GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP GRUBUNUN, 3/7/2013 TARİH VE 15845 SAYI İLE OSMANİYE MİLLETVEKİLİ HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN, KÖY KORUCULARININ SORUNLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 14 OCAK 2014 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:46
Tarih:14.01.2014

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; geçici ve gönüllü köy koruculuğu sistemi ve korucularımızın son dönemde yaşadıkları sorunlara ilişkin vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Koruculuk sistemi ve korucularla ilgili olarak içinde bulunduğumuz 24'üncü Yasama Döneminde birçok kere söz aldık; araştırma önergeleri, sözlü ve yazılı soru önergeleri vesilesiyle korucuların sorunlarını ve çözüm önerilerini gündemde tutmaya gayret ettik.

Bu konuşmalarımızda, 442 sayılı Köy Kanunu'nun 74'üncü maddesindeki hükümlerle, ihdas edilen koruculuk sisteminin, özellikle bölücü terörün asayişe, huzur ve güven ortamına yapmış olduğu saldırıları önlemede önemli bir görev üstlendiğini; geçici ve gönüllü köy koruculuğu ücret sistemi, emeklilik sistemi, çalışma şartları, idareye bağlılığı ve görev yerleri, sosyal güvenlik hakları gibi en temel problemleri çözülmemiş bir yapıda olduğunu; geçici ve gönüllü köy korucularının görevleri esnasında şehit, gazi ya da malul olmaları gibi hususlar dâhil, son dönemde kısmen düzeltilmiş olsa da hâlâ tatmin edici seviyelere ulaştırılamadığını ifade ettik.

Bu sorunlar hâlihazırda ortada iken, bu sorunlar çözülmemiş iken, içinde bulunduğumuz ocak ayı itibarıyla bir yılını doldurmuş olan, Hükûmetin başlatmış olduğu ikinci açılım süreciyle; korucuların sorunları, çalışma şartları ya da sosyal güvenlik hakları gibi alanlardan hayat memat meselesine, can güvenliği meselesine dönüşmüştür. Geçtiğimiz perşembe günü güvenlik güçleriyle yıllarca bölücü teröre karşı kahramanca mücadele etmiş korucularımızdan Hasan Caner, evinde, ailesinin gözleri önünde şehit edilmiştir.

Hasan Caner, sosyal güvenliği olmadan, ayda 800-850 liraya, açlık sınırının altında bir ücretle vatan topraklarının bütünlüğünü savunmaya çalışan gönüllü geçici toplam 65 bin civarı bir sayıya karşılık gelen korucularımızdan biriydi. O da, diğer bütün korucularımız gibi, Türk devletine ve Türk milletine gönülden bağlı, bölücü terörün karşısında kaya gibi duranlardandı.

Cenab-ı Allah rahmetini esirgemesin. İnanıyorum ki onun yeri de diğer şehit güvenlik güçlerimizle beraber cennet bahçesidir. Kederli ailesine ve büyük Türk milletine başsağlığı ve sabır diliyorum.

Hasan Caner tıpkı 13 Mart 2013'te Şırnak Cizre'de şehit edilen Mehmet Sait Coşkun gibi, Silopi'de şehit edilen Ramazan Erkan gibi, yine Cizre'de şehit edilen Mehmet Güven, Uludere'de Sait Onat, Ali Nart, Ali Kılıç gibi şehit edildi.

Bu cinayetlerin hepsi 2013 yılı içerisinde işlenmiş, bu korucularımız 2013 yılında, yani ikinci açılım süreci devam ederken şehit olmuşlardır.

Yine geçtiğimiz mayıs ayında PKK'lılar tarafından kaçırılan Abdulvahap İlhan'dan hâlâ haber yoktur. Abdulvahap İlhan'ın ailesi Türkiye Cumhuriyeti devletinden hâlâ beklenti içerisindedirler.

