| Konu: | BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 22.01.2014 |
NAZMİ GÜR (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Tabii, bu kadar hararetli tartışmalardan sonra herhâlde benim konuşmam sizi uyutur, biraz dinlenirsiniz.
Değerli arkadaşlar, çok fazla geriye gitmeye gerek yok. Sene 1999, yer Helsinki ve Türkiye'nin Avrupa Birliğine aday adaylığının açıklanacağı -ki aday adayıydı o dönemde- o heyecanlı günlere biz de tanıklık etmiştik bir insan hakları savunucusu olarak ve Türkiye nihayet o zirvede aday ülke olarak ilan edildi ve önüne "Kopenhag Siyasi Kriterleri" denilen kriterler kondu. Hepiniz biliyorsunuz, bu kriterler, adaylık öncesi, Türkiye'nin ulusal programını hazırlarken Avrupa Birliği müktesebatına uyum için verdiği sözlerin tek tek yerine getirilmesiydi ki müzakerelerin başlangıcında bu siyasi kriterler ön şarttı, bir taahhüdü vardı. Hükûmetlerin değişmesi, koalisyon olması ya da tek parti hükûmeti olması; tabii, bu, devletin verdiği, Hükûmetin verdiği bu taahhütleri sahipsiz bırakmaz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu Kopenhag Siyasi Kriterleri'nin en önemli maddelerinden birisi hukukun üstünlüğüydü. Çünkü, Türkiye 12 Eylül rejiminin, faşist diktatörlüğün getirdiği bir Anayasa'yla yönetiliyordu. O Anayasa'nın getirdiği büyük bir yıkım... Özellikle, demokrasi, insan hakları açısından, hukuk açısından büyük bir yıkım getiren, bir de yasal bir çerçevesi vardı, bir zemini vardı ve maalesef hiçbir hükûmetin, tabii AKP Hükûmeti de dâhil olmak üzere söylüyorum, bugüne kadar bu 12 Eylül rejiminin, militarizmin, o 5 generalin yaptığı Anayasa'yı değiştirmeye gücü yetmedi, bu Parlamentonun da yetmedi. Dolayısıyla, o çerçevenin içini de dolduracak demokratik yasaların da hazırlanması mümkün değildi.
Şimdi, bu, hukukun üstünlüğü konusu tabii Türkiye'nin Avrupa Birliğine verdiği bir taahhüt olduğu gibi aynı zamanda halkına da verdiği bir sözdü. Çünkü, bir devletin gerçekten demokratik bir devlet olabilmesi için, demokrasinin bir ülkede yeşerebilmesinin tek ön şartı hukukun üstünlüğünün sağlanması ve bunun da anayasal güvencelere kavuşturulmasıydı; gelin görün ki bugüne kadar bu sağlanmış değil.
İşte, Sayın Başbakan şimdi Brüksel kapılarında. Biliyorum en çok eleştiriyi hukukun üstünlüğü konusunda aldı Sayın Başbakan, özellikle bu son HSYK düzenlemesiyle eminim ki çok ağır eleştiriler aldı Brüksel'den. Nasıl bir cevap verdi, nasıl bir çantayla dönüyor, onu bilemeyiz, önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ama, burada, size, bir kez daha altını çizerek söylemek gerekir değerli arkadaşlar, yargının bağımsızlığına dokunduğunuz anda bir ülkede hukukun üstünlüğünü de yok etmiş olursunuz. İstediğiniz kadar söyleyin, "Anayasa'nın 2'nci maddesinde Türkiye bir hukuk devletidir.", "Biz, hukukun üstünlüğüne inanıyoruz.", "Biz, hukuk için ölürüz.", "Biz, hukuk için yerlerde yatarız." deyin gene de hukukun üstünlüğünü sağlamış olmazsınız. Bunun için de değerli arkadaşlar, yargının bağımsızlığının sağlanması için de 3 ön şart vardır, 3 temel ön şart vardır. Bunlardan biri yargının idari bağımsızlığıdır. Eğer, siz, yargının idari bağımsızlığını yok ederseniz, yargının tamamını, yargı erkinin tamamını götürüp Adalet Bakanlığına bağlarsanız hukukun üstünlüğünden, yargının bağımsızlığından söz edemezsiniz; bu olsa olsa sizin yargınız olur. Çünkü, bugün iktidardasınız, size lazımdır bu yargı ama yarın gidersiniz, sizin getirdiğiniz yargı sizi yargılamak zorunda kalırsa ne yaptığınızı işte o zaman anlarsınız.
İkinci önemli konu değerli arkadaşlar, yargının mali bağımsızlığıdır. Eğer, siz, yargıyı sadece Hükûmetin verdiği bütçeyle sınırlı tutarsanız o yargı güdük kalır, o yargı hiçbir şekilde adil yargılama hakkını yerine getiremez.
Üçüncü önemli konu, yargının her türlü siyasi partiden, gruptan ve hatta cemaatlerden, özellikle dinî cemaatlerden bağımsız olmasıdır. Bu bağımsızlığı da sağlamazsanız hukukun üstünlüğü ilkesine halel getirmiş olursunuz, adil yargılanma hakkını tümden yok etmiş olursunuz, yargının bağımsızlığı konusu ise güme gider değerli arkadaşlar.
O nedenle, bizim, HSYK konusunda bu yasanın bir an önce geri çekilmesini ve dört partinin üzerinde anlaştığı -biliyorsunuz, bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu vardı- hiç olmazsa uzlaşılan, HSYK konusunda uzlaşılan bu metne bağlı kalarak yeni bir metinle, dört partinin uzlaşmasını sağlayan yeni bir metinle yargının bağımsızlığını sağlamamız gerekiyor. Böylece hukukun üstünlüğüne de ne kadar bağlı olduğumuzu, samimiyetimizi de ortaya koymuş oluruz.
Genel Kurulu sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)