| Konu: | CHP GRUBUNUN, TEKİRDAĞ MİLLETVEKİLİ CANDAN YÜCEER VE 22 MİLLETVEKİLİ TARAFINDAN LÖSEMİ HASTALARININ VE AİLELERİNİN YAŞADIĞI SORUNLARIN ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 21/11/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 9 OCAK 2014 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE OKUNARAK GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 45 |
| Tarih: | 09.01.2014 |
ALİ ÖZ (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun lösemili hastalar ve ailelerin yaşamış olduğu sorunların araştırılması amacıyla vermiş olduğu önerge üzerine İç Tüzük gereği aleyhinde de söz almış bulunsam lehinde konuşacağımı ifade ediyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Tabii ki, lösemi olarak tanımladığımız, halkın arasında, halk arasında kan kanseri olarak bilinen bu hastalık, sadece bizim ülkemizde değil, tüm dünyada önemli hastalıklardan bir tanesi. Bizim ülkemiz için konuşacak olursak, ülkemizde şu ana kadar özellikle hem çocuklukta hem de erişkinlerde görülen 200 bin civarında kan kanseri hastamız olduğunu, bunun da her yıl üzerine 2 bin kadar yeni vakanın ilave edildiğini, sebepleri henüz tam olarak belirlenemeyen bu hastalığın tedavi edilmediği takdirde ölümcül olduğunu, sıklığının giderek arttığını, özellikle çocukluk çağında, 2 ile 5 yaşları arasında daha fazla görüldüğünü, 1 yaşın altındaki çocuklarla 10 yaşın üzerindeki çocuklarda maalesef yeterli tedavi etseniz bile diğer yaş oranlarına, gruplarına göre daha fazla ölümcül olarak seyrettiğini bildiğimiz bir hastalıktan bahsediyoruz.
Tabii ki, Türkiye'de sağlık politikaları noktasında özellikle 2002 yılından gelmiş olduğumuz 2014 yılı süreci içerisinde sağlıkta çok yeni ve iyi şeyler yapılmış olduğunu bahsetmekle beraber, bu kürsüden, milletin kürsüsünden her zaman ifade ettiğimiz gibi, özellikle toplumda az da görülse önceliği olması gereken ve insanların özellikle bu tip hastalıklarda rahat erişim sorunlarına derman bulmamız gerektiği hastalıklar grubu olduğunu her defasında ifade ettik. Bugün lösemili hastalarla alakalı olarak özellikle hastalığın tanısı aşamasından sonra hastaların, bireylerin kendilerinin, ailelerinin ve bu hastalığı tedavi etme noktasındaki hekimlerin ve sağlık çalışanlarının birlikte yaşamış olduğu sorunlardan bahsetmeden geçmemek lazım.
İktidarınız döneminde, Türkiye'de sayısı yetersiz olmakla beraber, özellikle çocukluk çağındaki "pediatrik" olarak ifade ettiğimiz hematoloji ve onkoloji kliniklerinde ihtisasını tamamlamış olan hekimleri hem hematolog hem onkolog olarak birleştirmenizle beraber, bu birimlerin kendi üstlerinden ciddi eleştiri almış olmanıza rağmen bunların her ikisi sanki aynı hastalık sınıfına bakar diye, eğitimlerini tamamlamamış olan, bu alanda eğitim yapmamış olan insanları tek bir çatı altında birleştirmekle büyük bir yanılgının içerisine girdiniz. Tabii ki, özellikle lösemili hastaların yaşamış olduğu en büyük sorunlardan bir tanesi şu ki ülkemizde bu hastalıkların tedavisi için gerekli olan yeterli üniteler olmadığından, özellikle sosyoekonomik seviyesi düşük olan insanların, özellikle başka illerden metropol illere taşınmak zorunda olan bu insanların geldiklerinde yaşadıkları çok ciddi sorunlar olduğunu hepimiz biliyoruz. Şimdi, bununla alakalı önerilerimizi, özellikle Türkiye'nin 17 Aralık sürecinden itibaren yaşamış olduğu süreyi de göz önünde bulundurarak, belki bir ayakkabı kutusunda biriken meblağın çok altında bulunan bir rakamla, özellikle büyük hastanelerde hastane otellerinin yaygın bir şekilde kurulabilme imkânı olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu uzak illerden gelmiş olan vatandaşların, uzun süre tedavisi gereken, belki her gelişlerinde tedavi süresinin bir periyodunda bir iki ay kadar bu hastanelerde kalma zorunluluğu olduğunu hepimiz biliyoruz. Özellikle, çocukları eğitim yaşında olanların, hastane okulları kurularak -Türkiye'de bu önceden hiç yoktu, bugün birkaç hastanede var ancak yeterli olmadığı kanaatindeyim- bunların sayısı artırılarak vatandaşlarımızın ve getirmiş oldukları bireylerin eğitimi konusunda mutlak suretle ön almak zorunda olduğumuzu da ifade etmek istiyorum.