Geçici ve gönüllü köy korucuları, PKK'nın inisiyatifine terk edilmişlerdir. Özellikle terör olaylarının yoğun yaşandığı bölgelerde Sayın Başbakanın "açılım" adını verdiği ancak tarafımızda "ihanet" olarak değerlendirilen süreçle devlet otoritesi zafiyete uğratılmıştır. Devlet güvenlik güçleri kışlalarına ve karakollarına çekilmek suretiyle PKK'ya geniş bir alan hâkimiyeti tesis etme imkânı sağlanmıştır.

On binlerce insanımızın katili, yüzlerce milyar dolar kaynağımızın heba olmasının müsebbibi, huzurumuzun düşmanı, Marksist, Leninist, Maoist PKK'lılar, AKP Hükûmetinin açtığı alanda demokratik özerklik, sözde Kürdistan, bağımsız bir yapı, ayrı bir devlet hayaliyle heyecanlanmışlardır.

Bu heyecana, katiller için ağıt yakan hain türkücülerle beraber düet yapan Başbakan ve ailesi, Kürdistan kavramını dile getirerek bir kez daha katkıda bulunmuştur.

Bugün korucularımız, PKK katillerinin elindeki liste dâhilinde tek tek şehit edilmektedirler. Güvenlik güçleri, jandarma ve emniyet, MİT bu listeden haberdardır. Bu listede ismi olanları tek tek aramak suretiyle "Kendinizi koruyun." demektedirler. Ancak korucular hain pusularla şehit edilmektedirler. Korucuların şehit edileceğini bilen Hükûmet bu korucuları korumak için neyi beklemektedir? Yoksa her şeyin başladığı Oslo müzakerelerinde verilen bir söz mü tutulmaktadır?

Oslo müzakerelerinde şimdiki MİT Müsteşarı "İstemediğiniz vali ve kaymakamları, emniyet müdürlerini değiştiririz." demişti, "Koruculuk sistemini de kaldırırız." deyivermişti. Bu mutabakat çerçevesinde yoksa korucular tek tek şehit edilerek mi kaldırılacak? PKK'ya bu sözü mü verdiniz?

Verdiğiniz bu sözlerin karşılığında da Oslo'da PKK'lılar size AKP'yi seçimlerde sıkıntıya sokmamak için eylem yapmama sözü vermişti. PKK'ya bir kısım toprakların kontrolü karşılığında da devlet güvenlik güçlerinin geri çekilmesi, korucuların da imhası sözü mü verildi? Seçimlerde başarınız için PKK'yla böyle kanlı bir pazarlık yaptığınızı artık bütün dünya biliyor. Peki bu korucuların emeği, kanı, canı sizin için bir pazarlık konusu mudur?

Geçen yıl başlattığınız ikinci açılım süreciyle terör örgütünün geri çekileceğini söylediniz. "Geri çekilme" kavramı bile "Bir askeri birliğin toparlanmak gayesiyle pozisyon değiştirmesi." anlamındadır. Bu kavram bile terör örgütünün silah bırakmadığına, bırakmayacağına işaret etmekteydi.

2006 yılından beri devam ettirdiğiniz terör örgütüyle müzakerelerin geldiği noktada, bütün teröristlerin silah bırakıp adalete teslim olmadıkça bir çözüm üretilemeyeceğini söyledik. Açılım süreçlerinin ihanetten başka bir şey olmadığını vurguladık. Bu süreç devam ederken, kontrol ettiğiniz medyayla örgütün eylemlerini toplumdan gizlemeyi başardınız. Aynı medyayla "Bakın, şehit cenazesi gelmiyor." diyerek toplumda iyimser bir hava yaratarak bütün milleti aldattınız. "Terör örgütüyle müzakere eden şerefsiz." diyerek iddia sahiplerini müfteri ilan etmeye kalktınız. Ancak, hakikatler bir bir ortaya çıktığında şerefsizlik payesi terör örgütüyle müzakere edenler tarafında kalmıştır.

