GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ESKİŞEHİR 2013 TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR BAŞKENTİ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:47
Tarih:15.01.2014

MHP GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) - Sayın Başkan ve salonda bulunan sayın, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum ve burada bulunup dinleme nezaketini gösterdiğiniz için de ayrıca teşekkür etmek istiyorum.

Eskişehir, kültür başkenti oldu malum, 2013 yılında "Ve bu geçen on iki aylık sürede kültürümüze bir katkı sağlamadı. Bu süre yetmedi, altı ay daha uzatalım." dedi arkadaşlarımız, ben de imza attım. Ancak, tabii, on bir yılda ülkenin kültürüne olanları görünce kalan bu beş buçuk ayda Eskişehir'in kültürüne ne katkısı olur, onu da çok bilemiyorum ama bu kültür işi biraz zor bir iş, ama yıkması kolay, yapması zor bir iş. "Kültür" dediğimiz şey, geçmişimizden bugünümüze taşıdığımız bir toplumsal miras. Ama öyle bir miras ki bizden sonrakilere de aynı önemlilikte, aynı değerlilikte ve aynı araçlarla ve düzgünce, ahlakla, edeple aktarabilmemiz gereken bir durum. Fakat bu ülkenin kültür değerleri içerisinde bir kavram var, çok önemsediğimiz bir şey, hepimiz için çok değerli: Aile kavramı. Ve aileyi biz şöyle tanımlıyoruz: Toplumun en küçük birimi. Sosyolojik olarak böyle tanımlanıyor ve deniliyor ki: Toplumun çekirdeği.

Adalet ve Kalkınma Partisine söylüyorum: Toplumun çekirdeğini parçaladınız, toplumun çekirdeğini perişan ettiniz. Bunu biliniz diye, parti grubum adına, özellikle sizlere hitaben söylüyorum. Bakın, nasıl mı yaptınız bunu? 24 Aralık günü akşam, Türkiye'de birçok insan, televizyonda bir şeye kilitlendi, bir magazin figürü hanıma. Bu hanımın yolsuzluk ve rüşvet suçlamasıyla tutuklu bulunan, uluslararası bir dolandırıcılık çetesinden ötürü içeride bulunan eşine dair gözyaşlarını dökerken "Çocuğumun incinmesini istemiyorum." gözyaşlarını, bir magazin figürünü seyrederek içiniz burkuldu, vicdanınız ayaklandı. Oysa, aynı gün Konya'da bir Ayaz bebek oldu, hiçbiriniz dile getirmediniz. O hanımı dile getirdiğiniz kadar, o hanımı salon salon gezdirip devlet protokolünde ağırladığınız kadar o bebeği hiçbiriniz dile getirmediniz.

Türkiye'de aileyi perişan ederken bununla da yetinmediniz. Bazı bakanlarınız evlatlarını rüşvete aracı yaptı. İnsanlar en kıymetlisini en pis işlere asla bulaştırmaz, ancak içinde bir cani olmalı. Hani, bazı uyuşturucu kaçakçıları vardır, bebek yaştaki çocuklarının, bebeklerinin üstlerindeki bezlerine uyuşturucu paketleri saklar. Bugüne kadar Türkiye'de evladını rüşvete aracı yapan devlet adamı hiç olmadı. Ve onlar da demek ki devlet adamı değillerdi, "kötü bir anı" diye Türk siyasi tarihine kaydedilecekler.

Ama Türkiye'de "aile" kavramını yok etmeye çalıştığınızı, "aile" kavramını bu kadar hırpaladığınızı anlatmaya örnekler yetmez. On bir yıllık iktidarınızda partinize mensup bazı insanlar, hem de böyle yüksek rakımlı yerlerde oturanlar zaman zaman çıkıp şunu söylediler: "14 yaşında evlendim, şu kadar da çocuk doğurdum." Bizler topluma örnek olması gereken insanlarız, kadınıyla, erkeğiyle. Ağzımızdan çıkanların nereye, kime, nasıl gittiğini ölçmek, biçmek durumundayız.

Ve, işte, üç gün önce 14 yaşında bir çocuk. 2 çocuk doğurmuş 1 çocukla beraber 3 çocuk vardı orada. 2'si ölü, 1'i arkada kalmış 3 çocuk. Ve o çocuğun askerde olan bir babasının olduğu söyleniyor veya o çocuğun bir kocasının olduğu. O da 14 yaşında, tıpkı diğer hanımefendi gibi.

Sayın milletvekilleri, bizler bu toplumda seçilmiş insanlarız. Ağzımızdan çıkanın önce kendi kulağımıza küpe olmasını beklemek hepimizin hakkı. Bizler toplumda önderlik edecek, kanaat önderi olabilecek durumdaki kişileriz. Lütfen, bu durumda olan bizler ve bizlerin eşleri olan hanımefendiler veya beyefendiler biraz konuşurken dikkat etmeli.

