GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:72
Tarih:29.02.2012

MHP GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının çerçeve 1'inci maddesi uyarınca 5510 sayılı Kanun'un 67'nci maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik yapılmasıyla ilgili konu hakkında konuşacağım ve bu değişiklik, biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulamasının yapılması konusunda.

Ben sizlere değişikliğin gerekçesini okumak istiyorum: Gerekçede, genel sağlık sigortalısı olanların bakmakla yükümlü oldukları da kapsam dâhilinde olmak üzere kurum tarafından yapılan incelemelerde -ki, buradaki kurum, sanıyorum Sosyal Güvenlik Kurumu olsa gerek- inceleme ve denetimlerde kişilerin sağlık hizmet sunucularına tedavi olmak üzere başvurmadıkları hâlde sağlık hizmeti sunulmuş gibi gösterildiği ve böylelikle kurumda usulsüz ve yersiz ödemeler yapılması gerekçe gösterilmiş.

Ben buradan Sayın Bakana sormak istiyorum: Efendim, bu usulsüz ve yersiz ödemeler hangi kurumlarda yapılmıştır? Bunların illere göre dağılımları nedir acaba? Bu usulsüz ve yersiz ödenen faturalardan verdiğimiz vergiler ve bu tüyü bitmedik yetimlerin vergileri, paraları tabii ki, kimlere ödenmiştir? Bu paraların geri tahsili için bir işlem yapılmış mıdır; yapıldıysa ne netice alınmıştır? Onları herhâlde bütün Türk milleti duymak isteyecektir, şahsen ben ve partim duymak istiyoruz bunları. Fakat tabiatıyla kabul edilmesi gereken bir şey var ki denetleyemediğiniz hiçbir şeyi yönetiyor sayılmazsınız. Buradaki bence tam da bir denetim yetersizliği. O sebeple, getirdiğiniz yöntem ne olursa olsun, teknoloji de sonuçta kul yapımı, Allah yapımı değil, hepsinin bir hatası, bir kusuru olacaktır. Dolayısıyla denetleyemediğiniz bir şeyi yönetiyor olamayacağınızdan, ben, umuyorum bundan sonra vergilerimizin karşılığı olan bu hizmetlerin iyi denetleneceğini düşünüyorum ve birkaç soru daha yöneltmek istiyorum size.

Bu biyometrik taramayla ilgili basından bilgi sahibiyiz, "Avuç içi okunacak." diye. İster retina okunsun ister avuç içi? Bir kere hangi yöntem kullanılacak o konuda net değiliz ama bu bir yerli teknoloji midir, ithal bir teknoloji midir? Hangi ülkelerde kullanılmaktadır? İhale hangi kurum tarafından yapılacaktır? Çünkü malum FATİH Projesi Millî Eğitim Bakanlığından ihale edilmedi, sanıyorum bu da "teknoloji kaynaklı" diye başka bir bakanlık bütçesinden veya oradaki havuzdan ihale ediliyor olabilir. Sonuçta saydamlık, şeffaflık kamuda istenen bir şeydir. İhale sürecinin takibi adına bu ihalenin hangi bakanlığımız çerçevesinde, şemsiyesi altında yapılacağını bilmek istiyoruz. Yapıldıysa bu ihalede yeterlilik koşulları neydi ve hangi firma almıştır? Bunları sanıyorum yüce Meclisteki arkadaşlarımız, milletin vekilleri olmaları itibarıyla öğrenmek isteyecekleridir.

