GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:53
Tarih:28.01.2014

MHP GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada bulunan herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakana da hayırlı olsun dileklerimi tekrar ifade etmek istiyorum, Allah kolaylık versin.

Ben partimizin birinci bölümle ilgili görüşlerini ifade etmek için söz aldım ancak bir de genel bir çerçeve çizmek istiyorum. Malum, artık kapıcılara "apartman sorumlusu", sekreterlere "asistan" diyoruz ama biz, hâlâ, kapıcıya "apartman sorumlusu" dememize rağmen apartman sorumlusu gibi davranmıyorsak kafamızdaki imaj ve imge değişmemişse bu, yalnızca estetik bir düzenlemenin ötesine gitmiyor. İşte, bu sebeple önce yasayla ilgili bir iki noktayı söylemek istiyorum. Mesela, 1'inci maddede de öyle şeyler söylenmiş ki -yalnızca "k" açılarak altına da- diyor ki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı eklensin. Niye bu "kapıcı" vurgusunu yaptığımı anlayacaksınız.

İlgili 1117 sayılı Kanun'un 2'nci maddesine baktığınızda şöyle bir bakanlıkla karşılaşıyorsunuz: Millî Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı. Sayın Bakan, sayın Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, burada bulananlar, hâlihazırda böyle bir bakanlık yok, herhâlde on bir yılda farkına varmadınız ya da 6'ncı maddeyi açarsanız Bayındırlık, İskân; Tarım, Orman ve Köy İşleri Bakanlıklarını göreceksiniz. Bu sebeple diyorum, kapıcıya "apartman sorumlusu", sekretere "asistan" demek dünyada hiçbir şeyi değiştirmez tutumunuz, bakış açınız ve imajlarınız değişmediği sürece.

Peki, bütün bunları niye söylüyorum? Torba kanunlar, malum, özellikle bu son on yıl içinde içerikleri itibarıyla birtakım yasal boşlukları kamu aleyhine kullanmak ya da kullanılmış olan kamu aleyhine davranışları bir torbanın içinde örtbas etmek için çıkarılıyor. Yani, ya önce kabahat yapılıp torbaya konuluyor ya da kabahat yapmak saikiyle yola çıkılıp, bir torba hazırlanıp çuvalın içine konuluyor.

Şimdi, Sayın Bakan 25 Aralıkta göreve başladı. Malum, biz Türk milleti "Hayırlı olsun."u pek severiz. Herhâlde birkaç saati, günü "Hayırlı olsun."larla geçmiştir. 25 Aralıkta göreve başlamış olmanız ve Mecliste bulunduğunuz süre içinde çalıştığınız komisyon ve yapmış olduğunuz konuşmaları incelediğimde bu Bakanlıkla ilgili 125+1 maddeyi ne zaman incelediniz, ne zaman bu konulara tam anlamıyla vâkıf oldunuz, bu torbaların içine neler saklandı, bunların farkında mısınız hiç bilemiyorum. Çünkü şimdi siz, bu hükûmetler sürecinin 5'inci ilgili bakanısınız bu konudan sorumlu. İsim değişikliği nedeniyle önce devlet bakanlığıydı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı oldu ve siz 5'inci bakansınız. Ben bir bütçe konuşmasında şöyle bir söz söyledim ve arkadaşlar rahatsız oldular, dedim ki: "Sayın Başbakana 3'üncü dönem itibarıyla 'usta' diyorsunuz, bu Bakanlığın hiç ustası olmadı." Vallahi ilk dönemi bile zor tamamlıyor bu Bakanlığın bakanları çünkü. Bunu niye söylüyorum? Son dönemde Hükûmetiniz üyelerinin hepsi bir fetret vurgusu yapıyor, ısrarla bir fetret diyorlar. Fetret ne? Açınız, bakınız sözlüklere. Siz Kültür Bakanlığında da çalışmışsınız, bizden daha iyi bileceksiniz. Fetret, iktidar, saltanat ya da irade konusundaki zafiyet dönemini ifade ediyor. Siz, böyle bir zafiyet döneminde gelmiş bir Bakan durumundasınız an itibarıyla çünkü bütün kabine, Başbakan dâhil "Fetret devrindeyiz." diyor ve siz böyle bir torba kanunun sorumlu Bakanı olarak oturuyorsunuz, cesaretinizi takdir etmek istiyorum, bir yorum yapmak istemiyorum.

Yalnız, tabii, kim ne adına oturursa otursun, ne derse desin, hani bilinen, Türkçede, bir laf var: "Göğe direk, denize kapak olmaz." Gerçeği örtemezsiniz. Bu ülkede bir 17 Aralık yaşanmıştır, bunun başı sonu herkesçe malumdur. Yani, siz buna ister paralel, ister teğet, ister küp, ister kare ne derseniz deyin, istediğiniz kadar torbaya, çuvala sokabilirsiniz ama bu, hafızalarda, ayakkabı kutusu dediğiniz her an rüşvet, iltimas ve kamu kaynaklarını soymakla eş değer bir durumdadır. Ve siz, tekrar söylüyorum, talihsiz bir şekilde... Bu, kendi Hükûmetinizin sıklıkla ve bir cümlede, hatta Dışişleri Bakanı üç kere kullandı "Fetret dönemindeyiz." diye. "Biz, şu anda yetkisiziz, biz şu anda zaaf içindeyiz, biz şu anda iktidara hâkim değiliz ya da yeteneksiz insanlarca yönetiliyoruz." lafının karşılığı olan fetret döneminde gelmiş bir bakan olarak, bir aylık bir bakan olarak 125 madde artı 1 ek maddeyi çok güzel savunacaksınız, tebrik ediyorum.