Türkiye'de çocukların tacizi veya tecavüzü diyebileceğiniz, istismarı diyebileceğiniz bir durum var. İster kimisi çocuğunu rüşvete aracı yaparak istismar etsin, ister birileri küçücük çocukları "evlendiriyorum" adı altında tecavüze maruz bıraksın. Bu ülkede aile kavramı çocuk üzerinden altüst edilmiştir. Oysa bizim milletimizin en önemli değerlerinden biri, aile ve mahremiyetti. Bunların hepsi yok oldu. Yatak odaları, soyunma odaları, ayakkabı kutuları, giysi torbaları, para sayma makineleri, kasalar...

2013'ü Eskişehir nasıl hatırlıyor biliyor musunuz, kültür başkenti olarak değil. Eskişehir, evet... Yunus Emre "Sevelim, sevilelim" diyor, merhum Gaspıralı "Dilde, işte birlik" diyor ama bu özlü sözleri söylemek, sözün özüne vâkıf olmak gibi bir durum getirmiyor insanlara. Eskişehir, 2013'ü kültür başkenti diye hatırlamıyor, hele ana temasının göç olduğunu hiç hatırlamıyor. Eskişehir, 2013'ü, Eskişehir'e okumak için gelip öbür tarafa göçmüş, sokaklarında dövülerek öldürülmüş 19 yaşındaki bir gençle hatırlıyor, TOMA'larla... Sayenizde.

Şiddet kimden gelirse gelsin, kime gelirse gelsin, hangi türü olursa olsun, hiçbirimizin bunu tasvip etmesi mümkün değil. Kaldı ki gençlerimizin, çocuklarımızın şiddet aracılığıyla veya şiddete maruz bırakılarak canlarından olmaları, geleceklerinden olmaları hiçbirimizin tasvip etmemesi gereken bir hâl. Ama görüyoruz ki 2013 Türkiye'sinde analar-babalar, oğullarını rüşvete aracı yapıyor, analar-babalar 11 yaşındaki kızlarını çocuk yaştaki birisiyle evlendiriyor ve devletin bu konuda konuşması gerekenleri hiç konuşmuyor. Bunlar kimler mi? Bunlar, bu nikâhı kıyan imam -evet, Diyanet İşleri Başkanımızın kendi şahsen hiç konuşmadı, her konuda çok konuşur biliyorsunuz- bu nikâha, dinî nikâha tanıklık edenler, o köyün muhtarı, o köyün yetkilileri, anne-baba, herkes; o çocuğun, ilk çocuğunu doğurduğundaki doğumuna tanıklık eden sağlık personeli ve bu kızcağızın, bu çocuğun bütün yaşamına tanıklık eden bütün Siirtliler.

Burada Siirt milletvekilleri var, içinde kadın olanı da var. Siz hiç Siirtli kadının bu konudaki acısını dile getirdiğini bu kürsüde duydunuz mu? Türkiye'de en çok çocuk yaştaki doğum hızı yüzde 72'yle Ağrı'da. 4 tane de Ağrı milletvekili var, içinde kadını da var, doktoru da var. Hiç dile getirdiklerini duydunuz mu? Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak hiç duymadık, hele ki Siirtlilerden hiç duymadık. Siirt'i biz hep acılarla duyuyoruz, Şırnak'ı hep acılarla duyuyoruz değil mi? Ama, o acılar bu milletin acıları değil. İşte, bu milletin gerçek acıları bunlar.

Hani, çok moda, çok kullandığınız bir tabiriniz var sizin "Analar ağlamasın." Analar, çocuklar, arkalarında kalan bebekler, herkes ağlıyor farkında mısınız? Ve bu analar, çocuklar, bebekler, herkes ağlarken bu kadar "Analar ağlamasın." diyen bir Dışişleri Bakanı diyor ki: "Devlet geleneğimizde evlat feda etmek de vardır." E, hani analar ağlamayacaktı? Bu feda edilen bebek, Ayaz bebek ya da Azad'ın annesi Kader olunca mı feda edeceğiz? Sayın Bakanların çocuklarını feda etmek hiç aklınıza geldi mi? Ha, oraya gelince, yüksek perdeden "ileri Türkiye..." Sayın Başbakan "İleri Türkiye olmak istemiyorum." dedi, biliyorsunuz. "Tüyü bitmedik yetim." diyorsunuz. Kader de tüyü bitmedik yetimdi. Hele, sizin iktidara geldiğiniz zaman, evet, öyleydi çünkü vefatı 14'üncü yaşında oldu. Siz iktidar olduğunuzda henüz tüyü bitmemişti onun da ve onun arkasında kalan Azad bebeğin de henüz bitmedi.