Bütün uyarılarımıza kulaklarınızı tıkadınız, hatta kendinizden olan uyarıları da duymadınız, uyarı sahiplerini alaşağı ettiniz. Kütahya Milletvekili İdris Bal bu konuda geniş kapsamlı bir rapor sundu. Raporunda terör örgütünün geri çekilmediğini, bilakis çekilme sürecinin örgüt tarafından iyi değerlendirildiğini ve örgütün daha da güçlendiğini dile getirdi. İdris Bal, bu raporundan sonra iktidar partisinde barınamadı. İdris Naim Şahin terörle mücadelede son dönemde belki de en etkin İçişleri bakanlarından biriydi. PKK'lıların talebi doğrultusunda görevinden alınırken "Çözüm süreci çözülme sürecine dönüştü." diyerek sürecin hangi noktaya geldiğini ifade etmişti, artık o da iktidar partisinde değil. Bölgedeki vali ve güvenlik mensupları süreç içinde terör örgütünün daha da güçlendiğini ürkerek ve korkarak ifade ettiler. Milletvekiliniz Burhan Kayatürk PKK'nın Van'da makbuz kestiğini, para topladığını, tehdit edildiklerini basına verdiği beyanla itiraf etmekte ve nihayet KCK ve PKK kaynaklarını takip ettiğinizde bu süreçle ilgili şu ifadelerle karşılaşıyorsunuz: PKK'lı teröristlerin tüm şehir ve ilçelerde yerleşimi tamamladıkları ifade edilmekte, KCK sistematiğinin kurulmadığı, PKK'lı teröristlerin yerleşmediği tek bir ilçenin dahi kalmadığı söylenmekte, her akşam PKK'lı teröristlerin gençlerle toplantılar yaptığı kaydedilmekte, bu süreç sayesinde her yere girildiği ve ulaşıldığı iddia edilmekte, bu süreç sayesinde yirmi yıl yetecek askerî ve ekonomik güce ulaştıkları ifade edilmekte ve en acısı "Başbakan bizim için Kürdistan demektir." diyerek Sayın Başbakana sahip çıkacaklarını vurgulamakta PKK'lı teröristler.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; devlet içinde paralel yapı arayan, polisi ve yargıyı paralel yapı olmakla itham eden, bu yapıyı ortaya çıkarmak iddiasıyla tüm anayasal sistemimizi altüst eden AKP Hükûmeti doğu ve güneydoğuda gözümüzün içine sokulmuş bu paralel yapıyı niçin görmemektedir? Soruşturmalar dolayısıyla, rüşvet ve yolsuzluk gerekçesiyle ifadesini almak isteyen polise ve yargıya savaş açan Başbakan, PKK'nın ve bölücülerin bu yapılanmalarına sessiz kalıp razı mı olacaktır? Peki, o razı ise AKP'nin ehli namus olan milletvekilleri, seçmenleri PKK'ya verilen bu tavizler için korucularımızın kanlarının ve canlarının heba edilmesine razı mı olacaklardır? AKP'nin ehli namus olan milletvekilleri, seçmenleri Başbakanın iktidarı için Türk milletinin içinden bir millet, Türk vatanı içinden başka bir vatan çıkarılmasına seyirci mi kalacaklardır? Rüşvet ve yolsuzluk iddiaları, yargı bağımsızlığını yok etme teşebbüsleri, devlet kurumlarının çatışma pozisyonunda olmaları ve benzeri birçok kaos unsurlarına ilave olarak altı çizilmesi gereken husus, paralel devlet yapısı, teröristler tarafından doğu ve güneydoğuda tesis edilmeye çalışılmaktadır. Bu hususun en önemli mağdurlarından biri de köy korucularımızdır. Bugüne kadar devletin hiçbir kurumunu ve politikasını doğru yönetemeyen Sayın Başbakan, uyarılarımızı dikkate almadığı için Yüce Divanda ve siyaset mezarlığında kendini bekleyen yere çok yaklaşmıştır.

Bu düşüncelerle önergemizin kabulünü diler, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)