Sizler tarihe meraklısınız sanıyorum bu fetret dönemi vurgusundan ötürü. Ben de bir şey hatırlatayım: 1571, İnebahtı Osmanlı için çok büyük bir nirengi noktasıdır, sanıyorum 17 Aralık da sizler için öyle olacak. Tarih bunun hesabını soracak, vicdanlar zaten soracak. Çünkü aceleniz var ki şu kanunu bile, siz bir bakan olarak "Durun bakalım ben bir inceleyeyim." deme fırsatı bulamadınız.

Şimdi, acele niye olur? Her korkan kaçmaz. Ama kaçan varsa korkuyordur. Her korkan kaçmaz. O yüzden, içinde bulunduğumuz bu zamanlar kaygının çok yüksek olduğu, faturaların, bedellerin ödendiği bir dönem. Bu bedelin kimi maddi kimi manevi. Herkes bir bedel ödüyor, bizler görüyoruz. Çünkü içinde bulunduğunuz anı yaşamak ve hissetmek adına bir an durup bakmıyorsunuz. Bir telaşenin, bir toz bulutunun içindesiniz. Sayın Bakan, öncelikle size, bu kısa sürenizde, lütfen, anı bir yaşayın. Durunuz ve bakınız: 1571 -17 Aralık. Tarihe de çok hâkim olduğunuzu düşünüyorum, ne ifade ettiğini anlayacaksınızdır. Ama hepimiz biliyoruz ki 17 Aralıkta ortaya çıkanların arkasında bir on yıllık süreç var. İşte, o on yıl Kevser'le yıkasanız temizlenmeyecek bir dönem, bunu herkes biliyor, sizler de biliniz lütfen.

Ve sizin bu konuya çok hâkim olmadığınıza dair de havada asılı duran bir cümleniz var: "Çocuk evlilikleri masumane." Bunu neresinden alırsanız olmuyor. Şöyle olmuyor: Oksimoron diye bir laf var. Hani "Korkunç güzel" diye bir şey olmaz. Bir şey korkunçsa güzel olmaz. "Felaket sevimli" diyemezsiniz. Felaket sevimli olmaz. İşte sizin bu tanımlamanız, havada asılı dediğim, o yerini bulamadı. "Çocuk evlilikleri masumane." diyen bir Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı varsa bu ülkenin hakikaten fetret devrindeyiz, kusura bakmayınız.

Şimdi, Türkiye'de kadın, çocuk, engellilik, yoksulluk, bu konularla ilgili bakansınız. Ben, onun için kadın ve çocuk konusunu, kusura bakmayınız, bu sözünüzden ötürü bir kenara koyarak yoksulluğa biraz vurgu yapmak istiyorum. Türkiye'de en zenginle en fakir arasında 14 kat fark var Sayın Bakan. Bu ülkede, evet, gayrisafi millî hasıla artmıştır. Hani Başbakan diyor ya "Yolsuzluk olsa bu kadar millî hasılamız artar mı?" Doğru, arttı ama zenginle fakir arasındaki fark da arttı, 14 kat fark var. Dolayısıyla bir ülkede de artık modern zamanlarda şöyle bir tanım yapılıyor: Yoksulluk diyebilmek için kişi başı millî gelirin ortalamasının altında geliri varsa bir kişiye yoksul diyoruz; yoksa öyle 2 dolar, 3 dolar, bunlar ruhlara yelpazedir, öyle bir hesap yok. Türkiye'de kişi başı millî gelirin yarısının altında geçinen bu ülkenin neredeyse beşte 2'si. İşte bu yoksulluk konusuna hiç değilse yaraya merhem bir şeyler söyleyeceğinizi umuyorum ama Hükûmetiniz malum çelişkilerden ibaret olduğu için ben birkaç konuyu daha size hatırlatayım, belki bir yol haritası olur. Çünkü burada kanunlarda da göreceksiniz, AFAD'la ilgili düzenlemeyi. Ben parti grubumuz adına 2011 Aralığında ve 2012 Aralığında bütçe konuşmaları yaparken özellikle vurgu yaptım, parti grubumuzun görüşü olarak: AFAD'ta bulunmalısınız; Kilis özelinde dikkatinizi çekiyoruz, Suriyeli sığınmacılarla ilgili aile hayatımızı sabote edecek değişiklikler var. Aile hayatımız, aile kültürümüz darbeye uğruyor dediğimde o günkü Sayın Bakan çıkıp bu kürsüde dedi ki: "Ben iki kere Kilis'i ziyaret ettim." Cevaben şunu söylemiştim: Angelina Jolie de iki kere Hatay'a geldi ama Hatay'ın gerçeğini bilmez. O yüzden, bazen söylediklerimizin gerçekleştirildiğini görmekten mutlu oluyoruz.

Ben size bir iki ipucu daha söylemek istiyorum. Diyorsunuz ki: "Yaş ortalaması çok yükseliyor, doğumlar artmalı." Ama siz hâlâ işçi ve esnafa 103 lira; eşitsiz bir şekilde, memura 192 lira verdiğinizi bilmiyorum biliyor musunuz? Hem eşitlik adına hem doğumu teşvik etmek adına belki insanların bu konudaki gelirini bir parça arttırma konusunda bir gayret gösterirseniz tarih sizi biraz daha affedebilir sanıyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)