Siz tekziplerle dolu bir Hükûmet olarak tarihe geçeceksiniz, aynı Sayın Davutoğlu'nun söylediği gibi. Öyle çok tekzipleriniz var ki anlatmaya zaman yetmez ama ben size bir tekzibinizi daha hatırlatmak istiyorum. Savcı Zekeriya Öz diyor ki: "Sayın Başbakan bana insan yolladı 2 tane, bazı şeyleri söylemem için." Sayın Başbakan da diyor ki: "Hayır, ben öyle bir şey yapmadım." Ama, hiç şunu söylemiyor: "Kim o 2 kişi, söylesin." diye. Fakat, Sayın Başbakanı tekzip eden birisi var: Daha önceki Çevre ve Şehircilik Bakanı. "Benden bir mektup yazmam istendi, buna zorlandım." diyor. Öyle değil mi sayın milletvekilleri? Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanı bunu söylemedi mi? Bir mektup yazarak bu konudaki sorumluluğu üstüne alıp Sayın Başbakanı koruyucu bir mektubu yazma konusunda zorlandığını, baskı altında olduğunu söyledi, henüz Bakandı kendisi, henüz istifa etmemişti. Demek ki böyle bir üslubunuz da var. Sizden olmayana vicdanınız hiç ayağa kalkmıyor mu, illa size oy vermesi mi gerekiyor insanların? Hani serbest düşünce, hani özgürlük, hani ilericilik, hani demokrasi? Yalnızca sizden olana, size oy verene, yanınızda hizalanana mı vicdanınız hareket edecek?

Bakın, bu 14 yaşında vefat eden kızdan önce başka bir olay daha hatırlatmak istiyorum: İzmir'de miting yapıyor Sayın Başbakan, İzmir'de güneşli bir hava var. Arkasından Antalya'ya geçti, orada da güneşli bir hava var, hatta güneş gözlüğüyle konuşuyor. Diyor ki: "Girmediğiniz ev, girmediğiniz sokak, gitmediğiniz cadde kalmasın." O aynı gün, Cizre ile Nusaybin arasındaki yolda, yetmiş iki saattir ulaşılamayan kamyonculardan biri kalp spazmıyla vefat etti. Sizin ulaşmanız gereken, hani o her sokağa girecektiniz ya, o sokaklar arasında Cizre ile Nusaybin arası yok herhâlde! Oradaki ölen kamyoncu hiç gündeminize gelmedi, daha önceki vefatlar gibi.

Sizlerden hiç Ayaz bebeği duymadık; Konya'da, Türkiye'nin göbeğinde ölen bir çocuktu o. Ama sürekli kendinize sanal ve düşman bir lobi uydurup "Bizimle şöyle yapılıyor, böyle yapılıyor." Hiçbir şey yapılmıyor, kendi gerçeklerinizle yüzleşin lütfen, kendi gerçeğinizi görün. Siz, güneşli havalarda güneş gözlükleriyle "Her sokağa girin." derken Türkiye Cumhuriyeti devleti 2013 yılında Cizre ile Nusaybin arasına ulaşamadı üç gün. Bu, gerçektir işte. Sizin, dünya lideri olmayı henüz daha -o zaman- iddia ettiğiniz dönemde, yetmiş iki saat ulaşamadığınız yerde vefat etmiş kamyoncu var bu ülkede; bu, bir gerçektir, bu gerçeği kabul ediniz. Bu gerçek, sizin 2014'ün Ocak ayında Türkiye'yi getirdiğiniz noktada da aynı yerdedir. Ve sonunda, geçtiğimiz günlerde Japonya'da Sayın Başbakan dedi ki: "Evet, bizim böyle bir iddiamız yok."

Peki, bu çocuklar, aileler üzerinden birkaç rakam daha duymak ister misiniz: SAMER, Polis Akademisi Başkanlığı Suç Araştırmalar Merkezi 5'inci Uluslararası Toplantısı'nda diyor ki: "Türkiye'de evlenen her 3 kişiden 1'i 18 yaşın altında." Bu konuda özendirici olan -Hükûmetin başından sonuna kadar- şahısları hiç gözünüzün önüne getiriyor musunuz? Lise 2'de evlenen bir kızı Türkiye'de herkes çok iyi biliyor son on yıl içinde. Yüksek rakımlı yerlerde oturup 14 yaşında evlendiğini övünerek anlatan hanımefendiyi de herkes biliyor. Türkiye, dünyada küçük yaşta kızlarını evlendiren bir ülke olarak kaçıncı sırada biliyor musunuz? 7'nci. Bayağı bir yukarıda, ilk 10'dayız yani. Hani, hep "İlk 10'a girmek istiyoruz." diyorsunuz ya, bu konuda ilk 10'dayız, tebrikler! Kimden sonra: Kongo, Afganistan, Uganda, Nijer, İran, Irak ve Türkiye, Esed'in ülkesi bile bizden sonra! Bu gerçekle yüzleşin lütfen; bu, bir gerçek, bu, Türkiye gerçeği.

