| Konu: | BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 22.01.2014 |
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu'nda değişiklik öngören kanun teklifinin birinci bölümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yargı gücü, yasama ve yürütme gücünden ayrı değilse özgürlüğün var olamayacağını söyleyen Montesquieu'nun fikirleri Fransız Devrimi'nden sonra anayasal hareketlerin esin kaynağını oluşturmuştur. 1789 tarihli İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'nin 16'ncı maddesi kuvvetler ayrılığının anayasal devlet için zorunlu bir unsur olduğunu belirtmektedir. Kuvvetler ayrılığı ilkesini uygulamayan siyasal yapıların bir anayasasının olamayacağı da açıktır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi bir ülkenin siyasi sistemini demokratik kılan temel unsurlardan biridir çünkü ancak bağımsız bir yargı hukuk devleti ilkesini hayata geçirebilir. Öyleyse yargının yasama ve yürütmeden ayrı olmasını mümkün kılan kuvvetler ayrılığı ilkesi bir anlamda hukuk devleti ilkesinin de ön şartıdır.
Değerli milletvekilleri, iktidar sınırlanmadığı takdirde kötüye kullanılabilir. İktidara sahip olanlar, ellerindeki gücü keyfî biçimde, iktidara sahip olmayanlar aleyhine kullandıklarında bu güç bir baskı aracına dönüşür ve iktidara sahip olmayanların dışlanması, ezilmesi, hatta yok edilmesi söz konusu olur. İktidar mutlaklaşır. Mutlaklaşan iktidar ise yozlaşmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çerçevede Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili bu kanun teklifi incelendiğinde temel sorularımız şunlardır:
1) Bu teklif hukuk devleti ilkesini daha da güçlendirmek için mi hazırlanmıştır?
2)
Bu teklif kuvvetler ayrılığı ilkesini daha sağlam bir yapıya mı kavuşturmaktadır?
3) Bu teklif yargının bağımsızlığı ilkesini daha güçlendirmek için mi hazırlanmıştır?
Bu soruların tamamına verilecek yanıt "Hayır."dır.
Öyleyse bu kanun teklifinin mevcut çarpık yapıyı ortadan kaldırmak yerine, daha çarpık uygulamalara yol açan bir düzenleme olduğunu anlamak için hukukçu olmaya gerek bulunmamaktadır.
Teklif metni incelendiğinde, HSYK'nın başkanı olan Adalet Bakanının konumunun keyfî biçimde güçlendirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu yolla, yürütme organı mensubu olan Adalet Bakanının yargı mensupları ile ilgili yetkili kılınan HSYK üzerindeki etkinliğinin evrensel hukuk normlarıyla açıklanamayacak biçimde artırılması hedeflenmektedir.
Bu kanun teklifi, mevcut Anayasa'nın 2'nci maddesindeki hukuk devleti ilkesi ve 138'inci maddesindeki yargının bağımsızlığı ilkesini açıkça ihlal etmekle birlikte, 159'uncu maddede ifade edilen "HSYK, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar." ilkesiyle de çelişmektedir.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Sen de mi Erol kardeşim!
EROL DORA (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifinde yer alan bu değişiklikler, Venedik Kriterleri'ne de aykırılık göstermektedir. Siyasi kimliği olan Adalet Bakanının HSYK'nın iç işleyişinde bu denli söz sahibi olması, yürütmeyle yargıyı birbirinden ayıran çizginin niteliğini yitirmesi ve yargının âdeta yürütmenin emrine girmesi sonucunu getirecektir.
Venedik Komisyonunun dikkat çektiği bir diğer önemli nokta da, yargı üyelerinin yetişmesi, atanması ve soruşturulması gibi hukuk devleti için en hassas konuların olabildiğince nesnel yöntemlerle yürütülmesidir. Yasama ve yürütmenin yanında apayrı bir görevi icra eden yargı erki, tüm baskı ve etkilerden uzak tutulmalıdır.
Teklifle Adalet Akademisinin mevcut yapısı tümüyle tasfiye edilmekte ve akademinin yeniden oluşumu büyük oranda siyasi iradenin etkisine ve yetkisine açık hâle getirilmektedir.