Tabii ki şunu unutmamak lazım: Tüm kronik hastalıklarda olduğu gibi, özellikle tedavisi uzun süren ve çok meşakkatli olan bu kan kanseri hastalıklarında, aile bütünlüğünün korunması noktasında, gerçekten, hükûmetlerin, daha doğrusu devletin yapması gereken çok ciddi faaliyetler olduğu kanaatindeyim. Gerçekten, bu tip hastalıklarda aile bütünlüklerinin bozulduğunu, bu strese bağlı olarak boşanmaların arttığını, asgari ücretle çalışan insanların hem çocuklarının başına geldiği zaman bu yükün altından kalkamadıklarını hem de büyük maddi zorluklarla boğuştuklarını ifade etmek istiyorum.
Burada, yaşamış oldukları sosyal, ekonomik, eğitim ve psikolojik sorunların dışında, bu hastalıkların tedavisi için Türkiye'de ilaç fiyatlarının düşürülmesini olumlu bulmakla beraber, özellikle ülkemizde bu hastalıkların tedavisi için çoğu ilaçların ithal olduğu gerçeğiyle de yüz yüze olduğumuzu bildiğimizden, özellikle döviz kuru ayarlamasının mutlak suretle bu alandan muaf tutulmasının; tedavileri periyodik olarak ve aralıksız, kesintisiz devam etme zorunluluğunda olan bu hastaların ilaç bulma zorluğuyla karşılaşmamalarının devletin, hükûmetlerin bir sorumluluğu olduğu kanaatindeyim.
Bizim tabii ki en büyük sorunlarımızdan bir tanesi, belki Türkiye'de daha önce gündemde bile olmayan veya diğer, sizden önceki iktidarların bu konuda bir girişimde bulunmadığını kabul etmekle beraber, 2008 yılında başlayan TÜRKÖK'ün bir an önce gerek ihale yapılamadığı gerekse başka sebeplerle, hiçbir sebebi geçerli bir mazeret olarak kabul etmeksizin, ilik bankasının mutlak suretle faal hâle getirilmesi, donör bulma sıkıntısı çeken -yurt içinden ve yurt dışından- bu hastaların tedavisinde esas olan iliğin bulunması gereği ortadayken Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılacak olan masraflar ne ise bunların tamamının devlet tarafından karşılanmasının gerekli olduğuna inandığımı da ifade etmek istiyorum.
Bu hastaların önemli sorunlarından bir tanesi de hastalık tanısı aldıktan sonra özellikle kamuda veya özel sektörde çalışan bu ailelere maalesef işverenler tarafından iyi gözle bakılmıyor. İşlerini aksatacağı gereğiyle veya bundan sonraki süreçte verimsiz olacakları düşünülerek bu tip insanların çoğunun kurumlar tarafından -özellikle özel sektörde- işlerine son verildiğini de biliyoruz. Dolayısıyla bu noktada da iktidar olarak, Hükûmet olarak bazı gelişmeleri, bazı öngörüleri sizlere hatırlatıp bu konuyla da alakalı yapılması gerekenlerin olduğuna inanıyorum.
Tabii ki bu çocuklar bizim çocuklarımız, dolayısıyla bu ailelerin yaşamış olduğu sıkıntıları, bunların feryatlarını toplum olarak duymak zorundayız. Özellikle hastalıklarının tedavisi sırasında sadece son aşamada gereken kemik iliği dışında ara dönemlerde de direkt olarak gruba uygun kan ve kan ürünlerinin bulunması noktasında Batılı ülkelerle Türkiye'yi kıyasladığımız zaman hâlâ çok gerilerde olduğumuzu ifade etmek isterim. Dolayısıyla, bunu, toplumu bilinçlendirerek, eğitim seviyesini artırarak, aynı zamanda medyayı daha faal kamu spotlarıyla kullanarak insanlarımızı kan bağışı konusunda daha fazla zorlayıcı olmamız gerektiğini de ifade etmek istiyorum.
Benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisine ait değerli hatip, lösemili hastaların gerçekten içerisinde bulunduğu durumu ve bunların çekmiş olduğu sıkıntıları ifade ettiğinden, tekrar olmaması adına, benzer şeyleri tekrarlamayacağım ancak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bu yavrularımızın, bu çocukların, lösemiyle mücadele noktasında, Hükûmet olarak verilmesi gereken ve alınması gereken önlemler her neyse, parti olarak sonuna kadar destekleri ve yardımcıları olduğumuzu ifade ediyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)