İşte, bütün bu ölümler, bütün bu vefatlar olurken harekete geçmesi gereken tek kurum sanki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıymış gibi Bakan Hanım'a mikrofon tutulmuş, Hanımefendi de kendi üzerine düştüğü kadarını söylüyor. Gerçekte harekete geçmesi gereken kim? Sağlık Bakanlığı mesela.

Sayın Müezzinoğlu'nun hiç sesini duymadık. Ben, bunun üzerine Sağlık Bakanlığının Twitter adresine baktım bu son dört günde ne servis etmişler diye. Şöyle diyor: "Yoğurt suyunun faydaları: Yoğurt suyunu dökmeyiniz, ekmek mayalamakta, bisküvi yapmakta, pasta ve çorba yapımında kullanırsınız. Sağlık Bakanlığı iyi günler diler." "Günaydın. Güne kahvaltıyla başlayın, gün boyu enerjik kalkın." Bunlar hep Kader'in, o 2 çocuğunu doğurmuş çocuk Kader'in öldüğü gün itibarıyla Sağlık Bakanlığının servis ettiği bilgilendirmeler. "Anne yemeği gibisi yok." diyor. Kader'in çocuğuna kim yapacak anne yemeğini ya da Kader'e hangi anne yemek yaptı? Ben onu açıkçası bilemiyorum. "Obeziteyle mücadele ediyoruz, anneler size yemek yapma görevi verdim." diyor. "Kadına karşı şiddet", "kadına karşı toplumsal cinsiyet ayrımcılığı" diye bir tabiri Sayın Müezzinoğlu'na hatırlatmanız gerekir Sayın Grup Başkan Vekilim, notunuza onu da koyabilirsiniz.

Dolayısıyla, üreme sağlığı, adolesan eğitimi, bu ülkede eğitim, yolsuzluk, yoksulluk; bunların konusu hiçbir zaman gruplarınızın konu başlığı olmuyor. Peki, ülkelerde böyle çocuklar ölüyor, çocuklar evleniyor. Bunun da sebebi en çok ne diye baktığınızda, yoksulluk ve eğitimsizlik. Türkiye'nin yüzde 18'i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Demek ki çocuk evlilikleri için başka bir şey yapmamız lazım. Eğitimi artırmalıyız diye, eğitim projelerinize bakıyoruz, o da FATİH'le Hakk'ın rahmetine kavuştu çünkü garanti süresi doldu, FATİH Projesi de bir kazanın sonucu.

Ben bir şey söylemek istiyorum bu kanun tasarısı için söz aldığımızda. Rüşvet ve yolsuzluk, ister HSYK'yı değiştirin ister Danıştayı, Türk milletinin hafızasından çıkmayacak bir objeyle somutlaştı, ayakkabı kutusu ve bunun üzerine çok fazla espri yapılıyor; kumbaralar yapılacağı, Halk Bankasının şubelerini artık ayakkabı kutusu şeklinde yapacağı vesaire. Siz ne derseniz deyin, bu millet vicdanında bu yolsuzluk ve rüşveti yargılıyor. Bunu bilmenizi biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak arzu ediyoruz.

17 Aralıkta aydınlanmaya kavuşarak hukuk sistemini düzeltmek için yaptığınız gayretkeşliği herkes gördü. 17 Aralığa kadar derin bir uykuda olan sizin, bir anda aydınlanma yaşayarak "hukuk, hukuk" diye koşturmanızı herkes gördü ama sizin aradığınız hukukun evrensel hukuk olmadığının da farkındayız. "Ya Rabbena, hep bana" hukukunuz bu milletin vicdanında yargılanacak, bunu da biliniz.

Ve Eskişehir'imizi 2013'te kültür başkenti yapmak için kalkan parmaklarınıza tekrar teşekkür ediyorum. Bu altı aylık süre uzatımı için de kalkacaktır o parmaklar. İnşallah, bu önümüzdeki dönemde Eskişehir'in kültürüne bir katkı sağlar bu yasa ama tekrar söylemek istiyorum, on bir yılda ülkenin kültürüne, özellikle aile hayatına koyduğunuz dinamit nedeniyle benim ve parti grubumun bu altı aydan hiçbir umudu yok. Tek bir umudumuz var: Keşke 17 Aralıktan önce aydınlansaydınız dileğimizle, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)