Ancak, tabii, yine bu gerekçede -bu gerekçeler sizin partinizdeki bir arkadaşınızın imzasıyla verilmiş- elektronik ortamda güvenilir altyapının sebebi olarak "vatandaş odaklı ve kaliteli hizmet" demiş. Sağlıkta hizmetin temeli sürdürülebilir, erişilebilir ve eşit olmasıdır. Hekim olmam itibarıyla bunları çok net biliyorum. Kalite çok göreceli bir şeydir sağlıkta. Kalitenin her hizmet kolundaki tanımı müşteri memnuniyetidir. Müşteri bildiği kadarından memnun olur. Siz herhangi bir kalemden memnunsunuzdur, kimi Montblanc kullanmak ister, kimi Big kullanır, kimi Scrikss. Yani müşteri memnuniyeti çok rölatif, çok görecelidir. Burada vatandaşın memnuniyeti değil, vatandaşın hakkı teslim edilmelidir ve sağlık hizmetindeki hak, eşit, sürdürülebilir ve erişilebilirliktir.

Dolayısıyla, burada bir eşitlik olmamasına rağmen, gün boyunca yapılan konuşmalarda genel sağlık sigortasına ve emeklilik haklarıyla ilgili yapılan "intibak" adı altındaki düzenlemeye atıf yapıldı. Ben, bir eşitliksiz uygulamayı da genel sağlık sigortası kapsamında dile getirmek istiyorum: Kadınlar aleyhine bir eşitliksizliği. Erkekler sigortalılık öncesi askerliklerini borçlanabilmelerine rağmen, biz kadınlar sigortalılık öncesi doğumlarımızı borçlanamıyoruz. Oysa 2010 yılında yapılan referandumda "Hanım kardeşlerimize ve engellilerimize hak getiriyoruz." cümlesi neredeyse partinizin sloganı hâlindeydi. Biz hanım kardeşler bu hakkı istiyoruz efendim. Eğer Bakan olarak bu konuda bir güç kullanırsanız Bakanlar Kurulunda, hanımların sigortalılık öncesi doğum haklarının sigortalılık kapsamına alınması için, bütün hanım kardeşleriniz memnun olacak.

Ama sosyal güvenlik sistemiyle ilgili çok büyük bir eksiklik olmuş bu ülkede. e-SGK sitesine girdiğinizde "En çok sorulan sorular" diye bir kısım var, elliye yakın soru. Oradaki cevaplarda mesela "Eğer on sekiz yaşından önce evlenirseniz kim sizin sosyal güvencenizi karşılayacak?"a kadar detaylı konular var. Hani çocuk gelinler, çocuk damatlar olmasın diyoruz ama bu konuda yol göstericilik var. Fakat bir konuda yol göstericilik atlanmış, orada diyor ki: "Yirmi yaşına kadar lisede okuyan birisi ailesinin sosyal güvenlik kapsamındadır, eğer üniversite okuyorsa da yirmi beş yaşına kadar." Yirmi yaşına kadar lise okumuş bir delikanlı, bir genç kız velev ki tıp fakültesi okumak istedi, hazırlık dâhil yedi yıl okur en az, sene kaybı olmazsa. Oysa Sağlık Bakanımız sürekli bize ne diyor? "Türkiye'de doktor yok." Ama sanıyorum ki Sağlık Güvenlik Kurulu buna inanmıyor, inanıyor olsalar hekimlerin bundan sonra daha fazla bulunabilmesi, bu ülkede gençlerin tıp fakültesi okuyabilmeleri adına, üniversite okuyan gençler için, madem yirmi yaşına kadar lise okuyor, yirmi yedi yaşına kadar üniversite okuyanları güvenlik kapsamına almayı düşünürlerdi. Sosyal Güvenlik Kurumunun ilgili bürokratları Bakanı tekzip edercesine, üniversiteli gençleri yirmi beş yaşında güvence kapsamından çıkarıyorsa kimse tıp fakültesi okumak istemez, dolayısıyla Türkiye'deki doktor açığı -Bakan Bey doğru söylüyorsa- büyür. Ha, bu, eğer, "Yurt dışından doktor getireceğiz nasılsa, buradakiler okumasın." adınaysa bunu da ifade etmekte fayda vardır sanıyorum.

