelelerde bulunduğu gerçeğini kimse inkâr edemez. Yeterli olmasa bile, açılan davalar dün tartışma konusu bile yapılamazdı. Demokrasimizin gelişmişlik düzeyi ve oturduğu halk tabanı yaygınlaştıkça bu mücadele ivme kazanacaktır. Derin devletin bu insanlık dışı uygulamalarının yanı sıra PKK'nın örgüt içi gerçekleştirdiği 5 bin civarındaki infazlara kör ve sağır kalmak da ayrı bir samimiyetsizliktir. Nereden beslenirse beslensin, her türlü şiddete, ölüme ve kana karşı çıkma tavrını göstermedikçe toplum vicdanında yer bulamazsınız.

Bu temel tespitlerden sonra, Parlamentoda daha önce çözüm süreci, darbeler ve telekulak araştırmalarının yapılmasını, mahkemelerde devam eden yargı süreçlerini dikkate alarak şu aşamada böyle bir araştırmanın sonuç verici olacağını düşünmüyorum. Gelin, bir yıldır devam eden çözüm sürecine verdiğimiz desteği artırarak sürdürelim. Türkiye bunu başarırsa inanıyorum ki 2023 yılında en gelişmiş ilk 10 ülke arasına girecektir. Çünkü Türkiye bu meselesini çözmedikçe asla büyük devlet olamaz.

Bu duygularla yüce heyetinizi selamlarken aramıza yeni katılan tüm milletvekillerine "Hoş geldiniz." demek istiyorum.

Vaktim kaldığı için, bir dakika da... İki gün önce olmadığım bir toplantıda CHP'li bir milletvekili şahsımı anarak biraz tahkir edici bir ifade kullanmış, diyor ki: "Gaziantep Milletvekili 'tweet' atacağına, Gaziantep çok iyi kasa yapar, keşke o kasalara bir baksaydı." Gaziantepli sanayicilerin gerçekten hakkını teslim ettiği için kendisine minnet duygularımı buradan ifade etmek istiyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Senin de hakkını teslim etmiş.

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) - Ancak o kasaya baktığım zaman da ben Sinan Aygün'ün 2,5 milyon euro parasını gördüm. (CHP sıralarından gürültüler)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ticaretle uğraşıyor Sinan Aygün. En iyi yaptığın iş "tweet" atmak, başka ne iş yaparsın?

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) - Ayrıca, Sarıgül'ün yolsuzluk dosyasını gördüm.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sinan Aygün iş adamı, öteki banka genel müdürü; birisi iş adamı, birisi banka genel müdürü.

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) - Bu arada da bunu bu vesileyle CHP'li milletvekillerine de hatırlatmak isterim.

Hepinizi sevgi ve muhabbetle selamlıyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)