Yine kanun teklifiyle teftiş kurulu başkanını, teftiş kurulu başkan yardımcılarını ve genel sekreter yardımcılarını atamak, yönetmelik çıkarmak ve genelge düzenlemek ve kurul üyeleri hakkındaki suç soruşturmasıyla disiplin soruşturması işlemlerini yürütmek ve bu konuda gerekli kararları vermek konuları Adalet Bakanının görev ve yetkileri kapsamına alınmaktadır. Bu düzenlemeyle denetim gibi son derece tarafsız mercilerce yürütülmesi gereken bir ko
nuyu yürütmenin yetkisine devrederek âdeta yürütmenin yargıyı tehdit edebilmesinin önü açılabilmektedir.
Kanun teklifiyle HSYK'da dairelerin oluşumu yeniden düzenlenmekte, Adalet Bakanına üyelerin hangi dairede görev yapacağını belirleme yetkisi verilmekte, bu madde incelendiğinde evrensel hukuk ilkelerinin hiçe sayıldığı, Adalet Bakanının yetkilerinin olağanüstü derecede artırıldığı, HSYK'nın bir nevi Bakana bağlı bir kuruluş hâline dönüştürülerek zaten tartışmalı olan bağımsızlığının daha da zedelendiği görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ilkeleri karşısında, Anayasa izin versin veya vermesin, yasama ve yürütme organının, yargıya, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına gölge düşürecek yetkileri yasa yoluyla kazanması kanun devleti anlayışına uygun gibi gözükse de hukukun evrensel ilke ve esasları açısından ayrıca açıklamaya gerek olmayacak şekilde ters düşmektedir. Çünkü hâkim, savcı ve avukat, birer memur veya kamu görevlisi olmayıp yargı erkinin asli unsurlarıdırlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüksek yargı kurulları, faaliyette bulundukları pek çok ülkede yargının bağımsızlığı açısından olumlu bir işlev yerine getirmektedir. Ancak yüksek yargı kurullarının kendilerinden beklenen bu işlevi gerektiği gibi yerine getirmeleri, bazı anayasal kurum ve güvencelerin varlığına bağlıdır. Kurul üyelerinin seçiminden çalışma usullerine, kurulun idari ve mali bağımsızlığından kararlarının niteliğine ve denetlenmesine kadar pek çok unsur bu tür kurulların işleyişini etkilemektedir.
Bunun yanında, hukuk devleti ilkesinin güçlendirilmesi ve pekiştirilmesi açısından değerlendirildiğinde, HSYK'nın tüm kararlarına karşı yargı yolunun açık olması gerektiği de denetlenebilirlik ilkesinin hayatiliği bakımından aşikârdır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'deki siyasal alanın en önemli sorunlarından biri, hukuk ve yargının toplumsal taraflar arasındaki uzlaşma alanlarının bir ürünü olmak yerine, devlet ve iktidarın bir aracı olmasıdır. Hukuk ve yargının iktidar tekeline alınması, güç ilişkilerinin hukuksal bir eşitliğe taşınmasını engellemiş ve dahası, yargının, güçlünün esaslı bir aracı olarak kalmasını da sağlamıştır. Böylece, yurttaşlar, hukuk ve yargı bağlamında kendi yerlerine razı olması gereken birer tebaa olarak görülürken adalet ise devletin, onun dışındakilere bir lütfu olagelmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidarlar, bize kendi adaletlerine rıza göstermek dışında yol bırakmak istememektedirler. Oysa, iktidar ile onun dışındakilerin eşitliğinin mutlak biçimde korunması gereken en önemli mekân yargıdır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye tipi hukuk devleti projesi artık iflas etmiştir; zihinsel altyapısı, kurgusu çarpıktır; usul işlem ve pratikleri hukuk kültürünü tamamen dışlamaktadır. İflas o derecede büyüktür ki bundan sonra gerçek bir adalet ve demokrasi mücadelesini daha da yoğunlaştırarak yürütmekten başka seçeneğimiz yoktur.
Türkiye'de hukuk, her geçen gün bir aksiyon, bir gerilim türünün adı olmaktadır. Hukuk, ancak operasyon ile yürüyebilir duruma getirilmiştir.
Bu teklif yasalaşırsa, sonuçta, iktidarın ömrü ile sınırlı bir hukuk ürünü daha yargı ve siyasi tarihimizde yerini alacaktır ve Türkiye'nin adalet ve demokrasi mücadelesinin hâlâ uzun ve meşakkatli bir siyasal yol olduğunu da bir kez daha anlamış olacağız.
Bu düşüncelerle konuşmama son verirken, Genel Kurulu tekrar saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)