Tabii, biz hanım kardeşlerin haksızlıkları bitmiyor. Mesela, kısa süreli çalışanlar ve ev hizmetlerinde çalışanlarla ilgili bir haksızlık var. Bunu niye "Bizler için." diyorum çünkü bu, daha çok kadınlarla ilgili bir çalışma kolu ve bu kolda da genel sağlık sigortası kapsamında otuz günün altındaki primlerini kendileri ödemek zorunda bırakılıyor insanlar.

Oysa, biliyorsunuz, Dünya Bankasına göre her ülkede nüfusta yüzde 6 yoksulluk kabul edilebilir bir rakamdır. Türkiye'de 9,5 milyon yeşil kartlı üzerinden bile düşünürsek yüzde 13 yoksulumuz var.

Yoksulluk en çok kadınları etkiler biliyorsunuz, dolayısıyla bu kadar yoksulluk çizgisinde yaşanan bir ülkede kısmi süreli ve ev hizmetlerinde çalışanların da çoğunluğunun kadın olduğunu düşünürsek Sayın Bakan, bu konuda da bir düzenleme yapmayı düşünür müsünüz? Tekrar etmeyeyim kayıtlarda var nasılsa, yine biz hanım kardeşlerle ilgili bir düzenleme ricasıydı efendim, kısa süreli ve ev hizmetlerinde çalışanlar için.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Bir önergeyle bunu düzeltelim mesela Sayın Bakan, çok ciddi jest olur.

RUHSAR DEMİREL (Devamla) - Ben bir şeyi daha hatırlatmak istiyorum: Burada sürekli konuşulurken altı çizilen bir konu var, "Dünyada büyümede 1'inciyiz." diye. Bir konuda dünyada 1'inci olmak her zaman cazip değil yani bu konuda 1'inci olmuş olabiliriz. İstihdamda ne yapmışız? Kadın haklarında ne yapmışız? Kalkınmada hâlâ 85'inciyiz. Sayın Babacan geçen gün söyledi zaten, "Eğitim sorununu çözmeden bu konuyu hâlledemeyiz." diye ama Türkiye'de bu birincilik vurgusu o kadar çok yapılıyor ki bazı konularda, "Şunun birincisiyiz, bunun birincisiyiz, şuna ilk imzayı biz attık?"

Benim meslektaşlarım maalesef ki bir konuda birinci olmak için kötü bir işe imza attılar. Elbette ki sağlıkta, tedavide hatalar olacaktır, yanlışlıklar olacaktır, "komplikasyon" lafları vardır ama göz göre göre kazaya gitmeye ne "komplikasyon" denilebilir ne başka bir ifade bulunabilir. Sayın Şevket Çavdar'ın, rahmetli Çavdar'ın vefatı, sanıyorum bazen ilk olmaya çabalamanın ne kadar kötü sonuçlar vereceği adına hepimize ders verecektir. Önemli olan temkinli olmak, önemli olan güvende olmak, önemli olan insanların canı, sağlığı ve eğitimine hizmet vermek. Yoksa büyümede 1'inci olmuşuz -kayıt dışı istihdamla ilgili Sayın Bakan az önce "yüzde 40" dedi- 16'ncı, 17'nci ekonomi olmuşuz, bence bunların hepsi anlamsız kalıyor bu yüzde 40'ın karşısında ve kalkınmada 85'inciysek.

Dolayısıyla bir şeyi daha ifade ettikten sonra bitireceğim. "Emeklilerin durumu çok iyi." denildi burada hep. TÜFE'ye göre en son yüzde 6,79 zam aldılar biliyorsunuz Emekli Sandığı haricindekiler, SSK ve BAĞ-KUR -yaklaşık 45-50 lira yapıyor- ama vergiler bildiğiniz gibi yüzde 15 arttı. Ben emeklilerin durumunun hiç iyi olmadığını, intibakın intibak anlamında kullanılmadığını, kısmi bir iyileştirme olduğunu partim adına ifade ederken, bu biyometrik incelemeyle ilgili sorduğumuz sorulara Sayın Bakanın en kısa sürede cevap vereceğine olan inancımı koruyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demirel.